22 Mayıs 2025 Perşembe

SESSİZ SOKAKLARIN YANKISI

SESSİZ SOKAKLARIN YANKISI

İstanbul, kocaman bir hikâye kitabı gibidir. Her sokağı başka bir sayfa, her taşında başka bir anı saklıdır. Kimi zaman kalabalığıyla seni sarar, kimi zaman da sessizliğiyle içine çeker. Bazen yürüdüğün bir yol, seni geçmişe götürebilir; bazen bir bina, yıllar önce yaşanmış bir olayı fısıldayabilir kulağına.

Bir akşam, hafif esen rüzgârın taşıdığı deniz kokusu eşliğinde Bakırköy’den Kadıköy’e geçmek üzere yola çıkan bir yazar vardı. Üzerinde koyu renkli, bol cepli bir ceket, omzunda ise yıpranmış bir çanta vardı. Yağmur yağmamıştı ama gökyüzü bulutlarla kaplıydı; şehir hafif bir pusun içine gömülmüştü. Vapur iskeleye yanaştığında yazar yavaşça ayağa kalktı. Sessizce iskeleden indi, sanki etrafındaki kalabalığı fark etmiyor gibiydi. Zihni rüzgârla birlikte dolaşıyor, adımlarını bilinçsizce atıyordu.

Kadıköy sokaklarında yürürken, tabelaların değiştiğini fark etti. Tanıdığı yollar sanki başka bir şehre dönüşmüştü. Sanki İstanbul, bir oyun oynuyordu onunla. Binalar tanıdık ama farklıydı, kaldırımlar eskiden yürüdüğü gibi değildi. Kaybolmuş gibiydi ama garip bir şekilde bu durum onu korkutmuyordu.

Birden, küçük, eski bir kitapçı dükkânının önünde durdu. Dükkânın camları buğuluydu; içeride sarı ışıklar yanıyordu. Kapının üstünde solmuş bir tabela asılıydı: “Saklı Sayfalar”. Yazar, vitrine göz attığında içinde eski kitapların ve sararmış sayfaların dizili olduğunu gördü. Dükkânın içinden gelen eski kâğıt kokusu, ona çocukken okuduğu kitapları hatırlattı. Merakla kapıyı aralayıp içeri girdi.

Ressamın Dünyası

Dükkân, oldukça küçüktü ama içinde yüzlerce kitap vardı. Raflar tavanlara kadar uzanıyordu. Bazı kitaplar üst üste yığılmış, yere kadar inmişti. Tam ortadaki eski bir masa dikkatini çekti. Masanın başında genç bir delikanlı oturuyordu. İnce yapılı, dalgalı siyah saçlı, gözleri dikkatle defterine odaklanmış biriydi bu. Üzerinde boyaya bulanmış bir gömlek vardı. Sessizce çizim yapıyordu.

Yazar, yavaşça yanına yaklaştı. Genç ressamın defterindeki çizimlere göz attı. Şehrin sokaklarını çizmişti ama bu sokaklar düzgün değildi. Kimi yamuktu, kimi eksikti, bazılarıysa sadece gölgelerden oluşuyordu. Buna rağmen, bu çizimlerde bir anlam vardı. Yazar, resimlere baktıkça kalbinin derinliklerinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti. Bu çizimler ona tanıdık geliyordu. Sanki daha önce o sokaklarda yürümüş, o gölgelerin içinde kaybolmuştu.

Genç ressam başını kaldırıp gülümsedi. “Bir zamanlar, bu şehirde bir adam yaşardı,” dedi. “Onu gören herkes, gözlerinde İstanbul’un bütün sokaklarını taşıdığını söylerdi. Ama kim olduğunu kimse tam olarak bilemezdi.”

Yazar, bu sözleri duyunca içinde garip bir his uyandı. Belki de kendisi de o adamdı. Ya da o adam, onun geçmişinde saklı bir hatıraydı.

Ressamın bir sonraki çiziminde belirsiz çizgilerle çizilmiş bir sokak vardı. Sokak, eksikti ama yine de gerçek gibiydi. Yazar dikkatle baktı. Çizimdeki sokak, kitapçı dükkânının dışındaki geçide çok benziyordu. Hatta neredeyse aynıydı.

Kaybolmuş Sokak

Yazar, kalbinde artan bir merakla dışarı çıktı. O çizimdeki sokaktan geçmeye başladı. Adımlarını yavaş atıyor, etrafına dikkatle bakıyordu. Sokakta rüzgâr hafifçe esiyor, uzaktan bir kedi miyavlıyordu. Lambaların ışığı sarıya çalan bir gölge oluşturmuştu. Duvarlara yaslanmış eski binalar, suskun bir şekilde onları izliyordu.

Yürüdükçe sesler değişmeye başladı. Şehir sesi yavaş yavaş azaldı. Ayak sesleri daha çok yankılanır olmuştu. Işıklar sanki soldu, sokak gri bir sisin içine girdi. Bu sokak, onu başka bir zamana götürüyor gibiydi.

Sokağın sonunda beliren bir figür dikkatini çekti. İnce uzun bir adam, sırtında eski bir palto, yüzü belli belirsizdi. Yavaşça yaklaştı. Yazar durdu. Figür, ona sessizce yaklaştı ve cebinden küçük bir nesne çıkardı.

Avucuna bıraktı: Eski bir anahtar ve yanında solmuş bir mektup.

“Bu sana aitti,” dedi figür. “Ve belki de hiç kaybolmadı, sadece seni bekledi.”

Yazar, mektuba baktı. Yazısı tanıdık geldi. Sanki yıllar önce yazıp unutmuştu. Anahtar, çok eskiydi ama hâlâ sağlamdı. Belki de çocukken oyun oynadığı sandığın anahtarıydı. Belki de unuttuğu bir hayalin.

Tamamlanan Hatıralar

Yazar tekrar kitapçıya döndüğünde genç ressam onu bekliyordu. Yeni bir çizim yapmıştı. Bu defa o eksik sokak tamamlanmıştı. Binalar yerindeydi, ışıklar yanıyordu ve gölgeler artık korkutucu değil, davetkâr görünüyordu.

Ressam gülümsedi: “Bazı yollar insanı kaybettirmek için değil, yeniden bulmak için vardır.”

Yazar, bunu duyunca başını salladı. İçindeki eksiklik dolmaya başlamıştı. Artık sokaklar ona yabancı değildi. Her köşede bir anı, her binada bir iz vardı.

İstanbul’un sokakları, sessizdi ama içlerinde yüzlerce ses taşıyordu. Ve o sesler, bazen sadece kalbini dinleyenlere görünürdü.

Artık yazar biliyordu: Bir hikâye asla tam olarak bitmez, sadece başka bir biçimde devam eder.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder