17 Şubat 2025 Pazartesi

DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ

DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ

 EĞİTİMİN ROLÜ VE ÇIKIŞ YOLU

Günümüz gençliğinde gözle görülür bir duyarsızlaşma yaşanıyor. Hayatın gerçeklerinden uzak, duygudaşlık yetisi zayıflamış, yalnızca kendi mutluluğunu ön planda tutan bir nesil yetişiyor. Öğrencilerimiz, fedakârlık, vefa, merhamet gibi değerlerden giderek uzaklaşıyor. Örneğin, şehitlerimize ağlayan anne babalarını anlamakta zorlanıyor, başkalarının acılarını kendi dünyalarında bir anlamlandıramıyorlar. Açlık çeken çocukları, savaşta yok olan hayatları izlerken adeta bir film sahnesi seyrediyor gibiler. Çünkü onlar için hayatın tek gayesi eğlenmek. Eğlenemedikleri her an, hayatlarına dair büyük bir eksiklik hissediyorlar.

Bu duyarsızlık ve vurdumduymazlık, sadece toplumsal olaylara karşı değil, en yakındaki insanlara karşı da geçerli. Öğrencilerimiz, öğretmenlerinin ve ailelerinin onlar için yaptığı fedakârlıkların farkında değil. Kendi emekleri olmadan elde ettikleri imkânları doğal bir hak olarak görüyorlar. Anne babaları tarafından sunulan imkânların kıymetini bilmeden, vefayı unutmuş bir şekilde büyüyorlar. Cep telefonları, bilgisayarlar ellerinden alındığında büyük bir öfkeye kapılıyorlar. Tarihe, geçmişin kahramanlık hikâyelerine ilgisizler. Atalarının uğruna can verdiği vatanı, basit bir mal gibi görmeye başladıklarında ise tehlike büyüyor. Peki, biz bu noktaya nasıl geldik?

Öncelikle, eğitim sistemimizdeki eksiklikleri ve aksaklıkları göz önünde bulundurmalıyız. Uzun yıllardır öğrencilerimizi sadece akademik başarıya yönlendiren, onların duygu dünyasını ihmal eden bir eğitim anlayışı hâkimdi. Çocuklarımızı hayatın zorluklarından uzak büyütüyorduk. Açlık, yokluk, yorgunluk gibi kavramları hiç deneyimlemeyen bireyler olarak yetişiyorlardı. Her şey onlara hazır sunuluyor, en küçük bir sıkıntıyla karşılaştıklarında nasıl başa çıkacaklarını bilemiyorlardı. Onları koruma içgüdümüz, farkında olmadan hayatın gerçeklerinden uzaklaştırıyordu. Yağmurun altında yürümemiş, yorulmanın ne olduğunu hissetmemiş, paylaşmanın değerini öğrenmemiş bireyler olarak büyüyorlardı. İşte bu yüzden duygudaşlık duyguları zayıflıyor, vefa ve sorumluluk bilinci gelişmiyordu. Bu sorunları çözmek, gençlerimizi daha bilinçli ve duyarlı bireyler olarak yetiştirmek amacıyla Maarif Eğitim Modeli hayata geçirildi.

Bu noktada, Maarif Eğitim Modeli’nin önemi devreye giriyor. Eğitim sistemimiz, çocukları yalnızca akademik olarak değil, insani değerler bakımından da yetiştirmelidir. Maarif Eğitim Modeli, öğrencilerin sadece bilgiyle değil, duygularıyla da büyümesini amaçlayan bir felsefeye dayanıyor. Matematik, fen bilimleri kadar; ahlâk, merhamet, paylaşım ve vefa gibi değerleri de öğrencilere kazandırmayı hedefliyor.

Okullarımız, sadece sınav başarısı için değil, iyi insan yetiştirmek için de eğitim vermelidir. Öğrencilerimize tarihimizi, atalarımızın fedakârlıklarını öğretmeli, vatan sevgisini kazandırmalıyız. Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi, “İnsan, ancak çalıştığını kazanır.” Çocuklarımız çalışmanın, emek vermenin değerini bilmeli. Yunus Emre’nin “Sevelim, sevilelim” sözünü ilke edinerek, sevgiyi, paylaşmayı, fedakârlığı öğrenmeliler.

Eğer doğru bir eğitim politikası izlenmezse, 20 yıl sonra yetişen nesil nasıl anne baba olacak? Nasıl çocuk yetiştirecek? Toplumu nasıl yönlendirecek? Geleceğimizin teminatı olan gençler, eğer bugünden doğru eğitilmezse, yarının tehlikesi hâline gelebilirler. Bu nedenle, eğitimciler, aileler ve devlet olarak el ele vererek çocuklarımızı hayatın gerçekleriyle tanıştırmalı, onlara sadece eğlenmeyi değil, sorumluluk almayı ve paylaşmayı da öğretmeliyiz.

Unutmayalım ki, “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” Eğer çocuklarımızı vatanına, insanına, tarihine duyarlı bireyler olarak yetiştirmezsek, gelecekte ülkemizin en büyük sorunu vicdanı olmayan bir nesil olacaktır. O yüzden harekete geçmeli, çocuklarımızı insanî değerlerle donatarak yetiştirmeliyiz. Çünkü duyarsızlaşmış bir nesil, yalnızca kendi geleceğini değil, hepimizin geleceğini tehdit eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder