ESERİN
KİMLİĞİ
ESERİN ADI: İyiler
Ölmez
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 1. Baskı
Ekim 2016
SAYFA SAYISI: 151
İÇERİK (MUHTEVA)
ÖZELLİKLERİ:
ESERDE İŞLENEN KONU:
Yaşamış
oldukları acı tecrübeler neticesinde, üç sevda bir keder vurgununu kaderin çizdiği
yolda bir taşra kıraathanesinde buluşturan iyiliklerin orada yaşamaya devam
ettiğini anlatan dört arkadaşın hikâyesi…
ESERİN ANA FİKRİ
İnsanları
yaratılış fıtratı gereği tüm zor şartlarda (yaratılanı
severiz yaratandan ötürü…) iyi görmeye çalışan büyük bir yazarın (Mustafa Kutlu) iyimser bakışı…
ESERİN
TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE
İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Hayatta kendini bir
davaya adamış olan insanlar Rablerinin rızasına layık olabilmek için zor
şartlara maruz kalan insanların yardımına koşarlar. Kendilerini iyilik adına
feda ederler. Bu insanlar dünya sahnesinin hep gerisinde yaşarlar; gösterişsiz
bir yaşam ile. Kimselerin göremediklerini görürler. Kuytu köşelerde unutulmuş
insanların yardımına koşarlar.
ESERİN
ŞAHIS KADROSU:
Ressam
Sıtkı: Kastamonu’dan İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış
bir ailenin çocuğu. İstanbul’da okula gider. Okulun şartlarına göre yerini
belirler. Resim sanatına büyük bir ilgisi vardır. Bulduğu her kâğıda resim
çizer.
Marangoz
Fakir Civan: Fakir ve kimsesizdir. Çırak olarak
girdiği atölyede ustasının iyiliklerini görür. Ustası hastalanınca ustasından
atölyeyi satın alır.
Fotoğrafçı
Sarhoş Mustafa: Yatacak yeri, gidecek evi olmadığı için
fotoğrafçının yanına sığınır. Mesleği öğrenir. Mesleği öğrenmekle birlikte
alkole de bağımlı hale gelir.
Doktor
Atalay: Manisalı varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kilolarından
dolayı kendini derslerine verir. Öğrenim hayatı boyunca çok başarılı bir
öğrenci profili çizer. Akademisyen olur. Ancak yaşamış olduğu bir aşk hikâyesi
nedeniyle tayinini taşraya ister.
Kahveci
Hacı Kadir: Anadolu insanı, iyimser, merhametli,
delikanlı. Kırk yaşına kadar her türlü belaya bulaşan. Kırk yaşında hicaza
gidip hacı olan, köşesine çekilen bir delikanlı. Eski günlerin anısına
bilekliğini kolunda taşır.
YAZARIN
ÜSLUBU:
Şimdiye kadar
okuduğumuz Mustafa Kutlu’nun anlatım tarzından farklı yazılmış bir hikâye. Yanılmıyorsam
İsmail Kılıçarslan bir yazısında Mustafa Kutlu’nun bu kitabına değinerek acaba,
Kutlu yazmayı unuttu mu diye sormuştu.
Hikâyeyi okuduğumuzda
yazarımızın sık sık müdahalede bulunduğunu ve iyiliğe çıkacak bir sokak
aradığını görüyoruz.
Kitapta, modern öykünün
gerektirdiği ritim, sıkı örgü, kurgusal yaklaşımlar gözetilmez. Yazar gerçeğin,
bizzat çıplak gerçeğin peşine düşer. Anlatımını iyiden iyiye sadeleştirir.
Öykünün “nasıl” anlatıldığından çok “ne” anlattığında odaklaşır. Bunun için de
tümüyle olayın kendisine eğilir. Buna ister kestirmeden gidiyor, ister ilk
hâliyle ilgileniyor diyelim sonuçta yazar bir aktarmacı konumuna bürünür. Hatta
tümüyle aradan çekilir ve anlatıcıyla okuru başbaşa bırakır. Ne süsleme, ne
soyutlama, ne de biçimsel müdahaleler. Sıradan, düz bir biçim tercihiyle
derdini anlatır.
MEKÂN:
İstanbul, Erzurum ve
küçük bir Anadolu Kasabası
ZAMAN:
Kış mevsimi vurgulu
olmak üzere tüm mevsimler.
HİKÂYENİN
ÖZETİ:
Sıtkı’nın kıraathaneye bir
gece vakti kapı açılarak girmesi ve Hacı Kadir ile karşılaşmasıyla başlayan hikâyede; Sıtkı, Civan, Fotoğrafçı
Sarhoş Mustafa, Doktor ve Dörtlerin Makamı başlıkları ile konu bütünlüğü
içerisinde beş hikâyede Aşktan yüzü gülmemiş üç sevda ve bir keder vurgunu dört
kahramanı bir taşra kıraathanesinde buluşturan ve orada iyiliklerin yaşamaya
devam ettiğini vurgulayan bir hikâyede hayatlarını, sevdalarını, kederlerini
anlatır.
Hikâye, Sıtkı’nın üzerine
kurguludur. Ailesinin Kastamonu’dan akrabalarının yardımıyla İstanbul’a taşınması,
annesinin kapıcılık görevini üstlenmesi, babasının boyacılık yapmasına dair
detaylar vardır.
Sıtkı’nın gittiği
okulun öğrencilerinin aile yaşantıları, yoksullukla ve kendi aralarındaki
mücadeleleri, kavgaları ve aşkları anlatılır.
Sıtkı’nın yeteneğini
önce gittiği lisede Resim Öğretmeni sonra oturduğu sitenin sakini keşfeder. Site
sakini onu aynı sitede oturan bir ressamla tanıştırır. Ressam Sıtkı’yı beğenir,
atölyesini ona tahsis eder. Sıtkı emeğinin karşılığını bir nebze burada elde
eder.
Ressam, daha sonra
atölyesini Sıtkı’ya bırakıp gider.
Atölyeye bir kız gelir.
Sıtkı bu kıza aşık olur. Kızın başkasına aşık olduğunu öğrenince İstanbul’u
terkeder.
Sıtkı, gittiği taşra
kasabasında kıraathanede Hacı kadir ile taşınır ve otele yerleşir. Hikâyede daha
sonra Hacı kadir, Civan, Mustafa ve Atalay’ın hikâyeleri detaylarıyla
anlatılır.
Kıraathanede sürekli
biraraya gelirler. İyilikleri yaşatmak adına birlik olup muhtaçların imdadına
yetişmek için çıktıkları yolda trafik kazasında yaşamlarını yetirirler.
Kasaba ahalisi iyilik
yaşasın, gelip geçenler birer Fatiha okusun diye onları bir yol kenara
defnederler.
SON
BAKIŞ:
Uzun bir süre
kitaplıkta bekledikten sonra önce oğlum Yusuf, sonra ben okudum İyiler Ölmez hikâye
kitabını.
Mustafa Kutlu’yu
başladıktan sonra her yıl İstanbul Kitap Fuarına (Tüyap) yeni bir kitap ile
katıldığını biliyordum ve bu kitabı da fuarda aldım. Ancak, geç okudum.
Mustafa
Kutlu'nun bildik üslubu ve titizliğiyle insanı sarmalayan eserleri bu hikâyede
farklı bir tarzda ele alınmış. Bütün hikâyelerinde temayı oluşturan şehir
karşıtlığı, taşra hayranlığını bu hikâyede de gözler önüne seriyor.
Mustafa Kutlu,
döneminin yazarlarının aksine Anadolu’yu omuz silkilen değil, Anadolu’ya omuz vererek
onu iyilik burcunda yükseltmeye gaye edinmiştir. Üstadımız, kelime
fazlalıklarından arınmış, sade ve çarpıcı anlatım tarzıyla fıtratın tasfiyesine
karşı çıkıyor. Bu da okuru ister istemez yabancısı olduğu modern hayattan alıp
aidiyet duyacağı bir mekanın içine itiyor. Artık yazarın betimlediği taşrayı
gözünde canlandıran ve içini ısıtan okur, mensubiyet hissettiği bu mekan
yoluyla sahih bir düşünce yapısına kavuşuyor. Lafı dolandırmadan söylersek;
modernite ile neyi kaybettiğimizi hatırlıyoruz. Dört kahramanın özelliklerinden
ortak bir sorunumuza da dikkat çekiyor bu arada. O da 'harcanmış kabiliyetler'
meselesi.
Usta Hikâyeci, bu
kitabında sık sık Uzun Hikâye ve Ya Tahammül Ya sefer kitaplarından söz eder.
Her hikâyeci aslında
kendini yazar. Mustafa Kutlu’nun öğretmen olduğunu biliyoruz. Resim sanatına
olan ilgisini de biliyoruz. Usta Kalem Ali Aycil belirttiği göre üstadımızın
babası nahiye müdürlüğünden istifa ettikten sonra bir süre otelde kalmış.
Bu hikayeden yola
çıkarak Anadolu insanının kırk yaşına kadar hayatı incelenebilir.
İYİ OKUMALAR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder