2 Haziran 2025 Pazartesi

KİTAPÇI ALİ

KİTAPÇI ALİ VE MAHMUT ŞEVKET PAŞA ORTAOKULU’NUN BÜYÜLÜ MACERASI

Sabahın ilk ışıkları, Mahmut Şevket Paşa Ortaokulu’nun taş duvarlarına vururken, okulun bahçesinde zamana meydan okuyan ihtiyar bir Selvi Ağacı dimdik duruyordu. Gökyüzüne uzanan dalları, rüzgâr estiğinde gizli fısıltılarla sallanır, sanki geçmişten gelen bir bilgelik taşıyor gibi hissedilirdi.

Öğrenciler teneffüste bu ağacın altında soluklanır, bazen gölgesinde kitap okur, bazen de hayallere dalardı. Ancak o gün bahçeye giren bir yabancı, okula yeni bir hikâye getirmek üzereydi.

Kapıda beliren uzun boylu adam, sırtında eskimiş ama tertemiz bir ceket taşıyor, gözleri yüzlerce kitap okumuş birinin bilgeliğiyle parlıyordu. Kitapçı Ali buradaydı. Ama henüz kimse onun sıradan bir kitapçı olmadığını bilmiyordu.

Ali, kütüphaneye girip rengârenk kitaplarını raflara dizerken, köşede duran eski deri ciltli bir kitap sanki ışıldıyor gibi görünüyordu. Tozlarla kaplı kapağı, zamana direnen bir altın yaldızlı desene sahipti.

Tam o sırada içeriye Ebrar girdi. Ebrar, hayallere dalmayı seven, sessiz ama iç dünyası hareketli bir çocuktu. Ancak o gün, bakışları birden gizemli kitabın üzerindeki ışıldayan sembollere takıldı.

Ali, hafifçe gülümseyerek ona göz kırptı.
“Bu kitap seni sadece başka yerlere değil... Başka zamanlara da götürebilir,” diye fısıldadı.

Ebrar, merakla kitabı eline aldı. Kapağı açıldığı anda içinden parlayan bir ışık yükseldi, kütüphane sarsıldı ve tüm odadaki duvarlar kayboldu!

Bir anda, kendilerini Selvi Ağacı’nın gölgesinin altına açılan bir zaman kapısının içinde buldular. Hava, yıldız tozu gibi parlayan zerreciklerle doluydu.

Ebrar ve Ali gözlerini açtıklarında, Kâğıthane’de devasa bir bilim laboratuvarının içinde durduklarını fark ettiler. Cam küreler havada asılı duruyor, ışık saçan tüpler titreşiyor ve etrafa gökkuşağı renklerinde bir ışık yayılıyordu.

Onlara doğru bilge biri yaklaştı: Profesör Selver.
“Bilimsel merak, unutulmaya yüz tutmuştu. Siz onu yeniden alevlendirebilir misiniz?”

Ebrar, içinde kıvılcımlar uyanan bir heyecanla çevresine bakındı. Ve deneylere başladı:

  • Karbonat ve sirkeyle kendi kendine şişen balonlar.
  • Manyetik boyalarla dans eden çizgiler.
  • Renkli damlalarla oynanan gökkuşağı sütü.

Her yeni deney, zamanın içinde saklı olan bir bilgiyi açığa çıkarıyordu. Ebrar, bilimin büyülü bir keşif olduğunu anlıyordu!

Yeni bir kapı açıldığında, kendilerini Beşiktaş’ın derinliklerinde kaybolmuş bir kütüphanenin içinde buldular.

Burada kitaplar havada asılı duruyor, raflardan ışık yayılıyordu. Ama bazı kitaplar okunmadığı için unutulmuştu.

Kütüphaneci Simay, gölgeler arasından belirdi:
“Bilgi sadece ezber değil; bir yolculuktur.”

Ebrar, eski kitapları açtıkça sırları bir bir çözüyor, büyülü haritalarla geçmişin bilgisini keşfediyordu:

  • Tarihi sorgulamanın gücü.
  • Sihirli haritaların gösterdiği kayıp şehirler.
  • Kelimelerin insanların kaderini nasıl değiştirdiği.

Bilgiye dokundukça, zihni daha da genişliyordu!

Son kapıyı açtıklarında kendilerini Şişli’deki devasa bir sanat galerisinde buldular. Ancak burası sıradan bir galeri değildi:

Duvarlar konuşuyor, tablolar hareket ediyordu!

Ressam Sebile, Ebrar’a bir fırça uzattı.
“Hayal gücünle konuş.”

Ebrar, ebru yaparak renklerle oynadı, Karagöz figürlerini canlandırdı, ritmik davul sesleriyle sanatın müziğini duyurdu!

Her çizgi, her hareket, hayallerin gücünü ortaya çıkarıyordu.

Ama her büyülü yolculuğun bir sınavı vardı: Kitabın gücünü kötüye kullanmak isteyen karanlık bir gölge onları takip ediyordu!

Eğer gölge büyüyü ele geçirirse, kitapların verdiği bilgi yok olacaktı.

Kitapçı Ali, ciddi bir ifadeyle Ebrar’a döndü:
“Şimdi karar senin. Bilgiyi korumak, onu paylaşmak kadar cesaret ister.”

Ebrar, cesaretle kitabı kalbine bastı. Ve Selvi Ağacı’nın dalları büyülü bir köprü gibi uzandı.

Ebrar, o köprüden geçerek kitabın içine geri döndü!

Gölge silindi, ışıklar yeniden parladı.

Ebrar gözlerini açtığında okulun kütüphanesindeydi. Ama artık o eskisi gibi değildi:

  • Bilime tutkuyla bağlıydı.
  • Okumaktan keyif alan bir araştırmacı olmuştu.
  • Sanatın renkleriyle hayaller kuruyordu.

Kitapçı Ali çantasını toplarken, gözlerinde bilge bir ışıltı vardı.

“Gerçekten okuyan biri, dünyayı değiştirebilir.”

Ve Selvi Ağacı’nın gölgesinde kayboldu.

O günden sonra Ebrar için her kitap, bir kapı oldu. O kapılardan geçtikçe hem kendini hem de hayatı yeniden keşfetti.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder