18 Nisan 2025 Cuma

DAĞLARIN ETEĞİNDE BİR HAYAT

 

UMUT, SEVGİ VE DAYANIŞMANIN HİKÂYESİ

‘Dağların Eteğinde Bir Hayat’

Doğu Anadolu’nun yüksek dağlarının eteklerinde, hayat zorluklarla yoğrulur. Sert iklim şartları, uzun kışlar ve kısa yazlar insanların karakterine de şekil verir burada. Kar, neredeyse yılın yarısında köylerin üzerine beyaz bir sessizlik örter; ama o beyazlık, insanların yüreklerindeki sıcaklığı asla soğutamaz.

Yaz, burada sadece bir mevsim değildir; özlenen bir kavuşmadır. İlkbaharın gelişiyle, dağların yamaçlarında tomurcuklanan çiçekler gibi, umut da insanların yüreğinde filizlenir. Çocuklar çıplak ayaklarıyla toprağa basar, kırlarda koşar, oyunların, kahkahaların peşinde gün batımına kadar yorulurlar. Akşam olup da sofralar kurulunca, yorgunluktan sofrada uyuyakalmak, buralarda çocukluğun en samimi halidir.

Hayat, kolay değildir. Geçim kaygısı, herkesin ortak derdidir. Babalar yazın ilçelere inşaat işlerine gider; analar, evde kalan işlerin ve çocukların yükünü sırtlanır. Ama bu zorlukların içinde bile insanlar birbirine sırt çevirmez. Komşuluk burada yalnızca bir selamlaşma değil, hayatı birlikte omuzlama biçimidir. Bir hasta haberi duyulsa, ocakta hemen bir çorba kaynar; sıcak bir tas, kapı kapı dolaşır. Kimse "Benim değil" demez; herkes birbirinin yükünü paylaşır.

Paylaşmak, yardım etmek, şefkat göstermek burada hayata tutunmanın doğal yoludur. Kimin tavuğu civciv çıkarsa, kimin ineği yavrulasa, sevinç bir tek evde kalmaz, köyün her evine yayılır. Kimi zaman şehre giden bir baba, dönüşte yanında getirdiği birkaç şeker, bir avuç helva ile çocukların gözlerinde bayram sevinci uyandırır. O küçük hediyeler, burada kocaman birer armağandır; sevginin ve özlemin somut halidir.

Ve kitaplar...
Kış gecelerinde rüzgârın uğultusu evleri sararken, bir köşede kaynayan çayın fokurtusu eşliğinde açılan kitaplar, başka dünyalara açılan kapılardır. Çocuklar okunan hikâyeleri sadece dinlemez; kahramanların sevinçlerini, acılarını kalplerinde hisseder. Babalar, kötülere kızar; analar, acıklı yerlerde gözyaşlarını gizlemeye çalışır. O hikâyeler, sobanın sıcaklığıyla birlikte evleri ısıtır, ruhları besler. Kitaplar, yalnız bilgi taşımaz; değerleri, sevgiyi ve insan olmanın inceliklerini de taşır.

Bu topraklarda insanlar, zor şartlara rağmen umudu kaybetmezler. Hayatın yükü ağırdır ama yürekler merhametle, şefkatle hafifler. İşte bu yüzden Doğu Anadolu’nun insanı yılmaz; her kışın ardında gelecek baharı sabırla bekler. Çünkü bilir ki hayat, dayanışmayla, umutla ve sevgiyle anlam kazanır.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli tam da bu ruhu yaşatmak ister:
Çocukları yalnızca bilgiyle donatmakla kalmaz; karakter, erdem, estetik ve insanlık değerleriyle de yetiştirmeyi amaçlar. Kitaplardan sadece bilgi almak değil, duyguyu, ahlakı ve insan sevgisini de öğrenmek gerekir.
Burada, dağların eteğinde büyüyen çocuklar gibi...
Sabırla, paylaşarak, birbirine sırt vererek.

Çünkü geleceği inşa edecek nesiller, sadece aklıyla değil; yüreğiyle de büyüyen nesiller olacaktır.
Ve gerçek eğitim, yalnızca okul sıralarında değil; hayatın tam içinde, karla kaplı dağ yollarında, bir tas çorba paylaşırken, bir hikâye dinlerken, bir civciv sevinçle kucaklanırken başlar.

İşte bu yüzden, geleceğin Türkiye’si, şefkatiyle, adaletiyle, bilgeliğiyle daha da güzelleşecek.
Ve umut, o küçük köylerden, o küçücük sıcak yüreklerden tüm ülkeye yayılacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder