BATI
KÜLTÜRÜNDE SENDİKACILIĞIN DOĞUŞU
EROL BATTAL
İngiliz
sanayi devrimiyle birlikte Batı’da,
çalışma hayatı altüst olmuştur. Bu altüst oluş, çeşitli yapılanmaları da
doğurmuştur.
O
güne kadar bağımsız çalışan esnaf ve sanatkâr artık başkasının hizmetinde
çalışmaya başlamış lakin devlet tarafından bir güvence de oluşturulmadığı için
işçiler kendi menfaatlerini koruyabilmek için birliktelikler oluşturmaya
başlamışlar. Bu birliktelikler zaman içerisinde “sendika” ismini almıştır. Aynı
şekilde işverenler de bunun karşısında sendikal örgütler ve dernekler kurmuştur.
Daha
sonraki yıllarda da çeşitli mücadelelerle bu birlikteliklerin yasal dayanakları
oluşturulmuştur. İlk dayanakta ILO sözleşmeleriyle meydana gelmiştir.
Türkiye
de sendika hakkı 1947’de 5018 sayılı yasa ile tanınmıştır.
1961
Anayasasıyla sendika, grev ve toplu
sözleşme haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması ve 1963’te çıkarılan 274
sayılı sendika kanunu ile Türk işçi sendikacılığı güçlenmiştir.
1983’de
ise sendikalar kanunu değişmiş, 2821
sayılı sendikalar kanunu kabul edilmiştir.
Normal
tarihçe bu iken birde olayın içerisine Marksist anlayış girmektedir ki
sendikacılığın ideolojik bir yapılanmaya bürümesini sağlamış çoğu zaman
çalışanların haklarını korumak yerine onların çalışma barışını bozan bir
dinamit işlevi görmüştür.
Marksist
düşünce kendi geleceğini sınıf bilincinin gelişmesinde, keskinleştirilmesinde gördüğü için
sendikacılığı bu amaçla bir kavga aracı olarak kullanmıştır.
Bu
anlayış çoğu zaman çalışanlar arasında hak arama mücadelesinin yerine bir ideolojik
örgütlenme biçimi olarak algılanması sonucunu doğurmuş ve sendikacılığın
çalışanlar tarafından soğuk karşılanmasına neden olmuştur.
Özellikle
Türkiye’de işçiler arasında DİSK’in sendikacılık anlayışı sendikacılık olarak
lanse edilip sendikacılığın işçiler arasında ilgi görmemesine neden olmuştur.
DİSK’in
1960’lı yılların sol örgütlenmelere geniş imkânlar sağlayan ortamına rağmen
beklenen etkinlikte olmamasının başında bu sebep yatmaktadır.
Bu
anlayış memurlar içerisinde ise sadece Köy Enstitüsü mezunu ilkokul
öğretmenleri arasında yaşama imkânı bulmuştur.
1960
ve 1970’Li yıllarda TÖS ve TÖB-DER örgütlenmeleri tamamen Köy Enstitülerinin
Türk soluna bir armağanı gibidir.
Türkiye’de
muhafazakâr kesim özellikle memur sendikacılığı açısından fazla bir varlık
gösterememiştir. Bunun sebebi solun sendikacılığı sahiplenmesidir. Bu
sahiplenişi sağ zımnen de olsa kabullenmiş bir iki küçük denemenin dışında
fazlaca da önemsememiş, bunun yerine
daha çok dernekçiliği ve vakıfçılığı öne çıkarmış bu nedenle de önemli sendikal
örgütlenme örnekleri sergileyememiştir. Ve hiçbir örgütlenmesi de bir önceki
örgütlenmenin mirasını devren alamamıştır. Bu nedenle de 1990’lara kadar güçlü bir
örgüt ortaya çıkaramamıştır.
Konunun
önemi 1980’lerde anlaşılmaya başlamış ve güçlü memur sendikaları ortaya
çıkmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder