28 Ağustos 2017 Pazartesi

İYİLER ÖLMEZ



ESERİN KİMLİĞİ
ESERİN ADI: İyiler Ölmez
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 1. Baskı Ekim 2016
SAYFA SAYISI: 151
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:
ESERDE İŞLENEN KONU: 
 Yaşamış oldukları acı tecrübeler neticesinde, üç sevda bir keder vurgununu kaderin çizdiği yolda bir taşra kıraathanesinde buluşturan iyiliklerin orada yaşamaya devam ettiğini anlatan dört arkadaşın hikâyesi…
 ESERİN ANA FİKRİ
İnsanları yaratılış fıtratı gereği tüm zor şartlarda (yaratılanı severiz yaratandan ötürü…) iyi görmeye çalışan büyük bir yazarın (Mustafa Kutlu) iyimser bakışı…
ESERİN TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Hayatta kendini bir davaya adamış olan insanlar Rablerinin rızasına layık olabilmek için zor şartlara maruz kalan insanların yardımına koşarlar. Kendilerini iyilik adına feda ederler. Bu insanlar dünya sahnesinin hep gerisinde yaşarlar; gösterişsiz bir yaşam ile. Kimselerin göremediklerini görürler. Kuytu köşelerde unutulmuş insanların yardımına koşarlar.

ESERİN ŞAHIS KADROSU:
 Ressam Sıtkı: Kastamonu’dan İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış bir ailenin çocuğu. İstanbul’da okula gider. Okulun şartlarına göre yerini belirler. Resim sanatına büyük bir ilgisi vardır. Bulduğu her kâğıda resim çizer.
Marangoz Fakir Civan: Fakir ve kimsesizdir. Çırak olarak girdiği atölyede ustasının iyiliklerini görür. Ustası hastalanınca ustasından atölyeyi satın alır.
Fotoğrafçı Sarhoş Mustafa: Yatacak yeri, gidecek evi olmadığı için fotoğrafçının yanına sığınır. Mesleği öğrenir. Mesleği öğrenmekle birlikte alkole de bağımlı hale gelir.
Doktor Atalay: Manisalı varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kilolarından dolayı kendini derslerine verir. Öğrenim hayatı boyunca çok başarılı bir öğrenci profili çizer. Akademisyen olur. Ancak yaşamış olduğu bir aşk hikâyesi nedeniyle tayinini taşraya ister.
Kahveci Hacı Kadir: Anadolu insanı, iyimser, merhametli, delikanlı. Kırk yaşına kadar her türlü belaya bulaşan. Kırk yaşında hicaza gidip hacı olan, köşesine çekilen bir delikanlı. Eski günlerin anısına bilekliğini kolunda taşır.
YAZARIN ÜSLUBU:
Şimdiye kadar okuduğumuz Mustafa Kutlu’nun anlatım tarzından farklı yazılmış bir hikâye. Yanılmıyorsam İsmail Kılıçarslan bir yazısında Mustafa Kutlu’nun bu kitabına değinerek acaba, Kutlu yazmayı unuttu mu diye sormuştu.
Hikâyeyi okuduğumuzda yazarımızın sık sık müdahalede bulunduğunu ve iyiliğe çıkacak bir sokak aradığını görüyoruz.
Kitapta, modern öykünün gerektirdiği ritim, sıkı örgü, kurgusal yaklaşımlar gözetilmez. Yazar gerçeğin, bizzat çıplak gerçeğin peşine düşer. Anlatımını iyiden iyiye sadeleştirir. Öykünün “nasıl” anlatıldığından çok “ne” anlattığında odaklaşır. Bunun için de tümüyle olayın kendisine eğilir. Buna ister kestirmeden gidiyor, ister ilk hâliyle ilgileniyor diyelim sonuçta yazar bir aktarmacı konumuna bürünür. Hatta tümüyle aradan çekilir ve anlatıcıyla okuru başbaşa bırakır. Ne süsleme, ne soyutlama, ne de biçimsel müdahaleler. Sıradan, düz bir biçim tercihiyle derdini anlatır.
MEKÂN:
İstanbul, Erzurum ve küçük bir Anadolu Kasabası
ZAMAN:
Kış mevsimi vurgulu olmak üzere tüm mevsimler.
HİKÂYENİN ÖZETİ:
Sıtkı’nın kıraathaneye bir gece vakti kapı açılarak girmesi ve Hacı Kadir ile karşılaşmasıyla  başlayan hikâyede; Sıtkı, Civan, Fotoğrafçı Sarhoş Mustafa, Doktor ve Dörtlerin Makamı başlıkları ile konu bütünlüğü içerisinde beş hikâyede Aşktan yüzü gülmemiş üç sevda ve bir keder vurgunu dört kahramanı bir taşra kıraathanesinde buluşturan ve orada iyiliklerin yaşamaya devam ettiğini vurgulayan bir hikâyede hayatlarını, sevdalarını, kederlerini anlatır.
Hikâye, Sıtkı’nın üzerine kurguludur. Ailesinin Kastamonu’dan akrabalarının yardımıyla İstanbul’a taşınması, annesinin kapıcılık görevini üstlenmesi, babasının boyacılık yapmasına dair detaylar vardır.
Sıtkı’nın gittiği okulun öğrencilerinin aile yaşantıları, yoksullukla ve kendi aralarındaki mücadeleleri, kavgaları ve aşkları anlatılır.
Sıtkı’nın yeteneğini önce gittiği lisede Resim Öğretmeni sonra oturduğu sitenin sakini keşfeder. Site sakini onu aynı sitede oturan bir ressamla tanıştırır. Ressam Sıtkı’yı beğenir, atölyesini ona tahsis eder. Sıtkı emeğinin karşılığını bir nebze burada elde eder.
Ressam, daha sonra atölyesini Sıtkı’ya bırakıp gider.
Atölyeye bir kız gelir. Sıtkı bu kıza aşık olur. Kızın başkasına aşık olduğunu öğrenince İstanbul’u terkeder.
Sıtkı, gittiği taşra kasabasında kıraathanede Hacı kadir ile taşınır ve otele yerleşir. Hikâyede daha sonra Hacı kadir, Civan, Mustafa ve Atalay’ın hikâyeleri detaylarıyla anlatılır.
Kıraathanede sürekli biraraya gelirler. İyilikleri yaşatmak adına birlik olup muhtaçların imdadına yetişmek için çıktıkları yolda trafik kazasında yaşamlarını yetirirler.
Kasaba ahalisi iyilik yaşasın, gelip geçenler birer Fatiha okusun diye onları bir yol kenara defnederler.

SON BAKIŞ:
Uzun bir süre kitaplıkta bekledikten sonra önce oğlum Yusuf, sonra ben okudum İyiler Ölmez hikâye kitabını.
Mustafa Kutlu’yu başladıktan sonra her yıl İstanbul Kitap Fuarına (Tüyap) yeni bir kitap ile katıldığını biliyordum ve bu kitabı da fuarda aldım. Ancak, geç okudum.
  Mustafa Kutlu'nun bildik üslubu ve titizliğiyle insanı sarmalayan eserleri bu hikâyede farklı bir tarzda ele alınmış. Bütün hikâyelerinde temayı oluşturan şehir karşıtlığı, taşra hayranlığını bu hikâyede de gözler önüne seriyor.
Mustafa Kutlu, döneminin yazarlarının aksine Anadolu’yu omuz silkilen değil, Anadolu’ya omuz vererek onu iyilik burcunda yükseltmeye gaye edinmiştir. Üstadımız, kelime fazlalıklarından arınmış, sade ve çarpıcı anlatım tarzıyla fıtratın tasfiyesine karşı çıkıyor. Bu da okuru ister istemez yabancısı olduğu modern hayattan alıp aidiyet duyacağı bir mekanın içine itiyor. Artık yazarın betimlediği taşrayı gözünde canlandıran ve içini ısıtan okur, mensubiyet hissettiği bu mekan yoluyla sahih bir düşünce yapısına kavuşuyor. Lafı dolandırmadan söylersek; modernite ile neyi kaybettiğimizi hatırlıyoruz. Dört kahramanın özelliklerinden ortak bir sorunumuza da dikkat çekiyor bu arada. O da 'harcanmış kabiliyetler' meselesi.
Usta Hikâyeci, bu kitabında sık sık Uzun Hikâye ve Ya Tahammül Ya sefer kitaplarından söz eder.
Her hikâyeci aslında kendini yazar. Mustafa Kutlu’nun öğretmen olduğunu biliyoruz. Resim sanatına olan ilgisini de biliyoruz. Usta Kalem Ali Aycil belirttiği göre üstadımızın babası nahiye müdürlüğünden istifa ettikten sonra bir süre otelde kalmış.
Bu hikayeden yola çıkarak Anadolu insanının kırk yaşına kadar hayatı incelenebilir.


İYİ OKUMALAR…











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder