9 Haziran 2016 Perşembe

Nurettin Topçu, Türkiye'nin Maarif Davası Kitabında, Öğretmen

Muallim Kimdir?
Âdemoğlunu, beşikten alarak mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insanıdır muallim. Kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi, nesiller de onun eseridir. Farkında olsun olmasın, her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri bulunur.
Devletleri ve medeniyetleri yapan da, yıkan da muallimlerdir. Muallime değer verildiği, muallimin hürmet gördüğü ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yoktur ki bedbahttır. “Babam beni gökten yere indirdi. Hocam ise beni yerden göğe yükseltti” diyen İskender muallimi anlamıştır. Muallim, sade zekâların değil beşaretimizin, ibadetlerimizin müjdecisidir.
Muallimliğin tarihsel gelişimi
İlk çağda muallim, hakim, yani hikmet adamı idi. Ortaçağda muallimlik rolü, zahitlerin din adamlarının eline geçti. Halkı yetiştiren, ruhlara istikamet veren onlardı. Rönesans’tan sonra muallimi, tabiat hadiselerinin arkasında ve onların ışığında ilerleyen laboratuarlarda, atölyelerde buluyoruz.
İslam aleminde muallimliğin muhtevası
İslam âleminde iki büyük maillimin siması göze çarpar. Medresenin hâkimi olan müderris üstatlar ve tarikat mürşitleri şeyhler.
Milletimiz hangi muallim tiplerini tanıdı?
Milletimizin ruhi temellerinden olan İslam’da Peygamber ilk muallimdi. Öğreten o, inandıran o, yürüten o idi. Devlet ve mektep işlerini birleştirmiş devleti mektep haline getirmişti. Sonraki devirlerde bu ikisi ayrılmakla beraber birbirlerine sımsıkı temas halini muhafaza ettiler ve devlet adamı muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemaat ikbal halinde yaşadı. Muallim, devlet adamının bendesi olduğu zaman cemaat bozuldu, felaket baş gösterdi.
Kur’an’la hadisin ebedi muallimliğinde bunları yükseltmekten başka emelleri olmayan Ömerlerin devrinde İslam âlemi en mesut devirlerini yaşadı. İmam-ı Azam gibi muallimleri kırbaçlatarak zindanlarda öldüren ve ilmin üstünde korkunç bir devlet tahakkümü yaşatan Abbasiler eğer Osman oğulları tarih sahnesine çıkmasaydı, ahlakın ve ilmin hamisi olan İslam medeniyetine son vereceklerdi.
Anadolu’ya fetihlerle yerleşen Oğuzlar, başlarında Nizamülmülk gibi bir muallim buldular. Gerçekten büyük bir muallim olan bu vezir, bu fetihlerin ruh ve manasını, ahlakını ve devamının şartlarını nesillere telkin edecek muallimleri, Bağdat’ta açtığı Nizamiye Medresesinde topladı.
Daha sonra bu devlet binasının çatısını kuran Osmanlılar, muallimi baş tacı yaparak yükselmesini bildiler. Padişahlar, şehzadelerini muallime emanet ederler ve onların ruh yapılarını her bakımdan hocalarına teslim ederlerdi.
Orhan’ı yetiştiren, Fatih’i cihanda harika bir manevi olgunluğa sahip kılan muallimlerdir. İkinci Murat, mürşidine teslim bir zahit, Yavuz yalnız âlimin önünde eğilmesini bilen, muallimin mesuliyetlerine hürmeti bilmiş, kılıcının olduğu kadar ruh dünyasının da bir kahramanı idi. Dünyaya söz geçiren hükümdar yalnız müftüsüne itaat ediyordu. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurun bile şeref olduğunu kabul ediyordu.
Bilin ki!
Bizim bütün tarihimiz, muallimin yükseltildiği devirlerde şan ve şerefle medeniyet ve ahlakın zirvelerine tırmanmış, muallimin alçaltıldığı dönemlerde ise uçurumlara yuvarlanmıştır.
Tarihte muallimin itibarsızlaştırılması
Muallimin alçaltılması, onun devlet emrinde bir bende haline getirilmesiyle başlar. XVII. Asırdan beri, şeyhülislamların birçoğu, devlet siyasetinin telkiniyle fetvalarını vermeye başladılar. Gaye hükümdara yaranmak, vasıta ise ilim ve şeriat oldu. Zamanla medrese istiklalini kaybederek, tamamıyla devletin eline geçti. Müderrisler, devlete ait menfaatlerin simsarı oldular. Devlet siyasetini güdenler bu mevkilere getirildi. Sonra daha beşikte iken ulema denen sabilerin başına sarık sarıldı. Nihayet sonuncusu, muallimliğin meslek halinden çıkarılması oldu.
Muallimliğin Önemi
Medeniyetler muallimle kuruldu. Muallimi her devirde, o devrin ruh ve idealinin hüviyetine bürünmüş görüyoruz. Devirlerin idealizmini yaşatan muallimlerdir. Ruhumuzun sanatkârı, hayatımızın nazımı olan muallimin aramızdaki yerinin yüksekliğini, vazifesinin genişliğini ve ruhi mesuliyetinin pek ağır olduğunu maalesef gençlere değil, bu gün muallimlere hatırlatmak lüzumunu duyuyoruz.
Muallim, gençlere bilmediklerini öğreten bir nakledici değildir. Bu iş, kitabın işidir, bilmediklerimiz kütüphanelerde bulunmaktadır. Muallim, genç ruhları bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir. İlk tahsil çağlarından başlayarak, bilhassa edebiyat, felsefe, tarih gibi kültür derslerinin genci kâinat karşısında kendine mahsus görüşlere sahip, bizzat kendisi için hayat kaideleri yaratabilen bir bütün insan olarak yetiştirmesi lazımdır.
Muallim, geçeceği yol bütün engellerle örtülü olduğu halde buna tahammül etmesini bilen, tahammül etmesini seven idealdir. İdealin düşmanları karşısında bile bunlara “beddua et” denildiğinde “hayır, ben beddua için gönderilmedim” diyerek, “bir gün gelecek bunlar davamıza en büyük hizmeti yapacaklardır” diyen rahmet müjdecisidir.
Muallimlik bir sevdadır!
Muallimlik sevgi işidir, ruh sevgisidir. Ruhun ulvi olan isteklerine nefsinden her şeyi feda eden sevginin ferdi ulaştırdığı örnek insan mertebesidir. Muallim, hepimizin her an muhtaç olduğu doktordur. İman ve anlayış vasıtaları ile bizi tedavi eder. Ruhlarımıza sunar ve hakikat âleminden haberler verir. 
Tahammülsüzlüğün, şikâyetin başladığı yerde muallimlik davası biter. Muallim, daima muvaffakiyetsizliğinin, zaaflarının sebebini arayarak kendini düzeltmeye çalışmalıdır. Gandi, talebelerinde hata görürse, bunun sebebinin nefsindeki kifayetsizlik olduğunu kabul ederek oruç tutuyordu. Muallim, kaderinin karşısına çıkardığı engellerle mücadele ederken sonuna kadar nefsinden fedakârlık yapmayı göze alabilen cesur insandır. 
Tehdit ve dayakla öğretmek, muallimin işi değildir.
Muallim, insan olan varlığımızı alır, ona sonsuzluk dünyası olan ruhi hayat istasyonlarında yol alacak kudretin ve değerlerin aşısını yapar. Ruhumuza aşılar yapan doktor olarak muallim, ruh dünyamızın hem duygu, hem bilgi, hem de irade bölgelerinde tedavisini ve aşılarını yapmaya mecburdur. Şayet bunlardan bir kısmı ihmal edilirse ruhi yapı buhran içinde kalır, sayıklar ve kendine gelemez.
Eğitim En Küçük Yaşta Başlar!
Duygular sahasında eğitim en küçük yaşta başlayacaktır. Kalbe yapılan ilk aşı, merhamet aşısıdır. Sonra, hemcinsini sevmek ve sevdiği için aldatmamak, ihmal etmemek aşıları yapılır, cemaat sevgisi verir.
Görülüyor ki muallim, bizim bütün ruh yapımızın ustasıdır. Böyle olunca da ondaki sakatlıkların hepsinden mesuldür.
Eğer bir toplumda alış veriş pazarlıkla yapılıyorsa, çocuklar birbirlerini yumrukluyor, her biri birer baba olan büyükler birbirlerinden rüşvet alıyorlarsa…  İnananların imanına inanmayanlar saldırıyor ve inananlar da birbirlerinden intikam alıyorsa, eğer fazilet tarih kitaplarında bir efsane diye okunuyor ve ancak en büyük lokmayı kazanmasını bilen insan yüceltiliyorsa, mazlumların yanında onların gözyaşlarını kurulayan da bulunmadığı halde zalimler alkıştan sağırlaşmış hale geliyorsa... Eğer çocuklar büyüklerden daha kurnaz, yaşlılarsa çocuklardan daha ümitsiz bir hayatın kurbanı haline gelmişse… İşte orada muallim vazifesini yapamamıştır. Orada muallim yok demektir. Ve o diyarda muallimlik iflas etmiştir.
Bu vasıtaları kullanan hoca gelecek nesiller ve insanlık için zalim hazırlamaktadır. Bazen mektepte en pısırık olanın hayatta zalim ve ceberut karakter kazandığına bakılırsa o adamın, bu karakteri kendilerinden zulüm gördüğü hocalarından almış olduğuna hükmetmelidir. 
Daha mektepte iken köylünün altınlarını nasıl toplayacağını hesaplayan doktor veya hangi vasıtalarla apartmanlar sahibi olacağını tasarlayan hukukçu genç, elbette hocalarından insani bir merhamet terbiyesi olmamış demektir. Adalet, okulda her an hâkim olması istenen bir ruh kuvvetidir. Muallimin, merhameti içinde tam manasıyla adil olması onun genç ruhlara tesir kuvvetinin en büyük sırrıdır.
Muallim, para veya mevkiinde kalmak ve daha yükselmek için adalete uygunsuz vasıtaları kullanmaya başladığı zaman ruhlar öksüz kalır, kalplerde sefalet başlar. 
Muallim Meselesi Maarif Davamızın Ana Meselesidir!
Muallim meselesi, maarif davamızın ana meselesidir. Maarifi yapacak olan muallimdir. Şayet değerlendirilmezse, maarifi yıkan da o olur. Mektepte nöbet tutma ve bir takım kolların idaresi gibi vazifeler, muallimlik mesleğine vurulmuş darbelerdir. Koridorlarda talebeyi takip eden ve sınıflarda para toplayan muallim, ideal görevlerinden uzaklaştırılmış bir insandır.
Onu mukaddes idealinden uzaklaştırıcı olan bu şartlar, zamanla doğurdukları alışkanlık yüzünden muallimi kitaptaki bahislerin sınıfta tekrarını yapan bir büro müstahdemi haline getiriyor. Vazifesi sınıflara vaktinde girmek ve nöbet zamanları koridorda görünmek, neşredilen dergileri tastamam imzalamak ve müdürü memnun etmekten ibaret olan, talebeye karşı muamelesinde çekingen, imtihanlarda idareli, cebindeki not defteri özel işaretlerle dolu altmış küsur meslekten herhangi birinin müntesibi küçük baremli bir memurdur.
Dünyada Öğretmenlik
İngiltere’yi kuran, dünyaya hakim yapan, İngiliz milletinin kendisi için yaşattığı hudutsuz adalet idealidir. XX. Asır insanlığının içinde bunaldığı büyük ruhî buhrandan Fransız çocuğunu kurtaracak idealcinin muallim olduğunu yedi sene evvel Sorbonne kürsüsünde dersini verirken ölen fikir şehidi, asrın tarihçisi Mathiez söyledi.
Soruyoruz Gençler Size?
Maneviyetini, itiyatlarının kuruluşunu, ihtiraslarının ateşlenmesini, on, onbeş yıllık bütün gençlik devresi içinde kendilerine emanet ettiğimiz muallimlerden başka hangi sınıf insan, cemiyetinin ideal hayatının, ruhî idaresinin sahibi sayılır?
Şunu bilmeliyizki!
‘Üniversite profesörleriniz köy çocuğunu okutmaya başladıkları zaman memleket kurtulacaktır.’
Büyük ecdadının tarihinden getirdiği zekâ kabiliyetlerini her gün toprağa gömen köylü çocuklarını insanlık için örnek olacak bir medeniyetin sahipleri haline getirmeyi ülke edinen profesörler lazım. Şu halde mesele, her şeyden evvel bir nesle onu bu hakikate meftun kılacak aşkı aşılamak meselesidir.
Okuyup yazmayı belletmeye memur köy öğretmeni karşılayamaz.
Muallimlikten ayrılmayı bir nevi kurtuluş addettiklerini ve gençlere muallim olmamalarını tavsiye etmekte birbirlerine rekabet ettiklerini içimiz yanarak, gelecek hayatın tasavvuru arasında gözlerimiz kararak her gün görmedeyiz.
Filhakika bizim anlayışımıza göre muallimlik, bugün kendisinin bağlanmış olduğundan bambaşka gayelere sahip bir meslek olarak tanımlanmalıdır. 
ÖĞRETMEN
Muallim, gençlere bilmediklerini öğreten bir nâkil (nakledici) değildir. Bu iş, kitabın işidir, bilmediklerimiz hep kütüphanelerde bulunmaktadır.
ÖĞRETMEN
Yalnız bilinmeyeni bilmekle eski devrin ‘scolastique’ tahsili elde edilir. Kitaplardaki örümcek kafamıza nakledilir.
ÖĞRETMEN
Kültürlü adam, kafaları işletmesini bilen adam lâzımdır.
ÖĞRETMEN
Muallim tüccar değildir. Maaş ve ücretinin azlığı, çokluğu davası içinde mesleğe kıymet veren insan bu mukaddes vazifeyi yapıyor sayılmaz. Mektepçiliği ticaret edinen, muallimliği esnaflık haline koyan kültürsüz fukaranın işi değildir. Para değil, ruh işidir.
ÖĞRETMEN
Muallimleri maaş derecelerine göre tasnif etmek ne kadar budalaca bir hareket olursa, bulunduğu mektebin derecesine göre muallime kıymet vermek itiyadı da o kadar safiyane ve o kadar muzir bir itiyattır.
ÖĞRETMEN
 Muallim sadece bir memur değildir; belki genç ruhları kendilerine mahsus mânadan bir örs üzerine döverek işleyen bir program müfredatını sene sonuna kadar bitirmeye muvaffak olan, hatta yalnız dersini hakkile karayan talebe yetiştirebilen muallim vazifesini en mühim kısmını başarabilmiş sayılmaz.
ÖĞRETMEN
On, onbeş yıllık bütün çocukluk ve gençlik devresinde ruhlarının teşkilini kendilerine emanet ettiğimiz muallimden sade bu işlere beklemiyoruz. İlk tahsil çağlarından başlayarak, bilhassa edebiyat, felsefe, tarih gibi kültür derslerinin, dünya hayatında rol yapmaya namzet olan genci kâinat karşısında kendine mahsus görüşlere sahip, bizzat kendisi için hayat kaideleri yaratabilen bir bütün insan olarak yetiştirmesi lazımdır.
ÖĞRETMEN
Tahsili bitirdikten sonra hayata başlamak, bir büyük adamın itiraf ettiği gibi, elli yaşından sonra dünya hayatının kıymetlerini tanımak, iyiyle kötüyü, haklı ile haksızı, beni ve cemiyetimi yaşatanla çürüteni ayırdetmeğe ellisinde başlamak, filhakika çok acıklı bir hakikattır. Saadetle fazileti, ilimle politikayı şe’niyetle (realite ile)ideali ayırmasını muallim öğretecektir. 
ÖĞRETMEN
Birbirine zıt hakikatler olduğunu muallim gösterecek ve muallim bizi, bu kıymetlerden üstte olanı, hakikate götürücü olanı seçebilecek kemale erdirecektir. Tahsil alelade bir iş değil, bir mefkûre olmalıdır. Genç ruhların derin ve sürekli bir sürur halinde doğuştan sahip oldukları bu mefkûreyi, seneler içinde bir yığın bilgi halinde verebilen ve asıl ruhtaki olgunlaşmak ihtiyacını duyurmayan hatalı bir tahsil azar azar yok etmektedir.
ÖĞRETMEN
’’Kızlarını okutmayan millet oğullarını manevî öksüzlüğü mahkûm etmiş demektir; hüsranına ağlasın!’’ Ne doğru.
ÖĞRETMEN
  Fakaz biz asıl kızlarımızı okuttuktan sonra oğullarımızı  ruh öksüzlüğüne mahkûm ettik.
ÖĞRETMEN
Gafil ve cahil bir mektup müdürü ‘gençlik kendisine emniyet edinemez’ sözleriyle jurnal ederse buna hiç şaşmayalım. Gençlikten  körüne itaat bekleyen, ona yalnız kendi emir ve arzularını takip etmek gibi şuursuz bir tabiat telkin eden insan, idare ettiği yerde muallim hüviyetini bütün mânasile taşıyanın kadrini elbette bilmeyecek, elbette onu kendi gayesine, bu mukaddes meslek içinde yaşattığı kendi sefil ve hasis emellerine düşman bilecektir.
ÖĞRETMEN
    Bizim mefkûremiz, gençliği bu hatalı telakkilerden kurtarmak, muallim adını taşıyan, kendine ruhları emniyet ettiğimiz büyük idealcinin hakiki hüviyetini anlatmak; gençlere, fikir ve fazilet aşkını yaşatan, onu var kılan en mukaddes mesleğin muallimlik mesleği olduğunu anlatmaktadır.
ÖĞRETMEN
Muallim, köyde bilen, öğreten, irşad eden, yol gösteren, terbiye eden, hulasa veli, mürebbi ve emin vasıflarına sahip insan olacaktır.
ÖĞRETMEN
Ruhların mürşidi, hayatın nâzımı ve istikbalin en emin kefili olacaktır.
ÖĞRETMEN
Bizim hayatımızın bir mâna ve medeniyet seviyesine ermesi, asırlardan beri Anadolu’nun muhteris sahibi sadık koruyucusu olan Mehmetçiğe hayatımıza lâyık olduğu yeri vermekle kabil olacağını söylemiştik. Mehmetçiğe hayatta yer vermek, muallime en üstümüze yer vermekle ve onu en büyük mesuliyete sahip bir ideal adamı haline getirmekle kabil olacaktır. 
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR
Âdemoğlunu, beşikten alarak mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir. Kaderimizin hakikatinin işleyişi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi, nesiller de onun eseridir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Ferdin şahsî tarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapan da, yıkan da muallimlerdir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Muallim, sade zekâlı değil, beşaretlerimizin, ibadetlerimizin müjdecisidir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Medeniyetler muallimle kuruldu. Çin dünyasının kurucuları hakîmlerdi. Mezopotomya medeniyetinin ilk sahipleri pateslerdi.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Medreselerin çatısı altında üç kıtayı istilâ etti. Üstadların yükseltildiği devirdir. Muallimin ön plânda rolü olduğunu biliyoruz.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
İstiklâl harbimizde, cepheye sırtında gülle taşıyan köylü  kadın kadar, istilânın acısını damarlara aşılayan muallimin rolü olmuştur.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Muallimi her devirde, o devrin ruh ve idarenin hüviyetine bürünmüş görüyoruz. Devirlerin idealizmini yaşatan muallimdir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
İlk çağda  muallim, hakim yani hikmet adamı idi. Ortaçağda muallimlik rolü, zâhidlerin, din adamlarının eline geçti. Halkı yetiştiren, ruhlara istikamet veren onlardı. Rönesanstan sonra, muallimi: zekâyı, tabiat hâdiselerinin arkasından ve onların ışığında ilerleten lâboratuvarlarla atölyelerde buluyoruz.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
XIX. asırda ise, teknikle tecrübenin üstadı olan bu muallimle yan yana ve ona rakip olarak romantik aşkın telkincisi muallimi görmekteyiz.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Doğu’da, İslâm âleminde iki büyük muallim simasi göze çarpar: Menderesenin hâkimi skolâstik üstadlar ve tarikatların mürşidleri şeyhler.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Medrese; ilâhî iradenin emrinde ilerleyen insan şuurunu inkâr ederek Aristocu muhafazakârlığında inat ettiği için yıkıldı.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Tarikatları ise, asırların arasında tâ kalbinden kemiren şerîr kuvvet alevîlik olmuştur. Ve böyle bozuk bir zihniyete, kolayca ortak olan hayatî hazlarla yüklü bir âdap ve erkân silsilesi, tarikatları çürütmeğe kâfi geldi. İslâm âlemi, bugün bu iki çürütülmüş zihniyetin harabesi halindedir. 
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Milletimiz, hangi muallim tiplerini tanıdı? İslam’da, Peygamber ilk muallimdi. Devlet ve mektep işlerini birleştirmiş, devleti mektep haline getirmişti.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Devlet adamı, muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemaat ikbâl halinde yaşadı. Devlet adamının bendesi olduğu zaman, cemaat bozuldu, felâketler baş gösterdi.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Kur’an’la Hadis’in ebedî muallimliğinde, bunları yükseltmekten başka emelleri olmayan Ömer’ lerin devrinde İslam âlemi en mesut devirlerini yaşadı.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Dünyaya söz geçiren hükümdar yalnız müftüsüne itaat ediyordu. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurun bile şeref olduğunu kabul ediyordu.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Bizim bütün tarihimiz, muallimin yükseltildiği devirlerde şan ve şerefle medeniyet ve ahlâkın zirvelerine tırmanmış, muallimin alçaltıldığı devirlerde ise uçurumlara yuvarlanmıştır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Muallimin alçaltılması, onun devlet emrinde bir bende haline getirilmesiyle başlar. XVII. asırdan beri, şeyhülislâmların birçoğu, devlet siyasetinin telkiniyle fetvalarını vermeğe başladılar. Gaye, hükümdara yaranmak, vasıta ise ilim ve şeriat oldu. Zamanla, medrese istiklâlini kaybederek, tamamiyle devletin eline geçti. Müderrisler, devlete ait menfaatlerin simsarı oldular.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Devlet siyasetini güdenler bu mevkilere getirilirdi. Sonra da daha beşikte iken ulema denen sabilerin başına sarık sarıldı. Nihayet sonuncusu, muallimliğin meslek halinden çıkarılması oldu.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Altmışdört meslekten insan, bugün muallimin adını taşımaktadır ve muallim, cemiyetin bir köşesinde hâfızaları kımıldatan bir tekrar âletidir.Muallimin mesuliyetleri çoktur ve cemiyet hayatının her sahasına uzanmaktadır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Bir memlekette ticaret ve alışveriş tarzı bozuksa, bundan mullim mesuldür. Siyaset, milli tarhin çizdiği yoldan ayrılmış, milletinin tarihî karakterini kaybetmişse, bundan mesul olan yine muallimdir.Gençlik avârinin dâvasız, aileler otoritesizse, bundanda muallim mesul olacaktır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Memurlar rüşvetçi, mesul makamlar iltimasçı iselir muallimin utanması icap eder. Din hayatı bir riya veya taklit merasimi haline gelerek vicdanlar sahipsiz ve sultansız kalmışsa, bunun da mesulü muallimlerdir.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Yüreklerin merhametsizliğinden, hislerin bayağılığından ve iradelerin gevşekliğinden bir mesul aranırsa; o da muallimdir. Yalnız kaldığımız yerde yalnızlığımızın mesulü o, imanların zayıfladığı devirlerde bu gevşemenin mesulü yine onlardır.
ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?
Bu kadar yükü muallime yüklemek, ilk bakışta fazla gibi görünüyor. Lâkin hepimizin ruh yapısı muallimin elinden çıktığı düşünülürse, hiç de yanlış değildir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
1. Her şeyden önce muallim, hayatımızın sahibi olmaktan ziyade sanatkârdır. Kullanıcısı değil, yapıcısıdır. Seyircisi değil, aktörüdür. O, en doğru, en güzel hayat örneğini yapar, hazırlar, bize sunar; biz yaşarız. Bizim vazifemiz, bu hayata anlayış katmaktır, anlayışla ona iştirak etmektir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Balın yemeyip yaptıktan sonra bize bırakan arının bu hareketini şuurlandırıp bir ideal haline getirirseniz, onda muallimi bulursunuz. O, ruhumuzdaki kat kat fetihlerin kahramanı ve şerefli sahibi olduğu halde, bu hayatı yaşamayı değil, ona hizmeti tercih ile seçmiş fedakâr varlıktır.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
2.Muallim, geçeceği yol bütün engellerle örtülü olduğu halde, buna tahammül etmesini bilen, tahammül etmesini seven idealcidir. İdealin düşmanları karşısında bile bunlara ‘beddua et!’ diyenleri, ‘hayır, ben beddua için gönderilmedim’ diye susturarak, ’bir gün gelecek bunlar dâvamıza en büyük hizmeti yapacaklardır’ diye teşbir eden rahmetler müjdecisidir. 
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Gücümüzün yetmediği yerde kalbimizin beddualarına, yüzümüzün güldüğü yerde gönlümüzün kin ve nefretlere karşı gelerek, bu beddualara kinleri, içimizdeki gizli kirli bir şeyi yolarak atar gibi, ruhumuzdan sıyırıp atabilecek el, muallimin elidir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
‘Kime karşı olursa olsun, her düşmanlık, mutlaka kendimize düşmanlıktır’ itikadına kalbimize muallim sokabilir. Zira böyle bir inanış ve bu inanışla yaşayış, bir tekilin, bir mücerred düsturun telkinin eseri olamaz. Bu yolda adanmış bütün bir hayat ister. Ve bu yol, yolcuları saadet kıblesine götürür. Gandi, İngilizlere karşı kinini unutmak için, oruç ibadetine senelerce nefsini adadı.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Tahammülsüzlüğün, şikâyetin başladığı yerde muallimlik dâvası biter. Muallim, daima muvaffakiyetsizliğinin, zaaflarının sebebini arayarak kendine düzeltmeye çalışmalıdır. Yine Gandi, talebesinde hata görürse, bunun sebebinin nefsindeki kifayetsizlik olduğunu kabul ederek oruç tutuyordu. Muallim, kaderin karşısına çıkardığı engellerle mücadele ederken sonuna kadar nefsinden fedakârlık yapmayı göze alabilen cesur insan olmalıdır.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
3. Muallimlik sevgi işidir, ruh sevgisidir. Ruhun ulvî olan isteklerine nefsinden her şeyi feda eden sevginin ferdi ulaştırdığı örnek insan mertebesidir. İdeale istediğimiz kadar, hattâ bizden istenildiği kadar örnek olmak mecburiyetindeyiz. Muallim halk gibi, her yaşayan gibi yaşayamaz. Herkesin sevinip güldükleri gibi sevinip gülmemize ‘bizim bildiklerimiz mânidir. Peygamberimizin bunu pek çok anlatan bir sözü var: ‘Eğer bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız ve zevklerinizi yapamazdınız’    Ve bu hale ancak sevgi yolu ile ulaşılıyor. Nefsin arzularından geçme hali, aşkın meyvesidir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
4. Muallim, hepimizin her an muhtaç olduğu doktordur. İman ve anlayış vasıtaları ile bizi tedavi eder. Muallim, insan olan varlığımızı alır, ona sonsuzluk dünyası olan ruhî hayat istasyonlarında yol alacak kudretin ve değerlerin aşısını yapar. Hayat, var olanı olduğu gibi tanıtmaya kabiliyetlidir. Muallim var olması lâzım geleni öğretir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Realitenin üstadı bizzat kendisidir, idealinin üstadı ise muallimdir. Sanatkârın ve bahusus edebî sanat sahiplerinin bu muallim rolünü yaptıklarını unutmamak lâzımdır. Peygamberlerse, en büyük ruh doktorları idiler; bütün insanlığın ruhunu kurtardılar. 
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Kalbe yapılan ilk aşı, merhamet aşısıdır. Sonra, hemcinsini sevmek ve sevdiği için aldatmamak, ihmâl etmemek aşıları yapılır, cemaat sevgisi verilir. Böylece aşkın terbiyesinden sonra ferdin şahsiyeti işlenir. Her hareketinde kendinin olma, kendi kendine bağlı kalma aşıları verilir. 
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Duyguları hiç yoğrulmaya muhtaç değilmiş gibi çocuğa tabiat eşyası tanıtılıyor. Kültür dersleri, farazâ tarih ve coğrafya bile, eşya dersleri gibi okutuluyor. En büyük boşluğa doldurulacak olan din dersleri kabul edildi.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Muallimin vermesi gerekli bilgiler, ruhî yapının ulaştığı devrede muhtaç olduğu bilgiler; ruhî yapıyı işleyerek ona aşı olacak bilgilerdir; onu olduğu yerden bir adım daha ileri götürebilecek bilgilerdir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Edebiyat dersinde, zihinlere biyografi ve yalnız edebiyat tarihlerini aktarmak, edebî zevki olduğu gibi, durmadan matematik formülleri ezberletmek zekânın mücerred dönüşünden ibaret olan matematik kabiliyetini körleştiricidir. İlkokul çocuğuna, kendileriyle henüz hissî  temasa geçmediği eşyanın bilgisini vermek isteyiş, ondaki hissî yapıyı bozar ve kendini arama işinden onu alıkoyar.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Muallimin, irade kabiliyetimizi işlemi rolü ise, evvelkilerden daha mühimdir.
Muallimin yalnız iyi alışkanlıklarımızı harekete geçirmesi ve fena hareketlerimizi frenlemesi lazımdır.
Her şeyden evvel gencin, kendisine hayat sahnelerinin hepsi açık bulunan bir hayat adamı olmaktan korunması lâzımdır. Tarik yoluyla irşat, ruhlara çevrilmiş bir heykelciliktir.
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Muallim, bizim bütün ruh yapımızın sanatkârıdır. Böyle olunca da ondaki  sakatlıkların hepsinden mesuldür.
Doktorumuzdur, kurucumuzdur, düzenimizin bekçisidir, münasebetlerimizin düzenleyicisidir ve yaşamımızın üstadıdır. Zira, bunların hepsinden o, haberi olsa da olmasa da, mesuldür. Muvazenesizliğin, medeni terbiyedeki düşüklüklerin mesulü yine odur. 
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
5. Muallim, sahip olduğu bu mesuliyetle içimizde en fazla hür olan insandır. Çünkü mesuliyetimiz, hürriyetimizin kaynağıdır.
Maarif demek, muallim demektir. Descartes ‘hür olmayan düşünce, düşünce değildir.’ diyor. Bu söze inanarak diyebiliriz ki; hür olmayan muallim , muallim değildir. Mahkûm edilmiş fikir ve irfandir. Fikir ve kültürün mahkûmiyeti en az vatan toprağının esaret altında kalması kadar acıklıdır. 
MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?
Muallimi bu karakterleri ile tanımayıp onun millet ruhunun yapıcısı olduğuna inanmayan bir zihniyet, muallimi basit bir memur kadrosu haline koyar ve her tarafından çiçeklenecek kültür ağacını kökünden baltalar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder