8 Mart 2016 Salı

İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET AKİF ERSOY

İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET AKİF ERSOY
Milletlerin hayatında, geleceklerine yön veren önemli olaylar, ismini tarihe kazımış abidevi şahsiyetler vardır. Genç nesillerin iyi yetişmeleri, geleceğe güvenle bakabilmeleri, milletin değerlerini yaşatabilmesi ve sahip çıkabilmesi ve milli şuuru ayakta tutabilmek için bu değerli kişiliklerin her daim hatırlanması gerekir. Bizde bu program vesilesi ile acizane bu sorumluluğumuzu yerine getirmekteyiz.
İşte kahramanlık destanımız, heybetli kimliğimiz, vatanseverlik örneğimiz, milletimizin yüreğinden çıkarak acılarını, umutlarını, kararlılığını haykırarak İstiklal Marşımız ile ölümsüzleştiren o abidevi kişilik Mehmet Akif Ersoy.
Düşman orduları Türk yurdunun her yerine sokulmuş, İzmir, Bursa gibi önemli topraklarımız düşmüş, İstiklal savaşımızın en zor günleri yaşanmaktadır. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşımızı yazarken! Türk milleti tarihin en karanlık günlerindedir. Mehmet Akif, kurtuluş mücadelemizin Ege’deki merkezlerinden Balıkesir’e gider ve burada halktan aralarındaki ayrılıkları kaldırmalarını, düşmana karşı birleşmelerini isteyip, herkesi yurt savunmasına çağırır. O dönemde Anadolu iç isyanlarla karşı karşıyadır. Kurtuluş savaşı sürerken Mehmet Akif Kastamonu camilerinde yaptığı konuşmalarda, milli ve manevi değerlerin tehlikede olduğunu belirterek Müslümanları birliğe, düşmana karşı savaşmaya çağırır. Bu konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler Anadolu’nun bütün illerinde, sancaklar ve kazalardaki idarecilerle okutturulur. Kitaplar, broşürler şeklinde yeniden basılarak cephelere, köylere dağıtılır.
Genel Kurmay Başkanlığımız Saldırgan düşmana karşı Anadolu´da tutuşan heyecanı koruyacak; vatan sevgisini ve inancı canlı tutacak ve gelecekte milli bir marşımız olacak marşın hazırlanması gerektiğini bildirir. Millî Eğitim Bakanlığının bu öneriyi uygun bulması üzerine "İstiklâl Marşı Yazma Yarışması" düzenlenir ve 500 lira ödül konulur. Yarışmaya 724 şiir katılır. Bunlar arasından İstiklâl Marşı olacak bir şiir seçilemez. Mehmet Akif ise "Milletin kurtulacağını para ile mi söyleyeceğiz " diyerek bu yarışmaya katılmaz. Hasan Basri yarışma için konan ödülün ona verilmeyeceğine dair güvence verince ve Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in isteği üzerine, O halde yazalım. Deyip “Kahraman Ordumuza" adlı şiirini yazar. Bu şiir 1 Mart 1921 tarihli TBMM toplantısında okunur ve 12 Mart 1921 tarihli toplantıda da ayakta alkışlanarak İstiklâl Marşı olarak benimsenir. Mehmet Akif Ersoy yarışma için konan ödülü almaz ve o, bu görevi ordu ve milletimiz adına yerine getirdiğini söyler.
İstiklal Marşı öyle bir dönemde öyle duygularla yazılmıştır ki her bir cümlesi bu milletin kanıyla verdiği mücadeleyi yüreğimizi yaka yaka anlatır bizlere. “Korkma” seslenişi acizce bir korkuyu değil, her karış toprağı şehit kanları ile yoğrulmuş aziz vatanımızın kaybedilme endişesini dillendirir. Durum ne olursa olsun esareti değil umudu öğütler. Çünkü esaret değil ümit bize yakışır! Arkadaş diyerek seslendiği gençlerdir, sizlersiniz. Bu vatanın korunması,
bastığı yerleri toprak diyerek geçmeyen; bu topraklar altında kefensiz olarak yatan şehit dedelerini unutmayan vefalı gençliğin eliyle olacaktır.
M.Akif : O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yenik düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydik? Ne topumuz vardı, ne tüfeğimiz... Fakat imanımız büyüktü: O şiir, milletin o günkü heyecanının bir kıymetli hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz... Onu kimse yazamaz... Onu ben de yazamam... Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım..demiştir..
Sevgili Öğrenciler; İstiklal Marşını sevmek, ülkemizi sevmektir. Marşımızı coşkuyla söylemek, ülkemize sahip çıkmaktır. İstiklal Marşı tefekkürdür, ruhtur, heyecandır, şanlı mazimizdir. Onu ne kadar büyük bir coşkuyla okursak bu milletin onurlu destansı mücadelesine de o kadar sahip çıkmış oluruz. Bu bizlerin boynumuzun borcudur. Ancak o zaman üstad Mehmet Akif Ersoy’un “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” duası gerçekleşir.
Fikir ve şiir tarihimizde çok önemli bir yeri olan M. Akif, esarete isyan eden, milletini uyanmaya ve uyanık davranmaya çağıran bir aksiyon adamıdır. Mehmet Akif’in en büyük meziyeti, söyledikleri ile yaptıklarının örtüşmesidir. O, ülkesinin maddî–mânevî problemleri üzerinde kafa yormuş ve bunlara çağının çok ilerisinde çözümler üretmiştir. O, insanın faydasına olan medeniyetin peşindedir. Çünkü bilim ve teknoloji insanlığın ortak malıdır. Kültür ise, milletlere hastır; başka kültürlerle değiştirilemez. Akif Batı bilimini şekillendirmede ‘Kendi mâhiyyet-i rûhiyeniz olsun kılavuz.’ diyerek kendi millî kültürümüze ve îmânımıza işaret eder. Akif, Batı’nın alınacak yönlerini şöyle anlatır: ‘Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini; Veriniz hem de mesâînize son sür’atini. Çünkü kaabil değil artık yaşamak bunlarsız; Çünkü milliyeti yok san’atın ve ilmin; yalnız.’
Akif’e göre asıl olan fazilettir, fazilet de insana Allah korkusundan gelir: ‘Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır; Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.’
Akif ayrımcılığa ve bölücülüğe karşı idi. O, her zaman birlikten kuvvet doğacağını belirtmiştir. O bunu şu mısralarında şöyle dile getirmiştir. Girmeden tefrika, bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler, onu top dindiremez”
Sevgili öğrenciler, konuşmamın sonunda hem bu yüce destanı yazan üstadı, hem de yazdıran sayısız kahramanı rahmetle anar saygılar sevgiler sunarım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder