ESERİN
KİMLİĞİ
ESERİN ADI: Tarla
Kuşunun Sesi
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 1. Baskı
Ekim 2017
SAYFA SAYISI: 224
İÇERİK (MUHTEVA)
ÖZELLİKLERİ:
ESERDE İŞLENEN KONU:
Türk hikâyeciliğinin
usta kalemi ve Edebiyatımızın üstatlarından Mustafa Kutlu yeni kitabı Tarla
Kuşunun Sesi ile okurlarıyla buluştu.
Halk Destanı
tarzında yazılan hikâyede bir ailenin üç kuşak boyu yaşamı, devirleri ve
yaşadıkları hikâyeye konu ediliyor.
Kalabalık bir aileyi
hikâyeye konu olarak alan Kutlu, bu hikâyesinde de günlük hayatın zengin
unsurlarını yine ustaca kullanıyor. Aileye, topluma toplumun kültür kodlarıyla
bakan Kutlu, bu hikâyesinde diğer hikâyelerinden farklı bir yöntem izleyerek hikâyenin
arka planında dönemin tarihi olaylarına değiniyor.
ESERİN
ANA FİKRİ
Bir ailenin kuşaklar
boyu yaşamının tarihi gelişmeler ve olaylarla birlikte halk destanı tarzında
anlatılması.
ESERİN
TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE
İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Yörük boyunun yayla
hayatından yerleşik hayatı geçişi ve kuşaklar boyu yaşantılarının Halk destanı
edasıyla anlatılması.
Kuşaklar boyu aile ve millet hayatı.
Kuşaklar boyu aile ve millet hayatı.
ESERİN
ŞAHIS KADROSU:
Molla
Murat:
Tabur
İmamı:
Kahveci
Şerafettin:
Hamza
Abi:
Kopuk
Bilal:
Gülseren
(Hamzanın kızı):
Mustafa
Efendi:
Terzi
Orhan ve Kızı Zeynep:
Saliha
Hanım (Saffet Beyin Kızı):
Saffet
Bey:
Nuri
(Asker arkadaşı):
Daye:
Gülhanım
(İkinci hanımı):
Murat’ın
Annesi:
Murat’ın
Amcası:
Deli
Ziya:
Babo:
Mustafa(Murat’ın
çocuğu):
Bekir
(Murat’ın çocuğu):
Bilal
(Murat’ın çocuğu):
Kamil
Usta (Değirmen Ustası):
Karaduman
(Eşkıya):
İmam
Necati:
Titiz
Hoca (İmam):
Cavit
(Kahvehane Sakini):
Binnaz
(Irgat başı):
Çolak
Hüseyin (Binnaz’ın babası):
Hamit
(Mustafa’nın çocuğu, Mollanın torunu):
Hasan
Efendi (Kahya):
Arap
Çavuş (Karakol Komutanı):
Muallim
Celil:
Cemile
(Hamit’in nişanlısı):
Yusuf,
Ziya, Ayşe, Sefa (Hamit ile Cemile’nin çocukları):
Cemil
(Yusuf’un oğlu, Hamit’in torunu):
Ömer
(Hamit’in torunu):
Ayla
(Hamit’in gelini):
Terzi
Melahat:
Parlak
Perçimli Oğlan (Şoför):
Sefa
(Hamit’in oğlu, futbol takımının kaptanı):
Hakkı
Baba (Sefa’nın ortağı):
Kara
Kısmet ve Kızı Ayşe:
Kara
Kısmet’in Kocası Reşat:
Kale
Spor Başkanı:
Nazilli
Spor Başkanı:
Fenerbahçeli
Yönetici:
Eleni:
Sofi
(eleni’nin annesi):
Kale
Spor Futbol Takımı:
Sezai
(Futbolcu):
Çengel
Ahmet (Futbolcu):
Malzemeci
Tombalak:
Şoför
Abdullah:
Yakup
(Yusuf’un oğlu, zeka özürlü):
İskender
Usta (Marangoz):
Galip
Hoca:
Volvo
Niyazi (Kamyoncu):
Kalfa
Recep (Eczacı Çırağı):
Baki
Bey:
Asuman
(Ayşe’nin arkadaşı):
Hanım
Anne (Recep’in annesi):
Yüncü
Hacı Abdullah:
Kamyoncu
Sefer (Hacı Abdullah’ın oğlu):
İrfan
(Sefer’in oğlu eczacı):
Deli
Dursun:
Hemşire
Hülya (Ölü bulunan):
Berber
Tevfik:
Aşçı
Arif:
Emlakçı
ziya:
Baki
Bey:
Garip
Ömer (Eski futbolcu):
İsmail
Hakkı (Balıkçı):
Keko:
Dişçi
Faruk:
Kel
Ahmet (Futbol Hocası):
YAZARIN
ÜSLUBU:
Mustafa Kutlu’nun
İyiler Ölmez kitabıyla ile ilgili yapmış olduğumuz değerlendirmede şimdiye
kadar okuduğumuz Mustafa Kutlu’nun anlatım tarzından farklı yazılmış bir hikâye
diye yazmıştık.
Ancak, güz mevsimi ile
birlikte kitaplıklarımıza ve gönüllerimize misafir olarak gelen Tarla Kuşunun
Sesi hikâyesi Kutlu’nun şimdiye kadar okuduğumuz ve değerlendirmesini
yazdığımız bütün kitaplarından, üstadımızın bilinen üslubundan çok farklı
yazılmış.
Mustafa Kutlu, bilinen
ve tanıdık üslubuna bu kitapta da özen göstermekle beraber bazı farklılıklar
yapmış. Yerel unsurları, köy ve köylü motiflerini ustaca kullanmış.
Birbirinden farklı
statüye sahip gençlerin aşklarını ustaca anlatan Kutlu, evlilik sonrası ortaya
çıkan kültür uyumsuzluklarını anlatır ve boşanan eşlerden söz eder.
Aile birliğine önem
gösteren Kutlu, ilk kez bu kitabında eşinden ayrılıp yeni bir eşle evlenen bir
hikâye kahramanında söz eder. Aşkı baki tutup sevginin önünü açıyor.
Genellikle yerel
unsurlara, milli kültüre ve medeniyete önem veren, hikâyelerinde ve
denemelerinde değinen Kutlu, bu hikâyesinde tarihi olayları, tarihi
şahsiyetleri ve arka planlarını irdeler. Bunlarla ilgili değerlendirmelerde
bulunur.
Hikâyeyi okuduğumuzda
yazarımızın sık sık müdahalede bulunduğunu anlatılan destanın havasından
çıkarak günlük konuşmalardan örnekler aktardığına tanık oluyoruz.
Kutlu’nun kendi ifadesiyle “çok farklı bir kitap olacak. Benim
hikâyelerim içinde de orijinal bir yeri var. Hiç böyle yapmamıştım. 1850’den 2000’lere
kadar gelen bir ailenin hikâyesini anlattım. Bir Yörük ailesinin Osmanlı ve
cumhuriyet dönemi birlikte anlatılıyor. Birinci bölümde, destansı, benim
yaptığım halk hikâyeleri tarzında; ikinci bölümde ise daha çok Dostoyevski’ye
benzeyen farklı bir anlatım ile öyküyü anlattım. Yani iki dönemde iki ayrı dil
ve anlatım biçimi kullandım.”
HİKÂYENİN
ÖZETİ:
Arkadaşlar bu Molla’nın
zuhuru ilkin vaaz kürsüsünde başladı. Şöyle ki kendisi dağda yetişmiş
okuma-yazma bilmez bir Yörük delikanlısı idi. Ama zeki, ama atılgan. Askerde
Tabur İmamı bunu keşfediyor. Diyor ki delikanlı sende cevher gördüm, istersen
yamacıma yanaş seni okutayım. Tabii bunun canına minnet. Emrin olur deyip diz
çökmüş. Tabur İmamı’nın çakmak çakmak gözlerine bakarak hıfzını tamamlamış. Ara
sıra imamete geçip namaz kıldırmaya başlamış. Tabur İmamı "Murat sen artık
yarı piştin sayılır, bundan gerisi ilimdir, var mısın?" deyince, bu bir
topuk selamı çakıp hocanın elini öperek yine diz çökmüş.
Efendi hadis olur,
Kur’an olur, fıkıh olur, tasavvuf dâhil az zamanda ilim deryasına dalmış ki,
baştan ayağa nur olmuş nur.
Molla Murat:
- Zevklenme Mustafendi…
Yalanın da bir haddi var. Nedir o, nur falan.
- Doğrudur efendim,
sözlerimde kıl kadar yanlış yoktur. Nerde kalmıştık, ha, ilim deryasında balık
gibi yüzmeye başlamış.
Bir denizden ötekine
gidip gelerek dolmuş da dolmuş. O kadar dolmuş ki arkadaşlar, zaman zaman
kendini unutup hocasına karşı çıkmaya başlamış.
- Höst bre nâbekâr.
Hocaya karşı çıkmak ne demek?
- Efendim biz
duyduğumuzu söylüyoruz. Hoca bakmış bunu zapt edemiyor, zaten tezkereyi almış.
Hadi demiş, seni azat ettim, git filan falan yerlerde, şu şu hocalardan oku,
benim sana himmetim bu kadardır.
Murat’ta ne de olsa bir
Yörük asaleti var. Hocasının elini öpüp hayır duasını alarak tozlu yollara
düşüyor.
Arkadaşlar o zamanın
vesaiti olarak kâh katır sırtında, kâh yelkenlide, kâh yalın ayak keçe külâh
belde belde dolaşıp nerde bir âlim var
ondan ders alarak, Rumeli’nde, Anadolu’da; Şam, Halep, Bağdat, Tebriz, Buhara,
Semerkant…
- Yahu yalan, bunca yer
dolaşmaya bir ömür yetmez. Dinlemeyin bu sefili.
Muhabbeti can kulağı
ile dinleyen kahve milleti:
- Dur hele Molla.
- Bırak anlatsın.
- Yalanı varsa,
mübalağa ediyorsa, biz onu ayıklarız.
- Ha şöyle! Mübalağa da
bir sanattır. Biz adamın derya-deniz ilim ile dolarak, artık kabına sığmayıp
taşarak, cedel vadisinde pehlivanım diyenleri bir bir devirerek nasıl mat
ettiğinden bahsediyoruz.
Neyse madem uzatma
diyor, uzatmayalım. Döne dolaşa gelmiş Bursa’ya. Kendisi gelmeden şöhreti
gelmiş. İlmiye, askeriye, belediye her ne varsa harekete geçip, yollarına
halılar sererek…
- Ben kalkıyorum, artık
dayanamayacağım.
Cemaat:
- Otur Molla, otur.
Lafa limon sıkma.
- Yahu hatırınız var.
Yoksa bu sefili bir dakika dinlemek cinnete sebep olur ki kat’iyyen yasaktır
yani.
- Ne yapalım yolda
yoldaşımız, halde haldaşımız, pîrimiz, efendimiz. Anlatmasam çatlarım.
- Anlat, anlat.
- Evet, Bursa’ya
geliyor. Tabii o zamanlar böyle kamburu çıkmış, ağzında diş kalmamış, gözde fer
dizde derman…
- Uzatma, uzatma.
- Yani ak düşmemiş sakallar
simsiyah, kara göz karakaş, başta ak sarık. Yakışıklı ama ne kadar. Tüm Bursa
kadınları kafeslere doluşup seyrine durmuş. Bu sanki bir şehzade, halkı
selamlayarak kır at üzerinde Ulucami kurbuna kadar gelmiş. Orada attan inip yer
öpmüş.
- Saygıya bak saygıya.
- Ee! Ne de olsa kalp
gözü açık. Kim bilir kimleri gördü ki, eğildi.
Kim bilir, kimler bilir?
Bilen bilir. Okuyan, gezen, gören, duyan. Bu satırları Mustafa Kutlu’nun son
kitabı Tarla Kuşunun Sesi’nden okuduk.[1]
Molla Murat ile Mustafa Efendi diyaloglarından
alıntı yapılan bölümden de aşılacağı üzere destanın anlatımı bir kıraathane
ortamdaı yapılmış, karşılıklı diyalog şeklinde.
Mustafa Kutlu, Tarla
Kuşu Sesi kitabında 1850’lerden başlayarak 2000’li yıllara kadar bir ailenin üç
kuşak hayat hikâyelerini konu edinmiş bu hikâyesinde.
Ailenin birinci yaşam
öyküsünü Molla Murat, ikinci aşamasını Hamit, üçüncü ve son aşamasını Sefer
üzerinden anlatır.
Destanımızın birinci
bölümünde varoluşu ikinci bölümde gelişimleri ve yerleşik hayata geçişi son
bölümde ise çağın ve teknolojinin gelişimi ile birlikte ailenin son kuşak
neslinden olanların sürünüşleri dile getirilir.