12
EYLÜL 1980 SONRASI SENDİKALAR DÖNEMİ
EROL BATTAL
12
Eylül 1980 darbesi de kendinden önceki diğerleri gibi kazanılmış bütün
demokratik hakları ortadan kaldırıyor. O güne kadar kurulmuş olan dernekler, vakıflar,
sendikalar ve siyasî partiler kapatılıyor. Bunların bütün mal
varlıklarına el konuluyor. Her türlü birikimleri heba ediliyor. Sadece ekonomik
olarak bile katrilyonları bulan araç,
gereç ve malzemeleri hoyratça kaldırıldıkları depolarda çürütülüyordu.
Her darbeden sonra bu kurumların yerine aynı düşünceyi, ideali paylaşan yenileri birkaç yıl sonra da
olsa kuruluyor, ancak yukarıda da ifade
edildiği gibi sadece her biri birer milli servet olan bilgi, beceri,
tecrübe ve ekonomik birikimleri düşmanca bir darbeci anlayışıyla hiçbir
insanî refleks gözetilmeden yok ediliyor,
bu kurumlara vücut verenler cezai müeyyidelere tabi tutuluyordu.
Kader
değişmiyor, 12 Eylül darbesinde de aynı sahneler yaşanıyor. “Sahibi devlet olan
sivil kurumların (!)” dışındaki bütün örgütlenmeler yok ediliyor.
Daha
sonra 2. sahne yaşanmaya başlıyor. Önce darbeden 3 yıl sonra 1983’de siyasî
partilerin darbecilerden onay almış olan 3 tanesinin ( Halkçı Parti –HP- ,
Milliyetçi Demokrasi Partisi –MDP
Anavatan Partisi –ANAP- ) kurulmasına kurucuları da yine kendileri
tarafından onaylanmak kaydıyla müsaade ediliyor.Bunların seçime katılmalarına
izin çıkıyor. Bu partilerden biri olan MDP seçim meydanlarında açıkça
destekleniyor. Ancak vatandaşlar her defasında olduğu gibi bu seferde darbeyi
ve darbecileri desteklemediklerini kendilerine verilen ilk fırsatta
gösteriyorlar. MDP seçimde çok az bir oy alıyor, kısa zamanda da dağılıp gidiyor. Normal
seçimler ise ancak 1987 de referandum sonucu yasaklı siyasilerin yasakları kaldırılarak
yapılabiliyor. Bugün 12 Eylülcülerin müsade ettiği partilerden hiçbiri
yaşamıyor.
Sivil
örgütlerin en şanslısı her zaman siyasî partiler ol-muştur. Çünkü halk yönetime
etki edenden ziyade, yöneteni daha çok
tanımış, ilgisini onlar üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Buna rağmen yukarıda da görüldüğü gibi normal siyasî yaşama ancak 7 yılda
dönülebilmiştir ki, bu 7 yıl bile siyasî partilerin büyük bir kısmının kendi
isimlerine kavuşmalarına yetmemiştir. Aradan geçen 25 yıla rağmen birçok siyasî
parti ismi, bugün bile hâlâ yasaklıdır. ***
Halkın
direkt ilgisini toplayan siyasî partiler bu durumdayken vakıf, dernek ve
sendikaların yaşamış olduklarını kolaylıkla hesap etmek mümkündür. Onlar
hiçbir zaman bir önceki oluşumun fiili olarak devamı olamamışlar isimleri de
dahil hiçbir maddî birikimini kullanamamışlardır.
Memur
örgütlenmelerinin durumu daha da vahimdi. Memurların kurabilecekleri, üye olabilecekleri hiçbir kuruma müsade
edilmiyordu. Ancak emekli olmuş veya görevden atılmış bazı memurların çeşitli
girişimleri 1990’lara doğru başlıyor. Bunların en önemlilerinden biri bazı
emekli ya da görevden atılmış öğretmenlerin kurmuş oldukları bir şirketin
oluşturduğu zemindir. Bu şirket bünyesinde ABECE diye bir dergi çıkarılır. Bu
dergide örgütlenme ve önemi üzerine yazılar yazılır. Daha sonra 16 Şubat
1987’de EĞİT-DER adıyla bir dernek kurulur. Bu dernek çeşitli faaliyetlerde
bulunur ve sendikalılaşma isteklerini dile getirir. Çünkü 12 Eylül
Anayasası’nda sendikacılığı yasaklayan herhangi bir hüküm yoktur. Bu derneğin
benzeri farklı oluşumlar, birliktelikler
de göze çarpar. Bu örgütlenme girişimleri gerekçelerini genellikle ILO
sözleşmelerinin bağlayıcı hükümleriyle irtibatlandırırlar. Ve 1990 yılında
çeşitli sendikalar kurulmaya başlar.
Önce
Eğit-Der bünyesinden bazı öğretmenler 28 Mayıs 1990 yılında EĞİTİM-İŞ adında
bir sendika kurdular. Onu yine aynı dernek bünyesinden 13 Kasım 1990 da kurulan
EĞİT-SEN izler. Daha sonra bu iki sendika birleşerek 23 Ocak 1995’te kurulan
EĞİTİM-SEN’e katılırlar. Bu sendikalaşma sürecinde 14 Şubat 1992 de Ankara’da
EĞİTİM-BİR kurulur. Eğitimciler Birliği Sendikası’nın kısaltılmış ismi olan
Eğitim-Bir, daha sonra kısaltılmış adını
EĞİTİM-BİR-SEN olarak değiştirir. Şu an mevcut sendikalar içerisinde kuruluş
tarihi en eski olan Eğitim-Bir-Sen’dir. Bunu 19 Şubat 1992 de kurulan
TÜRK-EĞİTİM-SEN takip eder. Bu süreçte farklı eğitim sendikaları da kurulur.
Ancak bunlar ya varlıklarını devam ettiremezler veya şu an birer tabela
sendikası olmanın ötesine geçememişlerdir.
Dayanaklarını;
genelge, yönetmelik veya ILO
sözleşmesinde bulan sendikalar, daha
sonra 21 Haziran 2001 tarihinde çıkarılan 4688 sayılı yasayla yasal bir zemine
taşımışlardır.
Bu
yasa hiçbir sendikanın kabul edebileceği bir yasa değildir. Şu an sendikaların
mücadelesi grevli, toplu sözleşmeli bir
sendika yasasına kavuşmaktır.
Bugün
bu sendikaların yanı sıra yine öğretmenler tarafından kurulmuş çeşitli dernek
ve vakıflar vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder