Muallim Kimdir?
Âdemoğlunu, beşikten alarak mezara
kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insanıdır
muallim. Kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı,
kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi, nesiller de onun
eseridir. Farkında olsun olmasın, her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri
bulunur.
Devletleri ve medeniyetleri yapan da,
yıkan da muallimlerdir. Muallime değer verildiği, muallimin hürmet gördüğü
ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor
görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yoktur ki bedbahttır.
“Babam beni gökten yere indirdi. Hocam ise beni yerden göğe yükseltti” diyen
İskender muallimi anlamıştır. Muallim, sade zekâların değil beşaretimizin, ibadetlerimizin
müjdecisidir.
Muallimliğin tarihsel
gelişimi
İlk çağda muallim, hakim, yani hikmet
adamı idi. Ortaçağda muallimlik rolü, zahitlerin din adamlarının eline geçti.
Halkı yetiştiren, ruhlara istikamet veren onlardı. Rönesans’tan sonra muallimi,
tabiat hadiselerinin arkasında ve onların ışığında ilerleyen laboratuarlarda,
atölyelerde buluyoruz.
İslam aleminde
muallimliğin muhtevası
İslam âleminde iki büyük maillimin
siması göze çarpar. Medresenin hâkimi olan müderris üstatlar ve tarikat
mürşitleri şeyhler.
Milletimiz hangi
muallim tiplerini tanıdı?
Milletimizin ruhi temellerinden olan
İslam’da Peygamber ilk muallimdi. Öğreten o, inandıran o, yürüten o idi. Devlet
ve mektep işlerini birleştirmiş devleti mektep haline getirmişti. Sonraki
devirlerde bu ikisi ayrılmakla beraber birbirlerine sımsıkı temas halini
muhafaza ettiler ve devlet adamı muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemaat
ikbal halinde yaşadı. Muallim, devlet adamının bendesi olduğu zaman cemaat
bozuldu, felaket baş gösterdi.
Kur’an’la hadisin ebedi
muallimliğinde bunları yükseltmekten başka emelleri olmayan Ömerlerin devrinde
İslam âlemi en mesut devirlerini yaşadı. İmam-ı Azam gibi muallimleri
kırbaçlatarak zindanlarda öldüren ve ilmin üstünde korkunç bir devlet tahakkümü
yaşatan Abbasiler eğer Osman oğulları tarih sahnesine çıkmasaydı, ahlakın ve
ilmin hamisi olan İslam medeniyetine son vereceklerdi.
Anadolu’ya fetihlerle yerleşen
Oğuzlar, başlarında Nizamülmülk gibi bir muallim buldular. Gerçekten büyük bir
muallim olan bu vezir, bu fetihlerin ruh ve manasını, ahlakını ve devamının
şartlarını nesillere telkin edecek muallimleri, Bağdat’ta açtığı Nizamiye
Medresesinde topladı.
Daha sonra bu devlet binasının
çatısını kuran Osmanlılar, muallimi baş tacı yaparak yükselmesini bildiler.
Padişahlar, şehzadelerini muallime emanet ederler ve onların ruh yapılarını her
bakımdan hocalarına teslim ederlerdi.
Orhan’ı yetiştiren, Fatih’i cihanda
harika bir manevi olgunluğa sahip kılan muallimlerdir. İkinci Murat, mürşidine
teslim bir zahit, Yavuz yalnız âlimin önünde eğilmesini bilen, muallimin
mesuliyetlerine hürmeti bilmiş, kılıcının olduğu kadar ruh dünyasının da bir
kahramanı idi. Dünyaya söz geçiren hükümdar yalnız müftüsüne itaat ediyordu.
Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurun bile şeref olduğunu kabul ediyordu.
Bilin ki!
Bizim bütün tarihimiz, muallimin
yükseltildiği devirlerde şan ve şerefle medeniyet ve ahlakın zirvelerine
tırmanmış, muallimin alçaltıldığı dönemlerde ise uçurumlara yuvarlanmıştır.
Tarihte muallimin
itibarsızlaştırılması
Muallimin alçaltılması, onun devlet
emrinde bir bende haline getirilmesiyle başlar. XVII. Asırdan beri,
şeyhülislamların birçoğu, devlet siyasetinin telkiniyle fetvalarını vermeye
başladılar. Gaye hükümdara yaranmak, vasıta ise ilim ve şeriat oldu. Zamanla medrese
istiklalini kaybederek, tamamıyla devletin eline geçti. Müderrisler, devlete
ait menfaatlerin simsarı oldular. Devlet siyasetini güdenler bu mevkilere
getirildi. Sonra daha beşikte iken ulema denen sabilerin başına sarık sarıldı.
Nihayet sonuncusu, muallimliğin meslek halinden çıkarılması oldu.
Muallimliğin Önemi
Medeniyetler muallimle kuruldu.
Muallimi her devirde, o devrin ruh ve idealinin hüviyetine bürünmüş görüyoruz.
Devirlerin idealizmini yaşatan muallimlerdir. Ruhumuzun sanatkârı, hayatımızın
nazımı olan muallimin aramızdaki yerinin yüksekliğini, vazifesinin genişliğini
ve ruhi mesuliyetinin pek ağır olduğunu maalesef gençlere değil, bu gün
muallimlere hatırlatmak lüzumunu duyuyoruz.
Muallim, gençlere bilmediklerini
öğreten bir nakledici değildir. Bu iş, kitabın işidir, bilmediklerimiz
kütüphanelerde bulunmaktadır. Muallim, genç ruhları bir örs üzerinde döverek
işleyen bir demircidir. İlk tahsil çağlarından başlayarak, bilhassa edebiyat,
felsefe, tarih gibi kültür derslerinin genci kâinat karşısında kendine mahsus
görüşlere sahip, bizzat kendisi için hayat kaideleri yaratabilen bir bütün
insan olarak yetiştirmesi lazımdır.
Muallim, geçeceği yol bütün
engellerle örtülü olduğu halde buna tahammül etmesini bilen, tahammül etmesini
seven idealdir. İdealin düşmanları karşısında bile bunlara “beddua et”
denildiğinde “hayır, ben beddua için gönderilmedim” diyerek, “bir gün gelecek
bunlar davamıza en büyük hizmeti yapacaklardır” diyen rahmet müjdecisidir.
Muallimlik bir
sevdadır!
Muallimlik sevgi işidir, ruh
sevgisidir. Ruhun ulvi olan isteklerine nefsinden her şeyi feda eden sevginin
ferdi ulaştırdığı örnek insan mertebesidir. Muallim, hepimizin her an muhtaç
olduğu doktordur. İman ve anlayış vasıtaları ile bizi tedavi eder. Ruhlarımıza
sunar ve hakikat âleminden haberler verir.
Tahammülsüzlüğün,
şikâyetin başladığı yerde muallimlik davası biter. Muallim, daima
muvaffakiyetsizliğinin, zaaflarının sebebini arayarak kendini düzeltmeye
çalışmalıdır. Gandi, talebelerinde hata görürse, bunun sebebinin nefsindeki
kifayetsizlik olduğunu kabul ederek oruç tutuyordu. Muallim, kaderinin
karşısına çıkardığı engellerle mücadele ederken sonuna kadar nefsinden
fedakârlık yapmayı göze alabilen cesur insandır.
Tehdit ve dayakla öğretmek, muallimin
işi değildir.
Muallim, insan olan varlığımızı alır,
ona sonsuzluk dünyası olan ruhi hayat istasyonlarında yol alacak kudretin ve
değerlerin aşısını yapar. Ruhumuza aşılar yapan doktor olarak muallim, ruh
dünyamızın hem duygu, hem bilgi, hem de irade bölgelerinde tedavisini ve
aşılarını yapmaya mecburdur. Şayet bunlardan bir kısmı ihmal edilirse ruhi yapı
buhran içinde kalır, sayıklar ve kendine gelemez.
Eğitim En Küçük Yaşta Başlar!
Duygular sahasında eğitim en küçük
yaşta başlayacaktır. Kalbe yapılan ilk aşı, merhamet aşısıdır. Sonra,
hemcinsini sevmek ve sevdiği için aldatmamak, ihmal etmemek aşıları yapılır,
cemaat sevgisi verir.
Görülüyor ki muallim, bizim bütün ruh
yapımızın ustasıdır. Böyle olunca da ondaki sakatlıkların hepsinden mesuldür.
Eğer bir toplumda alış veriş
pazarlıkla yapılıyorsa, çocuklar birbirlerini yumrukluyor, her biri birer baba
olan büyükler birbirlerinden rüşvet alıyorlarsa… İnananların imanına
inanmayanlar saldırıyor ve inananlar da birbirlerinden intikam alıyorsa, eğer
fazilet tarih kitaplarında bir efsane diye okunuyor ve ancak en büyük lokmayı
kazanmasını bilen insan yüceltiliyorsa, mazlumların yanında onların
gözyaşlarını kurulayan da bulunmadığı halde zalimler alkıştan sağırlaşmış hale
geliyorsa... Eğer çocuklar büyüklerden daha kurnaz, yaşlılarsa çocuklardan daha
ümitsiz bir hayatın kurbanı haline gelmişse… İşte orada muallim vazifesini
yapamamıştır. Orada muallim yok demektir. Ve o diyarda muallimlik iflas
etmiştir.
Bu vasıtaları kullanan hoca gelecek
nesiller ve insanlık için zalim hazırlamaktadır. Bazen mektepte en pısırık
olanın hayatta zalim ve ceberut karakter kazandığına bakılırsa o adamın, bu
karakteri kendilerinden zulüm gördüğü hocalarından almış olduğuna
hükmetmelidir.
Daha mektepte iken köylünün
altınlarını nasıl toplayacağını hesaplayan doktor veya hangi vasıtalarla
apartmanlar sahibi olacağını tasarlayan hukukçu genç, elbette hocalarından
insani bir merhamet terbiyesi olmamış demektir. Adalet, okulda her an hâkim olması
istenen bir ruh kuvvetidir. Muallimin, merhameti içinde tam manasıyla adil
olması onun genç ruhlara tesir kuvvetinin en büyük sırrıdır.
Muallim, para veya mevkiinde kalmak
ve daha yükselmek için adalete uygunsuz vasıtaları kullanmaya başladığı zaman
ruhlar öksüz kalır, kalplerde sefalet başlar.
Muallim Meselesi Maarif
Davamızın Ana Meselesidir!
Muallim meselesi, maarif davamızın
ana meselesidir. Maarifi
yapacak olan muallimdir. Şayet değerlendirilmezse, maarifi yıkan da o olur.
Mektepte nöbet tutma ve bir takım kolların idaresi gibi vazifeler, muallimlik
mesleğine vurulmuş darbelerdir. Koridorlarda talebeyi takip eden ve sınıflarda
para toplayan muallim, ideal görevlerinden uzaklaştırılmış bir insandır.
Onu mukaddes idealinden uzaklaştırıcı
olan bu şartlar, zamanla doğurdukları alışkanlık yüzünden muallimi kitaptaki
bahislerin sınıfta tekrarını yapan bir büro müstahdemi haline getiriyor.
Vazifesi sınıflara vaktinde girmek ve nöbet zamanları koridorda görünmek,
neşredilen dergileri tastamam imzalamak ve müdürü memnun etmekten ibaret olan,
talebeye karşı muamelesinde çekingen, imtihanlarda idareli, cebindeki not
defteri özel işaretlerle dolu altmış küsur meslekten herhangi birinin müntesibi
küçük baremli bir memurdur.
Dünyada Öğretmenlik
İngiltere’yi kuran, dünyaya hakim
yapan, İngiliz milletinin kendisi için yaşattığı hudutsuz adalet idealidir. XX.
Asır insanlığının içinde bunaldığı büyük ruhî buhrandan Fransız çocuğunu
kurtaracak idealcinin muallim olduğunu yedi sene evvel Sorbonne kürsüsünde
dersini verirken ölen fikir şehidi, asrın tarihçisi Mathiez söyledi.
Soruyoruz Gençler Size?
Maneviyetini, itiyatlarının
kuruluşunu, ihtiraslarının ateşlenmesini, on, onbeş yıllık bütün gençlik
devresi içinde kendilerine emanet ettiğimiz muallimlerden başka hangi sınıf
insan, cemiyetinin ideal hayatının, ruhî idaresinin sahibi sayılır?
Şunu bilmeliyizki!
‘Üniversite profesörleriniz köy
çocuğunu okutmaya başladıkları zaman memleket kurtulacaktır.’
Büyük ecdadının tarihinden getirdiği
zekâ kabiliyetlerini her gün toprağa gömen köylü çocuklarını insanlık için
örnek olacak bir medeniyetin sahipleri haline getirmeyi ülke edinen profesörler
lazım. Şu halde mesele, her şeyden evvel bir nesle onu bu hakikate meftun
kılacak aşkı aşılamak meselesidir.
Okuyup yazmayı belletmeye memur köy
öğretmeni karşılayamaz.
Muallimlikten ayrılmayı bir nevi
kurtuluş addettiklerini ve gençlere muallim olmamalarını tavsiye etmekte
birbirlerine rekabet ettiklerini içimiz yanarak, gelecek hayatın tasavvuru
arasında gözlerimiz kararak her gün görmedeyiz.
Filhakika bizim anlayışımıza göre
muallimlik, bugün kendisinin bağlanmış olduğundan bambaşka gayelere sahip bir
meslek olarak tanımlanmalıdır.
ÖĞRETMEN
Muallim, gençlere bilmediklerini
öğreten bir nâkil (nakledici) değildir. Bu iş, kitabın işidir, bilmediklerimiz
hep kütüphanelerde bulunmaktadır.
ÖĞRETMEN
Yalnız bilinmeyeni bilmekle eski
devrin ‘scolastique’ tahsili elde edilir. Kitaplardaki örümcek kafamıza
nakledilir.
ÖĞRETMEN
Kültürlü adam, kafaları işletmesini
bilen adam lâzımdır.
ÖĞRETMEN
Muallim tüccar değildir. Maaş ve
ücretinin azlığı, çokluğu davası içinde mesleğe kıymet veren insan bu mukaddes
vazifeyi yapıyor sayılmaz. Mektepçiliği ticaret edinen, muallimliği esnaflık
haline koyan kültürsüz fukaranın işi değildir. Para değil, ruh işidir.
ÖĞRETMEN
Muallimleri maaş derecelerine göre
tasnif etmek ne kadar budalaca bir hareket olursa, bulunduğu mektebin
derecesine göre muallime kıymet vermek itiyadı da o kadar safiyane ve o kadar
muzir bir itiyattır.
ÖĞRETMEN
Muallim sadece bir memur değildir; belki genç ruhları
kendilerine mahsus mânadan bir örs üzerine döverek işleyen bir program
müfredatını sene sonuna kadar bitirmeye muvaffak olan, hatta yalnız dersini
hakkile karayan talebe yetiştirebilen muallim vazifesini en mühim kısmını
başarabilmiş sayılmaz.
ÖĞRETMEN
On, onbeş yıllık bütün çocukluk ve
gençlik devresinde ruhlarının teşkilini kendilerine emanet ettiğimiz muallimden
sade bu işlere beklemiyoruz. İlk tahsil çağlarından başlayarak, bilhassa
edebiyat, felsefe, tarih gibi kültür derslerinin, dünya hayatında rol yapmaya
namzet olan genci kâinat karşısında kendine mahsus görüşlere sahip, bizzat
kendisi için hayat kaideleri yaratabilen bir bütün insan olarak yetiştirmesi
lazımdır.
ÖĞRETMEN
Tahsili bitirdikten sonra hayata
başlamak, bir büyük adamın itiraf ettiği gibi, elli yaşından sonra dünya
hayatının kıymetlerini tanımak, iyiyle kötüyü, haklı ile haksızı, beni ve
cemiyetimi yaşatanla çürüteni ayırdetmeğe ellisinde başlamak, filhakika çok
acıklı bir hakikattır. Saadetle fazileti, ilimle politikayı şe’niyetle (realite
ile)ideali ayırmasını muallim öğretecektir.
ÖĞRETMEN
Birbirine zıt hakikatler olduğunu
muallim gösterecek ve muallim bizi, bu kıymetlerden üstte olanı, hakikate
götürücü olanı seçebilecek kemale erdirecektir. Tahsil alelade bir iş değil,
bir mefkûre olmalıdır. Genç ruhların derin ve sürekli bir sürur halinde
doğuştan sahip oldukları bu mefkûreyi, seneler içinde bir yığın bilgi halinde
verebilen ve asıl ruhtaki olgunlaşmak ihtiyacını duyurmayan hatalı bir tahsil
azar azar yok etmektedir.
ÖĞRETMEN
’’Kızlarını okutmayan millet
oğullarını manevî öksüzlüğü mahkûm etmiş demektir; hüsranına ağlasın!’’ Ne
doğru.
ÖĞRETMEN
Fakaz biz asıl kızlarımızı okuttuktan
sonra oğullarımızı ruh öksüzlüğüne
mahkûm ettik.
ÖĞRETMEN
Gafil ve cahil bir mektup müdürü
‘gençlik kendisine emniyet edinemez’ sözleriyle jurnal ederse buna hiç
şaşmayalım. Gençlikten körüne itaat
bekleyen, ona yalnız kendi emir ve arzularını takip etmek gibi şuursuz bir
tabiat telkin eden insan, idare ettiği yerde muallim hüviyetini bütün mânasile
taşıyanın kadrini elbette bilmeyecek, elbette onu kendi gayesine, bu mukaddes
meslek içinde yaşattığı kendi sefil ve hasis emellerine düşman bilecektir.
ÖĞRETMEN
Bizim mefkûremiz,
gençliği bu hatalı telakkilerden kurtarmak, muallim adını taşıyan, kendine
ruhları emniyet ettiğimiz büyük idealcinin hakiki hüviyetini anlatmak;
gençlere, fikir ve fazilet aşkını yaşatan, onu var kılan en mukaddes mesleğin
muallimlik mesleği olduğunu anlatmaktadır.
ÖĞRETMEN
Muallim, köyde bilen, öğreten, irşad
eden, yol gösteren, terbiye eden, hulasa veli, mürebbi ve emin vasıflarına
sahip insan olacaktır.
ÖĞRETMEN
Ruhların mürşidi, hayatın nâzımı ve
istikbalin en emin kefili olacaktır.
ÖĞRETMEN
Bizim hayatımızın bir mâna ve
medeniyet seviyesine ermesi, asırlardan beri Anadolu’nun muhteris sahibi sadık
koruyucusu olan Mehmetçiğe hayatımıza lâyık olduğu yeri vermekle kabil
olacağını söylemiştik. Mehmetçiğe hayatta yer vermek, muallime en üstümüze yer
vermekle ve onu en büyük mesuliyete sahip bir ideal adamı haline getirmekle
kabil olacaktır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR
Âdemoğlunu, beşikten alarak mezara
kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir.
Kaderimizin hakikatinin işleyişi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin
çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi, nesiller de onun eseridir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Ferdin şahsî tarihinde muallimin
izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapan da, yıkan da muallimlerdir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Muallim, sade zekâlı değil,
beşaretlerimizin, ibadetlerimizin müjdecisidir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Medeniyetler muallimle kuruldu. Çin
dünyasının kurucuları hakîmlerdi. Mezopotomya medeniyetinin ilk sahipleri
pateslerdi.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Medreselerin çatısı altında üç kıtayı
istilâ etti. Üstadların yükseltildiği devirdir. Muallimin ön plânda rolü
olduğunu biliyoruz.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
İstiklâl harbimizde, cepheye sırtında
gülle taşıyan köylü kadın kadar,
istilânın acısını damarlara aşılayan muallimin rolü olmuştur.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Muallimi her devirde, o devrin ruh ve
idarenin hüviyetine bürünmüş görüyoruz. Devirlerin idealizmini yaşatan
muallimdir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
İlk çağda muallim, hakim yani hikmet adamı idi.
Ortaçağda muallimlik rolü, zâhidlerin, din adamlarının eline geçti. Halkı
yetiştiren, ruhlara istikamet veren onlardı. Rönesanstan sonra, muallimi:
zekâyı, tabiat hâdiselerinin arkasından ve onların ışığında ilerleten
lâboratuvarlarla atölyelerde buluyoruz.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
XIX. asırda ise, teknikle tecrübenin
üstadı olan bu muallimle yan yana ve ona rakip olarak romantik aşkın telkincisi
muallimi görmekteyiz.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Doğu’da, İslâm âleminde iki büyük
muallim simasi göze çarpar: Menderesenin hâkimi skolâstik üstadlar ve
tarikatların mürşidleri şeyhler.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Medrese; ilâhî iradenin emrinde
ilerleyen insan şuurunu inkâr ederek Aristocu muhafazakârlığında inat ettiği
için yıkıldı.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Tarikatları ise, asırların arasında
tâ kalbinden kemiren şerîr kuvvet alevîlik olmuştur. Ve böyle bozuk bir
zihniyete, kolayca ortak olan hayatî hazlarla yüklü bir âdap ve erkân
silsilesi, tarikatları çürütmeğe kâfi geldi. İslâm âlemi, bugün bu iki
çürütülmüş zihniyetin harabesi halindedir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Milletimiz, hangi muallim tiplerini
tanıdı? İslam’da, Peygamber ilk muallimdi. Devlet ve mektep işlerini
birleştirmiş, devleti mektep haline getirmişti.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Devlet adamı, muallimin emrinde
bulunduğu müddetçe cemaat ikbâl halinde yaşadı. Devlet adamının bendesi olduğu
zaman, cemaat bozuldu, felâketler baş gösterdi.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Kur’an’la Hadis’in ebedî
muallimliğinde, bunları yükseltmekten başka emelleri olmayan Ömer’ lerin
devrinde İslam âlemi en mesut devirlerini yaşadı.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Dünyaya söz geçiren hükümdar yalnız
müftüsüne itaat ediyordu. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurun bile şeref
olduğunu kabul ediyordu.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Bizim bütün tarihimiz, muallimin
yükseltildiği devirlerde şan ve şerefle medeniyet ve ahlâkın zirvelerine
tırmanmış, muallimin alçaltıldığı devirlerde ise uçurumlara yuvarlanmıştır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Muallimin alçaltılması, onun devlet
emrinde bir bende haline getirilmesiyle başlar. XVII. asırdan beri,
şeyhülislâmların birçoğu, devlet siyasetinin telkiniyle fetvalarını vermeğe
başladılar. Gaye, hükümdara yaranmak, vasıta ise ilim ve şeriat oldu. Zamanla,
medrese istiklâlini kaybederek, tamamiyle devletin eline geçti. Müderrisler,
devlete ait menfaatlerin simsarı oldular.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Devlet siyasetini güdenler bu
mevkilere getirilirdi. Sonra da daha beşikte iken ulema denen sabilerin başına
sarık sarıldı. Nihayet sonuncusu, muallimliğin meslek halinden çıkarılması
oldu.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Altmışdört meslekten insan, bugün
muallimin adını taşımaktadır ve muallim, cemiyetin bir köşesinde hâfızaları
kımıldatan bir tekrar âletidir.Muallimin mesuliyetleri çoktur ve cemiyet
hayatının her sahasına uzanmaktadır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Bir memlekette ticaret ve alışveriş
tarzı bozuksa, bundan mullim mesuldür. Siyaset, milli tarhin çizdiği yoldan
ayrılmış, milletinin tarihî karakterini kaybetmişse, bundan mesul olan yine
muallimdir.Gençlik avârinin dâvasız, aileler otoritesizse, bundanda muallim
mesul olacaktır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Memurlar rüşvetçi, mesul makamlar
iltimasçı iselir muallimin utanması icap eder. Din hayatı bir riya veya taklit
merasimi haline gelerek vicdanlar sahipsiz ve sultansız kalmışsa, bunun da
mesulü muallimlerdir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Yüreklerin merhametsizliğinden,
hislerin bayağılığından ve iradelerin gevşekliğinden bir mesul aranırsa; o da
muallimdir. Yalnız kaldığımız yerde yalnızlığımızın mesulü o, imanların
zayıfladığı devirlerde bu gevşemenin mesulü yine onlardır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ
NELERDİR?
Bu kadar yükü muallime yüklemek, ilk
bakışta fazla gibi görünüyor. Lâkin hepimizin ruh yapısı muallimin elinden
çıktığı düşünülürse, hiç de yanlış değildir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
1. Her şeyden önce muallim,
hayatımızın sahibi olmaktan ziyade sanatkârdır. Kullanıcısı değil, yapıcısıdır.
Seyircisi değil, aktörüdür. O, en doğru, en güzel hayat örneğini yapar,
hazırlar, bize sunar; biz yaşarız. Bizim vazifemiz, bu hayata anlayış
katmaktır, anlayışla ona iştirak etmektir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Balın yemeyip yaptıktan sonra bize
bırakan arının bu hareketini şuurlandırıp bir ideal haline getirirseniz, onda
muallimi bulursunuz. O, ruhumuzdaki kat kat fetihlerin kahramanı ve şerefli
sahibi olduğu halde, bu hayatı yaşamayı değil, ona hizmeti tercih ile seçmiş
fedakâr varlıktır.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
2.Muallim, geçeceği yol bütün
engellerle örtülü olduğu halde, buna tahammül etmesini bilen, tahammül etmesini
seven idealcidir. İdealin düşmanları karşısında bile bunlara ‘beddua et!’ diyenleri,
‘hayır, ben beddua için gönderilmedim’ diye susturarak, ’bir gün gelecek bunlar
dâvamıza en büyük hizmeti yapacaklardır’ diye teşbir eden rahmetler
müjdecisidir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Gücümüzün yetmediği yerde kalbimizin
beddualarına, yüzümüzün güldüğü yerde gönlümüzün kin ve nefretlere karşı
gelerek, bu beddualara kinleri, içimizdeki gizli kirli bir şeyi yolarak atar
gibi, ruhumuzdan sıyırıp atabilecek el, muallimin elidir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
‘Kime karşı olursa olsun, her
düşmanlık, mutlaka kendimize düşmanlıktır’ itikadına kalbimize muallim
sokabilir. Zira böyle bir inanış ve bu inanışla yaşayış, bir tekilin, bir
mücerred düsturun telkinin eseri olamaz. Bu yolda adanmış bütün bir hayat
ister. Ve bu yol, yolcuları saadet kıblesine götürür. Gandi, İngilizlere karşı
kinini unutmak için, oruç ibadetine senelerce nefsini adadı.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Tahammülsüzlüğün, şikâyetin başladığı
yerde muallimlik dâvası biter. Muallim, daima muvaffakiyetsizliğinin,
zaaflarının sebebini arayarak kendine düzeltmeye çalışmalıdır. Yine Gandi,
talebesinde hata görürse, bunun sebebinin nefsindeki kifayetsizlik olduğunu
kabul ederek oruç tutuyordu. Muallim, kaderin karşısına çıkardığı engellerle
mücadele ederken sonuna kadar nefsinden fedakârlık yapmayı göze alabilen cesur
insan olmalıdır.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
3. Muallimlik sevgi işidir, ruh
sevgisidir. Ruhun ulvî olan isteklerine nefsinden her şeyi feda eden sevginin
ferdi ulaştırdığı örnek insan mertebesidir. İdeale istediğimiz kadar, hattâ
bizden istenildiği kadar örnek olmak mecburiyetindeyiz. Muallim halk gibi, her
yaşayan gibi yaşayamaz. Herkesin sevinip güldükleri gibi sevinip gülmemize
‘bizim bildiklerimiz mânidir. Peygamberimizin bunu pek çok anlatan bir sözü
var: ‘Eğer bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız ve zevklerinizi
yapamazdınız’ Ve bu hale ancak sevgi
yolu ile ulaşılıyor. Nefsin arzularından geçme hali, aşkın meyvesidir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
4. Muallim, hepimizin her an muhtaç
olduğu doktordur. İman ve anlayış vasıtaları ile bizi tedavi eder. Muallim,
insan olan varlığımızı alır, ona sonsuzluk dünyası olan ruhî hayat
istasyonlarında yol alacak kudretin ve değerlerin aşısını yapar. Hayat, var
olanı olduğu gibi tanıtmaya kabiliyetlidir. Muallim var olması lâzım geleni
öğretir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Realitenin üstadı bizzat kendisidir,
idealinin üstadı ise muallimdir. Sanatkârın ve bahusus edebî sanat sahiplerinin
bu muallim rolünü yaptıklarını unutmamak lâzımdır. Peygamberlerse, en büyük ruh
doktorları idiler; bütün insanlığın ruhunu kurtardılar.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Kalbe yapılan ilk aşı, merhamet
aşısıdır. Sonra, hemcinsini sevmek ve sevdiği için aldatmamak, ihmâl etmemek
aşıları yapılır, cemaat sevgisi verilir. Böylece aşkın terbiyesinden sonra
ferdin şahsiyeti işlenir. Her hareketinde kendinin olma, kendi kendine bağlı
kalma aşıları verilir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Duyguları hiç yoğrulmaya muhtaç
değilmiş gibi çocuğa tabiat eşyası tanıtılıyor. Kültür dersleri, farazâ tarih
ve coğrafya bile, eşya dersleri gibi okutuluyor. En büyük boşluğa doldurulacak
olan din dersleri kabul edildi.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Muallimin vermesi gerekli bilgiler,
ruhî yapının ulaştığı devrede muhtaç olduğu bilgiler; ruhî yapıyı işleyerek ona
aşı olacak bilgilerdir; onu olduğu yerden bir adım daha ileri götürebilecek
bilgilerdir.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Edebiyat dersinde, zihinlere
biyografi ve yalnız edebiyat tarihlerini aktarmak, edebî zevki olduğu gibi,
durmadan matematik formülleri ezberletmek zekânın mücerred dönüşünden ibaret
olan matematik kabiliyetini körleştiricidir. İlkokul çocuğuna, kendileriyle
henüz hissî temasa geçmediği eşyanın
bilgisini vermek isteyiş, ondaki hissî yapıyı bozar ve kendini arama işinden
onu alıkoyar.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Muallimin, irade kabiliyetimizi
işlemi rolü ise, evvelkilerden daha mühimdir.
Muallimin yalnız iyi
alışkanlıklarımızı harekete geçirmesi ve fena hareketlerimizi frenlemesi
lazımdır.
Her şeyden evvel gencin, kendisine
hayat sahnelerinin hepsi açık bulunan bir hayat adamı olmaktan korunması
lâzımdır. Tarik yoluyla irşat, ruhlara çevrilmiş bir heykelciliktir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Muallim, bizim bütün ruh yapımızın
sanatkârıdır. Böyle olunca da ondaki
sakatlıkların hepsinden mesuldür.
Doktorumuzdur, kurucumuzdur,
düzenimizin bekçisidir, münasebetlerimizin düzenleyicisidir ve yaşamımızın
üstadıdır. Zira, bunların hepsinden o, haberi olsa da olmasa da, mesuldür.
Muvazenesizliğin, medeni terbiyedeki düşüklüklerin mesulü yine odur.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
5. Muallim, sahip olduğu bu
mesuliyetle içimizde en fazla hür olan insandır. Çünkü mesuliyetimiz,
hürriyetimizin kaynağıdır.
Maarif demek, muallim demektir.
Descartes ‘hür olmayan düşünce, düşünce değildir.’ diyor. Bu söze inanarak
diyebiliriz ki; hür olmayan muallim , muallim değildir. Mahkûm edilmiş fikir ve
irfandir. Fikir ve kültürün mahkûmiyeti en az vatan toprağının esaret altında
kalması kadar acıklıdır.
MUALLİM NASIL BİR
İNSANDIR?
Muallimi bu karakterleri ile
tanımayıp onun millet ruhunun yapıcısı olduğuna inanmayan bir zihniyet,
muallimi basit bir memur kadrosu haline koyar ve her tarafından çiçeklenecek
kültür ağacını kökünden baltalar.