3 Ağustos 2017 Perşembe

TARİH İÇERİSİNDE ÖĞRETMEN ÖRGÜTLENMELERİ

TARİH İÇERİSİNDE ÖĞRETMEN ÖRGÜTLENMELERİ
                                                                                                               EROL BATTAL
Öğretmen örgütlenmelerinin tarihi ; öğretmenliğin bir meslek olarak resmen kabulü olan 13 Mart 1924’ten önce başlar.
Öğretmenler başlangıcından beri ücret bakımından en çok mağdur edilen kesim oldu. Özellikle ilkokul öğretmenlerinin maaşları diğer öğretmenlerden daha düşük olduğu için öğretmen örgütlenmelerinde ilkokul öğretmenleri hep öncü olmuşlardır. Bugüne kadar meydana gelen bütün  örgütlenmelerde  mağdur edilen kesimlerin daha katılımcı olduğu görülmektedir. Yüksekokullarda görev yapan öğretim üyelerinin her zaman daha az istekli oldukları dikkat çekmektedir. Son dönemde ise özellikle YÖK’ün baskıcı uygulamaları öğretim üyelerinin örgütlenmelerinde ya da “özgür örgütlenmeleri”nde caydırıcı bir etkendir.
Dünyanın birçok ülkesinde öğretmenler 1800’lü yıllardan beri çeşitli adlar altında örgütlenmekteler. Aynı tarihlerde başlamak üzere Osmanlı’da da öğretmenler değişik şekillerde birlikler oluşturmuşlar hatta 1920 sonu ile 1921 başlarında  greve de gitmişlerdir.
1860’da kurulan “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye”“Cemiyet-i Tedris-i İslamiye” ve “Cemiyet-i Edebiye” çoğunlukla eğitimcilerin kurdukları örgütlerdir.
Türkiye’de ilk öğretmen örgütleri, 1908’de II.Meşrutiyetin ilânı ile gündeme geldi. Bunlardan ilki Meşrutiyetin ilânından kısa bir süre sonra,  yasal düzenleme beklenmeksizin İstanbul’da,  Temmuz 1908’de kurulan Encümen-i Muallimîndir. Bu örgüt,  Maarif Nezareti’ne yakın öğretmenler tarafından kurulduğu için fazla itibar görmedi.Aynı yıl içinde Fransızca öğretmeni Zeki Bey’in öncülüğünde Muhafaza-ı Hukuk-i Muallimîn kuruldu. Yine aynı yıl bu iki örgüt Zeki Bey’in başkanlığında birleşerek Cemiyet-i Muallimîn’i oluşturdu. Cemiyet başkanı Zeki Bey, dönemin ünlü siyaset adamı Mizancı Murat Bey’in yakın arkadaşıydı ve Avrupa ülkelerinde gelişen öğretmen hareketlerini izliyordu. Zeki Bey 1908 yılı içerisinde Maarif Nazırı Abdurrahman Şeref Bey’e verdiği bir muhtırada cemiyetin amacını “eğitimin, meşrutiyet ve hürriyet devrine yaraşır bir şekilde bütün yurtta yaygınlaştırılmasına çalışmak ve bu konuda nezarete yardımcı olmak” biçiminde belirtir.Muhtıraya göre,  cemiyet Avrupa’daki benzer kuruluşlarla temasa geçecekti ve bazı Avrupalı profesörlerde cemiyete fahri üye olmak istemekteydiler. Cemiyet Osmanlıların Avrupa’da tanınmasına, oralarda yaygın olan, ”Osmanlılar batı medeniyetine girmeye kabiliyetli değildir” kanısını silmeye de katkıda bulunacaktı.
Cemiyet özellikle ilkokul öğretmenlerinin sorunlarını dile getirmek amacıyla, “Mirat-ı Maarif” adında bir dergi çıkardı.Ancak bu cemiyetin ömrü kısa oldu.İttihatçıların yasal ve fiili baskıları başladı.1909’da İstanbul’a giren Harekat Ordusu cemiyet başkanı Zeki Bey’i tutukladı. Cemiyette dağıldı.
Cemiyet-i Muallimîn’in dağılmasından sonra,  öğretmen örgütlenmesi konusunda İstanbul’da hareketsiz bir döneme girildi. Erenköy Kız lisesi öğretmeni Ata Bey’in örgütleme konusundaki özverili çalışmaları, evini bile örgütün hizmetine sunması,  önemli bir sonuç vermedi. Zaten dernek kurmak için izin (mazbata) almak bile çok zordu. Bu arada, taşrada önemli iki girişim gözlendi.Edirne Muallim Mektebi Müdürü Nafi Atuf’un (Kansu) öncülüğünde, bu kentte Mahfel-i Muallimîn kuruldu.Bu kuruluşun amacı,  bilimsel ve teknik konularda halka dersler ve konferanslar vermek,  gece dersleri açmak,  köylere öğretmen yetiştirmek,  yatılı ve gündüzlü okullar açılması konusunda gönüllü girişimleri özendirmekti.Aynı çevre tarafından “Sa’y ve Tetebbû” adlı bir dergi çıkarıldı.Ancak bu kuruluş öğretmen çıkarlarını korumak konusunda açık bir amaç belirtmemişti.
Taşrada görülen ikinci girişim, Bursa’da yine öğretmen okulu müdürü Ethem Nejat’ın öncülüğünde Muallim Yurdu’nun kurulmasıdır.Fahri başkanlığını Vali Prens Abbas Halim Paşa’nın yaptığı Muallim Yurdu’nun amacı, öğretmenleri meslek ve ülke sorunları üzerinde düşünmeye sevk etmekti. Yurd’un çıkardığı “Yeni Fikirler” dergisi, öğretmenleri ulusal birlik, eğitimde birlik ve çağdaşlık düşüncesi çerçevesinde bütünleştirmeyi amaçlıyordu.
Gerek İstanbul’daki gerek taşradaki bu girişimler, daha çok iyi yetişmiş eğitimcilerin öncülüğünde başlamış, onların çekilmesiyle ve uzun yıllar süren sıkıyönetimin etkisiyle yanıp sönen yıldızlar gibi uzun ömürlü olamamıştır. Okul müdürü,  öğretmen ve yayımcı Ahmet Halit’in (Yaşaroğlu) öncülüğünde 1914’te denenen Muallimler Cemiyeti girişimi yarım kalmış ; bu örgüt,  dört yıl sonra,  8 Mart 1918’de,  İttihatçıların etkilerini yitirmeye başladığı dönemde kurulmuştu. Muallimler Cemiyeti’nin amacı, gerçek bir meslek örgütü işlevine uygun düşüyordu. Cemiyet tüzüğüne göre,  öğretmenlerin  tanışıp kaynaşmasına yardımcı olacak, onların ekonomik ve sosyal haklarını koruyacak,  kültür düzeylerini ve saygınlıklarını yükseltmeye çalışacaktı. Cemiyet her düzeyde çalışan öğretmen ve öğretim üyelerini üyeliğe kabul edeceği gibi, taşrada şube de açabilecekti. Ancak,  üniversite öğretim üyeleri örgüte “tenezzül etmemiş”,  ortaöğretim öğretmenlerinden de çok az üye kaydedebilmişti.
Bu dönemde Ankara’dan sonra İstanbul’da da, kadın ve erkek öğretmenlerin ortak örgütlenmeye başladıkları, örgüt adında her iki cinsin de ifade edildiği görülür. Bu yıllarda kurulan Dar’ül Muallimîn ve Dar’ül Muallimat Mezunları Cemiyeti buna bir örnektir.
İstanbul’un işgal altında bulunduğu, Anadolu’daki kurtuluş hareketinin örgütlenmeye başladığı 1920 yılında öğretmenler özellikle kamu görevlisi statüsündeki ilkokul öğretmenleri, büyük ekonomik sıkıntı içindeydiler. İstanbul’da olsun Anadolu’da olsun öğretmen aylıkları aylarca ödenemiyordu. İstanbul ilkokul  öğretmenleri 1-14 Mart 1920 tarihleri arasında greve gittiler. Ücretlerin ödeneceğinin vaat edilmesiyle durdurulan grev,  ücretlerin ödenmemesi üzerine Eylül 1920’de okulların açılacağı günlerde yeniden başladı ve bir ay kadar sürdü. Bu grevlere ilkokulların tümünde çalışan 1000’e yakın öğretmen katıldı. Aylıklar bankalardan borç alınarak ödendi.
Aynı nedenle Kasım 1920’de Ankara, Tokat ve Yozgat illerinde öğretmenler greve gitmiştir. İstanbul’da da, Ankara’da da, bu grevleri mevcut öğretmen örgütlerinin yönlendirdiğine dair bir işaret yoktur. Hatta, İstanbul’da üyelerinin büyük çoğunluğu ilkokul öğretmenlerinden oluşan Muallimler Cemiyeti, gazetelere verilen ilânlarda “grevlerle ilişkilerinin olmadığını” duyurmuştu. Bu yüzden ilkokul öğretmenleri bu cemiyetten koparak,  ”Tedrisat-ı İptidaiye Muallimleri Cemiyeti” ni kurdular.
Anadolu’da 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışından sonra Anadolu hükümetine bağlı öğretmenler tarafından yeni örgütlenmeler başlatıldı. İstanbul ve çevresindeki eski örgütçülerin ve yetkin eğitimcilerin Ankara’ya taşınması, yeni örgütlenmeye de açılım sağladı. Temmuz 1920’de Ankara lisesi öğretmenleri tarafından, Muallim ve Muallimler Cemiyeti kuruldu. Cemiyet 21 Temmuz 1920’de TBMM Başkanlığına gönderdiği bir davetiyede, tüm milletvekillerini Cuma namazından sonra örgüt açılışı için okunacak mevlide çağırıyordu. Maarif Vekili Dr. Rıza Nur, Bakanlığın taşra örgütüne gönderdiği bir genelgede,  “sırf ahlâkî, ilmi ve meslekî mahiyete haiz olan” bu cemiyete,  “her yerde şube açtırmak matluptur.” (uygundur) demekteydi. Bunun üzerine cemiyet Antalya,  Akşehir,  Konya,  Amasya, Denizli gibi illerde şubeler açtı. Ancak bir süre sonra cemiyet, işlevsiz olduğu gerekçesiyle eleştirildi. Örneğin, 7 Aralık 1920 tarihinde Hakîmiyet-i Milliye gazetesinde çıkan bir yazıda; “Cemiyetin amacının belirsiz” olduğuna değindikten sonra; “idarecilerle Cemiyetçiler birbirine karışık haldedir….alttan bakarsanız meslek cemiyeti,  üstten bakarsanız devlet müessesi… cemiyet bu vaziyeti aldıktan sonra, serbest adamlar gibi değil, devletçiler gibi düşünüp hareket etmek zorundadır” denilmekteydi. Nafi Atuf (Kansu) da aynı gazetede, Şubat 1921’de yazdığı bir yazıda ,  “bizde öğretmen örgütlerinin üyelerinin ekonomik ve sosyal hakları ile uğraşmadıklarını” belirtti.
Yine de Muallim ve Muallimler Cemiyeti gelişme kaydetti.
Yeni gereksinimler karşısında 7 Mayıs 1921’de Cemiyet, Türkiye Muallime ve Muallimler Cemiyeti’ne dönüştü. Birliğin girişimcileri Nafi Atuf (Kansu) ile İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası umumi Katibi Vehbi Bey’di. Birliğin başkanı Bursa mebusu Baha (Pars) Bey, fahri başkanı ise Mustafa Kemal Paşa idi. Öteki yönetim kurulu üyeleri; İzmir milletvekili Mahmut Esat (Bozkurt),  Kütahya milletvekili Cevdet, iktisat müdürü Vehbi,  Maarif Vekaleti Özel Kalem Müdürü Vasıf (Çınar), öğretmen Sadri Ertem ve Ankara Kız Öğretmen Okulu öğretmeni Leman Hanım’dı. Birliğin adının başına kadınları da içeren muallime sözcüğü konulmuş, yöneticileri dönemin önemli siyaset adamları ve bürokratlardan oluşmuştu. Birliğin havasına dönemin Orta Öğretim Genel Müdürü Kazım Nami’nin (Duru) söyleyişiyle,  “sosyalizm kokusu” da bulaşmış ve “sendikamsı” bir özellik kazanmıştı. Duru’ya göre bu özellik örgüte “Almanya’da bulunmuş öğretmenlerce kazandırılmıştı.
Birliğin 9 Mayıs 1921 günü Hakîmiyet-i Milliye’ de yayımlanan tüzüğünde; amacı, öğretmenlik mesleğini korumak,  “muallime ve muallimlerin içtimaî vaziyetlerini yükseltmek ve bu gayesine iktisadî ve ilmi vasıtalarla ulaşmak” olarak belirtiliyordu. Birlik,  Kurtuluş Savaşını desteklemekteydi. 26 Haziran 1922 günü Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen ve kurtuluş hareketine  yeni bir içerik vermeye çalışan bir bildiride,  “İnkılâpçı Türkiye’den söz ederek ; “Türkiye inkılabı,  muallime ve muallimlerin meslekî tavazzuu (örgütlenme) ve tesanütleriyle (dayanışmalarıyla) kazanılacaktır, ileri!..”denilmekteydi. Birliğin gidişatında sosyalizm kokusu alan milletvekili İsmail Rüştü Efendi, Eğitim ve İçişleri Bakanlığına Meclis’te yazılı soru yönelterek,  “bildirinin bir kelimesinde olsun İslâmiyet’in kaale alınmadığını, bilakis sosyalizmi ve Bolşevizmi lisan-ı takdir ile andığını” belirterek şu soruların cevabını istemiştir:
1. Bu cemiyet, Cemiyetler Kanununa göre mi kurulmuştur?
2. Böyle bir inkılaba hükümet taraftar mıdır?
3.Meclisin anlayışına aykırı olan bu hareket hakkında, gerek hükümete güvensizlik, gerek milli eğitim amaçları, gerekse İslam esasları açısından ne gibi takibatta bulunulmuştur?
Bunun üzerine İçişleri Bakanı Ata Bey, birliğin yasalara uygun olarak kurulduğunu, söz konusu bildiri içeriğinin siyasî nitelikte olmayıp halk üzerinde de yankı uyandırmadığını, ancak muallime ve muallimlerin bir cemiyette beraber çalışmaları, gerek Maarif Vekaleti’nce ve gerekse Ankara Valiliğince muvafık görülmediği gibi, bunun cevazına kanunda da sarahat bulunmadığını belirtti. Maarif Vekili Vehbi Bey ise, dinî eğitime ağırlık vermeleri konusunda öğretmenlere genelge gönderdiğini açıkladı. Bu eleştirilere karşı birliğin üzerine fazla gidilmediği ve örgütün varlığını sürdürdüğü, bazı kuşkuların da saklı tutulduğu anlaşılmaktadır.
Cumhuriyetin ilânından sonra, bir süre İstanbul öğretmen örgütleri ve Ankara’daki birlik varlıklarını ayrı ayrı sürdürdüler. Ankara’daki birlik, adının başındaki “muallime” sözcüğünü kaldırdı,  Türkiye Muallimler Birliği adını aldı. Bu değişiklik kadın öğretmenlerin gözardı edilmesi anlamına gelmiyordu; aksine muallim sözcüğünün, her iki cins öğretmeni de kapsadığına inanılıyordu.
Cumhuriyet’in kurulmasından sonra “yeni bir Cumhuriyet öğretmeni” modeli yaratılmak istenmişti. Mustafa Kemal’in, 25 Ağustos 1924 günü kendisini ziyarete gelen Türkiye Muallimler Birliği yöneticilerine “Türkiye Muallimler Birliği’nin bütün yurtta örgütlenmesini, Van’ı da, Hakkari’yi de içine almasını ve her köyde bir  üyesi bulunmasını derin bir ilgi ile bekleyeceğim” demesi ve “yeni kuşağı, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz” diyerek öğretmenlere önemli bir misyon yüklemesi, bu beklentiyi açıkça ortaya koyuyordu.
Temmuz 1925’te genel kurulunu toplayan Türkiye Muallimler Birliğinin amacı,  “bütün muallimlerin hukuk ve menafini siyanet etmek, muallimlik mesleğini layık olduğu yere çıkarmak, meslektaşların fikrî ve içtimaî seviyelerini mesleğin kadr-ü haysiyetiyle mütenasip bir şekilde ila etmek (yükseltmek), yeni nesli asri, iradeli, cumhuriyetçi yetiştirmek” şeklinde belirleniyordu. Birliğin hamisi yine Mustafa Kemal Paşa,  Genel Başkanı Adalet Bakanı Mustafa Necati Bey, yönetim kurulu üyeleri, hepsi milletvekili olan Vasıf (Çınar),  İzzet Ulvi ve Hamdi Beyler di. Bu arada,  İstanbul’da bulunan Muallimler Cemiyeti,  Mekatib-i iptidaiye Muallimler Cemiyeti ve diğerleri de Türkiye Muallimler Birliğine katıldılar. 1925 sonralarında Maarif Vekilliğine getirilen ve birlik genel başkanlığını da sürdüren Mustafa Necati Bey’in verdiği bilgiye göre Birliğin, 1926 yılında 240 bağlı derneği bulunmaktaydı. Ancak Bakanlık-Birlik yakınlığı (hatta özdeşliği),  öğretmenlere bir yandan önemli kazanımlar sağlarken,  bir yandan da ciddi sorunlar yaşatıyordu.
“Cumhuriyet tipi öğretmen meydana getirme ideali”, bazı öğretmenlerin meslekten çıkarılmasını gündeme getirdi. Lâik cumhuriyetin oluşturulmaya çalışılması, bunun gerektirdiği siyasal, yasal ve yönetim önlemleri, birçok kamu görevlisinin, bu arada öğretmenin işten çıkarılması sonucunu doğurdu. Hem bakan, hem birlik başkanı olan Necati Bey, bu tasfiye kararlarına imza atıyordu. Hiçbir fırsat tanınmadan meslekten çıkarma ve işten alınmalar, öğretmenleri örgütten uzaklaştırıyordu.
Türkiye Muallimler Birliği yukarıda da ifade edildiği gibi tamamen kuruluş amacından uzaklaştırılmıştır. Daha önce kurulan Muallimler Cemiyeti gibi öğretmenlerin haklarını korumak yerine, farklı amaçlar için kullanılmıştır. Bu durum öğretmenleri dernekten uzaklaştırmış,  onların bu dernekten beklentilerini bitirmiştir. Bu nedenle de birlik sonuçta tabela derneği durumuna gelmiştir.
Şeyh Sait isyanını takip eden olaylarla birlikte her tür örgütlenme ve ifade özgürlüğüne kuşkuyla bakılmış bundan öğretmen örgütlenmeleri de etkilenmiştir.
Zaten bir hak arama örgütü olmaktan çıkmış olan Türkiye Muallimler birliği, sonuçta, 1928’de yapılan kongresinde merkezi yapıyı bırakıp federatif bir yapıya dönüştü. Böylece bazı dernekler kendi başlarına özgür hareket imkânına kavuştu. Çoğu yerel dernekler sönüp gitti. 1931’e gelindiğinde 16 yerel öğretim derneği bulunmaktaydı. Son olarak, 1935-1936 öğretim yılı içerisinde İstanbul Muallimler Birliği’nin de kapanmasıyla öğretmenlerin örgütlenme süreci sona erdi. 1931 yılında girilen tek parti dönemi her türlü özgür örgütlenme iklimini yok etti. 1938’de çıkarılan 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu kamu görevlilerine,  “yaptıkları işin sıfat ve mahiyeti” nedeniyle örgütlenme hakkını yasakladı.
1931-1945 yılları arasında örgütlenme görülmese de öğretmen hareketinde bazı gelişmeler gözlendi. 1932 yılında kurulmaya başlanan Halkevlerine, öğretmenlerin üye olmaları isteniyordu. Hatta bunu özendirmek, giderek zorlamak içinde önlemler alındı.
1946 Çok partili hayata geçene kadar hiçbir örgütlenmeye müsaade edilmemiştir. 1946 – 1965 yılları arasında yöresel olarak belli örgütler kurulmuştur. Bunların başlıcaları :
1.        Ankara Öğretmenleri Yardımlaşma Derneği
1948 de Ankara’da kurulmuştur. Üyelerinin %60’ı ilkokul öğretmeni ve %30’u da bayandır. Dernek aralıklı olarak “Sağduyu” adında bir gazete çıkarmıştır.
Bu dernek daha sonraki yıllarda Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun kurulmasını sağlamıştır.
2.        Göller Yöresi Öğretmenler Derneği
Köy Enstitülü öğretmenlerin etkin olduğu bir dernektir. “Demet” adında bir dergi çıkarmışlardır. Öğretmenler bu yıllarda Akdeniz,  Ege,  Marmara Bölgesi  öğretmen derneklerini kurarak Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’na karşı bir birlik oluşturmuşlardır.
3.        Ege Bölgesi Öğretmenler Derneği
Bu dernek de daha çok kendilerini ilerici,  demokrat diye tanımlayan öğretmenler tarafından kurulmuştur. “Gayret” adında bir de dergi çıkarmışlardır.
4.        Köy Öğretmenleri Dernekleri Federasyonu
Bölgesel derneklerin 1963 yılında birleşmesiyle oluşturulmuş bir örgüttür.  Daha sonra Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun fikrî değişimiyle yani daha sol bir düşünceye kaymasıyla bu dernek dağılmıştır.
Bu dönemde öğretmenler mezun oldukları okullara göre de örgütlenmiş ve ortaya ayrı ayrı öğretmen örgütleri çıkmıştır.
5.        Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu
1946 dan itibaren çok partili hayata geçiş denemeleriyle birlikte dernekler yasalarında da  değişiklikler olmaya başlamış bununla birlikte her meslek kendi derneğini kurmaya başlamış,  Eğitimciler de bu dönemi en iyi şekilde değerlendirmişler,  çeşitli adlar altında dernekler kurmuşlar.
Daha sonra bu dernekler birleşerek Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nu  kurmuşlardır. 15 bin civarında üyesi olan federasyon etkin olamıyor diye eleştirilmiş ve bunun karşısında özellikle Köy Enstitülü köy öğretmenlerinden oluşan  “Köy Öğretmenleri Dernekleri Federasyonu” kurulmuş ancak Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun (T.Ö.D.M.F.) kendisini çeşitli yönlerden yenilemesiyle, K.Ö.D.F. tutunamamış ve dağılmıştır.
1946 da kurulan T.Ö.D.M.F. 1936 da Recep PEKER ’in CHP Genel Sekreterliğine gelmesiyle diğer sosyal cemiyetler gibi kapatılan öğretmen cemiyetlerinin de 1946 yılından sonra kurulanlarının en güçlüsü olmuştur.
Ancak 27 Mayıs 1960‘a kadar sadece iktidarın bir uydusu gibi hareket eden federasyonun İstanbul’da ve Ankara’da olmak üzere iki binası vardı.
Üç genel başkanının üçü de Milletvekili seçildi. “Birlik Dergisi” diye bir dergi çıkarılıyordu.
1960’tan sonra daha çok sol görüşlü öğretmenlerin yönetimine geçen federasyon, kısa sürede sayısını 10 derneğe bağlı 5000 üyeden 450 derneğe bağlı 65 000 üyeye çıkarmıştır. Çeşitli eylemler gerçekleştirmişlerdir.
20 Şubat 1963'te Kızılay’da yapılan mitinge 20 bin kişi katılmış ve miting sonunda Milli Eğitim Bakanı Şevket R. HATİBOĞLU istifa etmiş ve öğretmenler özlük hakları noktasında sınırlı da olsa belli ekonomik kazanımlar elde etmişlerdir.
Ancak daha sonra özellikle Marksist talepler ön plana çıkarılmış,  halkın sosyal yaşamına müdahale edecek fikirler dile getirilmiştir.
Federasyon özellikle 1960 darbesiyle kendisine biçtiği darbe destekçiliği ile birlikte elde etmiş olduğu gücü, bugüne kadar bir miras olarak devretmiş ve bugün Eğitim – Sen ’in temelleri o günden atılmıştır.
Federasyonun en önemli etkinliği sendika yasasının çıkması noktasında gösterdiği çaba olmuştur. Ve T.Ö.S.‘ün kurulması için altyapı oluşturulmuştur.
8 Haziran 1965'te 624 sayılı kanunla memura sendika hakkı tanınmıştır.
1962 den 8 Temmuz 1965 e kadar yapılan çalışmaların sonunda T.Ö.S. kurulmuştur.
Federasyon “Sosyalist Muhalefet” denilen gurup tarafından 1964'te kongreye zorlanmış.1960 darbesi sonrası yönetime gelen Turhan FEYZİOĞLU (1961) ve Şükrü KOÇ (1962-1964) yönetimine son verilmiş yönetime Hayrettin UYSAL (1965-1966) gelmiştir. 1967 de Bahri SAVCI 1968'de de Fakir BAYKURT genel başkan olmuştur.
13 Temmuz 1968 de Ankara’da yapılan 32. kongre ile T.Ö.D.M.D. kendisini feshederek T.Ö.S. e katılmıştır. Bu arada daha farklı derneklerde kurulmuştur.
6.        Teknik Öğretmenler Derneği
1950 de kurulmuştur. 3500 üyesi olmuştur. “Teknik Öğretmen” diye bir dergi çıkarılmıştır.
7.        İstanbul İlköğretim Okullarını Bitirenler Derneği (1965)
1961 Anayasası’nın sağladığı örgütlenme özgürlüğü öğretmenlere örgütlenme cesareti vermiştir. Bu nedenle bu dönemde irili ufaklı pek çok dernek kurulmuştur. Bunlardan biri de “İstanbul İlköğretim Okullarını Bitirenler Derneği” dir. Dernek, amacını,
“ Üyelerinin tanışıp,  kaynaşmalarını sağlamak İstanbul İlk öğretmen okullarının eğitim ve öğretim bakımından maddî ve manevî gelişmelerine katkıda bulunmak.”  olarak  belirlemiştir.
8.        Beden Eğitimi Öğretmenleri Derneği
1965'te her dereceli okulda görev yapan Beden Eğitimi Öğretmenlerini bir araya getirmek için kuruldu.
Amaçlarını “Birlikteliğin gücünü bütün alanlarda kullanmak” diye ifade ederler. Dernek “Beden Eğitimi Ve Spor” diye üç aylık bir dergi ile 15 günlük bir haber bülteni yayınlamıştır.
9.                    Türkiye Emekli Öğretmenler Cemiyeti
1956’da İstanbul’da kurulmuştur. 1965 yılında şube sayısını 22 ye çıkarmıştır. Aylık bir meslekî dergi olan “Emekli Öğretmen”’i çıkarmışlardır.  70. sayısından sonra derginin ismi “Ülkücü Öğretmen” olarak değişmiştir.Dernek daha sonra çocuk ve kültür yayınları,  okul ihtiyaçları,  basılı kağıtlar,  öğrenci kırtasiyeleri ders araçları gibi maddeleri de yapan bir kurum haline gelmiştir.
Dernek, Türkiye Umum Emekli Öğretmenler Federasyonu’nun oluşumunu sağlamış 1965’ten sonra, dernek bünyesindeki emeklilerde sendikalılaşma cereyanına kapılmış ancak başarılı olamamışlardır.
10.      Milliyetçi Öğretmenler Birliği
1960’ta Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun kendilerini; ilerici, devrimci diye tanımlayan sol görüşlü kişilerin yönetimine geçmesiyle birlikte Milliyetçi, Muhafazakâr görüşlü öğretmenler farklı dernekler kurmaya başladılar. Bunlardan biri de Milliyetçi Öğretmenler Birliği idi. Birlik çeşitli il ve ilçelerde şubeler oluşturdu.
Birliğin amacını, 29 Mayıs 1965’te İstanbul Şubesinin açılışında Şube Başkanı İbrahim KAFESOĞLU şu şekilde ifade ediyordu.
“Tasavvurun üzerinde maddî sıkıntı ve manevî sıkıntılar içinde bunalmış olan öğretmenler kitlesini selamete ulaştırmak için çalışmak ve bu suretle büyük milletimizin varlık ve haysiyetini kuvvetlendirme imkânlarını sağlamaktır.”
1965 Sendikalar dönemine ise birlik, T.Ö.S. kadar güçlü olmasa da Milliyetçi Öğretmenler Sendikası’nı miras bırakmıştır. Ancak sendika daha varlığını tam ortaya koyup, örgütlenmesini tamamlayamadan 12 Mart 1970 muhtırasıyla sendikalar kapatılmıştır.

Aşağıda da ifade edileceği gibi Milliyetçi Öğretmenler Sendikası da kendisinden sonraki dernekler dönemine T.Ö.S. ‘ün T.Ö.B.-DER ‘e devrettiği mirası devredememiştir. Bu nedenle de öğretmen örgütlenmelerinde 1990’ların başına kadar aynı kaynaktan beslenen öğretmen örgütleri, sayısal çoğunluğu hep üzerlerinde bulundurmuşlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder