ÖĞRETMEN
ÖRGÜTLENMELERİNİN TARİHÇESİ
EROL BATTAL
ÖĞRETMENLİK
İnsanlık
tarihinin en eski mesleklerinden biridir. En ilkel toplumlarda bile, bazı insanlar sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamın sürüp gitmesini
sağlayacak bilgi, beceri, tutum ve değerleri genç kuşaklara aktarmayı
kendilerine iş edinmişlerdir.
Peygamberler, düşünürler,
velîler, bilginler bu mesleğin en
önemli temsilcileri olmuşlardır.
Fakat
kökleri bu kadar eskilere giden öğretmenlik çağlar boyunca profesyonel bir
meslek haline gelememiş, din
adamlarının, filozofların temel
uğraşları yanı sıra sürdürdükleri ikincil bir görev olmuştur.
Birçok
toplumda da ortaçağa kadar, temel eğitim genellikle köleler tarafından
yürütülmüştür. Bu nedenle de ilkokul öğretmenlerinin sosyal statülerinin
yükseltilmesi için de ayrıca bir mücadele verilmiştir.
Öğretmenlik;
Fransız devriminden sonra, devrimin ruhuna uygun lâik, cumhuriyetçi nesiller yetiştirmek için,
eğitimin din adamlarından kurtarılması amacıyla, ilk öğretmen yetiştiren
kurumların açılmasıyla profesyonel bir meslek haline gelmiştir.
Daha
sonra ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla, okur-yazarlık ülkelerin gelişmişlik
düzeyinin belirleyicisi haline gelmeye başlamış, diğer taraftan ulus devletler
Türkiye Cumhuriyeti gibi dayandıkları ideolojik ilkeleri toplumun her kesimine
ulaştırmak / benimsetmek için öğretmenlere önemli görev ve sorumluluklar
yüklemiştir. Bu sebeplerle öğretmenler her zaman önemli sayılmışlardır.
Öğretmen
yetiştiren kurumların bizde ilki, 1848 yılında Dar’ul Muallim-i Rüştiye’dir.
Daha sonra buna yenileri eklenmiştir.
1962
Anayasası öğretmenleri, “Türk insanının
maddî ve manevî yönünü geliştirecek şekilde dil, ırk,
cinsiyet, siyasî düşünce, din ve mezhep ayrımı yapmadan, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına uygun
olarak eğitim ve öğretim yapan kişilerdir.” diye tarif eder. Daha sonra bu
tanımlama 1982 Anayasasında aşağıdaki şekilde revize edilerek,
“Öğretmenler,
1) Atatürk ilke ve inkılâpları
doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre öğretim ve eğitim yapan,
2) Türkçe’yi doğru konuşan ve yazan, bu yönde öğrencilerini yetiştiren,
3) Araştırma ve inceleme yapmayı alışkanlık
haline getirmiş Anayasa ve kanunlara sâdık kalarak görev yapan kişiler
olmalıdır.”diye tarif eder.
Türkiye’de
öğretmenlik mesleği 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile yasal bir tanıma
kavuşmuştur.
***
Cumhuriyet’in
başlangıcıyla birlikte Türkiye’de okur-yazarlık oranı % 10'du. Bu oranın
artırılabilmesi için çeşitli tedbirler alınır ancak bu tedbirler hiçbir zaman
yeterli olmaz.
Öğretmen
Yetiştiren Kurumların yapılarında zaman içerisinde birçok değişiklikler
yapılmıştır.
Bazen
1936-1946 döneminde olduğu gibi askerliğini erbaş olarak yapan köy
çocuklarından 8500 kişi 6-8 aylık bir eğitimden geçirilerek “Eğitmen” olarak
atanmışlar.
Bazen
köy çocukları “Köy Enstitüleri”nden köy
öğretmeni olarak yetiştirilmişler, bazen
mektupla bazen de üç-beş aylık kurslarla öğretmen yetiştirilmiştir. Ancak 1992
yılından sonra öğretmen yetiştiren okulların tamamı 4 yıllık eğitim veren
Eğitim Fakültelerine bağlanmışlardır.
Buna
rağmen bugüne kadar öğretmen açığı bir türlü kapatılamamış ve her zaman bu
açık, 1996 da olduğu gibi farklı alanlarda eğitim görmüş ancak işsiz kalmış
meslek mensuplarıyla kapatılmaya çalışılmıştır.
Hiçbir
mesleğin vekili olmadığı halde öğretmenliğin vekili oluşturulmuştur. Bu da
öğretmenlik mesleğine bakış açısını sergilemesi bakımından örnek bir durumdur.
Yine
“Sözleşmeli Öğretmen” adıyla öğretmen açığının kapatılması için farklı bir
uygulama da yıllardır gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de birçok kurumun kendi başına buyrukluğu, ayaklarının yere basmaması, Türkiye gerçekleriyle örtüşmeyen uygulamaları
her zaman sorun oluşturmuştur.
Öğretmen
yetiştirilmesi konusunda da aynı durum söz konusudur. YÖK’le Milli Eğitim
Bakanlığı arasındaki koordinasyonsuzluk nedeniyle ihtiyaç duyulan alanların
yerine ihtiyaç duyulmayan alanlarda öğretmen yetiştirilmiş ve birçok branşta
öğretmen açığı binlerle, on binlerle
ifade edilirken, bazı branşlarda yine
binlerle ifade edilen öğretmen fazlası vardır. Bu öğretmenler hâlâ işsiz olarak
gezmektedirler veya farklı bir branşta sözleşmeli öğretmen olarak çalışmakta ve
mağdur edilmektedirler.
***
Eğitimin
sorunu sadece öğretmen açığı değil. Mevcut öğretmenlerin Cumhuriyet’in
başlangıcından hatta daha önce-sinden beri ekonomik olarak yeterince
desteklenmemeleri, maaşlarının az oluşu
öğretmenliğin cazibesini yitirmesine bazen de ikinci iş olarak görülmesine
neden olmuştur.
Öğretmenlik
sadece nutuklarda kutsal meslek olarak anılmış ancak saygınlığına katkıda
bulunacak maaştan hep mahrum bırakılmıştır.
Özellikle
ilkokul öğretmenleri daha az maaş almışlardır. Son yıllarda ilkokul
öğretmenleriyle branş öğretmenleri arasındaki maaş farkı ortadan kaldırılmıştır.
Bu ilkokul öğretmenlerinin maaşları yükseltilerek değil, branş öğretmenlerinin
maaşları düşürülerek sağlanmıştır.
Bu
durum öğretmen örgütlenmelerinin de iskeletini oluşturmaktadır. Öğretmen
maaşlarının düşük oluşu onların sendikal örgütlenmelere daha yoğun
katılımlarını sağlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder