3 Ağustos 2017 Perşembe

ÖĞRETMEN ÖRGÜTLENMELERİNİN TARİHÇESİ

ÖĞRETMEN ÖRGÜTLENMELERİNİN TARİHÇESİ
                                                                                                               EROL BATTAL
ÖĞRETMENLİK
İnsanlık tarihinin en eski mesleklerinden biridir. En ilkel toplumlarda bile,  bazı insanlar sosyal,  ekonomik ve kültürel yaşamın sürüp gitmesini sağlayacak bilgi,  beceri,  tutum ve değerleri genç kuşaklara aktarmayı kendilerine iş edinmişlerdir.
Peygamberler,  düşünürler,  velîler,  bilginler bu mesleğin en önemli temsilcileri olmuşlardır.
Fakat kökleri bu kadar eskilere giden öğretmenlik çağlar boyunca profesyonel bir meslek haline gelememiş,  din adamlarının,  filozofların temel uğraşları yanı sıra sürdürdükleri ikincil bir görev olmuştur.
Birçok toplumda da ortaçağa kadar, temel eğitim genellikle köleler tarafından yürütülmüştür. Bu nedenle de ilkokul öğretmenlerinin sosyal statülerinin yükseltilmesi için de ayrıca bir mücadele verilmiştir.
Öğretmenlik; Fransız devriminden sonra, devrimin ruhuna uygun lâik,  cumhuriyetçi nesiller yetiştirmek için, eğitimin din adamlarından kurtarılması amacıyla, ilk öğretmen yetiştiren kurumların açılmasıyla profesyonel bir meslek haline gelmiştir.
Daha sonra ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla, okur-yazarlık ülkelerin gelişmişlik düzeyinin belirleyicisi haline gelmeye başlamış, diğer taraftan ulus devletler Türkiye Cumhuriyeti gibi dayandıkları ideolojik ilkeleri toplumun her kesimine ulaştırmak / benimsetmek için öğretmenlere önemli görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Bu sebeplerle öğretmenler her zaman önemli sayılmışlardır.
Öğretmen yetiştiren kurumların bizde ilki, 1848 yılında Dar’ul Muallim-i Rüştiye’dir. Daha sonra buna yenileri eklenmiştir.
1962 Anayasası öğretmenleri,  “Türk insanının maddî ve manevî yönünü geliştirecek şekilde dil,  ırk,  cinsiyet,  siyasî düşünce,  din ve mezhep ayrımı yapmadan,  çağdaş bilim ve eğitim esaslarına uygun olarak eğitim ve öğretim yapan kişilerdir.” diye tarif eder. Daha sonra bu tanımlama 1982 Anayasasında aşağıdaki şekilde revize edilerek,
“Öğretmenler,
1)        Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre öğretim ve eğitim yapan,
2)        Türkçe’yi doğru konuşan ve yazan,  bu yönde öğrencilerini yetiştiren,
3)        Araştırma ve inceleme yapmayı alışkanlık haline getirmiş Anayasa ve kanunlara sâdık kalarak görev yapan kişiler olmalıdır.”diye tarif eder.
Türkiye’de öğretmenlik mesleği 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile yasal bir tanıma kavuşmuştur.

***
Cumhuriyet’in başlangıcıyla birlikte Türkiye’de okur-yazarlık oranı % 10'du. Bu oranın artırılabilmesi için çeşitli tedbirler alınır ancak bu tedbirler hiçbir zaman yeterli olmaz.
Öğretmen Yetiştiren Kurumların yapılarında zaman içerisinde birçok değişiklikler yapılmıştır.
Bazen 1936-1946 döneminde olduğu gibi askerliğini erbaş olarak yapan köy çocuklarından 8500 kişi 6-8 aylık bir eğitimden geçirilerek “Eğitmen” olarak atanmışlar.
Bazen köy çocukları “Köy Enstitüleri”nden  köy öğretmeni olarak yetiştirilmişler,  bazen mektupla bazen de üç-beş aylık kurslarla öğretmen yetiştirilmiştir. Ancak 1992 yılından sonra öğretmen yetiştiren okulların tamamı 4 yıllık eğitim veren Eğitim Fakültelerine bağlanmışlardır.
Buna rağmen bugüne kadar öğretmen açığı bir türlü kapatılamamış ve her zaman bu açık, 1996 da olduğu gibi farklı alanlarda eğitim görmüş ancak işsiz kalmış meslek mensuplarıyla kapatılmaya çalışılmıştır.
Hiçbir mesleğin vekili olmadığı halde öğretmenliğin vekili oluşturulmuştur. Bu da öğretmenlik mesleğine bakış açısını sergilemesi bakımından örnek bir durumdur.
Yine “Sözleşmeli Öğretmen” adıyla öğretmen açığının kapatılması için farklı bir uygulama da yıllardır gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de  birçok kurumun kendi başına buyrukluğu,  ayaklarının yere basmaması,  Türkiye gerçekleriyle örtüşmeyen uygulamaları her zaman sorun oluşturmuştur.
Öğretmen yetiştirilmesi konusunda da aynı durum söz konusudur. YÖK’le Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki koordinasyonsuzluk nedeniyle ihtiyaç duyulan alanların yerine ihtiyaç duyulmayan alanlarda öğretmen yetiştirilmiş ve birçok branşta öğretmen açığı binlerle,  on binlerle ifade edilirken,  bazı branşlarda yine binlerle ifade edilen öğretmen fazlası vardır. Bu öğretmenler hâlâ işsiz olarak gezmektedirler veya farklı bir branşta sözleşmeli öğretmen olarak çalışmakta ve mağdur edilmektedirler.
***
Eğitimin sorunu sadece öğretmen açığı değil. Mevcut öğretmenlerin Cumhuriyet’in başlangıcından hatta daha önce-sinden beri ekonomik olarak yeterince desteklenmemeleri,  maaşlarının az oluşu öğretmenliğin cazibesini yitirmesine bazen de ikinci iş olarak görülmesine neden olmuştur.
Öğretmenlik sadece nutuklarda kutsal meslek olarak anılmış ancak saygınlığına katkıda bulunacak maaştan hep mahrum bırakılmıştır.
Özellikle ilkokul öğretmenleri daha az maaş almışlardır. Son yıllarda ilkokul öğretmenleriyle branş öğretmenleri arasındaki maaş farkı ortadan kaldırılmıştır. Bu ilkokul öğretmenlerinin maaşları yükseltilerek değil, branş öğretmenlerinin maaşları düşürülerek sağlanmıştır.

Bu durum öğretmen örgütlenmelerinin de iskeletini oluşturmaktadır. Öğretmen maaşlarının düşük oluşu onların sendikal örgütlenmelere daha yoğun katılımlarını sağlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder