HAK
ARAMA MÜCADELELERİNİN TARİHÇESİ SENDİKA
EROL BATTAL
EROL BATTAL
Çalışanların
ve işverenlerin çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve
menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel kişiliğe
sahip kuruluşlara sendika denir.
Sendika kavramı, Batıda sadece
çalışanların oluşturdukları kuruluşlar için kullanılır, işverenlerin aynı amaçla kurdukları örgütlere
“işverenler birliği” denir. Türkiye’de her ikisi de sendika olarak
isimlendirilir.
Hak arama mücadelelerinin tarihi hem
Batı’da hem de Doğu’da çok eski olmasına rağmen kavram olarak sendika,
kapitalizmin gelişme süreci içinde 19.yy başlarında ortaya çıkmıştır.
18.yy sonlarında ilerleyen tekniğe
bağlı olarak kapitalizmin gelişmesi, başta İngiltere olmak üzere, Batı Avrupa
ülkelerinde sanayi devrimini ortaya çıkarmış,
o zamana kadar bağımsız çalışan esnaf ve sanatkârların çoğu başka bir
kimsenin hizmetinde işçi olarak çalışmaya başlamışlardır. Ancak iktisadî
liberalizmin ortaya koyduğu “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışı içinde devletin
çalışanları koruyucu bir rol üstlenmemesi karşısında işçi sınıfının sömürülmesi
gerçeği ortaya çıkmıştır. Böyle bir ortamda işçiler kendi kendilerine yardım
anlayışı içerisinde bir araya gelme ve ortak menfaatlerini koruma yolunda
birleşmeye başlamışlar ve bu birlikler “sendika” olarak anılmıştır.
Zamanla bu birliktelikler özellikle
işveren kesimlerince sakıncalı bulunmuş,
devlet etkilenmiş ve yasaklamalar,
zorlamalar ortaya çıkmıştır. Ancak özellikle demokratik ülkeler bu
taleplere karşı fazlaca kayıtsız kalamamış ve sendikacılığın kıstasları, yetkileri,
sorumlulukları, örgütlenme
biçimleri yasalarla düzenlenmeye başlanmıştır.
Bizde kavram olarak sendika, geç kullanılmasına rağmen dünyada ilk toplu
iş sözleşmesi 1776 yılında Kütahya’da fincancı esnafıyla imzalanmıştır.
Sendika kavramı ise ilk defa Prens
Sabahattin’in kurduğu “Teşebbüs-ü Şahsı ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti”nin
metinlerinde telaffuz edilir.
Daha sonra 1871’de kurulan “Amele
Perver Cemiyeti” bir çeşit yardım derneğidir. Ancak 1895’te kurulan “Osmanlı
Amele Cemiyeti” bugünkü manada ilk sendikal örgütlenmedir. Amele Perver
Cemiyeti’ni ise araştırmacılar ilk sarı sendika olarak tanımlarlar.
Sendikacılığın başlangıçta işçiler
arasında soğuk karşılanmasının önemli sebeplerinden biri Selanik’te Yahudiler
tarafından 1908 ‘de kurulan Sosyalist Kulübün işçileri Sosyalist Partiye
katılmaya davet eden bildiriler dağıtması işçilerin tepkisini doğurmuş, bununla beraber ilk yıllarda sendikal
faaliyetlere Osmanlı’da Rum, Ermeni ve
Bulgarların öncülük etmesi de sendikacılığın sahiplenilmesini engellemiştir.
Ayrıca birbirini izleyen grevler
nedeniyle 1909 yılında çıkarılan Tatil-i Eşkâl Kanunu sendikacılığın Türkiye’de
önünü tıkayan etkenlerdendir. Çünkü yasa sendika kurmayı yasaklayan ve
cezalandıran hükümler içeriyordu.
Türkiye’de sendika hakkı ilk
olarak 1947’de 5018 sayılı sendikalar kanunuyla tanınmıştır. 1947’de çıkan ve
grev hakkını tanımayan kanunla 1952’de Türk-İş,
1967’de DİSK, 1970’de MİSK, 1976’da da Hak-İş kurulmuştur. İşverenler
ise 1962’de TİSK adıyla örgütlenmişlerdir. Memurlara sendika kurma hakkı ise
1960 Anayasası ile verilmiş, 1970
Muhtırasıyla yasaklanmıştır.
Bu dönemde “sarı sendikalar” da
oluşmaya başlamıştır.
Sendikal hayatın en zor olanı ise
sarı sendikalarla mücadeledir.
Bu sendikalar, işveren kesiminin
çalışanların kurdukları sendikaları denetimleri altına almak için kendi
kontrollerinde oluşturdukları, çalışanların haklarının gaspında kullandıkları
birer araçtır.
Sendikaların yanı sıra benzer amaçlarla kurulmuş farklı örgütlenmeler de vardır. Bu örgütlenmelerle yani siyasî parti, dernek, vakıf ve sendikal örgütlenmeler temel amaç ve araçlarda birbirlerinden ayrılmaktadırlar.
Siyasî partiler yönetim kademelerinde yer almayı amaçlar.
Dernek ve vakıflar ise sosyal ve kültürel alanda belli bir amaca hizmet eden kuruluşlardır. Üyelerinin, mensuplarının bu yöndeki isteklerini karşılamaya çalışırlar. Doğrudan doğruya hak aramayı, elde edilen bir menfaati korumayı amaç edinen kuruluşlar değildirler.
Sendikalar ise toplumun büyük bir kitlesinin kollektif ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak, kalkınmalarını sağlamak, çalışanların ezilmesini veya işverenle aralarında çıkacak anlaşmazlıklar yüzünden toplum düzeninin bozulmasını önleyerek bir denge kurmak suretiyle kamu düzenine ve menfaatine çalışan bir kuruluş olması nedeniyle dernek ve vakıflardan ayrıdır. Sendikaların bu kuruluşlardan asıl farkı siyasal görüşü, dinî, mezhebi, bölgesi, etnik kökeni, anadili ve mesleği ne olursa olsun tüm çalışanları bünyesinde bir araya getirme çabasıdır.
Ayrıca sendikalar amaçlarına
ulaşmak için yaptırım haklarına da sahiptir. 4688 sayılı sendika yasasında
eksik olsa da sendikaların grev ve toplu sözleşme hakları vardır.
Sendikaların yanı sıra benzer amaçlarla kurulmuş farklı örgütlenmeler de vardır. Bu örgütlenmelerle yani siyasî parti, dernek, vakıf ve sendikal örgütlenmeler temel amaç ve araçlarda birbirlerinden ayrılmaktadırlar.
Siyasî partiler yönetim kademelerinde yer almayı amaçlar.
Dernek ve vakıflar ise sosyal ve kültürel alanda belli bir amaca hizmet eden kuruluşlardır. Üyelerinin, mensuplarının bu yöndeki isteklerini karşılamaya çalışırlar. Doğrudan doğruya hak aramayı, elde edilen bir menfaati korumayı amaç edinen kuruluşlar değildirler.
Sendikalar ise toplumun büyük bir kitlesinin kollektif ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak, kalkınmalarını sağlamak, çalışanların ezilmesini veya işverenle aralarında çıkacak anlaşmazlıklar yüzünden toplum düzeninin bozulmasını önleyerek bir denge kurmak suretiyle kamu düzenine ve menfaatine çalışan bir kuruluş olması nedeniyle dernek ve vakıflardan ayrıdır. Sendikaların bu kuruluşlardan asıl farkı siyasal görüşü, dinî, mezhebi, bölgesi, etnik kökeni, anadili ve mesleği ne olursa olsun tüm çalışanları bünyesinde bir araya getirme çabasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder