3 Ağustos 2017 Perşembe

EĞİTİM – BİR - SEN

EĞİTİM – BİR - SEN
                                                                                                               EROL BATTAL
NİÇİN SENDİKA?
Sanayi devrimiyle ortaya çıkan modern toplum tek başına bireyi bir hiç saymakta ve bir güç olarak görmemektedir. Demokratik idealleri olan insan mutlaka bir güç olmak,  yönetilenden öte yönlendiren bir yapılanmanın  içerisinde bulunmak istemektedir.
Bu yapılanmalar en ideal şekilde sivil toplum örgütleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin en kuşatıcı olanı ise sendikalardır.
Demokratik toplumlarda sendikalar, devlet otoritesinin oto kontrol mekanizmasıdır. Demokrasi kültürünü sindirmiş toplumlarda sendikalar bir zaruret olarak ortaya çıkmakta. Devlet sendikanın karşısında olmak yerine, onun daha güçlü olabilmesi için çaba sarf etmektedir.
İsveç Başbakanı “Çocuklarımızı okula yeni bilgiler alsınlar diye değil,  bir sivil toplum örgütüne nasıl katılabilirim ve bu sivil toplum örgütü için ne yapabilirim bilincini geliştirsinler diye göndeririz.” diyor.
Bu anlayış, toplumun yolsuzluklardan,  kayırmacılıklardan,  kirlenmişliklerden,  yoksulluklardan kurtulmasını sağlayan anlayıştır.
Demokrasi ile devlet benim anlayışı bağdaşmaz. Hukuk devleti ilkeleri olmaksızın demokrasi tam işlerliğe kavuşamaz. Kişi hak ve özgürlükleri hukuk devletinin özüdür. Fertler hak ve özgürlüklerini korkusuzca,  güvenlik içerisinde kullanamıyorlarsa,  hukuk devleti dolayısıyla demokrasi eksik olacaktır. Sivil toplum örgütleri bütün bunların ölçüsüdür. Sivil toplum örgütleri içerisinde sendikalar en ön sıradadır. Kişi hak ve özgürlüklerinin,  çalışanların emeklerinin,  karşılığını almalarının,  üretimin verimli,  rasyonel olmasının gereği de budur. “Ben haklıyım hakkımı versinler” beklentisi yerine,  ”Hak verilmez alınır” bilinciyle hareket etmek gerekir. Bu bilincin yaşama alanı ise sendikalardır. Demokrasilerde bireylerin yönetime ortak olması,  sadece seçim dönemlerinde mümkün değildir. Bu yönetime baskı uygulamasının sürekliliği ancak sivil toplum örgütlerinin güçlü olmasıyla mümkündür. Bilinçli vatandaş olmanın gereği örgütlenmektir.  Kişiler ekonomik,  sosyal,  kültürel,  özlük ve meslekî hak ve menfaatlerini ancak bu tür sivil örgütlenmelerle koruyup geliştirebilir.
Organize olmuş güçlü devlet mekanizması karşısında zayıf bireyin haklarının korunması ancak örgütlenmekle mümkündür. Sivil toplum örgütleri devlet faaliyetlerini yönlendiren kuruluşlardır. Bu hedef doğrultusunda çalışmalarını yürütürler. Devletler muhatap olarak karşılarına ancak örgütleri alırlar. Sivil örgütler yasal sınırları zorlamak hatta yasal sınırlar insanların insanca yaşamasına engel oluyorsa bunu şiddete başvurmadan aşmak zorundadırlar.
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen bu anlayış doğrultusunda örgütlendi. Çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının korunması,  geliştirilmesi için örgütlenmek gerektiğine inanan insanların öncü çabaları temelini yukarıdaki gerekçelere dayandırır.
EĞİTİM-BİR KURULUYOR
Eğitim Bir’in resmi kuruluş tarihi olan  14 Şubat 1992 ’den en az bir yıl önce kuruluş çalışmaları başlamıştır.
Memurların öncelikle de öğretmenlerin sendikalaşması gereğine inanan değişik mesleklerden sivil toplum örgütlerinin gücüne inanmış birçok kimse,  Eğitim-Bir’in kuruluş çalışmalarında görev aldı. Gönüllü olarak fiili çalışmalar yürüttü. Aylarca devam eden sabahlara kadar süren toplantılar yapıldı. Bazen ümitler doruğa çıktı,  bazen yeis hakîm oldu. Tartışmalar,  kızgınlıklar yaşandı.
Tek bir amaç vardı. Kusursuz,  eksiksiz yola çıkabilmek. Uzun soluklu bir yürüyüştü. Bütün ülkeyi kuşatacak,  geleceği şekillendirecek,  büyük sorumluluklar yükleyecek,  fedakarlıklar isteyecek bir yürüyüş.
Bu nedenle korkutucuydu,  ürkütücüydü. Kimler ne kadar dayanabilir,  ne kadar omuzlayabilirdi. İlkeleri, kuralları kuşatıcı olmalıydı. Küçük salonlarda,  dost sohbetlerinde sigara dumanları
nın uykusuzluk iksirinde gece yarılarına kadar süren toplantılar.
Herkesin bir düzeni,  herkesin bir meşgalesi vardı. 100 binleri kucaklayan bir örgüt ayrı bir düzen, ayrı bir meşgale dayatıyordu.
Anadolu yollarına düşmek,  il il, kasaba kasaba dolaşmak gerekecekti. Tek tek herkese derdinîzi anlatacaktınız. Herkesin derdine derman olacaktınız. Bu zaman ister,  mekan ister,  sağlık ister,  anlayış ister,  para ister…
Toplantılara kimler katılmıyor,  neler konuşulmuyordu ki.
En son 24 Ocak 1992 Cuma günü Hak-İş’te yapılan toplantıya 50 kadar kamu görevlisi katılmıştı. Masanın başında o dönem Hak-İş Genel Başkan’ı olan Necati Çelik,  sağında Salim Uslu,  solunda da M. Akif İnan. Bu toplantıda Sendikanın M. Akif İnan’ın başkanlığında kurulmasına karar veriliyor.
M. Akif İnan bunun zor bir görev olduğunu,  sorumluluğunun ağır olduğunu, altından kalkmanın güç olacağını dillendiriyor. Daha sonra başkalarının “şairlikle sendikacılığı nasıl bağdaştırdı” söylemlerinin bir benzerini dile getirmiş olsa da toplantıda bulunanların ortak kanaati bu yöndeydi. Onun samimiyeti,  kendine güveni,  fedakarlığı,  cömertliği,  entellektüel birikimi zaten onu öne çıkarıyordu.
Bu son toplantıda artık uzun yolun yolcularının rehberi belirlenmişti. O rehber 6 Ocak 2000 yılına kadar o zorlu yolun başkanlığını değil,  liderliğini yürüttü.

EĞİTİM BİR KURULDU

Kısa adı “Eğitim Bir”  olan Eğitimciler Birliği Sendikası aşağıda isimleri yazılı 15 eğitimci tarafından 14 şubat 1992 de Ankara’da kuruldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder