Günlük hayatımızda pek çok kelime kullanırız. Ne ki çoğunun
anlamı üzerine hiç düşünmeyiz bile.
Her kelimenin bir hikayesi yoktur elbet. Bazı günlerin
mutlaka bir hikayesi vardır. Kelimeleri öylesine öğreniriz. Olayları yaşarız.
Öğrendiğimizin farkında olmadan öğreniriz. Yaşadığımız acı tecrübeler olayların
vahim sonuçlarını anımsatır bizlere. Olaylar tecrübelerle yerleşir zihnimize.
Ama bazı kelimeler, bazı kavramlar bir hikaye ile gelir yerleşir zihnimize.
Darbe evet, darbe kelimesi zihinlerimizdeki yerini her zaman
korudu. Kimi zaman büyüklerimizden dinledik, kimi zaman okuduğumuz yazılarda
hatırladık, kimi zaman da televizyon ekranlarından hep işittik. Ama böylesini
hiç mi hiç tahmin edemedik.
15 Temmuz 2016 Cuma günü bizler için tıpkı yeryüzündeki diğer
insanlarda olduğu gibi sıradan bir gündü. Sabah evden çıkıp işe gidecek, hep
beraber Cuma namazını eda edecek ve günlük işlerimize devam edecektik.
Nihayet günümüz öyle başladı. Planladığımız şekilde devam
etti. Akşam evlere gidinceye kadar…
Kimimiz uyumaya çalışırken, kimimiz farklı işlerle meşgul
olurken farklı işler olmaya başladı. Birileri evet içimizden birileri canımıza
ve vatanımıza kast etmek üzere üzerimize kurşunlar, bombalar yağdırmaya
başladı. Canlarımızı aldı.
Âleme bin yıl nizam veren bir millet, tam bir asır, travmatik
illetlerle boğuşmaya mahkûm edildi: Tarih yapmış hiç bir toplumun yaşamadığı
bir yokoluş felaketiydi bu: Bütün rüyalarını, iddialarını, hayallerini,
hafızasını, tarihini, tarihî derinliğini inkâr etmeye sürüklendi: Daha önce de
dikkat çektiğim gibi, Batı'ya özenen, ödünç akılla, ödünç kavramlarla, ödünç
bir dünyada yaşamaya icbar edilen bir yokoluş serüveniydi bu!
Modern zamanlarda ibret bahsi müşkül bir bahis.
Yaşadıklarımızdan ibret çıkarabilmek için olanı biteni bütün boyutları ile
kavramak elzem.
Fakat şu an bunu imkansız kılan bir atmosferle ve hikayenin başını çoktan unutmuş, sonunu korkuyla bekleyen bir haber dili ile karşı karşıyayız.
Hikaye nasıl başlamıştı?
Hikaye 1980'lerde kasetlerde ağlayarak vaaz eden “bir lokma bir hırka ile yaşayan” bir vaizin hikayesi olarak başlamış; hikayenin gelişme bölümünde ise, 28 Şubat'ın genleşip, genişleyen sürecinin idraksiz tanıkları olmuştuk.
Fakat şu an bunu imkansız kılan bir atmosferle ve hikayenin başını çoktan unutmuş, sonunu korkuyla bekleyen bir haber dili ile karşı karşıyayız.
Hikaye nasıl başlamıştı?
Hikaye 1980'lerde kasetlerde ağlayarak vaaz eden “bir lokma bir hırka ile yaşayan” bir vaizin hikayesi olarak başlamış; hikayenin gelişme bölümünde ise, 28 Şubat'ın genleşip, genişleyen sürecinin idraksiz tanıkları olmuştuk.
Türkiye'de meseleyi bu şekilde kavrayabilecek çapta bir
derinliğe, tarih felsefesi birikimine, köklü medeniyet perspektifine sahip
donanımlı bir entelijansiya yok. O yüzden dünyada da, bölgemizde de, ülkemizde
de ne olup bittiğini kavramakta zorlanıyoruz.
O yüzden sürekli olarak nedenleri atlıyoruz ve sonuçlarla boğuşup duruyoruz.
O yüzden sürekli olarak nedenleri atlıyoruz ve sonuçlarla boğuşup duruyoruz.
Türkiye tetikte olmalı, hainlerin gözünün
yaşına bakmamalı! Urları temizlemeli!
Türkiye, urlarını temizleyecek...
Türkiye'ye tezgâh kurmaya kalkışanlar artık kara kara düşünecek...
Evet, bu halk, 15 Temmuz gecesi destan yazdı:
Hiç bir silah gücünün yürek gücünü yenemeyeceğini dünya âleme ispatladı!
Bu halkı kimse durduramaz artık!
Bu halkın önünde kimse duramaz artık!
Türkiye, urlarını temizleyecek...
Türkiye'ye tezgâh kurmaya kalkışanlar artık kara kara düşünecek...
Evet, bu halk, 15 Temmuz gecesi destan yazdı:
Hiç bir silah gücünün yürek gücünü yenemeyeceğini dünya âleme ispatladı!
Bu halkı kimse durduramaz artık!
Bu halkın önünde kimse duramaz artık!