KALBİN SESSİZ DİLİ
‘Gönül
Meselesi’
Bazen insanın içi bir şey söyler ama dili susar. Kalbin konuştuğu ama
kimsenin duymadığı o sessiz dile gönül deriz biz. Gönül… Ne kadar kısa bir
kelime ama taşıdığı anlam bir ömür kadar büyük. Hele ki günümüzde, herkesin bir
yerlere yetişmeye çalıştığı, derslerin, sınavların, işlerimizin arasında
koşturup durduğumuz şu zamanlarda, gönül meselesi biraz arka planda kalıyor
sanki. Oysa gönül, sadece duyguların değil, insanlığın merkezidir. Bir nevi
kalbin aynasıdır.
Şöyle bir düşün… Bir arkadaşını istemeden kırdığını fark ettiğinde, içini
bir burukluk kaplar ya hani... İşte o an kalbin sessizce konuşur. “Gönlünü al,”
der. “Ona iyi geldiğini hissettir.” Belki küçük bir özür, belki teneffüste onun
yanına gidip “Bugün birlikte oynayalım mı?” demek… Küçücük bir davranış, ama
koskoca bir gönlü onarabilir. Çünkü gönül almak, yalnızca birini mutlu etmek değildir;
aynı zamanda insan kalabilmenin, inceliğin göstergesidir.
Biliyor musun, bazen de içimizden bir dilek geçer. Sanki sadece bizle
kalır. Öğretmenin "Aferin sana!" demesini hayal ederiz, sunum
yaparken sınıfın dikkatle bizi izlemesini isteriz, sınav sonucunda yüksek bir
notla sevinmek isteriz. Bu dilekler kalpten geçer, ses etmeden... İşte biz buna
gönlünden geçirmek deriz. Her zaman gerçekleşmez belki, ama gönülden geçenin
verdiği umut bile insana güç verir.
Tabii her dileğimiz gerçek olacak diye bir şey yok. Hayat, bazen gönlümüzde
kalanı avucumuza vermez. Bir yarışmada çok uğraşırız ama kazanamayız.
Beğendiğimiz bir eşyayı almak isteriz ama alamayız. Üzülürüz. Elbette. Ama şunu
da unutmamalıyız: Her gönülde kalan, bir gün için umut olabilir. Olmasa bile…
Bizi biz yapan, işte o hayallerin izidir. Bizi daha sabırlı, daha anlayışlı
biri yapar.
Ama gönül meselesinin bir de kırılma tarafı var. Kimi zaman fark etmeden
bir arkadaşımızın canını yakabiliriz. “Sen zaten anlamazsın” gibi küçümseyici
bir söz, karşımızdakinin kalbine ağır gelir. O söz bizim ağzımızdan bir anda
çıkmıştır belki ama onun zihninde günlerce kalır. Gönül kırmak işte böyle bir
şeydir. Kolaydır. Ama o kalbi onarmak, işte o gerçek meziyettir.
Eğitim sadece kitaplarla, sınavlarla olmaz. Asıl eğitim, sınıfta
yanındakine nasıl baktığındadır. Bir arkadaşın yanlış bir cevap verdiğinde
dalga geçmeyip onu cesaretlendirmendedir. Bir öğretmenin öğrencisini sadece
notla değil, kalbiyle değerlendirmesindedir. Gerçek eğitim, gönle
dokunabilmektir.
Ben de bir keresinde farkında olmadan bir arkadaşımı üzmüştüm. Sevdiği bir
çizgi film hakkında dalga geçmiştim, “Bu mu yani senin sevdiğin?” demiştim.
Oysa onun için çok anlamlıymış. Günler sonra başka bir arkadaşımdan duydum, çok
üzülmüş. O an içim cız etti. Bir not yazdım. “Seni kırdıysam özür dilerim,
gerçekten farkında değildim” dedim. Yanına da bir kalp çizdim. Ertesi gün
geldi, gülümsedi ve bana sarıldı. İşte o an gönül almanın ne kadar değerli
olduğunu bir kez daha anladım.
Bugün ister okulda, ister evde, ister sosyal medyada olalım… Sözlerimize
dikkat etmeliyiz. Çünkü gönül, kırılınca sesi çıkmaz ama iz bırakır. Bir kalbe
dokunmak ne kadar kolay ve güzelse, onu kırmak da bir o kadar kolay ve
üzücüdür.
O yüzden diyorum ki: Gelin, biraz daha özenli olalım. Biraz daha
yavaşlayalım. Birbirimizi sadece duymayalım, hissedelim. Gönlümüzden hep güzel
dilekler geçsin, kırılan gönüller yerine gelsin, kalpler kırılmadan yaşansın.
Çünkü kalpler cam gibidir… Kırıldığında yapışsa bile izi kalır. Ama dikkatli
dokunursak, ömür boyu ışıldar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder