EĞİTİM – BİR - SEN
EROL BATTAL
NİÇİN SENDİKA?
Sanayi devrimiyle ortaya çıkan modern toplum tek başına
bireyi bir hiç saymakta ve bir güç olarak görmemektedir. Demokratik idealleri
olan insan mutlaka bir güç olmak,
yönetilenden öte yönlendiren bir yapılanmanın içerisinde bulunmak istemektedir.
Bu yapılanmalar en ideal şekilde sivil toplum örgütleri
olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin en kuşatıcı olanı ise
sendikalardır.
Demokratik toplumlarda sendikalar, devlet otoritesinin oto
kontrol mekanizmasıdır. Demokrasi kültürünü sindirmiş toplumlarda sendikalar
bir zaruret olarak ortaya çıkmakta. Devlet sendikanın karşısında olmak yerine,
onun daha güçlü olabilmesi için çaba sarf etmektedir.
İsveç Başbakanı “Çocuklarımızı okula yeni bilgiler alsınlar
diye değil, bir sivil toplum örgütüne
nasıl katılabilirim ve bu sivil toplum örgütü için ne yapabilirim bilincini
geliştirsinler diye göndeririz.” diyor.
Bu anlayış, toplumun yolsuzluklardan, kayırmacılıklardan, kirlenmişliklerden, yoksulluklardan kurtulmasını sağlayan
anlayıştır.
Demokrasi ile devlet benim anlayışı bağdaşmaz. Hukuk devleti
ilkeleri olmaksızın demokrasi tam işlerliğe kavuşamaz. Kişi hak ve özgürlükleri
hukuk devletinin özüdür. Fertler hak ve özgürlüklerini korkusuzca, güvenlik içerisinde kullanamıyorlarsa, hukuk devleti dolayısıyla demokrasi eksik
olacaktır. Sivil toplum örgütleri bütün bunların ölçüsüdür. Sivil toplum
örgütleri içerisinde sendikalar en ön sıradadır. Kişi hak ve
özgürlüklerinin, çalışanların
emeklerinin, karşılığını
almalarının, üretimin verimli, rasyonel olmasının gereği de budur. “Ben
haklıyım hakkımı versinler” beklentisi yerine,
”Hak verilmez alınır” bilinciyle hareket etmek gerekir. Bu bilincin
yaşama alanı ise sendikalardır. Demokrasilerde bireylerin yönetime ortak
olması, sadece seçim dönemlerinde mümkün
değildir. Bu yönetime baskı uygulamasının sürekliliği ancak sivil toplum
örgütlerinin güçlü olmasıyla mümkündür. Bilinçli vatandaş olmanın gereği
örgütlenmektir. Kişiler ekonomik, sosyal,
kültürel, özlük ve meslekî hak ve
menfaatlerini ancak bu tür sivil örgütlenmelerle koruyup geliştirebilir.
Organize olmuş güçlü devlet mekanizması karşısında zayıf
bireyin haklarının korunması ancak örgütlenmekle mümkündür. Sivil toplum
örgütleri devlet faaliyetlerini yönlendiren kuruluşlardır. Bu hedef
doğrultusunda çalışmalarını yürütürler. Devletler muhatap olarak karşılarına
ancak örgütleri alırlar. Sivil örgütler yasal sınırları zorlamak hatta yasal
sınırlar insanların insanca yaşamasına engel oluyorsa bunu şiddete başvurmadan
aşmak zorundadırlar.
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen bu anlayış doğrultusunda
örgütlendi. Çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının korunması, geliştirilmesi için örgütlenmek gerektiğine
inanan insanların öncü çabaları temelini yukarıdaki gerekçelere dayandırır.
EĞİTİM-BİR KURULUYOR
Eğitim Bir’in resmi kuruluş tarihi olan 14 Şubat 1992 ’den en az bir yıl önce kuruluş
çalışmaları başlamıştır.
Memurların öncelikle de öğretmenlerin sendikalaşması gereğine
inanan değişik mesleklerden sivil toplum örgütlerinin gücüne inanmış birçok
kimse, Eğitim-Bir’in kuruluş
çalışmalarında görev aldı. Gönüllü olarak fiili çalışmalar yürüttü. Aylarca
devam eden sabahlara kadar süren toplantılar yapıldı. Bazen ümitler doruğa
çıktı, bazen yeis hakîm oldu.
Tartışmalar, kızgınlıklar yaşandı.
Tek bir amaç vardı. Kusursuz,
eksiksiz yola çıkabilmek. Uzun soluklu bir yürüyüştü. Bütün ülkeyi
kuşatacak, geleceği
şekillendirecek, büyük sorumluluklar
yükleyecek, fedakarlıklar isteyecek bir
yürüyüş.
Bu nedenle korkutucuydu,
ürkütücüydü. Kimler ne kadar dayanabilir, ne kadar omuzlayabilirdi. İlkeleri, kuralları
kuşatıcı olmalıydı. Küçük salonlarda,
dost sohbetlerinde sigara dumanları
nın uykusuzluk iksirinde gece yarılarına kadar süren
toplantılar.
Herkesin bir düzeni,
herkesin bir meşgalesi vardı. 100 binleri kucaklayan bir örgüt ayrı bir
düzen, ayrı bir meşgale dayatıyordu.
Anadolu yollarına düşmek,
il il, kasaba kasaba dolaşmak gerekecekti. Tek tek herkese derdinîzi
anlatacaktınız. Herkesin derdine derman olacaktınız. Bu zaman ister, mekan ister,
sağlık ister, anlayış ister, para ister…
Toplantılara kimler katılmıyor, neler konuşulmuyordu ki.
En son 24 Ocak 1992 Cuma günü Hak-İş’te yapılan toplantıya 50
kadar kamu görevlisi katılmıştı. Masanın başında o dönem Hak-İş Genel Başkan’ı
olan Necati Çelik, sağında Salim
Uslu, solunda da M. Akif İnan. Bu
toplantıda Sendikanın M. Akif İnan’ın başkanlığında kurulmasına karar
veriliyor.
M. Akif İnan bunun zor bir görev olduğunu, sorumluluğunun ağır olduğunu, altından
kalkmanın güç olacağını dillendiriyor. Daha sonra başkalarının “şairlikle
sendikacılığı nasıl bağdaştırdı” söylemlerinin bir benzerini dile getirmiş olsa
da toplantıda bulunanların ortak kanaati bu yöndeydi. Onun samimiyeti, kendine güveni, fedakarlığı,
cömertliği, entellektüel birikimi
zaten onu öne çıkarıyordu.
Bu son toplantıda artık uzun yolun yolcularının rehberi
belirlenmişti. O rehber 6 Ocak 2000 yılına kadar o zorlu yolun başkanlığını
değil, liderliğini yürüttü.
EĞİTİM BİR KURULDU
Kısa adı “Eğitim Bir”
olan Eğitimciler Birliği Sendikası aşağıda isimleri yazılı 15 eğitimci
tarafından 14 şubat 1992 de Ankara’da kuruldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder