FATİH’İN KALBİ: FATİH CAMİİ’NDE KALBİN DİLİYLE YAZILAN SATIRLAR
Sabahın ilk ışıkları, Fatih Camii’nin
taş duvarlarına usulca dokunuyordu. İstanbul’un yaz sıcağına meydan okuyan
serinlik, avludan içeri adım atan herkesi sarmalıyordu. Her sabah olduğu gibi,
yaşlı adam caminin köşesinde sessizce oturuyor, elinde küçük defteriyle
uzaklara dalıyordu. Sessizliği yalnızca ahşap kapının gıcırtısı ve sabah
ezanı ile kanatlanan kuşların sesi bozuyordu.
Tesadüf Değil, Bir
Karşılaşma
Ali, üniversiteye hazırlanan, kafası sorularla dolu
bir gençti. Bir gün kütüphaneden çıkarken nedensiz bir merakla Fatih Camii’nin
kapısından içeri girdi. Taş yapının içinde, köşede hareketsiz oturan yaşlı adam
dikkatini çekti. Onun duruşunda, sanki kalbin diliyle çağıran bir şeyler vardı.
Yanına oturdu, hiç konuşmadan. Belki de ilk kez, susarak anlaşılabileceğini o
an hissetti.
Şiir mi, Kalbin
Dili mi?
Günler geçti, Ali her sabah aynı köşeye uğramaya
başladı. Yaşlı adam defterine bir şeyler yazar, sonra dalar giderdi. Bir gün
Ali cesaretini topladı:
— Affedersiniz amca, hep yazıyorsunuz. Şiir mi onlar?
Yaşlı adam gülümsedi. O gülümseme, yıllar boyu saklanmış bir sessiz çiçek
gibiydi.
— Şiir denmez evlât. Bir yığın söz… biraz yürek, biraz acziyet… Belki de sadece
kalbimin dili…
Defterden
bir sayfa açtı ve okudu:
“Şi’r için ‘gözyaşı’ derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım…”
Ali, bu mısraların yalnızca bir dize olmadığını,
her kelimenin bir ömür taşıdığını hissetti.
— Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyliyemem… Peki neden yazıyorsunuz?
— Çünkü başka türlü içim susmuyor, evlât. Dili yok kalbimin, ondan ne kadar
bîzârım…
Bir Mabedin
Sunduğu Huzur
Ali o gün anladı ki, kalbin diliyle yazılanlar
gözle değil, yürekle okunur. Fatih Camii gibi bir mabedin
içinde, insan sadece Allah’a değil, kendi kalbine de yönelir. Ve bazen susmak,
konuşmaktan çok daha derin bir anlatım biçimidir.
Sessiz Vedalaşma
Bir sabah geldiğinde, yaşlı adam artık orada
değildi. Köşede sadece küçük defteri kalmıştı. Üzerinde şu not yazıyordu:
“Oku, şâyet sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zira onu yazdım iki söz yazdımsa.”
Ali, defteri ellerine aldı. O satırlar sanki Fatih’in
taş kalbinden çıkmış gibiydi. Cami artık onun için sadece bir yapı
değil; yaşayan, nefes alan bir kalpti. Ve o gün anladı: Kalbin sesi
bazen mısralara sığınır, bazen taşlara, ama en çok da başka bir kalpte yankı
bulmak ister.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder