KAR YÜRÜYÜŞÜ
‘Bir
Öğretmenin Fedakârlığı’
Osman Öğretmen, mesleğe yeni başlamış genç bir öğretmendi. İlk görev yeri,
doğunun dağ eteklerine saklanmış, kışları sert geçen bir köydü. Atandığını
öğrendiğinde kafasında binbir soru vardı. Daha önce hiç bilmediği bir yere
gidecek, tanımadığı insanlarla yaşayacak, belki de türlü zorluklarla
karşılaşacaktı. Ama içinde mesleğine olan aşk ve öğrencilere ışık olma isteği
ağır basıyordu.
Uzun bir yolculuğun ardından ilçeye vardı. Köye gidecek minibüsleri
öğrenmek için kahvehaneye girdi. Oradaki birkaç kişiyle sohbet etti, köy
halkının misafirperverliği ve samimiyeti yavaş yavaş içindeki endişeleri
hafifletmeye başladı. Sonunda minibüse binerek birkaç yolcu ile birlikte Fenek
Köyü’ne doğru yola koyuldu. Sonbaharın son günleriydi. Ağaçların yapraklarını
döktüğü, rüzgârın dağlardan sert estiği bir zamandı. Köye vardığında
kafasındaki sorular yavaş yavaş cevap buluyordu. İnsanların içten
gülümsemeleri, yardımlaşma ruhu ve misafirperverliği karşısında kuşkularından
sıyrılmaya başladı. Köydeki ilk gününde, doğruca okulun yolunu tuttu. Harabe
gibi bir yer beklerken karşısında küçük ama sıcak bir okul binası buldu. Burada
bir şeylerin değişmesi gerektiğini düşündü ve bunun için elinden geleni yapmaya
karar verdi.
Osman Öğretmen, köyde yalnızca ders anlatan biri olmanın ötesine geçmek
istiyordu. Eğitimin, dört duvar arasına sıkışmış bir bilgi aktarımı değil,
sevgi ve fedakârlıkla yoğrulmuş bir yolculuk olduğuna inanıyordu. Her sabah
erkenden okulun kapısını açar, sınıfın sobasını yakar, kitapları sıralara dizer
ve öğrencilerini sıcacık bir gülümsemeyle karşılardı. Çünkü ona göre kitaplar,
en güvenilir dost ve en büyük yol arkadaşıydı. Okuyan bir insanın zihni aydınlanır,
hayalleri genişlerdi. Bu yüzden derslerinde yalnızca müfredatı anlatmaz,
öğrencilerine hayatı, sevgiyi, paylaşmayı ve merhameti de öğretirdi.
O gün de tıpkı diğer günler gibi kar dinmek bilmiyordu. Tipi gökyüzünü
tamamen kaplamış, Fenek Köyü’nü dünyadan ayırmış gibi görünüyordu. Derslerin
bitmesiyle birlikte Osman Öğretmen, öğrencilerini tek tek dışarı çıkartarak
güvenli bir şekilde evlerine gitmelerini sağlıyordu. Ancak minik Taha, okul
bahçesine adımını attığında zorlanmaya başladı. Ayakları karda kayboluyor,
attığı her adımda daha da derine batıyordu. Minik elleri soğuktan morarmış,
nefesi titrek bir buğuya dönüşmüştü. Osman Öğretmen, Taha’nın çaresizliğini
fark ettiğinde hiç tereddüt etmeden yanına gitti. Şefkatle eğilip, "Gel
bakalım Taha, seni eve kadar ben taşıyayım," dedi.
Taha önce biraz utandı, fakat gözlerinde minnet dolu bir parıltı belirdi.
Osman Öğretmen onu sırtına aldı ve dikkatlice yola koyuldu. Kar taneleri
yüzlerine nazikçe düşerken, köy halkı bu anlamlı sahneyi pencerelerinin
ardından izliyordu. Yaşlı bir nine ellerini açıp dua ederken, Taha’nın ailesi
kapıda gözleri yaşlı bekliyordu. Osman Öğretmen’in, bir baba şefkatiyle
öğrencisini sırtında taşıması, köyde dilden dile anlatılacak bir hikâyeye
dönüşecekti.
Osman Öğretmen, Taha’yı evine bıraktığında derin bir nefes aldı, üzerindeki
karları silkeleyip gülümsedi. "Eğitim sadece dört duvar arasında değil,
sevgi ve fedakârlıkla büyüyen bir çabadır," diyerek vedalaştı ve tekrar
tipinin içine doğru yürümeye başladı. O gece köyde herkes, öğretmenlerinin
merhametini ve fedakârlığını konuştu. O gün, Osman Öğretmen’in attığı adımlar
yalnızca karda iz bırakmadı; o izler, tüm köy halkının kalbine kazındı. Artık
Fenek Köyü’nde öğretmenlerine duyulan sevgi ve saygı daha da büyümüştü.
Osman Öğretmen’in yaktığı ışık, çocukların gözlerinde, kitaplara uzanan
ellerinde ve hayallerinde parlamaya devam etti.
Ve böylece bir öğretmenin fedakârlığı yalnızca bir çocuğun değil, tüm bir
köyün içini ısıttı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder