11 Ağustos 2025 Pazartesi

FATİH’TE BİR SABAH

 

FATİH’TE BİR SABAH: İSTANBUL’DA SABAH EZANI VE FATİH CAMİİ’NİN MANEVİ HUZURU

Sabahın ilk ışıkları henüz doğmamıştı. İstanbul’un sokakları derin bir uykudaydı, gökyüzü ise mor ile lacivertin arasında sessiz bir örtü gibi uzanıyordu. Sabah ezanı yaklaşmış, fakat henüz hiçbir pencere ışık saçmamış, sokaklarda adımlar yankılanmamıştı. İşte tam o anda, ağır adımlarla bir gölge Fatih Camii’nin yolunu tuttu.

Yılların izini taşıyan saçları ve geçmişin anılarıyla dolu gözleriyle adam, caminin avlusuna adım attığında kendini başka bir dünyada hissediyordu. Fatih Camii, ona göre sadece taşlardan ve minarelerden ibaret değildi; yaşayan, konuşan ve dua eden bir ruhtu adeta.

Caminin kıble tarafındaki taş merdivene oturdu, başını kubbeye kaldırdı ve içinden şöyle dedi:
“Bu bir mabed değil; aşk ile atan, secdeyle nefes alan bir kalptir.”

Çocukluk Anısı ve İlk Teravih

O an, sekiz yaşındaki haline döndü. Babasının elini tutup teravihe götürdüğü geceyi hatırladı. O zamanlar cami onun için kocaman bir yerdi; sütunlar devasa, kandiller ise yıldızlar gibi gökyüzünde asılıydı. Babası namaza durduğunda o, safın arkasında koşturan küçük bir çocuktu.

O zamanki ezanın sesiyle bugün işittiği ezan arasında fark yoktu belki, ama yüreğindeki yankı bambaşkaydı.

İstanbul’da Sabah Ezanı: Manevi Bir Çağrı

Birden kubbeden müezzinin sesi yükseldi:
“Allah-u ekber, Allah-u ekber…”

Adamın tüyleri ürperdi. Gökyüzü yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Minareler, semaya açılan eller gibi göğe yükseliyordu. İçinden derin bir çağrı yükseldi:
“Ben buradayım, ey Rabbim! Kalbim sadece Sana ait!”

Nesilden Nesile Uzanan İbadet

Fatih Camii’nin avlusu dolmaya başladı. Gençler, yaşlılar, kadınlar ve erkekler; her biri kendi hayat hikâyesiyle ama aynı kalp ritminde, aynı kıbleye yönelmişti.

Saçları beyazlamış yaşlı bir adam, elinden tuttuğu küçük torununu namaza getirmişti. Bu görüntü, adamın gözlerini nemlendirdi. Bir zamanlar kendi babasının ona eşlik ettiği anı şimdi kendisi yaşıyordu.

Secdeye Eğilen Kalplerin Huzuru

Namaz başladı; rükû, secde ve fısıltılar arasında herkes kendi içindeki karanlığı Rabbine teslim etti. Kubbeden süzülen ışık, avluyu manevi bir huzurla dolduruyordu.

Namaz sona erdiğinde ortamda derin ve sakin bir sessizlik vardı. Bu sessizlik, ölüm değil; huzurun ta kendisiydi. Zaman sanki bir an durmuş, kalpler dolmuş, ruhlar arınmıştı.

Adam secdeden başını kaldırıp sessizce düşündü:
“Bu cami sadece taş değil. Bu ibadet mekânı değil. Burası kalbimizin Allah’a açılan penceresidir.”

Fatih Camii: Geçmişten Geleceğe Bir Mabet

Avludan çıkarken son kez camiye baktı. Minarelerin göğe uzanan parmakları hâlâ dua eder gibiydi. Fatih Camii, geçmişin, bugünün ve geleceğin ruhunun secde ettiği kutsal bir mekândı.

Ve adam o sabah bir kez daha anladı:
İnsan yaşlanır, değişir ama secdeye eğilen kalpler hep aynıdır.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder