KALBE DOKUNAN EĞİTİM
Sevgiyle Öğreten, Sevgiyle Öğrenen Bir Gelecek İçin
"En çok
sevilen öğretmen, en çok seven öğretmendir." Cemil Meriç
Bir çocuğun kalbine dokunmak, ona dünyayı
değiştirme gücü vermektir. Öğretmenlik, yalnızca bilgi aktarma değil; aynı
zamanda öğrencinin içindeki potansiyeli keşfetme, onu anlamaya çalışma ve
insanın en savunmasız yaşlarında ona umut olma sanatıdır.
Bugün bir sınıfa adım atan her öğrenci, gözlerinde
onlarca soru, yüreğinde görünmeyen umutlar taşır. Öğretmen o sorulara cevap
arayan değil, o sorularla birlikte yürüyen kişidir. Bu yüzden eğitim, bir
kitapla değil, bir kalple başlar. Sevgiyle dokunulmamış bir eğitim ne kadar
bilgili olursa olsun, eksiktir.
Eğitimde Erken Dokunuşun Gücü
Doğru olan şudur: Bir öğrencinin ilgi alanları,
yetenekleri ve akademik eğilimleri mümkün olan en erken yaşta belirlenmeli ve o
doğrultuda desteklenmelidir.
Bir çocuk iyi bir müzisyen olabilir, ama bunu 16
yaşında değil, 10 yaşında fark etmek gerekir. Bir başkası muazzam bir
matematiksel zekâya sahip olabilir, ama doğru yönlendirilmediği için bunu
yıllarca fark edemeyebilir. Hayat,
doğru zamanda verilen desteklerle şekillenir.
Ancak biz, kimi zaman çocuklarımızı hayata
hazırlamak yerine hayattan soğutuyoruz. Önce özgüvenini zedeliyor, sonra da onu
yarış atı gibi sınavlara koşuyoruz. Oysa sınavlar sadece birer araç olmalı,
amaç değil. Gençlerimizi hayata küstürmek için değil, hayata kazandırmak için
eğitim vermeliyiz.
Türkiye Yüzyılı: Yeni Bir Eğitim Ufku
İşte Türkiye
Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli,
bu anlayışla yola çıkıyor. Ezberci, tek tipçi ve yarışçı bir eğitim yerine;
çocuğun ruhunu, aklını ve duygusunu birlikte geliştirmeyi hedefliyor.
Bu modelde
öğrenci, sadece ders başarılarıyla değil; estetik duygusu, spor
yeteneği, iletişim becerisi ve ahlaki duruşuyla da değerli.
Bilgiye ulaşan değil, bilgiyi kullanan
ve anlamlandıran bireyler yetiştirmek istiyor.
Çocukları sınavlara değil, hayata hazırlayan bir sistem inşa
ediyor.
Bir
Portre: İhmalin Acı Yüzü
“Bugünkü öğrenci spordan nasipsiz, müzikten
habersiz, en basit makineden habersiz, yaşayan yabancı dillerden habersiz,
sağlık kültürü sıfır, memleket görgüsü sıfır, dünyadan haberi sıfırın altında.”
Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık (1948)
Bu sözler 1948'e ait ama hâlâ yankısını duyuyoruz.
Oysa çocuklarımızın içinde ne cevherler var. Ama bir cevherin pırlanta
olabilmesi için işlenmesi gerekir. Ve bu, yalnızca sınav hazırlıklarıyla olmaz.
Spor salonlarında ter döken bir çocuk, sabrı öğrenir. Tiyatro sahnesinde bir
replik ezberleyen genç, duygudaşlık kurmayı öğrenir. Bilim kulüplerinde proje
üreten öğrenciler, hem düşünmeyi hem üretmeyi öğrenir.
Gerçek
Eğitim: İnsana Dokunandır
Eğitim, bir yarış değil; bir yolculuktur. Bu
yolculukta öğretmenin sevgisi, rehberliği ve anlayışı, öğrencinin en büyük yol
azığıdır.
Çünkü değer verdiğiniz öğrenciler, kendini değerli hisseder.
Değerli hisseden öğrenci de, hayal kurar, üretir ve kendini geliştirir.
Bir öğretmen bir çocuğun içindeki yıldızları
görebildiğinde, işte o zaman gerçek öğrenme başlar. O yıldızlar bazen bir
şiirde parlar, bazen bir deney tüpünde, bazen bir futbol topunun peşinden
koşarken…
Sevgiyle
Büyüyen Gelecek
Eğitim, insanı sadece bilgili değil, iyi
insan yapmalıdır.
Öğrenciyi sadece sınavlara değil, hayata hazırlamalıdır.
İşte Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bu yüzden umut veriyor: Çünkü o, sadece
dersleri değil, insanı merkeze alıyor.
Bugünün çocukları, yarının Türkiye’sini kuracak.
Onlara bilgi kadar sevgi, sınav kadar sanat, not kadar duygudaşlık de verelim.
Çünkü:
Bir
çiçeğin büyümesi için sadece toprak değil, güneş de gerekir.
Bir
öğrencinin gelişmesi için sadece bilgi değil, sevgi de gerekir.
Bu
Bölümde Öğrenciye Verilen Mesajlar:
·
Sen değerlisin. Yeteneklerin kıymetli.
·
Sadece sınavlara değil, hayata hazırlanıyorsun.
·
Gerçek başarı, sevgiyle ve ilgiyle beslenir.
·
Öğretmenin seni sadece derslerde değil, hayat
yolunda da desteklemek için var.
·
Türkiye Yüzyılı’nın öğrencisi; düşünen, hisseden
ve üreten bir bireydir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder