18 Ağustos 2025 Pazartesi

YÜK DEĞİL, EMANET

YÜK DEĞİL, EMANET

Yazar Notu

Bu öykü, Mehmet Akif’in “Bana sor sevgili kârî…” dizelerinden ilhamla yazıldı. Akif, süsten çok samimiyeti, gösterişten çok içtenliği önemser. Biz de bu satırlarda bir çocuğun omzuna bırakılan bir küfenin aslında bir yük değil, bir hatıra, bir onur, bir emanete dönüşmesini anlatmak istedik. Çünkü bazen kelimeler susar; insanın yaşadıkları, omzunda taşıdıkları konuşur.

Bu hikâye, bir babanın sessiz sevgisini, bir annenin görünmez çabasını ve bir çocuğun büyürken içinden geçtiği sarsıntıyı anlatır. Bir küfenin ötesinde, sabrın, sevginin ve sorumluluğun hikâyesidir…

1. Yağmurlu Bir Sabah

İstanbul, yağmurun ardından hâlâ ıslaktı. Sokaklarda su birikintileri göl gibi yayılmış, eski evlerin saçakları rüzgârla inatlaşır gibi eğilmişti. Bastonuna dayanarak yürüyen ihtiyar bir adam, adımlarını dikkatle atıyordu. Sessizlik, şehrin üzerine çökmüş bir dua gibi ağırdı.

Derken, taş bir binanın önünde yere devrilmiş, sırılsıklam bir küfe gördü. Eğilip kaldıracakken, arkasından gelen öfke dolu bir sesle irkildi:

“Benim babam senin altında öldü!”

On üç yaşlarında bir çocuk, küfeye tekme savurdu. Ses, sabah sessizliğini yarıp geçti.

2. Küfe ile Yüzleşme

O sırada evin kapısı hızla açıldı. Bir kadın, nefes nefese oğlunun peşinden geldi:

“Yapma oğlum, kırma onu! Baban yıllarca o küfeyle ekmek getirdi eve. ‘Uğurludur’ derdi hep. Şimdi sana kaldı emanet…”

İhtiyar adam yaklaştı. Sesi sakindi ama taşıdığı anlam derindi:

“Evladım, annen doğru söylüyor. Baban bu küfeyle evinize rızık taşıdı. Şimdi sıra sende. Bu küfe yük değil; alın teriyle yoğrulmuş bir hatıra, sana bırakılmış bir onur.”

Çocuğun gözleri doldu. Yutkundu, ama isyanını gizleyemedi:
“Ben zabit olmak istiyordum. Okusaydım, belki de olurdum. Ama şimdi bu küfeyle hamal mı olacağım?”

İhtiyar, uzun bir sessizlikten sonra şefkatle konuştu:
“Okumak güzeldir evladım. Ama önce insan olmak gerekir. Emek, insanı pişirir. Bu küfe, sadece tahta parçaları değil; sabır, direnç ve sevginin taşınmış hâlidir.”

3. Yükün Anlamı

Çocuk küfeye baktı. Eğildi, elleriyle tozunu sildi. Sonra derin bir nefes aldı, küfeyi omuzladı. Yürürken, arkasında yankılanan yalnızca ayak sesleri değil; bir adam olma yolculuğunun ilk adımlarıydı.

4. Birkaç Gün Sonra

Aradan günler geçti. İhtiyar, torunuyla Fatih’e doğru yürürken aynı çocuğu yeniden gördü. Omzunda yine o küfe vardı; ama bu kez adımları daha sağlam, bakışları daha kararlıydı.

Yoldan geçen öğrenciler ellerinde kitaplarla gülüşerek okullarına gidiyordu. Çocuk, onları uzun uzun izledi. Gözlerinde bir hayal, içinde ise tarifsiz bir sızı vardı. Belki bir gün o da kitaplarla taşırdı geleceğini…

Ama o gün, babasının küfesiyle kardeşlerine ekmek taşıması gerekiyordu. Çünkü bazı yükler, yalnızca yük değil; bir babanın kalbinden süzülüp oğluna emanet ettiği onurlu bir mirastı.

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder