4 Kasım 2016 Cuma

15 TEMMUZ

Günlük hayatımızda pek çok kelime kullanırız. Ne ki çoğunun anlamı üzerine hiç düşünmeyiz bile.

Her kelimenin bir hikayesi yoktur elbet. Bazı günlerin mutlaka bir hikayesi vardır. Kelimeleri öylesine öğreniriz. Olayları yaşarız. Öğrendiğimizin farkında olmadan öğreniriz. Yaşadığımız acı tecrübeler olayların vahim sonuçlarını anımsatır bizlere. Olaylar tecrübelerle yerleşir zihnimize. Ama bazı kelimeler, bazı kavramlar bir hikaye ile gelir yerleşir zihnimize.

Darbe evet, darbe kelimesi zihinlerimizdeki yerini her zaman korudu. Kimi zaman büyüklerimizden dinledik, kimi zaman okuduğumuz yazılarda hatırladık, kimi zaman da televizyon ekranlarından hep işittik. Ama böylesini hiç mi hiç tahmin edemedik.
15 Temmuz 2016 Cuma günü bizler için tıpkı yeryüzündeki diğer insanlarda olduğu gibi sıradan bir gündü. Sabah evden çıkıp işe gidecek, hep beraber Cuma namazını eda edecek ve günlük işlerimize devam edecektik.

Nihayet günümüz öyle başladı. Planladığımız şekilde devam etti. Akşam evlere gidinceye kadar…

Kimimiz uyumaya çalışırken, kimimiz farklı işlerle meşgul olurken farklı işler olmaya başladı. Birileri evet içimizden birileri canımıza ve vatanımıza kast etmek üzere üzerimize kurşunlar, bombalar yağdırmaya başladı. Canlarımızı aldı.

Âleme bin yıl nizam veren bir millet, tam bir asır, travmatik illetlerle boğuşmaya mahkûm edildi: Tarih yapmış hiç bir toplumun yaşamadığı bir yokoluş felaketiydi bu: Bütün rüyalarını, iddialarını, hayallerini, hafızasını, tarihini, tarihî derinliğini inkâr etmeye sürüklendi: Daha önce de dikkat çektiğim gibi, Batı'ya özenen, ödünç akılla, ödünç kavramlarla, ödünç bir dünyada yaşamaya icbar edilen bir yokoluş serüveniydi bu!

Modern zamanlarda ibret bahsi müşkül bir bahis. Yaşadıklarımızdan ibret çıkarabilmek için olanı biteni bütün boyutları ile kavramak elzem.

Fakat şu an bunu imkansız kılan bir atmosferle ve hikayenin başını çoktan unutmuş, sonunu korkuyla bekleyen bir haber dili ile karşı karşıyayız.

Hikaye nasıl başlamıştı?

Hikaye 1980'lerde kasetlerde ağlayarak vaaz eden “bir lokma bir hırka ile yaşayan” bir vaizin hikayesi olarak başlamış; hikayenin gelişme bölümünde ise, 28 Şubat'ın genleşip, genişleyen sürecinin idraksiz tanıkları olmuştuk.
Türkiye'de meseleyi bu şekilde kavrayabilecek çapta bir derinliğe, tarih felsefesi birikimine, köklü medeniyet perspektifine sahip donanımlı bir entelijansiya yok. O yüzden dünyada da, bölgemizde de, ülkemizde de ne olup bittiğini kavramakta zorlanıyoruz.

O yüzden sürekli olarak nedenleri atlıyoruz ve sonuçlarla boğuşup duruyoruz.


Türkiye tetikte olmalı, hainlerin gözünün yaşına bakmamalı! Urları temizlemeli!

Türkiye, urlarını temizleyecek...

Türkiye'ye tezgâh kurmaya kalkışanlar artık kara kara düşünecek...

Evet, bu halk, 15 Temmuz gecesi destan yazdı:

Hiç bir silah gücünün yürek gücünü yenemeyeceğini dünya âleme ispatladı!

Bu halkı kimse durduramaz artık!

Bu halkın önünde kimse duramaz artık!