25 Nisan 2025 Cuma

KALBİN SESSİZ DİLİ

KALBİN SESSİZ DİLİ

Ben Elif. 7. sınıfa gidiyorum. Okulumuz, şehir merkezine biraz uzak ama kocaman bahçesi olan, sarı boyalı, üç katlı bir bina. İlkbaharda bahçedeki çiçekler açar, kuş sesleri koridorlardan bile duyulur. Hele sabahları okulun önünde sıraya geçerken, yüzüme vuran hafif rüzgarla bir ferahlık gelir içime. Bu okulda çok şey öğrendim ama en çok da insan olmayı...

Sınıfımız ikinci katta, güneş alan, camları geniş bir odada. Sıralarımız ikili. Tahtanın tam karşısında oturuyorum. Pencereye yakın olmam hoşuma gidiyor çünkü dışarıyı izlemeyi, hayal kurmayı seviyorum. Kimi zaman kuşların peşinden gidiyor gözüm, kimi zaman bulutlara bakıp, “Şu anda başka bir şehirde acaba kim ne hissediyor?” diye düşünüyorum.

Sınıfımızda 28 kişi var. Herkesin ayrı bir dünyası, ayrı bir hali var. Kimi yüksek sesle konuşur, kimi sessizdir; kimi şakacıdır, kimi hep dalgın. Ben biraz sessiz olanlardanım. Kendimce çizim yapar, kitap okurum, bazen de içimde konuşurum. Beni en iyi tanıyan, defterimdir belki de.

Bir gün Türkçe dersinde, öğretmenimiz Meltem Hanım sınıfa girdi. Gözlüğünü düzeltti, her zamanki gibi zarifçe gülümsedi. Onun gelişiyle sınıfa bir huzur gelir. Saçları omzuna kadar, kıyafetleri sade ama çok özenlidir. En çok da konuşurken insanın gözünün içine bakarak anlatmasını severim. Çünkü bizi gerçekten dinlediğini bilirim.

“Çocuklar,” dedi, “Bugün bazı özel deyimlerden konuşacağız. Ama bu deyimler öyle sıradan değil, kalbin diliyle ilgili olanlar.” Tahtaya yazdı:
Gönül almak, gönlünden geçirmek, gönlünde kalmak, gönül kırmak.

Kalbim bir tuhaf oldu. Bu kelimeler çok tanıdık geldi. Sanki biz onları konuşmadan önce çoktan yaşamışız gibi. Meltem Öğretmen devam etti:

“Bazen bir söz, bir hareket, bir bakış… Karşımızdakinin kalbini etkileyebilir. Kırabiliriz de, mutlu da edebiliriz. Gönül almak, bir kalbi onarmaktır. Gönül kırmak ise bazen farkında bile olmadan, birini üzmek demektir.”

O an defterime hemen yazdım bu deyimleri. Yanına küçük kalpler ve yıldızlar çizdim. Aklımda ise hep aynı soru dönüyordu: “Ben hiç farkında olmadan birini kırdım mı acaba?”

O gün ders bitince, büyük bir heyecanla birkaç gündür uğraştığım bir resmi yanı başımda oturan Zeynep’e gösterdim. Zeynep sınıfın en enerjik ve dobra kızı. Düşüncesini hemen söyler ama bazen biraz fazla hızlı söyler.

“Zeynep bak, bu resmi dün gece çizdim. Sence nasıl olmuş?”
Zeynep resmi eline aldı, şöyle bir baktı. Sonra dudaklarını büktü ve,
“Hmm… Çocukça olmuş biraz. Sanki 4. sınıf çizmiş gibi,” dedi.

Sanki içime incecik bir iğne battı. “Çocukça” kelimesi kulağımda yankılandı. Bir şey demedim. Gülümsedim ama içimde bir burukluk oldu. O resim için saatlerce uğraşmıştım. Hayal gücümden çıkmış bir dünyayı çizmiştim oysa…

Teneffüs boyunca konuşmadım. O resme bir daha bakamadım. Kalbim kırılmıştı. Sessizce otururken aklıma Meltem Öğretmen’in sabah söylediği cümle geldi:
“Kalpler cam gibidir çocuklar. Kırıldığında izi kalır. Ama dikkatli olursak hiç kırmadan da yaşayabiliriz.”

O gün eve gidince defterime uzun uzun yazdım. “Gönül kırmak” deyiminin yanına, şu cümleyi ekledim:
“Bazen tek bir kelime, koca bir kalbi yaralayabilir.”

Ama işte tam burada bir şey oldu. Kalbimin kırıldığı yerde bir fikir doğdu:
Ya ben Zeynep’in kalbine dokunsam? Gönül almayı denesem?

Ertesi sabah, Zeynep’in sırasına bir not bıraktım. Notun üstüne minik bir kalp ve gülümseyen bir yüz çizdim. İçine şunları yazdım:
“Belki fark etmedin ama dün söylediklerin beni biraz üzmüştü. Ama sana darılmadım. Sadece resmim benim için özeldi. Umarım yine birlikte resim çizeriz. Arkadaşlık bazen susmak değil, bazen de içtenlikle konuşmaktır.”

Dersin başında Zeynep, notu bulunca başını yavaşça bana çevirdi. Gözleri biraz utanmış gibiydi. Sonra sessizce yanıma geldi.
“Elif… Çok özür dilerim. Cidden üzmek istemedim seni. Bazen ağzımdan düşünmeden çıkıyor sözler,” dedi.
Gülümsedim. “Ben de seni suçlamadım. Ama hissettiklerimi söylemek istedim. Resim çizerken seninle hayal kurmayı seviyorum.”
O an gülümsedi, sonra yanağıma hafifçe dokundu.
“İstersen bu hafta birlikte yeni bir çizim yapalım,” dedi.

O gün kalbimde bir şey değişti. Küçücük bir notla, bir arkadaşlığı yeniden yeşertmenin ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim. Bazen birini anlamak, büyük cümleler kurmakla değil; küçük ama içten davranışlarla olur.

Şimdi ne zaman biri kırılmış gibi görünse, içimden hep Meltem Öğretmen’in o cümlesi geçiyor:
“Kalbin dili sessizdir ama çok şey anlatır. Dikkatli dinleyin.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder