25 Ocak 2025 Cumartesi

ARAFTAKİ ADAM, CEMİL MERİÇ

 PROF.DR. HÜSAMETTİN ARSLAN'DAN MUHTEŞEM CEMİL MERİÇ DEĞERLENDİRMESİ...

Konuşmamı daha en başında söyleyeyim. Beşir Bey de bahsetti. Ben bir Cemil Meriç’iyim.

Bana göre insanın bir tane biyolojik babası vardır. Ama birden fazla entelektüel babası olabilir. Benim entelektüel babalarımdan biri.

Diğer entelektüel babalarımı da tanıyabilmem için bana ilk kapıyı açan düşünür Cemil Meriç’dir. Tabii ki benim Cemil Meriç’im ve buradaki konuşmacıların Cemil Meriç’i farklı olabilir. Cemil Meriç’in bu ülkesini çok, bu ülke kitabını ben çok önemsiyorum.

Ve onun için Cemil Meriç’in bu ülkede filozof olduğunu söylüyorum. Geçenlerde başka bir Cemil Meriç’le ilgili toplantıda Cumhuriyet dönemi boyunca ya da Cemil Meriç bu ülkeyi yazdıktan sonra Cemil Meriç’in arkadaşlarına baktığımız zaman da Cemil Meriç’in bu ülkesi ayarında acaba başka bir metin gösterebilir miyiz diye merak ediyorum.

Cemil Meriç’i en iyi anlamak çağdaşlarıyla anlamak. Kendi bağlamında anlamak gerekir Cemil Meriç’i.

Ben de Cemil Meriç'i gördüm. Gördüğüm için de bahtiyarım. Onunla bir röportaj yaptım. Göztepe'deki evine gittim ve sohbetine katıldım. Sorularım vardı, sorular sordum.

 ilk gittiğimde ona bu ülkeden, bu ülkenin birçok bölümü ezberimdeydi ve o kadar çok tekrar okumuştum ki ezberlemiştim. Bir bölüm okudum. O okuduğum bölümü size de okumak isterim. Zaten biliyorsunuz, buradaki insanların çoğu biliyor. Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar. Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev mağazadaki ihtişamından utanır oldu. Sonra bu unutkanlık, utangaçlığa bıraktı bir yerini. Diye devam ediyor. Şuna inanıyorum ben. Benim bildirimin başlığı biraz posmodern vs. Ben posmodern değilim. Cemil Meriç de bir posmodern değildi.

Hepimizin şöyle bir maceradan geçtiğimizi düşünüyoruz. Düşünüyorum. Burada oturanlar, siz ve ben. Birçok yönümüzde moderniz. Modern tramvaylara biniyoruz. Modern yollarda yürüyoruz. Modern kitaplar okuyoruz. Modern bir havayı teneffüs ediyoruz. Ve hepimiz bundan nasiplendik. Modern kültürü, pop kültürü değil mi?

Bunları teneffüs ediyoruz yani. Ama bence bu bizim modern yanımız. Bir de içimizde

piremodern denen bir şey var. Piremodern bir şey. İki yüzyıldır modernleşiyoruz. Bu içimizdeki piremodern, modern öncesi en az bin yıllık. Mesela Türk devlet diliyle Türkçe'yi düşündüğünüz zaman binlerce yıllık. Biz kimiz? Bu iki yüzyıllık modernitenin bize armağan ettiği kimlik miyiz? Yoksa bizim biz olmaklığımız tam da içimizdeki piremodern olan mıdır? İşte bu piremodernliği keşfettiğimiz zaman kendimiz olabiliyoruz. Cemil Meriç beni Batı dünyasına açmıştır. Batı dünyasında. İnsan bana göre farklı olanı anladığı zaman  kendi olabilir. Cemil Meriç de Paris'e gider. Batı'nın büyük kentlerine gider. Çin'e gider, Hindistan'a gider. Fakat oraları tam da içimizdeki piremodernliği keşfetmek için ziyaret eder. Bu Novalis'in ünlü sözünde söylediği gibidir. Bütün dönüşler yuvayadır. Paris'e gidebilirsiniz, Londra'ya gidebilirsiniz, Berlin'e gidebilirsiniz. Ama bütün dönüşler yuvayadır. Bütün dönüşler içimizdeki piremodernliğedir. Biz içimizdeki piremoderniz. Bunu şöyle de anlayabiliriz Cemil Meriç'e anlama karşısından. Biz bir yanımıza Kudüs ve Mısır geleneğinden geliyoruz. Buna İbrahim’i gelenek diyoruz. Fakat dünyada bir de Atina geleneği var, Grekler geleneği var. Bu bizim bugün iki yüz senedir tanıştığımız uygarlık, medeniyet. Bu Atina'nın devamı olan medeniyet. Ama biz Mısır geleneğinden geliyoruz.

Mısır ve Kudüs geleneğinden geliyoruz. Ben içimizdeki piremodernin tam da bu gelenek olduğunu düşünüyorum. Ama siz ve ben, buradakiler, ne kadar dindar olursak olalım, ne kadar yerli olduğumuzu iddia edersek edelim, kabul edelim ki ilkokuldan itibaren bu Greklerin devamı olan bir medeniyetle büyüdük. Hocam söyledi, Cemil Meriç de öyle büyüdü. Şimdi bu bizim yazgımız, bu bizim tercih ettiğimiz bir şey değil. Biz tercihen bu Atina'nın devamı olan, Greklerin devamı olan medeniyeti tercihen almadık. Mecburen ona talip olduk. Bu bir kader, bu bir yazgı. Bence bu yazgıyı kabul etmek zorundayız.

O zaman şöyle formüle edebiliriz. Biz, hem İbrahim’i geleneği içindeyiz, hem de bu Atina geleneği içindeyiz. Müslüman Grek’iz, Grek Müslümanız. Bunu reddetmekten vazgeçmeliyiz. Yani kendimize işkence etmekten vazgeçmeliyiz. Şimdi bu durumda bize düşen şey, bu dünyanın efendilerinin, bu Avrupalıların, Anglosaksonların, bu dünyanın efendilerini anlamak boynumuzun borcudur.

Ben Cemil Meriç'i böyle okudum. Batı egemen, batı belirleyici. İşte Türkiye merkezi düşünemiyoruz. Düşünemeyiz, düşünemiyoruz yani. Bu bizim suçumuz değil. Çünkü dünyanın bir tek merkezi var ve orası. Egemenlik onun, güç onun, kültür onun elinde. Dolayısıyla Cemil Meriç beni bu batı dünyasına açmıştır. Ve eğer ondan kaçamıyorsam, bu batının tahakkümünden, batının üstünlüğünden, Euro merkezlikten, Euro semtinizden falan kaçamıyorsam, bana düşen en büyük görev bu kaçamadığım şeyi öğrenmektir. Ondan ancak öğrenerek kaçabilirim. Ve başka bir kaçma şansım yoktur. Bir kere bunu kabul etmeliyiz.

Cemil Meriç bana göre, bu açıdan bakıldığında, Cemil Meriç Hugo'yu anlatırken, Cemil Meriç başka büyük düşünceleri anlatırken bile, işte Cemil Meriç'in farkı budur. O Cemil Meriç'in anladığı biçimiyle batıdır. Var olduğu şekliyle batı değildir. Cemil Meriç'in batılı düşüncelerini anlama tarzı, Cemil Meriç'in imzasını taşır. Yani bu ülkenin imzasını taşır. O bir Türkiyeli gibi anlamıştır ve bize sunmuştur.

Biz Cemil Meriç'in metinlerini okuduğumuz zaman, hep içimizdeki pire moderne geri döneriz. Onun gibi yaparız. Geri döneriz.

Benim için Cemil Meriç Araf’taki adamdır. Araf, Araf'taki adam sınırlarda dolaşır. Buna biz modern entelektüellerin anlatırken, marjında durmak diyoruz.

Marjında durmak. Yani kendi uygarlığının marjındı durmak, ama aynı zamanda başka uygarlıkların ve başka düşünme gelinliklerin de marjında durmak. Entelektüel olanın deyim yerinde ise raconu budur.

Kimse marjındı durmadan entelektüel olamaz. Yani ideal formuyla entelektüel olamaz. Marjin bize mesafe alma imkânı sınar.

Yani kendi medeniyetimizin marjinde durduğumuz zaman, ona karşı mesafe alabiliriz. Batı uygarlığının marjinde durduğumuz zaman da ona karşı mesafe alabiliriz. Eleştirel tavır için mesafe şarttır. Yoksa atalarımızın söylediği şeyleri aynen tekrar ederiz. Cemil Meriç bu anlamda ağırlıkta durur ve Batı'yı anlatırken bile, yani hayranlıkla anlattığı durumlarda bile Batı düşünce geleneklerinin marjindedir. Kendisi sol gelenekten gelir ve onun marjindedir.

Ama ben inanıyorum ki defacto Türkiye'nin modernleşme macerası gelince zaten fiilen kendi uygarlığının da marjindedir. Hocam söyledi. Modern mekteplerde okudu.

Modern düşüncenin büyük hocalarından ders aldı. Cemil Meriç'i anlamak için çağdaşlarına bakmak lazım. Cemil Meriç'in çağdaşları, birçok çağdaşı ne kendi uygarlıklarının marjinde durabildiler ne de ilgilendikleri, hayranlık duydukları Batı düşüncesinin marjinde durabildiler.

Onlar kendi medeniyetlerden bilinçli olarak çıkmayı tercih ettiler. Out oldular. Ve dolayısıyla kendi medeniyetlerine dışarıdan baktılar.

Marjinden değil. Marjin bize hem kendi gelinliklerimizden beslenme imkânı hem de dönüp onu eleştirme imkânı verdi. Entelektüelin yaratıcılığı, yeni fikirler söylemesi burada gerçekleşir.

Bence Cemil Meriç bu anlamda marjinde bir entelektüeldir. Ve bana göre Türkiye'de eğer entelektüel diye biri olacaksa bir kişilik olacaksa bana göre bunun tipik örneği Cemil Meriç'tir. Cemil Meriç, doğum günü ve yıl dönümlerini kutladığımız 3-5 kişiden biridir. Bunu size hatırlatmak istiyorum. 3-5 kişiden biridir. Bu 3-5 kişi Tanpınar, Topçu, Cemil Meriç ve Necip Fazıl'dır. 3-5 kişiden biridir. Cemil Meriç, entelektüel olmayı da şöyle anlamak gerekir, Cemil Meriç'ten yola çıkarak düşündüğümüz zaman. Entelektüel zannedildiği gibi devlete kafa tutan, bilmem neye kafa tutan kişideydi. Entellektüelin ilk önce hesaplaşması gereken şeyi bağlı bulunduğu ya da öğrendiği düşünme gelenekleridir. Bu gelenekler kendi tarihimizden devraldığımız düşünme gelenekler olabilir. Batılılardan devraldığımız düşünme gelenekler olur. Entelektüel önce bu geleneklerle hesaplaşmalıdır. Entelektüeli entelektüel yapan şey budur. Gerçek entelektüel budur. Önce düşünce alanında kendisi, düşünce kulvarındadır. Düşünce politika kulvarında değildir. Dolayısıyla ilk yapması gereken şey, varisi olduğu düşünme gelenekleriyle hesaplaşmaktır.

Cemil Meriç, Cemil Meriç'i düşünür yapan şey, bu batı geleneğidir ve onunla bence hesaplaşmıştır. Cemil Meriç, benim için Cemil Meriç, kelimelerle dans eden adamdır. Kimi belinde kılıçla doğar, kimi elinde kalemle. Ben kalemle doğmuşum. Bana göre Cemil Meriç'in kendisine en iyi anlattığı ifadelerden biri budur. Düşünmek ve yazmak kelimelerle danstır.

Bana göre, eğer ben eksik okumadıysam, Türkiye'de bu kelimelerle dans denilen şeyi en iyi yapan adamdır. Çünkü şiirin tornasından geçmiştir. Aynı zamanda tercümenin tornasından geçmiştir.

Ve tabii ki başka şeyler de vardır. Cemil Meriç'i okurken öyle büyüleyici bir dili vardır ki, bu büyünün etkisi altında kalarak muhtevayı kaçırırsınız. O kadar etkilidir.

Benim için Cemil Meriç'i güzel yapan, iyi bir yazar yapan hususiyetlerden biri budur. Bana göre, belki abartılı bulabilirsiniz. Yani abartılı bulabilirsiniz, sözü de abartılabilir.

Bana göre, Cemil Meriç, Octavio Fazlandan daha büyüktür. Çorhan'dan daha büyüktür. Türkiye'de entelektüellerin ellerinden düşürmediği ve öğrencilere tavsiye ettiği batılı bir sürü yazardan daha büyüktür.

Ve bana göre, Cemil Meriç Türkiye'nin Niçe’sidir. Şu anlamdan Niçe’sidir. Cemil Meriç, Cemil Meriç yazar kelime düşünürken üslubundan bunu görürsünüz.

Tam Pınar gibi fırça darbeleri kullanmaz. Cemil Meriç'in elindeki kalem fırça değildir. Cemil Meriç'in elindeki kalem bence çekiçtir.

İşte bu yanıyla, Cemil Meriç'in metinlerini okurken, hem yazılarında muhatabı olan fikirleri ve kişileri çekiçler, hem de onu okuyan okuyucuyu minik çekiç darbeleriyle çekiçler. Yani uyandırır. Evet, vakit sınırlı olunca biraz da tabii insanın konsantrasyonu bozuluyor.

Bence çok azımızın, buradaki oturan kişiler de dahil, çok azımızın öldükten sonra, biz öldükten sonra da okunabilecek, hatta birkaç kuşak okunabilecek kitaplar yazabileceğimizi düşünüyorum. Cemil Meriç, öldükten sonra da okuyabileceğimiz, daha sonraki nesillerin de tekrar tekrar okuyacağı kitapların yazarıdır. Teşekkür ederim.

 

FİKİRLERİN IŞIĞINDA: CEMİL MERİÇ’İN DERİN YOLCULUĞU

 FİKİRLERİN IŞIĞINDA: CEMİL MERİÇ’İN DERİN YOLCULUĞU

Cemil Meriç Üzerine Muhteşem Bir Değerlendirme

Prof. Dr. Hüsamettin Arslan

Başlangıçta şunu söylemek isterim: Beşir Bey'in de belirttiği gibi, ben bir “Cemil Meriç’iyim.” Bir insanın biyolojik olarak bir babası olabilir; fakat entelektüel olarak birden fazla babası olması mümkün. Benim entelektüel babalarımdan biri Cemil Meriç’tir. Diğer entelektüel babalarımı tanımamı sağlayan ilk kapıyı bana Cemil Meriç açmıştır. Ancak benim Cemil Meriç’im ile başkalarının Cemil Meriç’i farklı olabilir.

Cemil Meriç'in ‘Bu Ülke’ isimli eserini çok önemserim. Bu nedenle Cemil Meriç'in bu ülkede bir filozof olduğunu söylüyorum. Çağdaşları arasında, ‘Bu Ülke’ ayarında bir başka eser göstermek çok zordur. Cemil Meriç’i anlamak için onu kendi bağlamında değerlendirmek gerekir. Ben Cemil Meriç’i görme şansına sahip oldum, bu nedenle kendimi bahtiyar hissediyorum. Göztepe'deki evine gidip onunla röportaj yaptım, sohbet ettim. İlk ziyaretimde, ‘Bu Ülke’ kitabının bir bölümünü ezbere biliyordum ve kendisine okumuştum.

Cemil Meriç ve Modernizm

Modern bir dünya içinde yaşıyoruz. Modern tramvaylara biniyoruz, modern kitaplar okuyoruz, modern teknolojilerden faydalanıyoruz. Ancak modernitenin etkisi altında olsak da içimizde bir “premodern” öz bulunuyor. Bu premodern öz, binlerce yıllık birikimimizden geliyor. Moderniteyle yoğun şekilde ilişkili olsak da, kendi tarihimiz ve geleneğimizle olan bağımız kopmuş değildir. Cemil Meriç, Batı'ya gittiyse bile bu premodern özün farkına varabilmek için gitmiştir. İçsel bir yolculuk yaparak öze dönüşün önemini kavramıştır.

Cemil Meriç bize iki ana gelenekten bahseder: Mısır ve Kudüs geleneği ile Atina geleneği. Mısır ve Kudüs geleneğinden gelen bir milletiz; fakat çağdaş dünyada, Atina’nın devamı olan bir uygarlıkla yoğun bir etkileşim içindeyiz. Bu durum bizim tercihlerimizden bağımsız bir yazgıdır. Cemil Meriç'in felsefesi, bu iki geleneğin birbirini dışlamadığını, aksine birbirini tamamladığını ortaya koyar. İçimizde hem bir “Müslüman Grek” hem de bir “Grek Müslüman” barınıyor.

Cemil Meriç’in Batı’ya Bakışı

Cemil Meriç, Batı’yı anlamaya çalışırken onun tahakkümünden kurtulmamız gerektiğini vurgular. Batı’nın egemenliğiyle yüzleşir, ancak bu egemenliği kabul etmek yerine, Batı’yı derinlemesine öğrenmeyi ve onu eleştirel bir mesafeden değerlendirmeyi savunur. Onun metinleri, sadece Batı’nın yüzeysel özelliklerini değil, derin yapısını da anlamamıza yardımcı olur. Batı'ya hayranlıkla yaklaşsa da, eleştirilerini eksik bırakmaz.

Cemil Meriç ve Entelektüel Olmak

Cemil Meriç'i bir entelektüel yapan en temel özellik, öncelikle kendi düşünce geleneğiyle hesaplaşmış olmasıdır. Entelektüel, devlete ya da bir otoriteye kafa tutan kişi değil, öncelikle bağlı bulunduğu düşünme geleneklerini sorgulayan kişidir. Cemil Meriç, hem Doğu’ya hem de Batı’ya eleştirel bir mesafeden yaklaşabilen bir entelektüel olarak dikkat çeker. Onun metinlerini okurken hem fikirleriyle hem de diliyle büyüleniriz. Kelimelerle dans eder gibi yazan Cemil Meriç, okuyucusunu düşünmeye davet eder.

Cemil Meriç’in Kalemi ve Mirası

Cemil Meriç’in dili, hem edebi hem de felsefi derinliğiyle dikkat çeker. Öylesine etkileyici bir dili vardır ki, bu büyünün etkisi altında metnin muhtevasını kaçırmak içten bile değildir. Cemil Meriç'i anlamak, onun kelimelerle kurduğu özgün dünyayı anlamaktan geçer. Çeviri ve şiirden geçmiş olan Cemil Meriç, yazılarıyla hem okurlarına hem de düşünce dünyamıza çekiç darbeleri indirir.

Bugün dünyada pek azımız, öldükten sonra da okunacak eserler bırakabilecektir. Ancak Cemil Meriç, gelecek nesillerin de tekrar tekrar okuyacağı eserler bırakmıştır. Onun mirası, hem düşünsel hem de edebi olarak nesiller boyu yaşamaya devam edecektir.

 

21 Ocak 2025 Salı

SESSİZ LİMANLARIMIZ

SESSİZ LİMANLARIMIZ

Kitaplar:

Hiç kendinizi çok yorgun hissettiğiniz, sanki dünya üzerinize geliyor gibi düşündüğünüz oldu mu? Hayat bazen büyük bir okyanus gibi görünüyor: dalgalı, belirsiz ve bazen de ürkütücü. İşte tam o anlarda bir limana ihtiyaç duyuyoruz. Sakin, güvenli bir limana... Cemil Meriç’in “Kitaplar birer limandır” sözü, bu yüzden o kadar anlamlı ki. Çünkü kitaplar, yorgun ruhlar için sessiz birer sığınak. 

Kitaplara sığındığımda hep aynı şeyi hissediyorum: Bir huzur, bir dinginlik… Belki de bu yüzden, her kitap benim için yeni bir yolculuk. Kim bilir, belki bir roman kahramanının gözünden dünyayı görürüm; belki bir şiirin içinde, kendi içimde kaybolurum. Kitapların sunduğu bu çeşitlilik, hayatın karmaşasına karşı en güzel cevap değil mi? Çünkü onlar, hem öğretir hem de hissettirir. 

Ama kitaplar sadece bir kaçış değildir. Bazen beni hiç ummadığım bir soruyla baş başa bırakır. Mesela, “Ben kimim?” diye düşündüğümde, kitaplar bir ayna gibi karşıma çıkar. Bu sorunun cevabını, bazen bir hikâyede, bazen de tarihin tozlu sayfalarında bulurum. Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli’nin de asıl amacı bu değil mi? Genç bireyleri kendi kimliklerini keşfetmeye, düşünmeye ve medeniyetlerinin değerleriyle buluşmaya davet etmek. Kitaplar da bu yolculuğun en sadık rehberleri. 

Bir düşünün: Yunus Emre’nin dizelerini okurken sevginin gücünü hissetmek, Mevlânâ’yla birlikte hoşgörüyü anlamak… Ya da Akif’in mısralarında bağımsızlık mücadelesinin ne demek olduğunu iliklerinize kadar yaşamak. Bu kitaplar, sadece geçmişten gelen hikâyeler değil; aynı zamanda geleceğimizi inşa eden değerlerimiz. Türkiye Yüzyılı, işte bu mirasın üzerine yükseliyor. 

Kitaplar bize hayal kurmayı da öğretir. Bir roman okurken, zihnimde yeni dünyalar kurarım. Bazen bir köyde yoksul bir çocuğun umutlarını görürüm, bazen uzak bir gezegende maceraya atılırım. Hayal gücüm, kitapların sayfaları arasında özgürleşir. Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli’nin bireyleri yaratıcı düşünceye teşvik etmesi tam da bu yüzden çok kıymetli. Çünkü hayal kuran bir birey, geleceği inşa etmenin ilk adımını atmıştır. 

Bir kitap okuduğunuzda, aslında sadece o kitabı değil, kendinizi de okursunuz. Belki daha önce fark etmediğiniz bir duygunuzu keşfedersiniz. Belki de hiç düşünmediğiniz bir soruyla yüzleşirsiniz. Kitaplar, sizi kendinize döndüren bir yolculuğa çıkarır. Ve bu yolculuk, sizi daha güçlü bir insan yapar. 

Sonuç olarak, Cemil Meriç’in dediği gibi kitaplar gerçekten birer limandır. Ama bu limanlar sadece dinlenmek için değil; aynı zamanda yeni yolculuklara çıkmak için vardır. Türkiye Yüzyılı’nın genç bireyleri, bu limanlarda hem geçmişin bilgeliğini hem de geleceğin umutlarını bulacak. Kitaplar sayesinde, kim olduğumuzu anlayacak, neye inandığımızı sorgulayacak ve daha aydınlık bir gelecek için adım atacağız. 

Unutmayın, her kitap bir dünyadır. Her dünya, yeni bir liman. Ve her liman, hayatta yeniden yola çıkabilmek için bir fırsat…  

 

 

19 Ocak 2025 Pazar

OKUL BAŞARISI VE KARİYER PLANLAMASI ÜZERİNE

 OKUL BAŞARISI VE KARİYER PLANLAMASI ÜZERİNE

"İnsan insana anlatamaz derdini. Denedin, olmadı, değil mi?" İbrahim Tenekeci'nin bu sözü, hepimizin hayatında karşılaştığı bir gerçeği dile getiriyor. Bazen en yakın arkadaşımıza bile derdimizi anlatmakta zorlanırız. Neden mi? Çünkü herkesin dünyası, düşünceleri ve hisleri farklıdır.

Sevgili öğrenciler, hayatınız boyunca pek çok farklı insanla karşılaşacaksınız. Arkadaşlarınız, öğretmenleriniz, aileniz... Hepsi farklı karakterlere ve düşüncelere sahip. Kendi derdimizi, sıkıntımızı, düşüncemizi başkasına tam olarak anlatmak çoğu zaman zordur. Belki de karşımızdaki kişi bizi tam anlamıyla anlayamaz. Bu durumda ne yapmalıyız? Öncelikle kendimizi anlamak ve içsel dünyamıza kulak vermek önemlidir.

Okul Başarısı İçin Kendi Yolunuzu Bulmak

Okulda başarılı olmak, herkes için farklı yollar gerektirebilir. Başarının tanımı, kişiden kişiye değişir. Bir arkadaşınız matematikte çok başarılı olabilirken, siz belki de Türkçede daha iyi olabilirsiniz. Kendi yeteneklerinizi ve ilgi alanlarınızı keşfetmek, başarıya giden yolda en önemli adımdır. Maarif eğitim modeli, bu süreci destekler ve her öğrencinin kendi yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olur. Kendi yolunuzu bulmak için, içsel dünyanızı tanımanız ve kendinize güvenmeniz önemlidir.

Kariyer Planlaması ve Gelecek Hedefleri

Kariyer planlaması yaparken, başkalarının ne düşündüğünden çok, kendi ilgi ve yeteneklerinize odaklanmalısınız. Belki de bir mühendis olmak istiyorsunuz, ancak çevrenizdeki insanlar sizi doktor olmaya yönlendirmeye çalışıyor olabilir. Kendi hedeflerinizi belirlerken, içsel dünyanızı ve kendi isteklerinizi göz önünde bulundurmalısınız. Bu süreçte maarif eğitimi, size rehberlik edebilir ve kendi potansiyelinizi keşfetmenize yardımcı olabilir.

  Arkadaşlarınızla Paylaşmak

Örneğin, çok sevdiğiniz bir arkadaşınıza kendinizi kötü hissettiğinizi anlatmak istediğinizde, bazen kelimeler yetersiz kalabilir. Diyelim ki sınavlardan dolayı çok streslisiniz ve bu durumu en yakın arkadaşınıza anlatmak istediniz. Arkadaşınız, belki de sizin yaşadığınız stresin aynısını hissetmediği için sizi tam olarak anlayamayabilir. Ama bu, onun sizi sevmediği anlamına gelmez. Her insanın algısı ve yaşantısı farklıdır. Bu yüzden, kendinizi anlatmaya çalışırken, karşınızdaki kişinin bakış açısını da anlamaya çalışmak önemlidir.

  Aile İçindeki İletişim

Bir başka örnek de aile içinde yaşanabilir. Diyelim ki anne ve babanıza okulda yaşadığınız bir sorunu anlatmak istiyorsunuz. Onlar, sizin yaşadığınız duygusal zorlukları tam olarak anlamayabilirler çünkü onların kendi deneyimleri ve bakış açıları farklıdır. Bu durumda, sabırlı olmak ve kendinizi ifade ederken dürüst ve açık olmak önemlidir. Unutmayın ki, sevdikleriniz her zaman sizin yanınızda olmak ve sizi desteklemek için ellerinden geleni yapacaklardır.

Her insanın içsel bir dünyası vardır. Bu dünya, sadece kendisine aittir. Bu dünyada düşünceler, duygular, hayaller ve korkular vardır. Bu dünyayı başkasına anlatmak zordur çünkü herkesin algısı ve anlayışı farklıdır. Ancak bu durum, kendimizi ifade etmekten vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelmez. Aksine, doğru kelimeleri bulduğumuzda, samimi ve içten bir üslupla derdimizi anlatmak, kendimizi daha iyi anlamamıza ve ilişkilerimizi güçlendirmemize yardımcı olabilir.

Maarif eğitim modeli, öğrencilerin sadece bilgi edinmelerini değil, aynı zamanda kendilerini tanımalarını ve ifade etmelerini de önemser. Bu model, öğrencilerin içsel dünyalarını keşfetmelerine ve bu dünyayı başkalarına anlatmalarına yardımcı olur. Empati, anlayış ve iletişim becerileri, maarif eğitiminin temel taşlarıdır.

Duygusal Paylaşımın Gücü

Bir gün, bir öğrencim bana geldi ve çok üzgün olduğunu söyledi. Onu dinledim ve duygularını anlamaya çalıştım. O an, onunla empati kurduğumda ve ona destek olduğumda, derdini biraz olsun hafifletebildiğini gördüm. Bu durum, doğru kelimeleri bulmanın ve samimi bir şekilde iletişim kurmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Bazen sadece dinlemek ve anladığını göstermek bile karşımızdaki kişi için çok değerli olabilir.

Sevgili öğrenciler, hayatınızda karşılaştığınız zorlukları ve dertlerinizi başkalarına anlatmak her zaman kolay olmayabilir. Ancak bu süreç, kendinizi daha iyi anlamanıza ve içsel dünyanızı keşfetmenize yardımcı olabilir. Samimi ve içten bir üslupla, doğru kelimeleri bulduğunuzda, karşınızdaki kişi sizi daha iyi anlayabilir. Ancak unutmayın, herkesin dünyası farklıdır ve bazen anlaşılmamak da doğaldır. Önemli olan, kendinize olan güveninizi kaybetmemek ve içsel huzurunuzu korumaktır.

Bu süreçte maarif eğitimi, size rehberlik edebilir. Kendinizi tanımanızı, ifade etmenizi ve başkalarını anlamanızı sağlar. İbrahim Tenekeci'nin sözünde ifade edilen mesaj, bu yolculukta size ilham verebilir. Kendinizi başkalarına anlatmak zor olabilir, ancak doğru kelimeleri bulduğunuzda, içsel dünyanızı keşfetmenin ve başkalarıyla paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu göreceksiniz.

Başarı ve kariyer hedeflerinize ulaşmak için, kendinize olan güveninizi kaybetmemek ve kendi yolunuzu çizmek önemlidir. Kendinizi başkalarına anlatmak ve ifade etmek, bu yolculukta size yardımcı olabilir. Kendinize inanın, değerlerinize sıkı sıkıya bağlı kalın ve başkalarının ne düşündüğünden çok, kendi hedeflerinize odaklanın. Çünkü gerçek başarı, içsel dünyanızı keşfetmek ve kendi potansiyelinizi gerçekleştirmekle gelir.

 

 

 

 

İÇSEL DEĞER VE KENDİNE GÜVEN

İÇSEL DEĞER VE KENDİNE GÜVEN

Kendinizi Anlatmayın…

"Kendinizi başkasına anlatmayın, sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur. Sevmeyen de inanmayacaktır."

Bu söz, Heraklitos tarafından söylenmiş olup, sadece kişinin kendine duyduğu güveni değil, aynı zamanda diğer insanlarla olan ilişkilerini de derinlemesine anlamamızı sağlar.

Sevgili öğrenciler, yaşam boyunca pek çok farklı insanla karşılaşacaksınız. Kimileri sizi sevecek, kimileri ise sevmeyecektir. Ancak, başkalarının sizin hakkınızdaki düşüncelerine göre kendinizi değerlendirmemek çok önemlidir. Kendinize duyduğunuz güven, kendi içsel değerinizin farkına varmakla başlar. Kendi değerlerinizi, yeteneklerinizi ve sınırlarınızı bilmek, hayatta karşılaşacağınız zorluklarla başa çıkmanıza yardımcı olur.

İnsanlar, genellikle başkalarının onayını almak için büyük çabalar harcar. Sosyal medyada beğeni almak, popüler olmak veya başarılı görünmek gibi hedeflere odaklanırlar. Ancak gerçek mutluluk ve tatmin, dışsal onaylardan değil, içsel huzurdan gelir. Maarif eğitim modeli, bu içsel değeri keşfetmenize ve kendinize olan güveninizi güçlendirmenize yardımcı olmayı amaçlar. Bu model, sadece akademik başarıyı değil, aynı zamanda karakter gelişimini ve toplumsal becerileri de önemser.

Başka bir deyişle, maarif eğitimi, sizi sadece bilgi ile donatmakla kalmaz, aynı zamanda size hayat boyu sürecek değerler kazandırır. Empati, saygı, dürüstlük ve kendine güven gibi değerler, bu eğitimin temel taşlarıdır. Heraklitos'un sözünde ifade edilen mesaj, bu değerlerin ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatır. Kendinizi anlatmaya çalışmak yerine, içsel huzurunuzu ve kendinize olan güveninizi artırmaya odaklanmalısınız. Çünkü sizi gerçekten tanıyan ve seven insanlar, sizi olduğunuz gibi kabul ederler. Sevmeyenler ise ne yaparsanız yapın, size inanmayacaklardır.

Sevgili öğrenciler, kendinize olan güveninizi hiçbir zaman kaybetmeyin. Bu güven, hayatınız boyunca karşılaşacağınız zorlukları aşmanıza ve hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olacaktır. Maarif eğitimi, bu güveni ve içsel değeri keşfetmenize yardımcı olacak bir yolculuktur. Kendinize inanın, değerlerinize sıkı sıkıya bağlı kalın ve kendinizi başkalarına anlatmak zorunda hissetmeyin. Çünkü gerçek değeri, kendi iç dünyanızda bulacaksınız.

 

 

18 Ocak 2025 Cumartesi

MAARİF EĞİTİM MODELİ VE DEĞERLERİMİZ

  EKSİLEN EKSİLENE

Hayat, insanın insanla tamamlandığı bir yolculuktur. Üsküplü Şair'in, "İnsan insanı; ya tamamlayamadı, ya da tam anlayamadı... Eksilen eksilene." sözü, bizlere insan ilişkilerinin ne kadar derin ve hassas olduğunu hatırlatır. Peki, biz insanlar birbirimizi ne kadar anlayabiliyor ya da tamamlayabiliyoruz?

Anlamak ve Tamamlamak

Her insan, farklı duygular, düşünceler ve hayaller taşır. Karşımızdakini anlamak, onun duygularına ve düşüncelerine kulak vermekle başlar. Empati kurduğumuzda, karşımızdaki kişinin hislerini paylaşır ve onu daha iyi anlarız. Ama bazen dinlemeyi unutuyoruz, anlamaktan uzaklaşıyoruz. Bu da insanlar arasındaki bağı zayıflatıyor. Anlamak, sadece kelimelerin ötesine geçmek, karşımızdakinin ruhuna dokunmak demektir. Bu, insan olmanın en önemli ve en zor yanlarından biridir.

Eksiklik ve Tamamlanma

Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hepimizin eksik yanları vardır. Bu eksiklikler, başkalarıyla olan ilişkilerimizde tamamlanabilir. Bir arkadaşın bir diğerinin eksiğini tamamlaması, bir ailenin bireylerinin birbirine destek olması bu yüzdendir. Birlikte olduğumuzda, eksik yanlarımız bütünlenir, daha güçlü oluruz. Eksikliklerimizi kabul etmek, kendimizi ve başkalarını daha iyi anlamamızı sağlar. Kendi zayıflıklarımızı kabul ettiğimizde, başkalarının zayıflıklarına karşı daha hoşgörülü oluruz.

Empati ve Sevgiyle Yaklaşmak

Karşımızdakini anlamanın yolu duygudaşlık kurmaktan ve sevgiyle yaklaşmaktan geçer. Birini sadece dinlemek değil, onun hislerini anlamaya çalışmak gerekir. Sevgi ve anlayışla yaklaştığımızda, insanlar arasındaki kopukluklar azalır ve daha sıkı bağlar kurarız. Empati, karşımızdaki kişinin ayakkabılarıyla yürümek demektir. Onun dünyasını, korkularını, sevinçlerini, acılarını hissetmektir. Sevgi ise bu duyguları kabul etmek ve destek olmaktır. Sevgi ve duygudaşlık, insan ilişkilerinin temel taşlarıdır.

Birlikte Daha Güçlüyüz

Eksikliklerimizi kabul edip birbirimizi tamamladığımızda, daha sağlam bir toplum oluruz. Dayanışma ve yardımlaşma, hem birey olarak hem de toplum olarak bizi ileri taşır. Birlikte hareket etmek, sorunları daha kolay aşmanın anahtarıdır. Birlikte güçlenmek, toplumsal sorunların üstesinden gelmek ve daha adil bir dünya inşa etmek için elzemdir. Dayanışma ruhu, bireylerin yalnızca kendilerini düşünmek yerine, toplumsal fayda için çaba göstermelerini sağlar.

Maarif Modeli ve Değerlerimiz

Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli, bireylerin kendini tanımasını, duygudaşlık ve hoşgörü gibi insani değerleri benimsemesini ve topluma faydalı bireyler olmasını hedefler. Bu model, bireylerin sosyal ve duygusal gelişimlerini destekleyerek insanı insan yapan değerleri ön plana çıkarır. Birbirimizi anlamak ve tamamlamak, bu modelin temel prensiplerinden biridir. Dayanışma, yardımlaşma ve sevgiyle hareket etmek, hem bireysel başarımızı hem de toplumun ilerlemesini sağlar. Maarif Eğitim Modeli, insanı merkeze alarak, onun duygusal ve sosyal gelişimini en az akademik başarı kadar önemser. Öğrencilere duygudaşlık, sevgi, hoşgörü gibi değerleri kazandırarak, onları geleceğin bilinçli ve duyarlı bireyleri olarak yetiştirmeyi amaçlar.

Sonuç

Üsküplü Şair'in dediği gibi, eksildikçe eksilmemek için birbirimizi anlamaya ve tamamlamaya çalışmalıyız. Sevgi, empati ve dayanışmayla daha güçlü bir gelecek kurabiliriz. Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli'nin de vurguladığı gibi, insanı insan yapan değerleri benimseyerek toplumsal birlikteliği sağlayabiliriz. Unutmayalım, insan insanı anlayabildiği ve tamamlayabildiği kadar insandır. Birbirimize destek olarak, eksikliklerimizi tamamlayarak ve birlikte hareket ederek, daha adil, daha anlayışlı ve daha güçlü bir toplum inşa edebiliriz.

17 Ocak 2025 Cuma

KARNE GÜNÜ

 KARNE GÜNÜ

Öğrenciler ve Ebeveynler İçin Kapsamlı Rehber

Bugün, 2024-2025 eğitim öğretim yılının ilk yarısını başarıyla tamamlamış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Bu süreçte elde edilen başarıların arkasında öğrencilerimizin gayreti, öğretmenlerimizin özverisi ve velilerimizin desteği yer alıyor. Hepinizi çaba ve başarılarınızdan dolayı gönülden tebrik ediyorum.

Eğitim, fedakârlık ve azim gerektiren kutsal bir görevdir. Sizler, bu bilinçle çalışmalarınıza devam ediyor, öğretmenlerimiz sizlere rehberlik ediyor ve geleceğin güçlü nesilleri olmanız için büyük bir özveriyle çalışıyorlar. Tatil dönemi, hem geçmiş dönemin değerlendirmesini yapmak hem de kendimizi yenilemek adına önemli bir fırsattır. Bakanlığımızın sizler için geliştirdiği EBA platformu, akademik ve kişisel gelişiminize katkı sağlayacak içeriklerle zenginleştirilmiştir. Bu dijital ortamdan yararlanarak kendinizi daha da geliştireceğinize inanıyorum.

"Türkiye Yüzyılı" vizyonu ile çıktığımız eğitim yolculuğunda, ahlaklı, erdemli, kendi medeniyet dünyasına derinlemesine vâkıf, dünyayı iyi tanıyan ve her alanda çığır açıcı öncü kuşaklar yetiştirmek en büyük gayemizdir.

Karne günü, öğrencilerin eğitim hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. Bu özel gün, sadece akademik başarıların değil, aynı zamanda kişisel ve sosyal gelişimin de değerlendirildiği bir fırsattır. Eğitim uzmanları, Mustafa Kemal Atatürk ve Nurettin Topçu'nun eğitime dair görüşlerinden yola çıkarak karne gününün doğru anlaşılması gerektiğini vurgulamaktadır.

Atatürk'ün Eğitime Verdiği Önem

Mustafa Kemal Atatürk, eğitimi bir milletin geleceği için vazgeçilmez bir unsur olarak görmüştür. Onun şu sözleri, eğitimin toplumsal kalkınma için taşıdığı önemi açıkça ortaya koyar:

"Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır ya da bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder."

Bu sözler, eğitimin birey ve toplum için ne denli kritik bir rol oynadığını bizlere hatırlatır. Atatürk'ün eğitim anlayışı, bilimi ve akıl yürütmeyi merkeze alan, çağdaş ve yenilikçi bir yaklaşımı işaret eder.

Nurettin Topçu'nun Eğitim Felsefesi

Nurettin Topçu, eğitimin sadece bilgi aktarımından ibaret olmadığını, aynı zamanda ahlaki ve manevi değerlerin kazandırılması gereken bir süreç olduğunu vurgular. Onun şu sözleri bu anlayışı özetler:

"Eğitim, insan ruhunu yücelten, onu erdemli ve ahlaklı kılan bir süreçtir.’’

Bu bakış açısı, karne gününün sadece akademik başarılarla değil, öğrencinin kişisel, sosyal ve manevi gelişimiyle de değerlendirilmesi gerektiğini bizlere hatırlatır.

Uzman Psikolog ve Sosyologlardan Değerli Tavsiyeler

Karne günü, öğrencilerde farklı duyguların yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde ailelerin sergilediği tutum, çocukların duygusal ve akademik gelişimi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Uzmanların bu konuda sunduğu bazı önemli tavsiyeler şöyledir:

1. Olumlu Geri Bildirim Verin: Notları ne olursa olsun, öğrencinin gösterdiği çabayı takdir edin. Bu tutum, öğrencinin özgüvenini ve motivasyonunu artırır.

2. Eleştiriyi Yapıcı Hale Getirin: Düşük notlar karşısında yıkıcı değil, destekleyici olun. Birlikte gelişim alanlarını belirleyerek çözüm odaklı bir yaklaşım benimseyin.

3. Kıyaslamadan Kaçının: Çocuğunuzu başka öğrencilerle kıyaslamak, onun kendini yetersiz hissetmesine neden olabilir. Her bireyin kendine özgü yetenekleri ve öğrenme hızı vardır.

4. Destekleyici Bir Ortam Sağlayın: Sevgi ve anlayış dolu bir ev ortamı, öğrencinin akademik başarısı kadar kişisel gelişimi için de çok önemlidir.

Sonuç

Karne günü, sadece bir değerlendirme süreci değil; ailelerin ve öğrencilerin birlikte gelişim sağlayabileceği önemli bir fırsattır. Atatürk'ün çağdaş eğitim anlayışı ve Nurettin Topçu'nun manevi değerleri önceleyen yaklaşımı, bu günün anlam ve önemini derinleştiriyor. Uzmanların tavsiyeleri ise bu sürecin daha sağlıklı ve verimli yürütülmesine rehberlik ediyor.