YİTİK IŞIKLAR ATLASI
‘Dijital Dünyanın Şampiyonu’
Derin, okulun en sessiz köşesindeki kütüphaneye
her zaman hayrandı. Raflar boyunca sıralanan kitaplar, ona keşfedilmeyi bekleyen
diyarlar gibi geliyordu. Ancak o gün zihninde tek bir şey vardı: Wi-Fi şifresi.
Tabletiyle uğraşırken gözü, duvarda asılı eski bir dünya haritasına takıldı. Harita,
yıpranmış kenarlarına rağmen hâlâ bir şeyler fısıldıyor gibiydi.
Ansızın, harita titremeye başladı. Üzerinde mavi bir nokta belirdi ve dijital bir işaret gibi
yanıp sönmeye başladı.
Merakı ağır bastı. Parmağını haritaya uzattığında,
beklenmedik bir şey oldu: Harita parmağını içine çekti!
Derin neye uğradığını anlayamadan bambaşka bir boyuta geçti.
Kütüphanede yankılanan gizemli bir ses, sessizliği
bozdu:
“Sonunda geldin,
Koruyucu!”
Tavana doğru baktığında, camdan süzülen ışık dev bir kartal şekline
dönüşmüştü. Parlayan tüyleriyle büyüleyici bir varlıktı bu.
“Ben Hüma,” dedi kartal. “Zamanın Bekçilerinden biriyim. Devler, dijital karanlıkla
dünyaları yutmaya çalışıyor. Ama ışık hâlâ senin içinde. Şimdi harekete geçme
zamanı.”
Hüma'nın sözleriyle Derin’in önüne sararmış bir kitap sayfası
düştü. Sayfanın ortasında parlayan bir QR kod vardı.
Derin kodu tabletiyle okuttu ve bir anda gözleri kamaştı…
Gözlerini açtığında kendini kıpkırmızı bir ormanın
içinde buldu. Burası Alev Ormanı’ydı.
Ağaçların dalları ateş gibi parlıyor, yapraklar dijital kodlara
dönüşüyordu.
Bir taş belirdi, üzerinde parlayan kullanıcı adı: @LavTweet
“Zamanın Şafağı hashtag’ini bulamazsan, sonsuza dek belleğin silinir!”
diye bağırdı lav taşı.
Tam o anda kapüşonlu, hızlı bir gölge belirdi: Arthur!
“Kimsin sen?” diye fısıldadı Derin.
Arthur, ona Gölgeler Pazarı’na gitmeleri
gerektiğini söyledi.
Gölgeler Pazarı’na vardıklarında etrafları ışıklı
tezgâhlarla çevrildi.
Satıcılar hologramdan oluşuyordu.
“Unutulmuş Anı NFT’leri! Son kalanlar! Sadece 3 byte!”
diye bağırıyorlardı.
Arthur eğilip Derin’in kulağına fısıldadı:
“Devler, insanların hatıralarını çalıp dijital zincirlere hapsediyor.
Geçmişi unutturursan, geleceği kontrol edebilirsin. Ama biz buna izin
vermeyeceğiz.”
Bir tezgâhta dikkat çeken bir sistem vardı: Like Tuzağı.
Beğeni aldıkça kişinin yüzü siliniyor,
sadece bir avatar
hâline geliyordu.
Bir çocuk heyecanla "Abone Ol" butonuna bastı. Göz açıp kapayıncaya kadar
bir profile dönüştü ve kayboldu.
Derin korkuyla haykırdı:
“Gerçekten seviyorsan, sadece tıklamak yetmez! Düşün, hisset, seç!”
Sonraki durakları Buz Aynası Krallığıydı.
Derin burada aynalarla dolu bir salonda kendi
yansımalarıyla karşılaştı.
Ancak bu yansımalar ona ait değildi.
“Ben senin 1 milyon takipçili versiyonunum!” dedi biri.
“Sen aslında Devsin. Dijital dünyaların efendisi!” dedi
diğeri.
Derin başını salladı. Bu yansımalar, onun
zihnine yerleşmiş korkular, beklentiler ve dış dünyanın baskılarıydı.
Hüma hızla geldi, kanadıyla aynaları parçaladı:
“Gerçek sen, algoritmaların sunduğu değil! Kalbindeki sesi duy!”
Derin aynalardan arındıkça zihni netleşti. Kim olduğunu ve neden burada olduğunu
daha iyi anlıyordu.
Şehri İstanbul’da gökyüzüne asılı dev bir dijital ekran
vardı.
Devler, holografik bir formda, kodların
içinde yükseliyordu.
“Zamanın IP’si artık benim elimde! Döngüleri istediğim gibi
sıfırlayabilirim!” diye bağırdı.
Ama Derin yılmadı.
Hüma’nın tüylerinin arasından çıkan parlayan bir USB vardı:
Zamanın
Kaynak Kodu!
Derin, Devlerin merkezine yürüdü. Sisteme USB’yi taktı.
Kod satırları dönmeye başladı.
Sonra bir mesaj belirdi:
404 ERROR: Gerçeklik
Bulunamadı
Devlerin dijital gövdesi bozulmaya başladı. Işıklar geri döndü. Zaman yeniden akmaya başladı.
Derin, yeniden kütüphaneye döndü.
Elindeki Yitik Işıklar Atlası’nı okulun “Kaybolmuş Eşyalar Kutusu’na’’ bıraktı.
Görevi bitmişti ama içindeki ışık hâlâ yanıyordu.
Kütüphaneden çıkarken duvarda yeni bir Wi-Fi şifresi
fark etti: ZamanıKoru-404
Derin gülümsedi. Artık interneti sadece oyun için değil,
düşünmek, üretmek ve gerçek benliğini tanımak için kullanacağını biliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder