FİKİRLERİN IŞIĞINDA: CEMİL MERİÇ’İN DERİN YOLCULUĞU
Cemil Meriç Üzerine Muhteşem Bir Değerlendirme
Prof. Dr. Hüsamettin Arslan
Başlangıçta şunu söylemek isterim: Beşir Bey'in de belirttiği
gibi, ben bir “Cemil Meriç’iyim.” Bir insanın biyolojik olarak bir babası
olabilir; fakat entelektüel olarak birden fazla babası olması mümkün. Benim
entelektüel babalarımdan biri Cemil Meriç’tir. Diğer entelektüel babalarımı
tanımamı sağlayan ilk kapıyı bana Cemil Meriç açmıştır. Ancak benim Cemil
Meriç’im ile başkalarının Cemil Meriç’i farklı olabilir.
Cemil Meriç'in ‘Bu Ülke’ isimli eserini çok önemserim. Bu
nedenle Cemil Meriç'in bu ülkede bir filozof olduğunu söylüyorum. Çağdaşları
arasında, ‘Bu Ülke’ ayarında bir başka eser göstermek çok zordur. Cemil Meriç’i
anlamak için onu kendi bağlamında değerlendirmek gerekir. Ben Cemil Meriç’i
görme şansına sahip oldum, bu nedenle kendimi bahtiyar hissediyorum.
Göztepe'deki evine gidip onunla röportaj yaptım, sohbet ettim. İlk ziyaretimde,
‘Bu Ülke’ kitabının bir bölümünü ezbere biliyordum ve kendisine okumuştum.
Cemil Meriç ve Modernizm
Modern bir dünya içinde yaşıyoruz. Modern tramvaylara
biniyoruz, modern kitaplar okuyoruz, modern teknolojilerden faydalanıyoruz.
Ancak modernitenin etkisi altında olsak da içimizde bir “premodern” öz
bulunuyor. Bu premodern öz, binlerce yıllık birikimimizden geliyor.
Moderniteyle yoğun şekilde ilişkili olsak da, kendi tarihimiz ve geleneğimizle
olan bağımız kopmuş değildir. Cemil Meriç, Batı'ya gittiyse bile bu premodern
özün farkına varabilmek için gitmiştir. İçsel bir yolculuk yaparak öze dönüşün
önemini kavramıştır.
Cemil Meriç bize iki ana gelenekten bahseder: Mısır ve Kudüs
geleneği ile Atina geleneği. Mısır ve Kudüs geleneğinden gelen bir milletiz;
fakat çağdaş dünyada, Atina’nın devamı olan bir uygarlıkla yoğun bir etkileşim
içindeyiz. Bu durum bizim tercihlerimizden bağımsız bir yazgıdır. Cemil
Meriç'in felsefesi, bu iki geleneğin birbirini dışlamadığını, aksine birbirini
tamamladığını ortaya koyar. İçimizde hem bir “Müslüman Grek” hem de bir “Grek Müslüman”
barınıyor.
Cemil Meriç’in Batı’ya Bakışı
Cemil Meriç, Batı’yı anlamaya çalışırken onun tahakkümünden
kurtulmamız gerektiğini vurgular. Batı’nın egemenliğiyle yüzleşir, ancak bu
egemenliği kabul etmek yerine, Batı’yı derinlemesine öğrenmeyi ve onu eleştirel
bir mesafeden değerlendirmeyi savunur. Onun metinleri, sadece Batı’nın yüzeysel
özelliklerini değil, derin yapısını da anlamamıza yardımcı olur. Batı'ya
hayranlıkla yaklaşsa da, eleştirilerini eksik bırakmaz.
Cemil Meriç ve Entelektüel Olmak
Cemil Meriç'i bir entelektüel yapan en temel özellik,
öncelikle kendi düşünce geleneğiyle hesaplaşmış olmasıdır. Entelektüel, devlete
ya da bir otoriteye kafa tutan kişi değil, öncelikle bağlı bulunduğu düşünme
geleneklerini sorgulayan kişidir. Cemil Meriç, hem Doğu’ya hem de Batı’ya
eleştirel bir mesafeden yaklaşabilen bir entelektüel olarak dikkat çeker. Onun
metinlerini okurken hem fikirleriyle hem de diliyle büyüleniriz. Kelimelerle
dans eder gibi yazan Cemil Meriç, okuyucusunu düşünmeye davet eder.
Cemil Meriç’in Kalemi ve Mirası
Cemil Meriç’in dili, hem edebi hem de felsefi derinliğiyle
dikkat çeker. Öylesine etkileyici bir dili vardır ki, bu büyünün etkisi altında
metnin muhtevasını kaçırmak içten bile değildir. Cemil Meriç'i anlamak, onun
kelimelerle kurduğu özgün dünyayı anlamaktan geçer. Çeviri ve şiirden geçmiş
olan Cemil Meriç, yazılarıyla hem okurlarına hem de düşünce dünyamıza çekiç
darbeleri indirir.
Bugün dünyada pek azımız, öldükten sonra da okunacak eserler
bırakabilecektir. Ancak Cemil Meriç, gelecek nesillerin de tekrar tekrar
okuyacağı eserler bırakmıştır. Onun mirası, hem düşünsel hem de edebi olarak
nesiller boyu yaşamaya devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder