KİTAPÇI ALİ VE MAHMUT ŞEVKET PAŞA ORTAOKULU’NUN BÜYÜLÜ MACERASI
Sabahın ilk ışıkları, Mahmut Şevket Paşa Ortaokulu’nun taş duvarlarına
vururken, okulun bahçesinde zamana meydan okuyan ihtiyar bir Selvi Ağacı
dimdik duruyordu. Gökyüzüne uzanan dalları, rüzgâr estiğinde gizli fısıltılarla
sallanır, sanki geçmişten gelen bir bilgelik taşıyor gibi hissedilirdi.
Öğrenciler teneffüste bu ağacın altında soluklanır, bazen gölgesinde kitap
okur, bazen de hayallere dalardı. Ancak o gün bahçeye giren bir yabancı, okula
yeni bir hikâye getirmek üzereydi.
Kapıda beliren uzun boylu adam, sırtında eskimiş ama tertemiz bir ceket
taşıyor, gözleri yüzlerce kitap okumuş birinin bilgeliğiyle parlıyordu. Kitapçı
Ali buradaydı. Ama henüz kimse onun sıradan bir kitapçı olmadığını
bilmiyordu.
Ali, kütüphaneye girip rengârenk kitaplarını raflara dizerken, köşede
duran eski deri ciltli bir kitap sanki ışıldıyor gibi görünüyordu. Tozlarla
kaplı kapağı, zamana direnen bir altın yaldızlı desene sahipti.
Tam o sırada içeriye Ebrar girdi. Ebrar, hayallere dalmayı seven,
sessiz ama iç dünyası hareketli bir çocuktu. Ancak o gün, bakışları birden gizemli
kitabın üzerindeki ışıldayan sembollere takıldı.
Ali, hafifçe gülümseyerek ona göz kırptı.
“Bu kitap seni sadece başka yerlere değil... Başka zamanlara da
götürebilir,” diye fısıldadı.
Ebrar, merakla kitabı eline aldı. Kapağı açıldığı anda içinden parlayan
bir ışık yükseldi, kütüphane sarsıldı ve tüm odadaki duvarlar kayboldu!
Bir anda, kendilerini Selvi Ağacı’nın gölgesinin altına açılan bir zaman
kapısının içinde buldular. Hava, yıldız tozu gibi parlayan zerreciklerle
doluydu.
Ebrar ve Ali gözlerini açtıklarında, Kâğıthane’de devasa bir bilim
laboratuvarının içinde durduklarını fark ettiler. Cam küreler havada asılı
duruyor, ışık saçan tüpler titreşiyor ve etrafa gökkuşağı renklerinde bir ışık
yayılıyordu.
Onlara doğru bilge biri yaklaştı: Profesör Selver.
“Bilimsel merak, unutulmaya yüz tutmuştu. Siz onu yeniden alevlendirebilir
misiniz?”
Ebrar, içinde kıvılcımlar uyanan bir heyecanla çevresine bakındı. Ve
deneylere başladı:
- Karbonat
ve sirkeyle kendi kendine şişen balonlar.
- Manyetik
boyalarla dans eden çizgiler.
- Renkli
damlalarla oynanan gökkuşağı sütü.
Her yeni deney, zamanın içinde saklı olan bir bilgiyi açığa çıkarıyordu.
Ebrar, bilimin büyülü bir keşif olduğunu anlıyordu!
Yeni bir kapı açıldığında, kendilerini Beşiktaş’ın derinliklerinde
kaybolmuş bir kütüphanenin içinde buldular.
Burada kitaplar havada asılı duruyor, raflardan ışık yayılıyordu.
Ama bazı kitaplar okunmadığı için unutulmuştu.
Kütüphaneci Simay, gölgeler arasından belirdi:
“Bilgi sadece ezber değil; bir yolculuktur.”
Ebrar, eski kitapları açtıkça sırları bir bir çözüyor, büyülü
haritalarla geçmişin bilgisini keşfediyordu:
- Tarihi
sorgulamanın gücü.
- Sihirli
haritaların gösterdiği kayıp şehirler.
- Kelimelerin
insanların kaderini nasıl değiştirdiği.
Bilgiye dokundukça, zihni daha da genişliyordu!
Son kapıyı açtıklarında kendilerini Şişli’deki devasa bir sanat
galerisinde buldular. Ancak burası sıradan bir galeri değildi:
Duvarlar konuşuyor, tablolar hareket ediyordu!
Ressam Sebile, Ebrar’a bir fırça uzattı.
“Hayal gücünle konuş.”
Ebrar, ebru yaparak renklerle oynadı, Karagöz figürlerini
canlandırdı, ritmik davul sesleriyle sanatın müziğini duyurdu!
Her çizgi, her hareket, hayallerin gücünü ortaya çıkarıyordu.
Ama her büyülü yolculuğun bir sınavı vardı: Kitabın gücünü kötüye kullanmak
isteyen karanlık bir gölge onları takip ediyordu!
Eğer gölge büyüyü ele geçirirse, kitapların verdiği bilgi yok olacaktı.
Kitapçı Ali, ciddi bir ifadeyle Ebrar’a döndü:
“Şimdi karar senin. Bilgiyi korumak, onu paylaşmak kadar cesaret ister.”
Ebrar, cesaretle kitabı kalbine bastı. Ve Selvi Ağacı’nın dalları büyülü
bir köprü gibi uzandı.
Ebrar, o köprüden geçerek kitabın içine geri döndü!
Gölge silindi, ışıklar yeniden parladı.
Ebrar gözlerini açtığında okulun kütüphanesindeydi. Ama artık o eskisi
gibi değildi:
- Bilime
tutkuyla bağlıydı.
- Okumaktan
keyif alan bir araştırmacı olmuştu.
- Sanatın
renkleriyle hayaller kuruyordu.
Kitapçı Ali çantasını toplarken, gözlerinde bilge bir ışıltı vardı.
“Gerçekten okuyan biri, dünyayı değiştirebilir.”
Ve Selvi Ağacı’nın gölgesinde kayboldu.
O günden sonra Ebrar için her kitap, bir kapı oldu. O kapılardan
geçtikçe hem kendini hem de hayatı yeniden keşfetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder