IŞIK TAŞIYAN ÇOCUKLAR
‘Güneşin Doğduğu Sabah’
Küçük bir Anadolu
kasabasında, sabahın ilk ışıklarıyla uyanan Yusuf, penceresinden uzanan daracık
sokaklara baktı. Evlerin arasından sızan güneş, taş duvarları altın rengine
boyuyordu. Annesinin sesi mutfaktan geldi:
"Yusuf, kahvaltı
hazır! Okula geç kalacaksın!"
Yusuf, çantasını kaparken
gözüne ilişen bir poster durdu: "Köklerinden Geleceğe Proje
Yarışması". Kalbi hızlandı. Bu proje, sadece bir ödev değil, içinde
biriktirdiği sorulara cevap bulma fırsatıydı.
‘Sorularla Dolu Bir Sınıf’
Okulun tahta kapısından
içeri girerken, öğretmenin tahtaya yazdığı cümle dikkatini çekti:
"Medeniyetinden istikamet
alan bir gençlik..."
Sınıfta herkes proje
konularını tartışıyordu. *Ayşe, Mevlana'nın şiirlerini anlatacaktı. Mehmet,
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethini canlandıracaktı. Yusuf ise parmak
kaldırdı:
"Öğretmenim, ben
Asım'ın neslini anlatmak istiyorum."
Sınıfta bir sessizlik
oldu. Kimse tam olarak ne demek istediğini anlamamıştı. Öğretmen
gülümsedi:
"Peki, Yusuf, bunu
nasıl yapacaksın?"
Yusuf'un gözleri
parladı:
"Önce onu anlamam
lazım."
‘Dedenin Sandığındaki
Hazine’
Yusuf, okul çıkışı
doğruca dedesinin evine koştu. İdris Dede, bahçedeki ceviz ağacının altında
oturmuş, eski bir kitap okuyordu. Yusuf nefes nefese sordu:
"Dede, Asım'ın nesli
kimdir?"
Dede, gözlüğünü burnunun
ucuna indirdi:
"Oğlum, Asım'ın
nesli, Mehmet Akif'in hayal ettiği gençliktir. Vatanı için canını verir ama
haksızlık karşısında dimdik durur. Bilgisiyle övünmez, bilgisizliğe boyun
eğmez."
Yusuf, dedesinin yanına
oturdu. Dede, sandığından sararmış bir defter çıkardı:
"Bak, burada Akif'in
şiirleri var. Oku da anla."
Yusuf, "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla
sevemem..." diye başlayan mısraları okurken, içinde bir ateş
yandı.
Kütüphanedeki Sır
Ertesi gün, Yusuf okul
kütüphanesine gitti. Sezai Karakoç'un kitaplarını arıyordu. Kütüphaneci teyze,
ona küçük bir kitap uzattı:
"Diriliş Nesli'nin
Amentüsü"
Yusuf, kitabın
sayfalarını çevirirken bir cümle gözüne çarptı:
"İnsan, yitik cennetini
ancak dirilişle bulur."
Bu söz, Yusuf'un zihninde
bir şimşek gibi çaktı. "Ben de dirilişe hazır olmalıyım," diye
düşündü.
Sahnedeki Yankı
Okulda bir tiyatro yarışması
düzenleniyordu. Yusuf, Necip Fazıl'ın "Bir Gençlik, Bir Gençlik..."
şiirini okuyacaktı. Sahneye çıktığında, kalbi yerinden fırlayacak gibiydi.
"Kim var?' diye
seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan 'Ben varım!' diyen bir gençlik..
Sesindeki kararlılık,
salondaki herkesi etkiledi. Öğretmenler bile gözlerini silmek zorunda
kaldı.
İmam Amca'nın Öğüdü
Cuma namazından sonra,
Yusuf mahalle camisinin imamıyla konuştu:
"Hocam, Erbakan
Hoca'nın 'Önce ahlak ve maneviyat' sözünü nasıl anlamalıyız?"
İmam, Yusuf'un omzuna
dokundu:
"Evladım, bir bina
yaparsın, ama temeli sağlam değilse yıkılır. İnsanın temeli de ahlaktır. Bilgi
sonra gelir."
Yusuf, bu sözleri
defterine not aldı.
Proje Günü
Nihayet proje sunumu günü
geldi. Yusuf, sınıfa girdiğinde herkesin gözü ondaydı. Tahtaya çıktı ve bir
video oynattı. Ekranda, *Mehmet Akif, Sezai Karakoç, Necip Fazıl ve Erbakan
Hoca'nın sözleri canlandırılıyordu.
Sonra Yusuf, sınıfa döndü
ve şunları söyledi:
"Ben, bu büyük
insanlardan öğrendiklerimle kendimi yetiştirmek istiyorum. Cesaretle 'Ben
varım!' diyebilen, ahlakıyla örnek olan, bilgisini paylaşan bir genç olmak
istiyorum."
Sınıfta bir alkış tufanı
koptu. Öğretmenin gözleri dolmuştu:
"Yusuf, sen zaten
Asım'ın neslindensin."
Yolun Sonu Değil,
Başı
O günden sonra Yusuf,
okulda "Işık Taşıyan Çocuklar" adında bir grup kurdu. Arkadaşlarıyla
birlikte, her hafta bir büyük şahsiyeti araştırıp sunuyorlardı.
Bir gün, dedesi ona
sordu:
"Yusuf, şimdi ne
yapmak istiyorsun?"
Yusuf gülümsedi:
"Dede,
artık ben de başkalarına ışık olmak istiyorum."
Yusuf'un hikâyesi, küçük
bir kasabada başladı ama yüreğindeki ateş, bir gün büyük bir meşaleye
dönüşecekti. Çünkü o, ‘köklere tutunarak geleceği inşa eden’ bir gençti.
"Işık
taşıyan çocuklar, karanlığa meydan okur."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder