BAYRAM ZİYARETİ
Bayram sabahı güneş yeni doğarken Bilgehan heyecanla yatağından fırladı.
Bugün, her bayram olduğu gibi dedesini ziyaret edecekleri gündü. Evde tatlı bir
telaş hâkimdi. Annesi mutfakta bayram için hazırladığı tatlıları paketlerken,
babası hediyeleri arabanın bagajına yerleştiriyordu. Ablası ve küçük kardeşi de
bayramlık kıyafetlerini giymiş, yolculuğa hazır bekliyordu.
Ailece arabaya bindiklerinde, Bilgehan yoldan geçen diğer araçlara göz
gezdirdi. Hepsi aynı hedefe gidiyor gibiydi; kimi anneanne ve dedesine, kimi
halasına ya da amcasına... Bayram demek, aile büyüklerini ziyaret etmek,
onların hayır duasını almak ve birlikte güzel vakit geçirmekti. Yol boyunca
Bilgehan köyde geçireceği güzel anları hayal etti. Dedelerinin bahçesindeki
elma ağacına tırmanacak, kuzenleriyle oyunlar oynayacak ve dedesinin anlattığı
eski bayram hikâyelerini dinleyecekti.
Üç saat süren yolculuğun ardından köyün girişine vardıklarında heyecanı
daha da arttı. Sağ taraftaki beşinci ev dedesinin eviydi ve ona göre köyün en
güzel eviydi. Araba avluya girerken dedesi kapıda onları bekliyordu. Yüzünde
her zamanki sıcak gülümsemesi vardı. Bastonuna dayanarak ayağa kalktı ve
kollarını açarak, “Hoş geldiniz evlatlarım! Bayramınız mübarek olsun!” diye
seslendi. Bilgehan ve ailesi hızla araçtan inerek ellerini öpüp dedelerine
sarıldılar. Dedesinin yanındaki babaanne de büyük bir mutlulukla torunlarını
bağrına bastı.
İçeri geçtiklerinde dedesi onları oturma odasına yönlendirdi. Oda bayram
havasına bürünmüştü; sobanın üzerinde demlenen çay mis gibi kokuyor, masanın
üzerinde gelen misafirlere ikram edilmek üzere hazırlanmış şekerlemeler,
cevizli lokumlar ve fındıklı kurabiyeler sıralanıyordu. Aile büyüklerinin
ellerini bir kez daha öpüp hayır dualarını aldılar. Dedesi, her bayram yaptığı
gibi, Bilgehan ve kardeşlerine mendiller içinde bayram harçlıklarını uzattı.
Bilgehan mendilini açmadan önce dedesine bakıp, “Allah razı olsun dede,
ellerinden öperim,” dedi. Dedesi ise, “Ömrünüz uzun, yolunuz açık olsun
evlatlarım,” diyerek torunlarını sevgiyle kucakladı.
Sohbet koyulaştığında annesi Bilgehan’a dönerek, “Oğlum, arabadan deden
için aldığımız hediyeleri getirir misin?” dedi. Bilgehan hemen dışarı çıkıp
bagajı açtı. Özenle paketlenmiş kutuları kucaklayarak içeri getirdi ve dedesine
uzattı. Dedesi hediyeleri alırken gözleri mutlulukla parladı. “Evlatlarım,
sizden daha değerli bir hediye olabilir mi? Ama yine de çok naziksiniz,
teşekkür ederim,” diyerek hepsini tek tek açtı.
Bir süre daha sohbet ettikten sonra dedesi mutfağa yöneldi. Birkaç dakika
sonra elinde büyük bir tepsiyle geri döndü. Tepside fındıklı kurabiyeler,
cevizli baklavalar ve taptaze sütle yapılmış köy çörekleri vardı. “Haydi
bakalım, bunları sizin için yaptım. Bayram tatlısız olmaz!” dedi gülümseyerek.
Çocuklar, dedelerinin meşhur kurabiyelerinden ikişer tane yemişlerdi bile.
Üç günlük bayram tatili hızla geçmiş, dönme vakti gelip çatmıştı. Ayrılık
vakti geldiğinde herkesin içini hüzün kapladı. Bilgehan, dedesine sımsıkı
sarılarak, “Seni çok özleyeceğim dede, en kısa zamanda yine geleceğiz,” dedi.
Dedesi, torunlarının başını okşayarak, “Kapım her zaman size açık, yolunuzu
gözlüyor olacağım,” diye karşılık verdi.
Araba köyden uzaklaşırken Bilgehan, arka camdan dedesine el sallamaya devam
etti. Yüreğinde, dedesiyle geçirdiği güzel anıların sıcaklığı vardı. O an,
bayramların en güzel yanının sadece tatlılar ya da hediyeler değil,
sevdiklerinin yanında olmak olduğunu bir kez daha anlamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder