22 Aralık 2024 Pazar

HAYATIN SESSİZ UYARISI

 ÖFKEYLE KALKAN ZARARLA OTURUR: HAYATIN SESSİZ UYARISI

Hayatın karmaşasında hepimizin öfkeyle hareket ettiği anlar olmuştur. Peki, bu anların sonunda neler yaşadık? Bir anlık öfke, bir ömre bedel pişmanlıklar doğurabilir mi? “Öfkeyle kalkan zararla oturur” atasözü, bu sorunun cevabını derin bir bilgelikle sunar. İnsan ruhunun en güçlü duygularından biri olan öfke, kontrol edilmediğinde hem bireyi hem de çevresini sarıp sarmalayan bir fırtınaya dönüşebilir.

Geçmişten Günümüze Bir Uyarı

Atalarımız, bu sözle bizlere sabrın ve sağduyunun önemini öğütlemiş. Çünkü öfke anında verilen kararlar, çoğu zaman aceleci ve sağlıksız olur. Tıpkı rüzgârın savurduğu bir geminin limanı şaşırması gibi, biz de öfkemizin esiri olduğumuzda hedeflerimizden saparız. Hayatınızda öfkeyle hareket ettiğiniz bir anı düşünün. Geriye dönüp baktığınızda, “Keşke bekleseydim,” dediğiniz anlar olmadı mı?

Öfkenin Bedeli

İnsanın kalbinde biriken öfke, yalnızca onu değil, çevresindekileri de etkiler. Bazen bir kelime, bir bakış ya da bir hareket her şeyi altüst edebilir. Örneğin, bir dostunuzla tartıştığınızda öfkeyle söylediğiniz kırıcı bir söz, belki yılların dostluğunu bir anda yerle bir edebilir. Bu zararı telafi etmek ise bazen imkânsız hale gelir. İşte bu yüzden, “zararla oturmamak” için sakinliği bir erdem olarak benimsemek şarttır.

Sakinliğin Gücü ve Öfkeye Karşı Durmak

Öfkeyle kalkan insan, kontrolsüz bir ateş gibidir. Ancak unutulmamalıdır ki ateşi söndürmenin yolu suyu kullanmaktır; su ise burada sabır ve sağduyudur. Bu durumda insan kendine şu soruyu sormalıdır: “Bu anlık öfke, gerçekten değer mi?” Bu soruyu sormak, çoğu zaman bizi daha akılcı ve sağlıklı bir karar almaya yönlendirir. Öfkemizi kontrol ettiğimizde, hem zihnimiz hem de kalbimiz özgürleşir.

Sonuç: Öfke Fırtınasını Dindirmek

Sonuç olarak, “Öfkeyle kalkan zararla oturur” atasözü, bize her zaman bir rehber olmalıdır. Hayatta, öfkenin getirdiği karanlıkla değil, sabrın ve sağduyunun ışığıyla ilerlemek gerekir. Öfkeyi bir fırtına gibi düşünelim; fırtınalar elbet diner, ancak bıraktığı yıkım kalıcı olabilir. Öyleyse bir sonraki öfke anında kendimize şu soruyu soralım: “Bu öfkeyle hareket edersem, sonuçlarına gerçekten katlanabilir miyim?” Belki de bu soruya vereceğimiz cevap, bizleri zararla oturmak yerine, huzurla kalkmaya yönlendirecektir.

 

 

 

 

BİN YILLIK ÇINARIN DİLİNDEN

 BİN YILLIK ÇINARIN DİLİNDEN: BURSA'NIN ŞAHİTLİĞİ

Arkadaşlar, ben Bursa’da bin yıldır kök salan bir çınar ağacıyım. Toprağın derinliklerine uzanan köklerimle bu coğrafyaya bağlandım; dallarımla ise gökyüzüne eriştim. Zamanın akışını, mevsimlerin döngüsünü ve insanlığın öykülerini sessizce izledim. Her yaprağım bir hatıra taşır; her dalım, bu vatanın geçmişine tanıklık eden birer köprü gibidir.

Yüzyılların İzleri: Tarihe Yolculuk

Osmanlı’nın kuruluş yıllarını yaşadım; Fatih Sultan Mehmet’in bu topraklara adım attığını hissettim. Bursa’nın görkemli sarayları yükselirken, şehrin kalbinde ben de yerimi aldım. Gölgemde oynayan çocukların kahkahaları, âşıkların gizli fısıldaşmaları ve bilginlerin derin sohbetleri gövdemde yankılandı. Her biri, geçmişin ruhunu bugünlere taşıyan birer yankıdır.

Acının ve Direnişin Tanığı

Ne yazık ki sadece mutluluğa değil, acıya da şahit oldum. Savaşların, işgallerin ve yitip giden canların izlerini gövdeme kazıdım. İnsanların gözyaşları yapraklarıma fısıldandı; umut arayışları ise rüzgârla dallarımda dolaştı. Ama her seferinde, tıpkı insanlar gibi, yeniden ayağa kalkmayı başardım. Her fırtına beni sarstı, ancak hiçbir zaman yıkılmadım.

Sevginin ve Şefkatin Kucağı

Yıllar boyunca insanların sevgisini derinden hissettim. Bir çocuğun bana sarılması, yaşlı birinin gölgemde huzur bulması, doğayla insan arasındaki o kopmaz bağı anlamama yetti. Beni koruyan ellerin şefkati sayesinde bu topraklara daha sıkı tutundum.

Bugünden Geleceğe

Bugün, dallarımın altında oturan insanlara geçmişi anlatırken, geleceğe dair umutlarımı da dallarımda taşırım. Benim varlığım, doğanın ve insanın nasıl iç içe geçtiğinin bir sembolüdür. Umuyorum ki gelecek nesiller, bu bağın değerini anlayarak doğayı koruyacak ve geçmişin izlerini geleceğe aktaracak.

Bin yıllık bir çınar ağacı olarak şunu söyleyebilirim: Toprağın kokusunda tarih var; rüzgârın uğultusunda umut var. İnsanlar ve doğa, birbirinden kopmayan bir bütün. Bu bağı unutmamak, geçmişten aldığımız güçle geleceği inşa etmenin ilk adımıdır.

Bu yazı, bir çınar ağacının gözünden doğa, tarih ve insan sevgisinin bir araya geldiği anıları dile getirmektedir.

21 Aralık 2024 Cumartesi

ŞEFKAT RUHUMUZU BESLER

 ŞEFKAT VE İNSAN OLMANIN DEĞERİ

‘Şefkatli ol, karşılaştığın herkes zor bir mücadele veriyor.’ Eflatun

Sevgili Arkadaşlar,

Bazen hayat, gördüğümüzden çok daha karmaşıktır. Karşımızdaki insan gülümseyebilir, hatta neşeli görünebilir; ama iç dünyasında belki büyük bir mücadele vermektedir. Bu yüzden birine iyi davranmak, ona şefkat göstermek, sadece bir nezaket değil, aynı zamanda derin bir insanlık göstergesidir. Bugün size, "Şefkatli ol, çünkü karşılaştığın herkes zor bir mücadele veriyor," cümlesinin anlamını birlikte düşünelim.

Şefkat, sevgiyi içinde barındıran bir duygudur. Ama bu, sadece kelimelerle sınırlı değildir; bir bakış, bir el uzatma ya da bir gülümseme ile ortaya çıkabilir. Maarif Eğitim Modeli de tam olarak bunu vurgular: İnsanın sadece bilgisiyle değil, kalbiyle de eğitilmesi gerektiğini.

Maarif modeline göre, bir insanın “erdemli” olması, sahip olduğu bilgi kadar, başkalarına nasıl yaklaştığıyla da ilgilidir. Örneğin, bir arkadaşınız üzüldüğünde, onu teselli etmek ya da zor durumda olan birine yardım etmek, bilgiyi ahlakla birleştirmenin güzel bir örneğidir. Bu sadece bir davranış değil, aynı zamanda insan olmanın özüdür.

Bir düşünün, okula giderken köşede duran yaşlı bir amca ya da sokakta oyun oynayan ama ayakkabıları eski olan bir çocuk gördüğünüzde ne hissediyorsunuz? Şefkat, bu hissettiğiniz şeydir. Ona yardım etmek istemek, elinizden geleni yapmak ise bu şefkati harekete geçiren davranışlarınızdır.

Şefkat, insanın kalbinde bir tohum gibidir. Büyüyebilmesi için onu sulamak, beslemek gerekir. İşte bunu yapmak için bazı adımlar:

1.     Dinlemek: Bir arkadaşınız konuşmak istiyorsa, onun sözlerini gerçekten dinleyin. Bu, ona verdiğiniz değeri gösterir.

2.     Paylaşmak: Sahip olduklarınızı, ihtiyacı olanlarla paylaşın. Bir kalemi bile paylaşmak bazen büyük bir dostluk kurabilir.

3.     Küçük İyilikler: Sadece bir "günaydın" ya da "teşekkür ederim" demek bile birinin gününü güzelleştirebilir.

Bu dünyada herkesin küçük bir kahramana ihtiyacı vardır. Ve siz, birine iyi davrandığınızda onun kahramanı olabilirsiniz. Şunu unutmayın: Birine gösterdiğiniz şefkat, aslında kendi ruhunuzu da besler.

Sevgiyle ve şefkatle kalın. Unutmayın, bu dünyada şefkatten daha güzel bir şey yok!

 

 

YÜREĞİMİZİ GÜZELLEŞTİRMEK

HER YÜREĞE BİR NAKIŞ GEREK

Giriş;

Hepimiz, kalbimizi ve düşüncelerimizi şekillendiren izler taşırız. Tıpkı bir kumaşın üzerine işlenen nakışlar gibi, yaşadıklarımız ve öğrendiklerimiz de yüreğimizde iz bırakır. İşte bu yüzden, "Her yüreğe bir nakış gerek" deriz. Çünkü her insanın, kalbini güzelleştiren, ona anlam katan, onu zenginleştiren şeylere ihtiyacı vardır.

Sevgi Nakışı:

Her insanın kalbine ilk işlenen nakış sevgidir. Ailemizin, arkadaşlarımızın ve sevdiklerimizin bize gösterdiği sevgi, kalbimizi ısıtır. Sevgi, sadece almayı değil, vermeyi de içerir. Bir arkadaşımıza destek olmak, küçük bir iyilik yapmak ya da güler yüz göstermek, kalbimize işlenen en güzel nakışlardandır.

Bilgi Nakışı:

Öğrendiğimiz her yeni bilgi, kalbimize ve aklımıza işlenen değerli bir nakıştır. Okuduğumuz bir kitap, çözdüğümüz bir problem ya da yeni öğrendiğimiz bir beceri, bizi geliştirir ve hayatta daha güçlü adımlar atmamızı sağlar. Okulda öğrendiğimiz bilgiler de kalbimizi ve zihnimizi şekillendiren önemli nakışlardır.

İyilik Nakışı:

Birine yardım ettiğimizde, hem onun kalbine hem de kendi kalbimize bir iyilik nakışı işleriz. Örneğin, bir arkadaşınız düştüğünde ona yardım etmek ya da birine moral vermek, sizin için küçük ama karşınızdaki kişi için büyük bir mutluluk olabilir. İyilik, yüreğimizde iz bırakır ve bizi daha güzel bir insan yapar.

Sabır Nakışı:

Hayatta her şey istediğimiz gibi gitmez. Bazen sabretmeyi öğrenmek zorunda kalırız. İşte sabır da yüreğimize işlenen önemli bir nakıştır. Sabırlı olmak, zor zamanlarda bizi güçlü kılar ve hedeflerimize ulaşmamızı sağlar. Tıpkı bir nakış işlenirken gösterilen özen gibi, sabır da zamanla güzel sonuçlar doğurur.

Sonuç;

 Yüreğimizi Güzelleştirmek

"Her yüreğe bir nakış gerek" derken, aslında her insanın sevgiye, bilgiye, iyiliğe ve sabra ihtiyacı olduğunu anlatıyoruz. Bu değerlerle süslenen bir yürek, hem kendi hayatını hem de çevresindeki insanların hayatını güzelleştirir.

Unutmayalım, kalplerimize hangi nakışları işlediğimiz, kim olduğumuzu belirler. Gelin, kalplerimizi güzel değerlerle süsleyelim ve hayatımıza anlam katalım. Her zaman iyilik, sevgi ve bilgiyle dolu bir yürekle ilerleyelim. Çünkü güzel nakışlarla süslenmiş bir kalp, dünyayı daha güzel bir yer haline getirir.

 

Bu deneme yazısı, 5. sınıf öğrencilerinin seviyelerine uygun olarak "Her Yüreğe Bir Nakış Gerek" konusunu ele almakta ve Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli ile uyumlu olarak hazırlanmıştır. Umarım faydalı olur!

KÜÇÜK ÇABALAR, BÜYÜK BAŞARILAR

EMEĞİN DEĞERİ:

KÜÇÜK ÇABALAR, BÜYÜK BAŞARILAR

Giriş;

Hayatınızda hiç, “İyi ki bu işi başarmışım,” dediğiniz bir an oldu mu? O anın, sadece sonucu değil, oraya ulaşmak için verdiğiniz çabayı da ne kadar anlamlı kıldığını fark ettiniz mi? Emeğin değeri, bize sadece hayalini kurduğumuz bir sonuca ulaşmayı değil, o yolculukta yaşadığımız her zorluğu ve kazandığımız her deneyimi de armağan eder. Bu yazıda, emeğin hayatımızdaki anlamını ve önemini, sizinle sıcak bir sohbet havasında konuşmak istiyorum. 

Emeğin Anlamı:

Emek… Bir işi başarmak için verdiğimiz her çaba, döktüğümüz her ter, hissettiğimiz her heyecan. Mesela, bir çiftçinin sabahın ilk ışıklarıyla tarlasına gitmesi ya da bir öğrencinin ders çalışırken kendi kendine, “Hadi biraz daha gayret,” demesi. Emek sadece bir iş yapmak değildir; o işe duygularını, düşüncelerini ve inancını katmaktır. İnsan, uğruna emek verdiği her şeyi daha çok sever ve değerini daha derinden hisseder. 

Emeğin Değeri Nerede Saklıdır? 

Başarıda Saklıdır:

Emeğin belki de en tatlı meyvesi, başarıdır. Düşünün, aylarca çalıştığınız bir sınavdan istediğiniz sonucu aldığınızda yaşadığınız o gurur ve mutluluk! İşte emeğin değeri tam da burada, o sonuçtan çok, oraya ulaşırken gösterdiğiniz çabada saklıdır. 

Sabır ve Azimle Büyür:

Hiçbir güzel şey bir anda ortaya çıkmaz. Bir tohumun büyüyüp meyve vermesi için nasıl sabırla beklemek gerekiyorsa, hayatta da güzel sonuçlara ulaşmak için azimle çalışmak gerekir. Emek, sabırla birleştiğinde büyür ve hayatımıza anlam katar. 

Hayatı Anlamlandırır:

Emeğinizle başardığınız her şey, sizi siz yapar. Mesela, kendi yaptığınız bir resmi duvara astığınızda hissettiğiniz mutluluk… İşte bu, emeğin hayatımıza kattığı anlamdır. Çünkü o başarı, tamamen sizin çabanızın sonucudur. 

Paylaşıldıkça Çoğalır:

Emek sadece bireysel bir çaba değil, aynı zamanda paylaşınca çoğalan bir değerdir. Bir öğretmenin öğrencisine harcadığı emek, bir annenin çocuğu için uykusundan feragat etmesi… Bu tür çabalar, sevgiyle birleştiğinde daha da anlamlı olur. 

Emeği Değerli Kılmak İçin Ne Yapabiliriz?

Çalışmaya İnanmak:

Her şey bir adımla başlar. Küçük de olsa bir şeyler yapmaya cesaret etmek, emeğin ilk tohumudur. Önemli olan, o adımı atmaktan korkmamaktır. 

Sabırlı Olmak:

Büyük başarılar, büyük sabır ister. Unutmayın, her şey zamanla olgunlaşır. Tıpkı sabırla demlenen bir çay gibi, emekle elde edilen her şey de daha güzel olur. 

Küçük Başarıları Kutlamak:

Başarı dediğimiz şey illa büyük olmak zorunda değil. Mesela, bir gün boyunca hedeflerinize sadık kalıp çalıştığınızda, kendinizi ödüllendirin. Küçük adımlar, büyük yolların başlangıcıdır. 

Başkalarının Emeğine Saygı Duymak

Sadece kendi çabalarımıza değil, başkalarının da emeklerine değer vermeliyiz. Bir sofrayı kuran aşçının, bir bilgiyi bize ulaştıran öğretmenin, hatta yolda yürürken gördüğümüz düzeni sağlayan insanların emeğini fark etmek ve takdir etmek, bizi daha duyarlı bireyler yapar. 

Sonuç;

Emeğin gerçek değeri, sadece sonuçta değil, o sonucu elde etmek için verdiğimiz çabadadır. Küçük çabalarla büyük işler başarmak, hayatta en anlamlı kazanımlardan biridir. 

Unutmayın, hayat, emekle güzelleşir. Siz de her gün bir şeyler için çabalayın, kendinizle gurur duyun ve emeğinizle büyüyen başarı hikâyenizi yazın. Çünkü bu hikâye, sizin emeğinizin en güzel yansıması olacak.

DOSTLUK VE İNSAN İLİŞKİLERİNİN ÖNEMİ

 KUSURSUZ DOST ARAYAN DOSTSUZ KALIR

Giriş;

Hiç düşündünüz mü, herkesin hataları olduğunu kabul etmeden dost edinebilir miyiz? "Kusursuz dost arayan dostsuz kalır" atasözü, bize bunun mümkün olmadığını anlatıyor. Çünkü herkesin iyi yanları olduğu kadar, küçük eksikleri de vardır. Önemli olan, arkadaşlarımızın kusurlarını değil, onların güzel yanlarını görmektir. Gelin, bu atasözünü birlikte inceleyelim ve dostlukların değerini anlamaya çalışalım.

Atasözünün Anlamı:

"Kusursuz dost arayan dostsuz kalır" atasözü, kimse mükemmel olmadığı için mükemmel bir arkadaş bulmanın imkânsız olduğunu anlatır. Eğer bir arkadaşımızda hep kusur ararsak, asla gerçek bir dost bulamayız. Dostluk, insanların eksiklerini kabul etmeyi ve onlarla birlikte güçlü bir bağ kurmayı gerektirir.

Dostluk ve İnsan İlişkilerinin Önemi:

1. Herkesin Kusurları Vardır: Hepimizin bazen hata yaptığını unutmayalım. Belki bir arkadaşınız size bir gün söz verdiği bir şeyi unuttu ama başka bir gün size moral vermek için en çok o uğraştı. Dostlarımıza karşı anlayışlı olmak, arkadaşlık ilişkilerimizi güçlendirir.

2. Güzel Yanları Görmek: Arkadaşlarımızın kusurları yerine, onlarda sevdiğimiz özelliklere odaklanmalıyız. Mesela, bir arkadaşınız bazen dalgın olabilir ama sizi en zor anınızda yalnız bırakmıyorsa, bu onun dostluğunun ne kadar değerli olduğunu gösterir.

3. Birlikte Öğrenmek ve Büyümek: Dostlarımızla birlikte zaman geçirirken hem onların hem de kendimizin hatalarından öğreniriz. Birlikte büyümek, arkadaşlık bağını daha da sağlamlaştırır. Çünkü dostluk, birbirini olduğu gibi kabul etmek ve desteklemekle gelişir.

4. Dostlukta Sabır ve Anlayış: Dostluk, her zaman mükemmel değildir. Bazen anlaşmazlıklar yaşanabilir ama önemli olan, bu zorlukları birlikte aşmaktır. Sabır ve anlayış, gerçek dostluğu ayakta tutan temel taşlardır.

Dostluk Nasıl Güçlenir?

1. Anlayışlı Olmak: Arkadaşlarınızın hatalarını hoşgörüyle karşılamak, aranızdaki bağı güçlendirir. Hiç kimse her zaman doğru kararlar veremez; dostluk, bu hatalara rağmen devam edebilmekle ilgilidir.

2. Empati Kurmak: Arkadaşlarınızı anlamaya çalışın. Onların yerine kendinizi koyarak düşünmek, duygularını anlamanızı kolaylaştırır ve ilişkinizi güçlendirir.

3. Güzel Anlar Paylaşmak: Beraber gülmek, oyunlar oynamak ve güzel anılar biriktirmek, dostluğunuzu kalıcı hale getirir. Dostluk, birlikte geçirdiğiniz keyifli zamanlarla büyür.

4. Küçük Jestler Yapmak:

Bazen bir arkadaşınıza minik bir hediye vermek ya da sadece "Bugün nasılsın?" diye sormak, dostluğunuzu pekiştirir. Küçük şeyler, büyük mutluluklar yaratır.

Sonuç;

"Kusursuz dost arayan dostsuz kalır" atasözü, bize insan ilişkilerinde mükemmeliyet aramanın yanlış olduğunu anlatır. Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli’nin felsefesi de bu anlayışa önem verir. Arkadaşlarımıza sevgi, anlayış ve hoşgörüyle yaklaşarak, toplumsal bağlarımızı güçlendirebiliriz.

Unutmayın, dostluk kusurları değil, sevgiyi ve anlayışı paylaşmaktır. Siz de arkadaşlarınızın eksiklerine değil, güzel yanlarına odaklanın. Çünkü gerçek dostluk, bir kalpte büyür ve ömür boyu sizinle kalır.

KÜÇÜK HEDİYELERİN BÜYÜK ANLAMI

 KÜÇÜK HEDİYELERİN BÜYÜK ANLAMI

Çam Sakızı Çoban Armağanı…

Giriş;

Hiç küçücük ama kalpten gelen bir hediye aldığınız oldu mu? Belki bir dal çiçek, belki de kendi yazdığı bir not… İşte, "Çam sakızı çoban armağanı" atasözü, bu tür hediyelerin anlamını anlatır. Bu söz, bir hediyenin maddi büyüklüğünden çok, onun içtenlikle verilmiş olmasının değerli olduğunu vurgular. Gelin, bu atasözünün ne ifade ettiğini ve küçük armağanların neden bu kadar anlamlı olduğunu birlikte inceleyelim. 

Atasözünün Anlamı: 

"Çam sakızı çoban armağanı" atasözü, bir çobanın kendi sınırlı imkânlarıyla verebileceği en güzel hediyeyi, bir parça çam sakızını ifade eder. Burada, hediyenin büyüklüğü değil, sevgi ve samimiyetle sunulmuş olması vurgulanır. Maddi değeri az gibi görünse de gönülden verilen bir armağan, paha biçilemez bir anlam taşır. 

Hediyelerin Değeri:

1.     Gönülden Gelen Hediyeler: En değerli hediyeler, sevgi ve samimiyetle verilenlerdir. Örneğin, bir arkadaşınız size kendi yaptığı bir bileklik hediye ettiğinde, bu hediyenin taşıdığı duygu, onun maddi değerini gölgede bırakır. 

2.     Anlamlı Anılar: Bazı hediyeler, geçmişte yaşanan güzel anıları bize hatırlatır. Bir tatilde topladığınız taş veya deniz kabuğu, o anların sıcaklığını ve mutluluğunu hep yanınızda taşır. 

3.     Bağları Güçlendirmek: Hediyeleşmek, insanlar arasındaki bağı güçlendirir. Örneğin, annenize koparıp getirdiğiniz bir papatya, aranızdaki sevgiyi ifade eder ve bu ilişkiyi daha da pekiştirir. 

4.     Mutluluk ve Huzur: Hediye vermek, sadece karşı tarafı değil, veren kişiyi de mutlu eder. Küçük bir armağan, karşılıklı mutluluk yaratır ve aranızdaki bağı derinleştirir. 

Küçük Armağanların Büyük Anlamı: 

1.     El Yapımı Hediyeler: Kendi ellerinizle hazırladığınız bir hediye, emeğinizi ve duygularınızı ifade eder. Mesela, bir arkadaşınıza çizdiğiniz bir resim, onun için eşsiz ve özel bir anlam taşır. 

2.     Doğadan Gelen Hediyeler: Bir papatya demeti, sahilden aldığınız bir deniz kabuğu ya da bir yaprak, sevginizi ifade eden sade ama etkileyici hediyelerdir. Bu armağanlar, doğayla olan bağımızı ve duygularımızı yansıtır. 

3.     Sözler ve Notlar: Bazen bir teşekkür notu veya içten bir mektup, pahalı hediyelerden daha etkili olur. Yazılan birkaç cümle bile karşınızdaki kişiye verdiğiniz değeri gösterebilir. 

4.     Zaman ve İlgi: Sevdiklerinize zaman ayırmak ve onlarla ilgilenmek, verilebilecek en anlamlı hediyelerdendir. Birlikte geçirilen keyifli vakit, sevgi ve bağlılığı artırır. 

Sonuç;

"Çam sakızı çoban armağanı" atasözü, hediyenin büyüklüğünden çok, niyetin ve sevginin değerli olduğunu anlatır. Bu anlayış, Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeli’nin insani değerler eğitiminde de önemli bir yer tutar. Öğrenciler, sevgi, paylaşma ve samimiyet gibi değerlerle yetiştikçe, hem topluma hem de birbirlerine katkıda bulunacaklardır. 

Unutmayın, sevgiyle verilmiş küçük bir armağan, dünyalara bedeldir.

Siz de sevdiklerinize gönülden gelen küçük hediyeler sunun.

Çünkü bir armağanı değerli kılan, onun içtenlikle verilmiş olmasıdır.