GÖNÜLLER KÖPRÜSÜ
İlkbaharın tatlı bir sabahıydı. Şehrin kenarında,
minicik ama sıcacık bir okulda çiçekler açmış, kuşlar dallarda şarkı
söylüyordu. 5/E sınıfının camları ardına kadar açıktı. İçeri serin bir rüzgâr
doluyor, perdeleri hafifçe uçuruyordu.
Sınıfta hareketlilik vardı. Rüzgâr her zamanki gibi
aceleci adımlarla sırasını bulmaya çalışırken, Zeynep kitabını açmış sessizce
bekliyordu. Derken, kapı aralandı. Fatih Öğretmen gülümseyerek içeri girdi.
Elindeki kalemiyle tahtaya büyükçe bir cümle yazdı:
"Gönül
bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz."
Çocuklar merakla cümleye baktı. Rüzgâr, hemen
Zeynep’e eğildi:
"Zeynep, sırça saray ne demek ya? Hiç duymadım böyle bir şey," dedi.
Zeynep gülümsedi. "Camdan yapılmış çok kırılgan
bir saray gibi düşün. Yani... gönüller de kolayca kırılır demek istiyor,"
diye açıkladı.
Rüzgâr, kafasını salladı. O sırada sırasına koymak
için çantasını fırlattı ama çanta yanlışlıkla Zeynep’in yeni defterinin üstüne
düştü. Defter yere kaydı ve kapağı hafifçe yırtıldı.
Zeynep'in yüzü bir anda düştü. Gözleri dolacak
gibiydi. Sınıfta derin bir sessizlik oldu. Herkes nefesini tutmuş, Zeynep’in ne
yapacağını bekliyordu.
Tam Zeynep bir şey diyecekken, Fatih Öğretmen
yumuşak sesiyle araya girdi:
"Ne demiştik çocuklar? Gönüller sırça saray gibidir. Bazen istemeden zarar
verebiliriz. Ama önemli olan kırmamaya çalışmak ve kırıldıysa tamir etmeye
uğraşmaktır."
Zeynep derin bir nefes aldı, gözlerini Rüzgâr’a
dikti. Sonra hafifçe gülümsedi:
"Boş ver Rüzgâr, defter tamir olur. Önemli olan arkadaşlığımız,"
dedi.
Rüzgâr utancından kıpkırmızı oldu. Başını önüne
eğip mırıldandı:
"Gerçekten özür dilerim Zeynep. İstersen sana yeni bir defter
alırım."
Zeynep başını iki yana salladı. "Gerek yok.
Sen özür diledin ya, yetti bana," dedi.
Öğle arasında Fatih Öğretmen herkese küçük renkli kâğıtlar
dağıttı.
"Hadi bakalım, şimdi herkes bir arkadaşına güzel bir not yazacak,"
dedi.
Rüzgâr eline aldığı kâğıda uzun uzun baktı, sonra
yazmaya başladı:
"Senin sabrın bana sabrı öğretti, Zeynep. İyi ki arkadaşım
olmuşsun."
Zeynep notu okuyunca yüzünde kocaman bir gülümseme
belirdi. Rüzgâr’a döndü ve hafifçe koluna dokundu:
"Sen de iyi ki varsın, Rüzgâr."
Ertesi gün Fatih Öğretmen sınıfa yeni bir görev
verdi:
"Çocuklar, bu hafta bir 'İyilik Panosu' yapacağız. Kim kime iyilik
yaparsa, onu yazıp panoya asacağız!"
Sınıfta bir sevinç dalgası yayıldı. Herkes hevesle
planlar yapmaya başladı. Kimisi sıraya yardım edecekti, kimisi silgisini
paylaşacaktı.
Rüzgâr ve Zeynep, panoyu birlikte süslemek için
gönüllü oldular. Renkli kartonlar, yıldız çıkartmaları, ışıltılı kalemlerle
panoya "Gönüller Köprüsü" yazdılar.
Hafta boyunca küçük ama değerli iyilikler panoda
birikti. Her iyilik, sınıfı biraz daha sıcak bir yuva haline getiriyordu.
Günün sonunda, Fatih Öğretmen çocuklara döndü:
"İşte çocuklar," dedi. "Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli'nin
istediği şey tam da bu: Bilgili olmak kadar güzel kalpli olmak da önemli!"
Tam herkes eşyalarını toplarken, Fatih Öğretmen
cebinden minik bir paket çıkardı.
"Bu da iyilik panosuna katkı yapan herkese sürprizim!" dedi ve bir
kutu dolusu rengârenk kalem setini çocuklara dağıttı.
Rüzgâr ve Zeynep birbirlerine bakıp kıkırdadılar.
Çünkü o an anlamışlardı ki, bazen küçük bir özür, küçücük bir iyilik, yepyeni
ve kocaman bir dostluk başlatabilirdi.
Gönüller köprüsü kurulmuştu bir kere; artık hiçbir
şey onu yıkamazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder