İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET AKİF ERSOY
Milletlerin hayatında, geleceklerine yön veren önemli olaylar,
ismini tarihe kazımış abidevi şahsiyetler vardır. Genç nesillerin iyi
yetişmeleri, geleceğe güvenle bakabilmeleri, milletin değerlerini yaşatabilmesi
ve sahip çıkabilmesi ve milli şuuru ayakta tutabilmek için bu değerli
kişiliklerin her daim hatırlanması gerekir. Bizde bu program vesilesi ile
acizane bu sorumluluğumuzu yerine getirmekteyiz.
İşte kahramanlık destanımız, heybetli kimliğimiz, vatanseverlik
örneğimiz, milletimizin yüreğinden çıkarak acılarını, umutlarını, kararlılığını
haykırarak İstiklal Marşımız ile ölümsüzleştiren o abidevi kişilik Mehmet Akif
Ersoy.
Düşman orduları Türk yurdunun her yerine sokulmuş, İzmir, Bursa
gibi önemli topraklarımız düşmüş, İstiklal savaşımızın en zor günleri
yaşanmaktadır. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşımızı yazarken! Türk milleti
tarihin en karanlık günlerindedir. Mehmet Akif, kurtuluş mücadelemizin Ege’deki
merkezlerinden Balıkesir’e gider ve burada halktan aralarındaki ayrılıkları
kaldırmalarını, düşmana karşı birleşmelerini isteyip, herkesi yurt savunmasına
çağırır. O dönemde Anadolu iç isyanlarla karşı karşıyadır. Kurtuluş savaşı
sürerken Mehmet Akif Kastamonu camilerinde yaptığı konuşmalarda, milli ve
manevi değerlerin tehlikede olduğunu belirterek Müslümanları birliğe, düşmana
karşı savaşmaya çağırır. Bu konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler
Anadolu’nun bütün illerinde, sancaklar ve kazalardaki idarecilerle okutturulur.
Kitaplar, broşürler şeklinde yeniden basılarak cephelere, köylere dağıtılır.
Genel Kurmay Başkanlığımız Saldırgan düşmana karşı Anadolu´da
tutuşan heyecanı koruyacak; vatan sevgisini ve inancı canlı tutacak ve
gelecekte milli bir marşımız olacak marşın hazırlanması gerektiğini bildirir.
Millî Eğitim Bakanlığının bu öneriyi uygun bulması üzerine "İstiklâl Marşı
Yazma Yarışması" düzenlenir ve 500 lira ödül konulur. Yarışmaya 724 şiir
katılır. Bunlar arasından İstiklâl Marşı olacak bir şiir seçilemez. Mehmet Akif
ise "Milletin kurtulacağını para ile mi söyleyeceğiz " diyerek bu
yarışmaya katılmaz. Hasan Basri yarışma için konan ödülün ona verilmeyeceğine
dair güvence verince ve Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in isteği
üzerine, O halde yazalım. Deyip “Kahraman Ordumuza" adlı şiirini yazar. Bu
şiir 1 Mart 1921 tarihli TBMM toplantısında okunur ve 12 Mart 1921 tarihli
toplantıda da ayakta alkışlanarak İstiklâl Marşı olarak benimsenir. Mehmet Akif
Ersoy yarışma için konan ödülü almaz ve o, bu görevi ordu ve milletimiz adına
yerine getirdiğini söyler.
İstiklal Marşı öyle bir dönemde öyle duygularla yazılmıştır ki her
bir cümlesi bu milletin kanıyla verdiği mücadeleyi yüreğimizi yaka yaka anlatır
bizlere. “Korkma” seslenişi acizce bir korkuyu değil, her karış toprağı şehit
kanları ile yoğrulmuş aziz vatanımızın kaybedilme endişesini dillendirir. Durum
ne olursa olsun esareti değil umudu öğütler. Çünkü esaret değil ümit bize
yakışır! Arkadaş diyerek seslendiği gençlerdir, sizlersiniz. Bu vatanın
korunması,
bastığı yerleri toprak diyerek geçmeyen; bu topraklar altında
kefensiz olarak yatan şehit dedelerini unutmayan vefalı gençliğin eliyle
olacaktır.
M.Akif : O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. Fakat bir gün
bile ümidimizi kaybetmedik, asla yenik düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir
miydik? Ne topumuz vardı, ne tüfeğimiz... Fakat imanımız büyüktü: O şiir,
milletin o günkü heyecanının bir kıymetli hatırasıdır. O şiir bir daha
yazılamaz... Onu kimse yazamaz... Onu ben de yazamam... Onu yazmak için o
günleri yaşamak lazım..demiştir..
Sevgili Öğrenciler; İstiklal Marşını sevmek, ülkemizi sevmektir.
Marşımızı coşkuyla söylemek, ülkemize sahip çıkmaktır. İstiklal Marşı
tefekkürdür, ruhtur, heyecandır, şanlı mazimizdir. Onu ne kadar büyük bir
coşkuyla okursak bu milletin onurlu destansı mücadelesine de o kadar sahip
çıkmış oluruz. Bu bizlerin boynumuzun borcudur. Ancak o zaman üstad Mehmet Akif
Ersoy’un “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” duası
gerçekleşir.
Fikir ve şiir tarihimizde çok önemli bir yeri olan M. Akif,
esarete isyan eden, milletini uyanmaya ve uyanık davranmaya çağıran bir aksiyon
adamıdır. Mehmet Akif’in en büyük meziyeti, söyledikleri ile yaptıklarının
örtüşmesidir. O, ülkesinin maddî–mânevî problemleri üzerinde kafa yormuş ve
bunlara çağının çok ilerisinde çözümler üretmiştir. O, insanın faydasına olan
medeniyetin peşindedir. Çünkü bilim ve teknoloji insanlığın ortak malıdır.
Kültür ise, milletlere hastır; başka kültürlerle değiştirilemez. Akif Batı
bilimini şekillendirmede ‘Kendi mâhiyyet-i rûhiyeniz olsun kılavuz.’ diyerek
kendi millî kültürümüze ve îmânımıza işaret eder. Akif, Batı’nın alınacak
yönlerini şöyle anlatır: ‘Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini; Veriniz hem
de mesâînize son sür’atini. Çünkü kaabil değil artık yaşamak bunlarsız; Çünkü
milliyeti yok san’atın ve ilmin; yalnız.’
Akif’e göre asıl olan fazilettir, fazilet de insana Allah
korkusundan gelir: ‘Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır; Fazilet
hissi insanlarda Allah korkusundandır.’
Akif ayrımcılığa ve bölücülüğe karşı idi. O, her zaman birlikten
kuvvet doğacağını belirtmiştir. O bunu şu mısralarında şöyle dile getirmiştir.
Girmeden tefrika, bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler, onu top
dindiremez”
Sevgili öğrenciler, konuşmamın sonunda hem bu yüce destanı yazan
üstadı, hem de yazdıran sayısız kahramanı rahmetle anar saygılar sevgiler
sunarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder