RENKLİ DÜŞLER
Meryem, resim yapmayı çok seven bir çocuktu.
Gözleri renkleri, çizgileri, desenleri hayal ederken hep mutlu olurdu. En
sevdiği şey, her gün okuldan sonra resim defterini alıp, farklı dünyaların
kapılarını aralamaktı. Evde küçük bir resim odası vardı, duvarları rengârenk
çizimlerle doluydu. Her bir çizim, ona bambaşka bir dünya sunar, her bir fırça
darbesi yeni bir hayal kurmasına yardımcı olurdu.
Bir gün, Meryem okuldan dönerken annesi ona bir
kutu verdi. Kutu sıradan bir kutu gibi görünüyordu, ancak içinde bir şeyler
olduğunu hissediyordu. Merakla kutuyu açtı ve içinden bir fırça çıktı. Ancak
bu, bildiği fırçalardan çok farklıydı. İnce uzun, altın sarısı bir sapı ve uç
kısmı rengârenkti. Fırçanın yanında, eski bir kâğıda yazılmış bir not vardı.
Notta şöyle yazılıydı:
“Bu fırça seni hayallerinle buluşturacak. Ama önce,
bir dünyayı çizebilmek için o dünyanın kapısını çizmelisin. Fırçanla
hayalindeki dünyayı yarat, sonra bir kapı çiz ve gözlerini kapat. Bu kapı, seni
içine çekecek. Ama unutma, sadece inanarak girebilirsin… Çünkü fırça ve kapı,
sadece inananların dünyasına açılır.”
Meryem ilk başta şüpheyle karışık bir şaşkınlık
hissetti. Hayalinde hep böyle bir şey varmış gibi hissetti ama yine de bu
kadarını beklemiyordu. Ne de olsa fırçaların ve kapıların sihirli olması çok
garipti. Ama içindeki merak onu bir adım daha attırdı. Hemen fırçayı aldı,
büyük bir kâğıda koydu ve gözlerini kapatarak hayalindeki dünyayı çizmeye
başladı.
Hayalinde, renkli bir ormanda yürüyen, konuşan
hayvanların olduğu bir yer vardı. Gökyüzü, mor ve pembe tonlarında parlıyordu.
Rengârenk çiçekler arasında yürürken, minik kuşlar şarkılar söylüyor,
gökyüzünde dev balonlar süzülüyordu. Meryem fırçayı bir hareketle kaydırarak
ormanın derinliklerini çizmeye başladı. Bir köprü, bir gölet, bir nehir… Her
şey öylesine gerçekti ki, bir an içinde kayboldu.
Yavaşça resmi tamamladı. Ancak notta yazan kapıyı
unutmamak gerekiyordu. Meryem, tam ortasında küçük bir kapı çizmeye başladı.
Kapı, ince işlemelerle süslenmiş, üzerine minik yıldızlar serpilmişti. Kapı
bittiğinde, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Kendine güvenerek, o
dünyaya girebileceğine inandı.
Bir anda, başındaki ince bir rüzgârın sesiyle
irkildi. Gözlerini açtığında, kendini tam da çizdiği o ormanın içinde buldu.
Ağaçlar yüksek, gökyüzü parlıyor, kuşlar cıvıldıyordu. Kendi çizdiği dünyada
kaybolmuştu. Her şey, Meryem’in fırçasının hayal gücüyle şekillenmişti. O kadar
canlıydı ki, sanki orada doğmuş gibiydi.
Saatlerce gezdi, yeni arkadaşlar edindi. Konuşan
tavşanlar, uçarak ona rehberlik eden kelebekler… Her şey gerçekti, öylesine
büyülüydü. Bir süre sonra biraz yoruldu ve aklına geri dönme fikri geldi.
Çizdiği kapının yanına gitti. Gözlerini kapattı ve aynı şekilde içindeki inancı
hissetti. Kapıdan geçeceğini, kendini geri getirebileceğini düşündü.
Yine o garip uğultu sesi kulaklarında yankılandı,
ama bu kez korkmadı. Gözlerini açtığında, resim odasında, kendi kâğıdının
önünde buldu kendini. Geri dönmüştü.
Meryem mutlulukla gülümsedi. Şimdi, çizdiği
dünyalar gerçekti ve o her zaman hayal ettiği yerlere gidebilecekti. Artık
sadece resim yapmakla kalmıyor, aynı zamanda çizdiği her dünyaya adım atıyordu.
Her fırça darbesi, ona yeni bir kapı açıyor, her kapı yeni bir maceraya
götürüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder