BİR YERDE BIRAK Kİ GURABÂ
Safahattan Esinlenen Dokunaklı Bir Hikâye
Halkalı Baytar Mektebi, sonbaharın serin dokunuşlarını çoktan hissetmeye
başlamıştı. Koridorlar solgun, duvarlar soğuktu. Mermer döşemeler, üstünde
yürüyen öğrencilerin ayak seslerini sessizce içine çekiyordu.
O gün, genç bir çocuk bu sessizliğin içinde kaybolmuştu. Yüzünde, geçen
kıştan kalan bir kırgınlığın izleri vardı. Solgun, göçük ve mahzun bakışları,
hastalığın gölgesini taşıyordu.
Doktorun Loş Odasında
Doktorun odasında loş bir ışık titriyordu. Hava tentürdiyot, ilaç ve
yorgunluk kokuyordu.
“Çağırın hastayı,” dedi doktor. Kalın kaşlarının arasındaki çizgiler, bir yargı
gibi derindi.
Kapı aralandı. İçeri giren, belki on yedisindeydi ama yaşıyla değil, çektiği
hastalıkla tanınıyordu. Çehresi kül rengine dönmüş, elmacık kemikleri
belirginleşmiş, göz çukurları karanlık kuyulara benzemişti.
“Soyun evlat,” dedi doktor.
“Yok halim… Siz soyun,” dedi genç, kırgın ama boyun eğmiş bir sesle.
Üzerinden ceketi çıkardığında, kamburu çıkmış, iki kemikten ibaret gövdesi
ortaya çıktı. Doktor stetoskopu göğsüne bastırdı.
“Öksür… Nefes al… Derin…”
Nefesi hırıltıya dönüştü. Göğsünde sanki görünmez bir kurşun sıkışmış
gibiydi.
Teşhis ve Çaresizlik
Doktor iç çekti:
“Kodein yazalım. Arsenik de verelim. Belki faydası olur.”
Mektep müdürü yaklaştı: “Nasıl durumu?”
“Çocuk gidiyor,” dedi doktor. “Sol ciğer çürümüş. Verem iliklerine işlemiş.”
Müdür, “Tebdil-i hava?” diye sordu.
“Yolda ölür,” dedi doktor. “Ama burada kalması da diğerlerine zarar verir.”
Çocuğun İsyanı
Çocuk, konuşulanları duymuştu:
“Yok, istemem!” dedi. “Beni yıllarca barındırmış bu yerden şimdi ‘Git!’ demek…
Bu kovulmak olur.”
Gözlerinden yaşlar süzüldü. “Anam öldü, babamı bilmem. Gidecek yerim yok.
Beni yola atsanız, kim alır? Sefaleti ben değil, hayat giydirdi üzerime!”
“Çok çalıştım… Hem de delicesine. Ama sonunda bu mu çıktı? Keşke biri bana
demiş olsaydı da… Hayatımı böyle harcamasaydım!
Veda Zamanı
Sonunda pes etti:
“Doğrudur, gitmeliyim. İstanbul’a gideyim. Orada… gurabâ arasında… Ölmeye bir
yer bulurum.”
İki sınıf arkadaşı koluna girdi. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Merdivenleri
yavaşça indiler. Mektebin taş kapısı, artık vedanın sert çerçevesiydi.
Bir paytona bindirdiler. Arkadaşları sarıldı, saçlarını okşadı. O ise
başını dışarı çevirdi.
“Bir yerde bırakın,” dedi. “Bir yerde… Bırakın ki gurabâdan olayım. Yalnız
ölmekle barışığım artık.”
Payton arka sokaklarda kayboldu. O gün mektepte hiçbir ders işlenmedi.
Sadece sessizlik ve vedanın soğuk rüzgârı kaldı.
Hikâyeden Çıkarılacak Ders
Bu öykü, Mehmed Âkif Ersoy’un Safahat’ındaki “Hasta”
şiirinden ilhamla yazılmıştır. Yoksulluğun, hastalığın ve çaresizliğin
ağırlığını taşıyan genç bir ruhun hikâyesidir.
Hayat, bazen en parlak umutların üzerine ağır gölgeler düşürür. Fakat
geriye kalan, dostların vefası ve hatıraların sıcaklığıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder