3 Ağustos 2017 Perşembe

BATI KÜLTÜRÜNDE SENDİKACILIĞIN DOĞUŞU

BATI KÜLTÜRÜNDE SENDİKACILIĞIN DOĞUŞU
                                                                                                               EROL BATTAL
İngiliz sanayi devrimiyle birlikte Batı’da,  çalışma hayatı altüst olmuştur. Bu altüst oluş, çeşitli yapılanmaları da doğurmuştur.
O güne kadar bağımsız çalışan esnaf ve sanatkâr artık başkasının hizmetinde çalışmaya başlamış lakin devlet tarafından bir güvence de oluşturulmadığı için işçiler kendi menfaatlerini koruyabilmek için birliktelikler oluşturmaya başlamışlar. Bu birliktelikler zaman içerisinde “sendika” ismini almıştır. Aynı şekilde işverenler de bunun karşısında sendikal örgütler ve dernekler kurmuştur.
Daha sonraki yıllarda da çeşitli mücadelelerle bu birlikteliklerin yasal dayanakları oluşturulmuştur. İlk dayanakta ILO sözleşmeleriyle meydana gelmiştir.
Türkiye de sendika hakkı 1947’de 5018 sayılı yasa ile tanınmıştır.
1961 Anayasasıyla sendika,  grev ve toplu sözleşme haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması ve 1963’te çıkarılan 274 sayılı sendika kanunu ile Türk işçi sendikacılığı güçlenmiştir.
1983’de ise sendikalar kanunu değişmiş,  2821 sayılı sendikalar kanunu kabul edilmiştir.
Normal tarihçe bu iken birde olayın içerisine Marksist anlayış girmektedir ki sendikacılığın ideolojik bir yapılanmaya bürümesini sağlamış çoğu zaman çalışanların haklarını korumak yerine onların çalışma barışını bozan bir dinamit işlevi görmüştür.
Marksist düşünce kendi geleceğini sınıf bilincinin gelişmesinde,  keskinleştirilmesinde gördüğü için sendikacılığı bu amaçla bir kavga aracı olarak kullanmıştır.
Bu anlayış çoğu zaman çalışanlar arasında hak arama mücadelesinin yerine bir ideolojik örgütlenme biçimi olarak algılanması sonucunu doğurmuş ve sendikacılığın çalışanlar tarafından soğuk karşılanmasına neden olmuştur.
Özellikle Türkiye’de işçiler arasında DİSK’in sendikacılık anlayışı sendikacılık olarak lanse edilip sendikacılığın işçiler arasında ilgi görmemesine neden olmuştur.
DİSK’in 1960’lı yılların sol örgütlenmelere geniş imkânlar sağlayan ortamına rağmen beklenen etkinlikte olmamasının başında bu sebep yatmaktadır.
Bu anlayış memurlar içerisinde ise sadece Köy Enstitüsü mezunu ilkokul öğretmenleri arasında yaşama imkânı bulmuştur.
1960 ve 1970’Li yıllarda TÖS ve TÖB-DER örgütlenmeleri tamamen Köy Enstitülerinin Türk soluna bir armağanı gibidir.
Türkiye’de muhafazakâr kesim özellikle memur sendikacılığı açısından fazla bir varlık gösterememiştir. Bunun sebebi solun sendikacılığı sahiplenmesidir. Bu sahiplenişi sağ zımnen de olsa kabullenmiş bir iki küçük denemenin dışında fazlaca da önemsememiş,  bunun yerine daha çok dernekçiliği ve vakıfçılığı öne çıkarmış bu nedenle de önemli sendikal örgütlenme örnekleri sergileyememiştir. Ve hiçbir örgütlenmesi de bir önceki örgütlenmenin mirasını devren alamamıştır. Bu nedenle de 1990’lara kadar güçlü bir örgüt ortaya çıkaramamıştır.

Konunun önemi 1980’lerde anlaşılmaya başlamış ve güçlü memur sendikaları ortaya çıkmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder