9 Nisan 2025 Çarşamba

ASKER YOLU BEKLERKEN

ASKER YOLU BEKLERKEN

Köy Meydanı sabahın erken saatlerinde alışılmadık bir canlılığa bürünmüştü. Mollaali Köyü, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte uyandı. Huzur veren su sesine bu kez davul zurnanın ezgileri, ardından da çocukların neşeli kahkahaları eşlik ediyordu.

Bugün köyde başka bir heyecan vardı. Ahmet, Mehmet ve Serhat, asker uğurlaması için hazırlık yapıyorlardı. Bu üç genç, çocukluklarından beri yan yana büyümüş, birlikte top oynamış, aynı okulda okumuş, aynı türküleri mırıldanmışlardı. Şimdi ise aynı gururla vatani görevlerine doğru yola çıkacaklardı.

Köy halkı meydanda toplanmıştı. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Herkesin yüzünde hem gurur hem de biraz hüzün vardı. Ahmet’in annesi, oğlunun ellerine kına yakarken gözyaşlarını içine akıtıyordu. Bu gelenek, evladını Allah’a emanet etmenin bir simgesiydi. Mehmet’in küçük kardeşi Yusuf, abisinin koluna sarılmış, hiç bırakmak istemiyordu.

— Abi, askerlik çok uzun sürer mi?
— Geçer hemen Yusuf'um. Göz açıp kapayıncaya kadar dönerim.

Yusuf başını eğdi. O, ağlamamaya çalışsa da gözleri dolmuştu. Annesi yanına geldi, saçlarını okşadı:

— Abin vatan borcunu ödemeye gidiyor kuzum. O da senin gibi bir zamanlar küçüktü, şimdi büyüdü.

Küçük Serap ise Serhat’ın yeğeniydi. Elinde bayrakla meydanda dans ediyordu. Serhat gülümsedi, eğilip yanına geldi:

— Sen bu bayrağı tutmaya devam et, biz de onu koruyacağız, olur mu?

— Tamam, söz!

Davulun sesi yükseldikçe köydeki coşku da artıyordu. Halaylar çekiliyor, omuz omuza şarkılar söyleniyordu. Meydandaki herkes tek yürek olmuştu. Bu sadece bir uğurlama değil, aynı zamanda birlik ve beraberliğin ta kendisiydi.

Saat 08.45 olduğunda sessizlik çöktü. Çünkü ayrılık anı yaklaşmıştı. Gençler sırt çantalarını takarken, babalar omuzlarına hafifçe vurup, “Yolun açık olsun evlat!” diyordu. Ahmet gözlerini annesinden ayıramadı:

— Hakkını helal et ana...

— Helal olsun oğlum. Sen dik dur, biz arkandayız.

Köyün yaşlılarından dede Halil, bastonuna yaslanmış, gözleri buğulu bir şekilde gençlere bakıyordu. Yavaşça yaklaştı, elindeki küçük defteri uzattı:

— Bu, senin deden askerdeyken yazdığı şiirlerden birkaçıdır. Belki geceleri okuyup memleketi hatırlarsın Ahmet.

Ahmet defteri alıp saygıyla başını eğdi.

Saat 09.15'te tren istasyonuna gitme vakti gelmişti. Gençler yavaşça meydandan ayrılırken herkes el sallıyor, dualar ediyordu. Küçük Yusuf elindeki bayrağı yukarı kaldırdı, Serap da diğer eliyle kalp yaptı.

Trene bindiklerinde Ahmet camdan dışarı baktı. Gözleri dolmuştu ama içinde bir gurur vardı. Yanındaki Serhat fısıldadı:

— Biz sadece asker olmaya gitmiyoruz, aynı zamanda köyümüzün, ailemizin ve kardeşlerimizin hayallerini korumaya gidiyoruz.

Tren hareket ettiğinde, köy meydanında tek kalan şey; yerdeki karanfiller ve gökyüzünde dalgalanan bir bayraktı.

Bir köyde başlayan küçük hikâyeler, aslında bir milletin büyük destanlarına dönüşür. Çocukların ağabeylerini gururla uğurladığı, annelerin dualarla evlatlarını yolcu ettiği her uğurlama, yeni bir sevgi halkası örer. Çünkü sevgiyle büyüyen her çocuk, vatanını da kardeşini de hep yürekten sever.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder