KELİMELERİN MUHAFIZI
‘Mustafa Kemal ve Zamanın Kalemi’
Kasabanın ortasında, geçmişin sırlarını gökyüzüne
fısıldayan dev bir çınar yükselirdi. Ona "Bilge Çınar" derlerdi.
Yaprakları rüzgârla dans ederken, dallarıyla gökyüzüne hikâyeler çizerdi. Fakat
kimse bu hikâyeleri duymazdı. Kimse...
Mustafa Kemal hariç.
Mustafa Kemal, kasabanın en eski okulunda, eski
sıralarda oturan, gözlerinde yıldızlar parlayan bir öğrenciydi. Defterindeki
boş satırlara uzun uzun bakar, yazmak isterdi ama kelimeler sanki aklında dans
edip bir türlü parmak uçlarına ulaşmazdı.
Her akşam defterini açar, usulca aynı cümleyi
fısıldardı:
“Kelimeler sadece sesler değildir. Onlar,
zamanın içinden geçen birer ışıktır.”
Bu söz, ona bir rüyada gelmişti. Yüzü görünmeyen,
sakince konuşan bir varlık, sonsuz bir ormanın kalbinde fısıldamıştı bu cümleyi
kulağına. O andan beri Mustafa Kemal, kelimelerin içinde gizli bir kudret
olduğunu hissediyordu.
Bir öğle arasında, okulun eski kütüphanesinde
dolanırken, tozlu rafların ardında gizli bir sandık buldu. Üzerinde solgun ama
hâlâ parlayan altın harfler vardı:
“Unutulan
Kalemlerin Muhafızı”
Merakla kapağını açtığında içinden ince, kristal
uçlu, yıldız tozuyla parlayan bir kalem çıktı. Kalemi eline aldığında bir
titreme hissetti. Sınıfın duvarları sanki bir an nefes aldı, kitapların
sayfaları usulca kıpırdadı. Ve kalem, kendi kendine deftere yazmaya başladı:
“Beni
seçen kişi, kelimelerin gerçek gücünü keşfedecek.”
Mustafa Kemal anladı: Bu kalem, sıradan bir yazı
aracı değildi. Kelimeleri yalnızca yazmak için değil, korumak, onarmak ve
geleceği şekillendirmek için var eden bir anahtardı.
Ertesi gün Ayşe Öğretmen sınıfa şöyle dedi:
"Bugün duygularınızı bir kelimeyle
anlatın ve onunla kısa bir yazı yazın."
Mustafa Kemal, eline o sihirli kalemi aldığında
kelimeler adeta kalbinden süzüldü:
“Can
sıkıntısı, bir sisin içinde kaybolmaktır. Çıkış yolu vardır, ama göremeyince
umutsuz hissedersin.”
Sınıf sessizleşti. Arkadaşları, Mustafa Kemal’in
kelimelerinde kendi duygularını bulmuştu. Ayşe Öğretmen hafifçe başını sallayıp
gülümsedi:
“Mustafa
Kemal, kelimeler senin aynan olmuş. Onlara baktıkça kendini de göreceksin.”
O gün, kelimenin yalnızca harflerden değil;
duygulardan, düşüncelerden ve hayal gücünden oluştuğunu öğrendi.
Fakat okulda bir şeyler değişmeye başladı.
Kitapların sayfaları boşalmaya, öğrenciler kelimeleri unutmaya, kütüphane
sessizleşmeye başlamıştı. En kötüsü de Bilge Çınar’ın yaprakları kararıyor,
rüzgâr artık hikâye fısıldamıyordu.
Ayşe Öğretmen endişeyle Mustafa Kemal’in yanına
geldi:
“Yüzyıllar
önce kelimelerin ruhunu çalan bir gölge vardı. Şimdi geri döndü. Eğer
kelimeleri koruyamazsak, düşüncelerimiz ve hayallerimiz yok olacak!”
Mustafa Kemal derin bir nefes aldı. İçindeki ses
netti:
“Bu
yüzden geldi kalem. Bu yüzden seçildim.”
Mustafa Kemal sınıf arkadaşlarını topladı. Kalem,
her biri için bir kelime fısıldadı:
·
Elif Su: Cesaret
·
Zeynep:
Umut
·
Baran:
Merhamet
·
Duru:
Adalet
·
Yusuf:
Bilgelik
Her öğrenci kendi kelimesiyle bir hikâye yazmaya
başladı. Her kelimeyle birlikte Bilge Çınar’ın yaprakları ışıldadı, okulun
duvarları sanki nefes aldı, kitaplar yeniden kelimelerle doldu.
Hikâyeler sadece kâğıtlarda değil, kalplerde yankı
buluyordu.
Kalem bir kez daha yazdı:
“Kelimelerle
inşa edilen dünya, gölgelerden korkmaz.”
Ayşe Öğretmen gözleri dolarak konuştu:
“Siz
artık Kelimelerin Muhafızlarısınız. Sadece yazan değil, düşünen ve onaran
çocuklarsınız.”
Artık Mustafa Kemal için kelimeler bir sınav sorusu
değil, bir ışığın iziydi. Yazdığı her cümle bir kapı açıyor, yeni hayallerin
eşiğini aralıyordu. Düşünceyle yoğrulan her kelime, kalpten kalbe yolculuk
yapıyordu.
Bilge Çınar eskisinden daha güçlüydü artık. Onun
yapraklarında yazan hikâyeler, geleceğin çocuklarına umut taşıyordu.
Mustafa Kemal her gece defterini açar, kalemini
eline alır, gözlerini kapar ve sessizce fısıldardı:
“Kelimeler
sadece sesler değildir. Onlar, zamanın içinden geçen birer ışıktır. Ve ben, o
ışığın taşıyıcısıyım.”
Bu dünyada her çocuğun bir kelimesi vardır. Kimisi
cesaretle konuşur, kimisi umutla yazar, kimisi merhametle sarar kalpleri.
Mustafa Kemal’in hikâyesi, yalnızca onun değil; yazmak isteyen, hayal eden,
düşünen her çocuğun hikâyesidir.
Çünkü kelimeler, zamanı aydınlatan yıldızlardır.
Ve yıldızları görebilen her çocuk, karanlıkta yolunu bulur.