9 Nisan 2025 Çarşamba

UTKU’NUN RESMİ

                                                               UTKU’NUN RESMİ

Utku, okuldan eve dönerken yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Elinde sıkıca tuttuğu renkli resmi rüzgârdan korumaya çalışarak adımlarını hızlandırdı. Bu, sadece bir resim değildi onun için. Kalbinden gelenlerin, hayal gücünün ve ailesine duyduğu sevginin bir yansımasıydı. Resimde güneş parlıyordu, gökyüzü maviye boyanmıştı. Ortada, el ele tutuşmuş üç kişi vardı: annesi, babası ve kendisi. Gözlerinden kalpler çıkıyor gibiydi hepsinin.

Öğretmeni resmi görünce gözleri parlamıştı. “Bu sadece bir çizim değil,” demişti, “bu bir duygu resmi.” Sınıftaki arkadaşları alkışlamış, Utku’nun içi sevinçle dolmuştu. Eve gidip ailesiyle bu mutluluğu paylaşmak için sabırsızlanıyordu.

Kapıdan içeri girer girmez bağırdı:

Anne! Bugün öğretmenim resmimi çok beğendi!

Mutfaktan tencere sesleri geldi. Annesi sırtı dönük halde yemek hazırlıyordu. Tavaya soğanları atarken aceleyle seslendi:

Tamam, canım...

Ama dönüp bakmadı bile. Utku’nun yüzündeki gülümseme biraz silindi. Bir umutla salona yöneldi.

Baba! Bak, bu resmi ben yaptım!

Babası bilgisayar başında, gözlüğünün ucundan ekrana odaklanmıştı. Yalnızca başını hafifçe çevirip şöyle dedi:

Güzel olmuş...

Utku’nun eli ağırlaştı. Renkli kâğıdı yavaşça yanına indirdi. Kimse resmine gerçekten bakmamıştı. Kimse gözlerinin içini görmemişti. İçinde bir şeylerin düğümlendiğini hissetti. Usulca odasına yürüdü, kapısını kapattı.

Resmi masasına bıraktı. Sonra pencereye yönelip dışarı baktı. Gökyüzünde hâlâ güneş vardı ama onun içindeki güneş, sanki yavaş yavaş bulutların arkasına saklanıyordu.

Sessizliğin Ardından

Utku’nun annesi, mutfakta yemek pişirmeye devam ederken bir anda Utku’nun sesi kulağında yankılandı: “Öğretmenim resmimi çok beğendi!”
Durdu. Elindeki tahta kaşığı bıraktı. İçine bir huzursuzluk çöktü.

Aynı anda babası, bilgisayara yazdığı e-postayı gönderdikten sonra bir an duraksadı. Utku’nun sesi zihnine geri döndü: “Baba! Bak, bu resmi ben yaptım!”
Gözleri monitöre odaklıydı ama aklı odasına çekilen küçük çocuğundaydı.

Anne ve baba göz göze geldiklerinde, aynı şeyi hissettiler.
"Biz neyi kaçırdık?"

Annesi ellerini kurulayıp, babasıyla birlikte Utku’nun odasının kapısını tıklattı.
— Utku, canım... İçeri gelebilir miyiz?

Utku cevap vermedi ama kapı hafifçe aralandı. Anne ve babası içeri girdiklerinde, resim hâlâ masadaydı. Annesi yaklaştı, eline aldı.

— Bu… Çok güzel bir resim, dedi fısıltıyla. Sonra diz çöküp Utku’nun yanına oturdu.
— Bunu bizim için mi yaptın?

Utku başını salladı, gözleri dolmuştu ama sessizdi. Babası da eğildi, bu sefer göz göze geldiler.
— Özür dilerim oğlum, seni duymadım. Ama şimdi görmek istiyorum. Anlat bana, bu resmi çizerken ne hissettin?

Utku ilk kez gülümsedi o gün.
— Beraber pikniğe gitmiştik ya… O günü düşündüm. O gün çok mutlu olmuştum. Hep öyle olalım istedim.

Anne ile baba birbirlerine baktılar. Bazen çocukların dünyasına girmek için yalnızca birkaç dakikamızı vermemizin yeterli olduğunu fark ettiler. Ve o birkaç dakikanın, çocukların kalbinde kocaman bir yer kapladığını…

Kalpten Kalbe Giden Yol

O akşam, yemek masasında daha çok konuşuldu. Sorular soruldu, cevaplar dinlendi. Utku'nun resmi buzdolabına asıldı. Her sabah gözlerinin önünde olsun diye...

Çünkü artık anne ile baba biliyordu:
Bir çocuğu dinlemek, ona ‘önemli olduğunu’ hissettirmek demektir. Ve bu, dünyadaki en güzel resimlerden bile daha değerlidir.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder