15 Nisan 2025 Salı

KARLAR ÜLKESİ

BİR BABANIN HİKÂYESİ

‘Karlar Ülkesi’

Doğunun yükseklerinde, dağların arasında saklı bir ilçe vardı: Malazgirt. Kış burada sadece mevsim değil, bir sınav gibiydi. Aylarca yere düşen her kar tanesi, beyaz bir battaniye gibi toprağı örtüyor, sokakları sessizliğe bürüyordu. Rüzgâr öyle keskin esiyordu ki, bazen insanın içini bile titretiyordu. Ama bu beyaz sessizliğin içinde sıcacık bir ev vardı. İşte o evde, Selim adında bir baba ve kızı Elif yaşıyordu.

Selim, hayata karşı dimdik duran bir adamdı. Bir zamanlar kalabalık, mutlu bir ailesi vardı. Eşi Zeynep’le birlikte bu küçük evi elleriyle yapmış, her köşesine sevgi katmışlardı. Baharda evlerinin önü mor menekşelerle dolardı. Sabahları Zeynep çiçeklere su verir, Selim ise mutfakta demlediği çayı tepsiyle getirirdi. Sonra birlikte beşiğinde uyuyan Elif’i seyrederlerdi.

Ama hayat her zaman bahar gibi gülümsemezdi. Zeynep, uzun süren bir hastalığın ardından sonsuzluğa uğurlandı. O gün gökyüzünden sadece kar değil, Selim’in gözlerinden de yaşlar yağmıştı. Ama Elif’e baktığında içindeki karlar biraz eridi. “Artık onun için ayakta kalmalıyım,” dedi kendine. Ve o günden sonra hiç yılmadı.

Elif büyüdü. Artık yürümeyi, konuşmayı, kitap okumayı öğrendi. Ve her sabah, babasının yanında soba yakmayı da… Selim, her sabah elleriyle odun kırar, sobayı tutuşturur ve dua ederdi:

“Allah’ım, bana güç ver. Elif’i annesinin hayalini taşıyarak büyüteyim…”

Kışın yollar buz tutsa da, rüzgâr camları dövse de, evin içi sıcacıktı. Bazen elektrikler kesilirdi, ama Selim eline gaz lambasını alır, Elif’e annesinden kalan hikâyeleri anlatırdı. Elif de gözlerini babasına diker, onun güçlü ama hüzünlü bakışlarını hafızasına kazırdı.

Bir gün, Selim pencereden dışarıya baktı. Bahçedeki ağaçların dalları, karla kaplı eller gibi göğe uzanmıştı. Hava griydi ama içinde umut vardı. Derin bir nefes alıp Elif’e döndü:

— “Bak kızım,” dedi, “Bu topraklar şimdi dinleniyor. Ama yakında uyanacak. Bahar gelince her şey yeniden canlanır. İnsan da öyle… Zor günler geçince, içinden bir ışık doğar.”

Elif gülümsedi. “Peki, baba, bahar gelince yine çiçek dikecek miyiz?”

Selim gözlerini uzaklara dikti ve sessizce gülümsedi.

— “Hem de annenin sevdiği gibi… Rengârenk. Hayat gibi.”

Ve o gün, karların ortasında iki yürek birbirine sarıldı. Çünkü gerçek sıcaklık, sobadan değil; sevgiden, anılardan ve umuttan geliyordu.

Bahar o yıl biraz gecikti. Ama sonunda güneş karları eritti, toprak canlandı. Selim ve Elif, birlikte bahçeye çıktılar. Her fidanı ekerken bir dilek dilediler. Kimi zaman gülümsediler, kimi zaman sessiz kaldılar.

Selim içinden şöyle geçirdi:

“Kış ne kadar uzun sürerse sürsün, sonunda bahar mutlaka gelir. Tıpkı acıların ardından gelen umut gibi…” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder