30 Kasım 2015 Pazartesi

YOKSULLUK KİTABI



ESERİN KİMLİĞİ

ESERİN ADI: Yoksulluk Kitabı
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 6. Baskı Ekim 2014
SAYFA SAYISI: 186
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:

ESERDE İŞLENEN KONU: 

Yoksullar bizi bekliyor. İzbelerde, harabelerde, barakalarda, küflü-nemli karanlık odalarda bekliyorlar. Naylon çadırlarda, toprak damlı evlerde, kuş uçmaz-kervan geçmez yerlerde ve şehrin göbeğinde. Kanlı gözlerini ufka dikmiş, bir heykel gibi hareketsiz, sessiz, dalgın bekliyorlar. Bebeler açlıktan ağlıyor, anaların gözpınarlarından yaş yerine kan akıyor. Çocukların dargın bakışlarından çelik parıltılar fışkırıyor. Babalar yumruk sıkıyorlar ve askerdeki oğullar gökyüzünde bir turna katarı arıyor. Dedelerin ağzı kapalı. Nineler ses vermiyor. Gelinler yaslı. Ve çelimsiz genç kızları dengesiz beslenme, akrabaları borç, komşuları ağıt bekliyor. Köşe başlarında, çamurlu ıssız sokaklarda, karın, yağmurun ve gökdelenlerin arasında, dağ başlarında, tarlalarda, kapısına kilit vurulan atölyelerin önünde bekleşiyorlar. İşsiz, umutsuz, aç, yorgun, hasta, küskün, sessiz ve kimsesiz. Siz ey sağlıklı ve varlıklı olanlar. Ey işleri tıkırında gidenler. Ey karnı tok, sırtı pek, yüzü gülenler. Ey seçim kazananlar ve koltuğa kurulanlar. Ey dolar uçuranlar ve muslukların başını tutanlar. Siz ey güç odakları, silah sahipleri; söz ustaları. Beş vakit namazını cemaatle kılanlar. Gece teheccüde kalkanlar. Zikir ile coşup nara atanlar. Defalarca hacca gidenler. Bir koyup beş kazanan tüccar, yağlı müşteriye yaltaklanan esnaf; aracılar, tefeciler, bankerler. Ey mangalda kül bırakmayan siyasiler. Bilim babaları, akademisyenler. Emirle demiri kesebilenler. Unutmayın. Önümüz kış ve yoksullar sizi bekliyor. Yirmi yıllık bir süre zarfında yazdığı gazete yazılarından hazırlanan seçkinin Mustafa Kutlu bizlere, hikâyelerinde olduğu gibi yine insanı ve hayatı anlatıyor; kaybettiklerimizi hatırlatıyor…

 ESERİN ANA FİKRİ

Mahallemizde, çevremizde bulunan lakin maddi imkânlardan yoksun insanlara yardım etmenin şimdi tam zamanı.

ESERİN TÜRÜ:

Deneme

ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:

Yoksul insanların mücadelesi ve yaşam öyküleri.

YAZARIN ÜSLUBU:

Yazar anlatımında güzel ve pürüzsüz ana sütü gibi bir Türkçe kullanmıştır.

  SON BAKIŞ:

Türk edebiyatında son elli yılın en güzel adamlarından biri, Mustafa Kutlu olsa gerek. Kadim hikâyeciliği ve modern öykünün getirdikleri etrafında sergilediği üslubu, tekniği, meseleleriyle Mustafa Kutlu özellikle hikâyemizin bulanımlar içerisinde kıvrandığı bir dönemde taze bir soluk olmuştur.

Hikâyelerinin yanında deneme yazmayı da ihmal etmemiştir. Denemeleri biraz da hikâyelerinin fikri arka planı olarak karşımıza çıkar.

Son yirmi yılda yazmış olduğu deneme yazılarını toplandığı Yoksulluk Kitabı okuyucuya Mustafa Kutlu’nun denemelerini bir bütün halinde okuma imkânı sunuyor.
Kitabı elinize alır almaz kapak resmi dikkatlerden kaçmıyor: Bir pencere ve yahut bir kapı uzanan onlarca el. Ümmetin yetimleri şimdilerde daha da yoksul ve kimsesiz. Muhtemelen yazarımız bu denemelerini okuyucularıyla paylaşırken Suriye olayını kimseler tahmin bile edemezdi. Yüreklerimizi dağlayan Hama Şehitleri zaten her yıl ülkemizde düzenlenen anma etkinlikleriyle anılıyorlardı. Ülkemin insanları şimdilerde ümmetin ve dahası dünyanın bütün mazlumlarına sahip çıkma derdinde.

Bizler akşamları sıcacık yuvalarımıza bir an önce yetişmenin telaşında iken sokaklarımızda evsiz barksız Suriyeli kardeşlerimizi çoğu zaman görmezden geliyoruz. Açlar mı, üşüyorlar mı hiç mi hiç düşünmüyoruz.

Oysa hayali kurduğumuz kadim medeniyetimizin baş şehrinde ensar kardeşlerimiz muhacirlerimizi evlerinde ağırlamışlardı. Hem de her şeylerini paylaşarak. Ümmetin yetimleri ve kimsesizleri artık sığınacak bir yer için ecnebi diyarlara ölümüne yolculuk peşindeler. Aylan bebek binlercesine tercüman oldu. Aylan bebek sayesinde nasırlaşan yürekler yumuşar gibi oldu fakat yetersiz.
Kürtler, Araplar, Türkmenler hepsi bu ümmetin yetimleri, hiçbir şey yapamıyorsak da ayda bir hayır kuruluşlarına nakdi yardımda bulunalım.

Belki yüreklerimiz yumuşar.






24 Kasım 2015 Salı

ATANMIŞ DEĞİL ADANMIŞ ÖĞRETMEN

Sevgili Öğrenciler,

Malumunuz olduğu üzere bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bu konuşmayı sadece öğretmen arkadaşlarıma değil, sizlere de yapıyor olmamın nedeni; Hem sevincimizi sizlerle de paylaşmak, hem de elmanın diğer parçası olan sizleri bu coşkunun dışında tutmak istemememdendir.

Şunu bilmenizi isterim. “Öğretmenlik bir maddeyi yönetmeye ve onun işleyişinden mesul olmaya benzemez. Öğretmen her şeyden önce değer üretendir.”

Sevgili öğrenciler, kendinizin bir değer olduğunu çok iyi bilin ve kendinize öyle çok değer verin ki hak etmediğiniz hiçbir şeyi kendinize layık görmeyin.

Okuyun, keşfedin. Yine okuyun ve aslolan cümlelerin altında sizlere anlatılanlardır bunu bilin.

İtaat etmeyin fakat, fedakar, vefalı, hayırlı insanlar olun. Böylece değerinize değer katarsınız.

Eğer siz bunları yapmışsanız bizde öğretmenler günümüzü içimiz rahat kutlayabiliriz demektir.


Öğretmenler günümüz kutlu olsun! Tüm öğretmen arkadaşlarıma saygılar dilerim. Sizlere sevgilerimle….   

23 Kasım 2015 Pazartesi

VİTRİNDE OLMAK



ESERİN KİMLİĞİ
ESERİN ADI: Vitrinde Olmak
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 1. Baskı Haziran 2015
SAYFA SAYISI: 312
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:

ESERDE İŞLENEN KONU: 
“Geçen asrın (XIX.) ortalarına kadar ülkemiz esnafı dükkânına vitrin yapmıyordu. (Vitrin bize batıdan gelmiş, önce azınlıklar uygulamıştır.) Kepenkleri ve kapıyı açıyor, uygun bir yerde ise malının bir kısmını dükkânın önüne koyuyordu. Malın satışı hususunda özel bir gayreti, (süsleme-paketleme-cilalama vb.) görülmüyordu. Zaten malı olduğundan farklı göstermek (yani çirkini güzel kılmak, malı olduğundan fazla parlatarak müşterinin aklını çelmek) âdaba aykırı sayılırdı.
Sonunda bizde de şu söz kanun oldu: ‘Vitrinde olmaz isen satış şansın yoktur.’”
Yirmi yıllık bir süre zarfında yazdığı gazete yazılarından hazırlanan seçkinin bu üçüncü kitabında Mustafa Kutlu bizlere, hikâyelerinde olduğu gibi yine insanı ve hayatı anlatıyor; kaybettiklerimizi hatırlatıyor…

 ESERİN ANA FİKRİ
Gelişen ve değişen şartlarla birlikte Anadolu insanındaki değişimler.


ESERİN TÜRÜ:
Deneme

ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
 Gündelik hayatta yaşananlardan hareketle meydana gelen yeni kültürel ortamı, kendini bir imkânlar dönemi olarak sunan bu yılların hayat tarzı alanındaki çelişkili görünümlerine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Gazete yazarı olarak Mustafa Kutlu “hem edebiyatçı hem hikâyeci hem de halk arasında bir kamera gibi dolaşan” bir tarzının sahibidir. Göç, kentleşme, sanayileşme, tabiattan kopuş, yardım duygusunun sömürülmesi, manalı hayat diye sunulan gösterişli hayatların sığlığı gibi pek çok konu ele alınıyor kitaptaki yazılarda.

YAZARIN ÜSLUBU:
Yazar anlatımında güzel ve pürüzsüz ana sütü gibi bir Türkçe kullanmıştır.

ESERDEN ALINTILAR:
2000’lerde Türkiye'de özellikle mütedeyyin kesimlerde yaşanan kültürel değişimi çözümlemeyi deneyen pek çok akademik ve popüler çalışma yapıldı. Ağırlıklı olarak 28 Şubat mazeretinin ardından gelen, hükümet olma sürecinde karşımıza çıkan Müslüman rehaveti daha çok siyasi boyutlarıyla ele alındı.
Yirmi yıllık bir süre zarfında yazdığı gazete yazılarından hazırlanan seçkinin Vitrinde Olmak adını taşıyan üçüncü kitabında Mustafa Kutlu bizlere, hikâyelerinde olduğu gibi yine insanı ve hayatı anlatıyor; kaybettiklerimizi hatırlatıyor. Kitaba adını veren 201o tarihli yazının girişi şöyle:
“Geçen asrın (XIX.) ortalarına kadar ülkemiz esnafı dükkânına vitrin yapmıyordu. (Vitrin bize batıdan gelmiş, önce azınlıklar uygulamıştır.) Kepenkleri ve kapıyı açıyor, uygun bir yerde ise malının bir kısmını dükkânın önüne koyuyordu. Malın satışı hususunda özel bir gayreti, (süsleme-paketleme-cilalama vb.) görülmüyordu. Zaten malı olduğundan farklı göstermek (yani çirkini güzel kılmak, malı olduğundan fazla parlatarak müşterinin aklını çelmek) âdaba aykırı sayılırdı. Sonunda bizde de şu söz kanun oldu: 'Vitrinde olmaz isen satış şansın yoktur.”
Girişteki ana çerçevenin ötesinde gündelik hayatta yaşananlardan hareketle meydana gelen yeni kültürel ortamı, kendini bir imkânlar dönemi olarak sunan bu yılların hayat tarzı alanındaki çelişkili görünümlerine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Gazete yazarı olarak Mustafa Kutlu “hem edebiyatçı hem hikâyeci hem de halk arasında bir kamera gibi dolaşan” bir tarzının sahibidir. Göç, kentleşme, sanayileşme, tabiattan kopuş, yardım duygusunun sömürülmesi, manalı hayat diye sunulan gösterişli hayatların sığlığı gibi pek çok konu ele alınıyor kitaptaki yazılarda.
Günümüzde televizyon başlı başına bir “vitrin” ve belki de vitrinlerin en tesirli olanı. Televizyonda görünmenin, lanse edilmenin, alt bant şeklinde de olsa tanıtılmanın, övülmenin nasıl tesirli bir şey olduğunu biliniyor. Elbette iş gelip reklamlara dayanıyor. İletişim ve ulaşım imkânları artınca gerek üreticiler, gerek tüccarlar, gerek belediyeler kendi beldelerini, dikkati çekecek mallarını, folklor unsurları eşliğinde merkezdeki ekranlar aracılığıyla piyasaya takdime yöneldiler. Bu gayret neticesinde iç tüketim ve iç turizm acayip gelişti:
“ Yolların düzelmesi, artık neredeyse her ailenin bir arabası olması ve umumun uyduğu bir âdet üzere yurt turuna çıkılması memleketin adım adım gezilmesini ve bu meyanda tanınmasını sağladı. Her beldenin görülecek yerleri, gezilecek yerleri, tarihî zenginlikleri, yemek kültürü, müziği, âdetleri, giysileri ve elbette oranın üretimi olan malları, otelleri, kaplıcaları, rafting, doğa yürüyüşü, mağaraları, şifalı otları dahi televizyonlarda söz konusu edildi.”
Son kertede vitrine çıkan her nesne merak uyandırdı. Ülke insanı takdim edilen yere gitmek, oranın lezzetini tatmak istiyor. Sadece yemek kültürü üzerine hemen her kanalda bol sponsorlu bir program yapılıyor. Elbette bu programların ekrana gelmesi sebepsiz değil:
“Hem üreticiye, hem programcıya, hem televizyon kanalına hem de seyirciye bir faydası dokunuyor. Kimi çanak-çömlek, kimi çini, kimi hasır sele-sepet, kimi dokuma, kimi seramik, kimi oltutaşı, kimi lületaşı, artık bölgede ne çıkıyor, ne işleniyorsa; bunların üretim artışı ve pazarlanması için yapılan tanıtımın büyük önemi var. Oteller, pansiyonlar kuyruğa girmiş durumda, dikkat çekmek için çok çeşitli etkinliklere yöneliyorlar.”
Yazarın kamera gibi dolaşan bakışları, iktisadî hayatın, daha doğrusu tüm yaşam tarzının "eski dünya"dan ayrılarak, yeni teknolojilerin üzerinde yükselişine odaklanıyor. Kalkınma, ilerleme, güçlenme, zenginlik ve refah alameti olarak görülen gelişmeleri madalyonun diğer yüzünden bakıyor. Var olan dönüşümün sunduğu sahte vaatleri, daha da önemlisi, neden etkili olabildiğine dair düşünme temrinleri olarak da ele alınabilir kitap.
Dünyadaki iktisadî ve kültürel değişimle de yakından ilgili olan pek çok meseleyi ağırlıklı olarak 2000’ler Türkiye’sinin siyasi şartlarını, yerel dinamiklerini, buraya özgü kırılmaları esas kabul ederek değerlendiriyor Vitrinde Olmak.

  SON BAKIŞ:
Türk edebiyatında son elli yılın en güzel adamlarından biri, Mustafa Kutlu olsa gerek. Kadim hikâyeciliği ve modern öykünün getirdikleri etrafında sergilediği üslubu, tekniği, meseleleriyle Mustafa Kutlu özellikle hikâyemizin bulanımlar içerisinde kıvrandığı bir dönemde taze bir soluk olmuştur.
Hikâyelerinin yanında deneme yazmayı da ihmal etmemiştir. Denemeleri biraz da hikâyelerinin fikri arka planı olarak karşımıza çıkar.
Son yirmi yılda Yeni Şafak gazetesinde yazmış olduğu deneme yazılarını toplandığı Vatan Yahut İnternet kitabı okuyucuya Mustafa Kutlu’nun denemelerini bir bütün halinde okuma imkânı sunuyor.
Kitabı elinize alır almaz kapak resmi dikkatlerden kaçmıyor. Diğer kitaplarına nazaran Vitrin Olmak kitabının kapağı çok değişik olmuş.
Diğer kitaplarına göre Vitrinde Olmak mevsimlik farklılık gösterir. Edebiyat çevrelerinde Mustafa Kutlu'nun kitaplarının mevsimi Sonbahar olarak bilinir; bu kitap Yaz Mevsiminde yayımlanmış.
Bu kitabın ilk denemesi İbadetin Seyahate Dönüşmesi ile başlıyor ve insanı bambaşka bir atmosfere taşıyor. Akabinde gelen Dua denemesi kalbin mutmainleşmesini sağlıyor.
Kitabın son denemelerini okurken o denemelerden biri olan Kral Çocuk denemesi esnasında yan masada oturan anne çocuk diyaloğu denemenin parçalarından biri gibiydi. Dönüp çocuğa bakıp tebessüm ettim.
Siyasi gündemin, günü birlik meselelerin çok dışında çok daha kadim ve esaslı dertler üzerine kalem oynattığından Mustafa Kutlu'nun o gün okunup unutulacak cinsten değil.