9 Mart 2016 Çarşamba

MENEKŞELİ MEKTUP



ESERİN KİMLİĞİ

ESERİN ADI: .Menekşeli Mektup
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 12. Baskı Mart 2015
SAYFA SAYISI: 159
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:

HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:
Postacı: Hikayenin asıl kahramanıdır. Kendi halinde, sabırlı, iyi niyetli, yalnız bir insandır.
Kahvehane Sahibi: Postacının yalnızlığına derman olan, kahvede onunla sohbet eden, onu teselli eden karakter. Manevi bir güç olarak hikayede yer almış.
Amcaoğlu: Almanya seyahatinde postacıyı yalnız bırakmayan karakter.
İncila Hanımın Eşi: Sadakatsizliğin sembolü
İncila Hanım: Sabrın ve sadakatin sembolü
Remzi Bey: Koruyucu güç

ESERDE İŞLENEN KONU: 

Eserin temasını oluşturan temel kavram aşktır.  Konu ise postacının eşine duyduğu sevgi ve İncila Hanıma duyduğu derin hayranlıktır. Bu hayranlık duygusu zamanla aşk ile yer değiştirir. Zamanla postacı, İncila Hanımı evden kaçan hanımının yerine koyar ve ona aşık olur.
Eser bir kurmacadır.

ESERİN ANA FİKRİ

İnsan yalnızlığı.

ESERİN TÜRÜ:

Hikâye

ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:

Türk hikâye sanatının kıymetli isimlerinden Mustafa Kutlu, artık bir gelenek haline gelen Eylül kitaplarına bir yenisini daha ekledi: Menekşeli Mektup.
Kutlu, 2000 yılından beri tek hikâyelik kitaplar yayınlıyor. Bu kitapların Türk hikâye sanatına ne denli büyük katkılar sağladığını ve okuyucuyu nasıl sarıp sarmaladığını söylemeye gerek yok.

Uzun Hikâye ile başlayan bu süreç, Menekşeli Mektup’a gelene kadar Beyhude Ömrüm, Mavi Kuş, Tufandan Önce, Rüzgârlı Pazar ve Chef ile devam etmişti.

Menekşeli Mektup’ta üç hikâye var: Menekşeli Mektup, Hacca Gidebilmek ve Kar Üstüne Kar Damlar. Birinci hikâyede bir postacı, ikinci hikâyede hacca giden bir otobüs şoförü, üçüncü hikâyede de Sarıkamış İhata Hareketi sırasında Ruslara esir düşen iki asker anlatılıyor.

Mustafa Kutlu’nun özelliklerinden biri olan şiirsel anlatım, bu kitapta adeta zirve yapıyor. Kelimeler, “birbirini kanaviçe gibi dokuyor”, cümleler “ak mermere duru suyun damlaması” gibi akıyor. Ve kitabı okuyup bitirdiğinizde, “ahir ömrünüzde bir güzellik yapmış olmanın iç ferahlatan ezgisini dinliyorsunuz.” İçiniz yıkanıyor.

Kitapta yer alan üç hikâyenin ortak noktası, insanın yalnızlığı ve trajedisidir. Kutlu, kendisiyle yapılan bir söyleşide, “Allah varsa, trajedi yoktur” demişti. Dolayısıyla, bu hikâyelerin karşısına koymamız gereken şey, çile kelimesidir, çile doldurmak’tır. “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli gram ağır gelmiş ayrılık” gibi.

Kutlu, Menekşeli Mektup’ta birçok yeniliğe de imza atmış. Mesela, hikâye kahramanının yanına öyle birini yerleştiriyor ki, bu kişi, hem kahramanı sürekli taze tutuyor, hem de onun yükünü hafifletiyor. Bir mesaj verecekse eğer, bu mesajı da o kişinin üzerinden veriyor.

Kar Üstüne Kan Damlar hikâyesinde bu kişi Berham Çavuş’tur. O güçlü kuvvetli, boylu poslu adamın ağır şartlara dayanamayarak sendeleyip yıkılması, sonra da vefat etmesi, bir anlamda Osmanlı Devleti’nin sonunu çağrıştırıyor.

Hacca Gidebilmek hikâyesindeki anahtar karakter İhsan Abi’dir. O, konuya uygun olarak; yaşadığı olumsuz hayata rağmen, insanın özünün sağlam kalabileceğini bizlere öğretmektedir.

Menekşeli Mektup’ta ise Postacı’nın yanına konulan karakter, İncilâ Hanım’dır. Bu hanımdan sabır ve tutkuyu öğreniyoruz.

Kitaptaki yeniliklerden biri de, okuyucuyu daha çok hikâyenin içine çekmesi, metne dâhil etmesidir.

Kutlu, Menekşeli Mektup’ta Türkçenin imkânlarını sonuna kadar kullanıyor. Türkçe, bütün görkemi ile ilk cümleden son cümleye kadar kendini gösteriyor. Her sayfada bir ya da birkaç cümlenin altını çizmek zorunda kalıyorsunuz. İşte: “Umudu üzmek...”

Yine, diğer hikâyelerinde az rastlanan bir durum, bu kitabında bir iki adım öne çıkıyor. Kutlu, hayat bilgisini, yani tecrübesini, gerektikçe okuyucu ile paylaşıyor. Misal: “Her coğrafyanın, her iklimin kendi insanına hediye ettiği bir şahsiyet, bir özellik vardır. Dağın adamı adımlarını kaldıra kaldıra atar; her an tetiktedir, hareketli ve çeviktir; ovanın adamı ayaklarını sürüye sürüye gider, ağır ve dalgındır. Biri içe dönük, öteki dışa dönük olur vesaire.” (Sayfa 31)

Kutlu hikâyesinin önemli bir özelliği de okuyana ilham vermesi, ufkunu açmasıdır. Buna ‘etki’ de diyebiliriz. Sözgelimi, “Çocuklar büyüyor, rüzgârın etkisiyle” dizesi, Menekşeli Mektup okunurken yazıldı. Şairleri bile etkileyen bu şiirsel üslup, elbette hikâyecileri de etkileyecektir.


YAZARIN ÜSLUBU:

Bir çırpıda bitiveren bu hikâye kitabında 3 hikaye bulunmaktadır; Menekşeli Mektup, Hacca Gidebilmek, Kar Üstüne Kan Damlar. Menekşeli Mektup’ta ortak kaderler üzerinden gidilmiş bir yapı vardır. Postacının karısı tarafından terk edilmesi, İncila Hanım’ın kocasının Almanya’ya gidip haberlerinin gelmemesi, Alman yaşlı kadının kocasının ölmüş olması birbirlerini iyi anlayan insanların ortak bağlarıdır. Postacı, İncila Hanım’ın evine mektup getire- götüre onlarla ahbap olmuştur. Sonra İncila Hanımın kocasını aramaya Almanya’ya gider. Burada acı gerçeklerle karşılaşır. Kocası Hanımı aldatmıştır ve ona gelen mektupları Yaşlı kadın yazmaktadır. Postacı Almanya’dan döndüğünde gerçekleri İncila Hanım’a anlatamaz. Hikâye, postacının terk eden karısının ona dönmesiyle sonuçlanır. Baktığımızda olay hikâyesi olan bu eser bir durum hikayesi gibi sonuçlanmıştır.
Hacca Gidebilmek adlı hikâye ibretlik olaylar içermektedir. Kadir bir otobüs şoförüdür. Zorluklarla bir 302 alabilmiştir. Hacca hacı taşımak fikri ona hoş gelmiştir. Hem de hacı olmayı çok istemektedir. Hacca gidişi, orada olanlar ve asıl çözüm olan dönüş yolculuğunda başına gelenler onu çok etkilemiştir. Olaylar bağlı bir şekilde birbirini tamamlamaktadır. Hac yolculuğu ona hayatında vefakâr insanların varlığını göstermiştir.
            Son hikâye olan “Kar Üstüne Kan Damlar” hazin bir ölümün sonunda bir askerin hayatının kurtulmasına bağlı olarak birbirine bağlı iki olaydan oluşmaktadır. Genç kız hastalanır, nişanlısı onu kızakla kar üstünde şehre ulaştırmak için çırpınmaktadır. Kızın parmağına oğlanın aldığı gülün dikeni batınca parmağı kanar, bu kanlar o canını verene kadar kar üstünde gittikleri yol boyunca iz yapmaktadır. Sonunda kız can verir. Bir diğer olay ise Sarıkamış’ta bir askere bu kızın babası tarafından verilen, kızın çeyizinde kalan ihram ve yeleğin onun hayatını kurtarmasıdır. Birçok kişi soğuktan donarken, o asker, bu yelek ve ihram sayesinde kurtulmayı başarmıştır. Fakat sonunda Ruslara esir düşerek Sibirya’ya maden kamplarına çalışmak üzere gönderilir. Sonunda da şöyle bir dörtlük söyler;
“Yaşa padişahım yaşa,
Kan bulaşmış çatık kaşa,
Biz urusa esir düştük
Sebep oldu Enver paşa”

ÖZET:

Menekşeli Mektup
Postacı yalnız başına hayatını sürdüren dervişane bir ademdir. Bu devirde böyle antika adamlar da mı varmış dedirten cinstendir. Aşk adamıdır, tevekkül adamıdır, sabır adamıdır. Kahveye gider; yalnız oturur, gazete okur, evine döner; radyo dinler, düşüncelere dalar. Postacı’nın İncila hanıma dağıttığı hercai menekşeli pulu ve beraberinde umudu barındıran mektupları olur. Zamanla aralarındaki muhabbet ilerler. Postacı’nın İncila Hanım’a platonik aşkı başlar. Fakat hikaye tahminleri zorlayacak şekilde biter. Ya Tahammül Ya Sefer’e göndermeler vardır. Postacı seferle tahammül arasında mekikler dokusa da tahammül ağır basar ve sabrının meyvesini hikayenin sonunda alır.
Hacca Gidebilmek
Şoför Kadir ‘e 302 model arabasının sürprizlerle getirdiği Hac yolculuğunun hikayesidir. Gidişten ziyade dönüşün uzun hikayesidir. Mertlik mürüvvet nerede be kardeşim, derken “kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş” sözünün hikmeti ortaya çıkar. Hacı Kadir bu yolculuktan çok şey öğrenmiştir.
Kar Üstüne Kan Damlar
Sarıkamış’ta bir yolculuktur. Allah u Ekber dağlarından aşıp düşmana ve tipiye karşı mücadeledir. Genç bir kızın ölümünün erattan birinin yaşamının kurtulmasına vesilesi olur.


  SON BAKIŞ:

Memleket hikâyecisi Kutlu’nun bu son kitabı, kendi memleketimizden gelen bir mektup sıcaklığında... Bundan önceki Chef kitabında Nerede duruyoruz? sorusuna açıklık getiren yazar, Menekşeli Mektupta yine aramızdan çekip çıkardığı kahramanlarla, bulunduğumuz yerde neye tutunarak durduğumuzun tespitini yapıyor. Çimen-çiçek kokularını içinize çekmişçesine, kitabı kapattığınızda aşk meselesi üzerinde düşünmeye başlıyorsunuz. Kutlu, son kitabında üç hikâye birden sunarak şaşırtıyor okuru. Ancak toplumdaki değişimlerin bireydeki etkisini irdeleme anlayışına dayanan Kutlu hikâyeciliğinin, son kitapta da bu temel tavrı koruduğunu belirtelim. Kitaptaki üç farklı hikâyenin ikisinde aşk konusu yoğun olarak öne çıkarken, Hacca Gidebilmek öyküsünde ilahi aşk bağlantılı ahlak meselesi tahlil ediliyor.
İsimsiz kahramanı postacının ağzından ironik bir aşk macerasını hikâye eden Menekşeli Mektupta yazar, sık sık hikâye ile kahramanı arasına girerek okuruyla hasbıhal etmekten geri durmuyor. Böylece okuyup yazmaktan çok, anlatmaya ayarlı Kutlunun tarzına kendinizi daha rahat kaptırırken, bu muhabbetin içinde kahramanın durumunu yazarla tahlil etmenin hazzını da yaşıyorsunuz. Bir gecekondu mahallesinde küçük bir evde yaşayan postacı, mahallemize uğrayan herhangi bir postacıdan farklı değil. Başından talihsiz bir evlilik geçen kahramanımız kendini TRT 4 radyosundaki türkülere kaptırmış giderken anlamadığımız aşk acısının adresi, menekşeli mektupların üzerinde beliriveriyor. Postacı her hafta şehirdeki bahçeli büyük eve binbir merakla mektuplar götürüyor; hercai menekşeli pullu mektuplar... Mektupları gönderen, evin sahibesi İncilâ Gülfem Hanımın kocası, Ahmet Ferit İlkeli... İlaç fabrikası kapanınca bağlantı kurmak için Almanya’ya giden Ahmet Bey, karısı İncilâ Hanıma her hafta düzenli olarak menekşeli mektup göndermekte ve postacı da bunları gide-gele platonik aşkla bağlandığı İncilâ Hanıma ulaştırmaktadır. Zamanla ilişkileri ilerleterek bir anlamda ailenin mahremiyetine giren postacı, İncilâ Hanımın kısacık yazılan her mektup sonunda yaşadığı psikolojik yıkım karşısında erimektedir. Tam o günlerde Ahmet Feritten adresi-zarfı ve pulu doğru, ancak yazısı farklı bir mektup gelince postacımız durumdan işkillenerek Almanyanın yolunu tutar ve mektuptaki adrese gider. Ancak genç bir Rumen kızıyla kayıplara karışan Ahmet Beyin yerinde yeller esmektedir. Mektupları ise aynı dertten muzdarip, komşusu olan yaşlı bir Alman kadın yazmaktadır. Geriye dönen postacıyı aynı zamanda alınyazısı beklemektedir.
302 otobüsle hac yolculuğu
Kitapta yer alan Hacca Gidebilmek isimli ikinci hikâye, adından da anlaşılacağı üzere bir hac yolculuğu. Kadir isimli bir uzun yol şoförünün 302 otobüsü ile hacca gitme serüvenine tanıklık eden öykü, ahlak çerçevesinden insanımıza bakıyor. Her hikâyesinde belli bir tezi işleyen hikâyeci, hac farizasını oradaki eksiklikleri çözümlemeye yönelik bir dille irdeliyor. Kutlunun birçok hikâyesinde ele aldığı insaniliğin yitirilişindeki para faktörü, bu hikâyede de apaçık bir şekilde ortada. Hacda bulunduğu süre içinde imandan ziyade insana bakan hikâye kahramanının gözünden yaşananları aktaran Kutlu, paranın yerine duayı koyarak kadim bir çerçeveyi hatırlatıyor okura ve kahramanı Hacı Kadirin ağzından şu tespiti yapıyor: Her kişi hacca gidebilir lâkin ancak er kişiler hacı olur. Böyle biline...
Son hikâye Kar Üstüne Kan Damlar, kitabın en kısa ama en vurucu hikâyesi. Kutlu bu hikâyede aşk, savaş, kader, tevekkül kavramlarını gerçek anlamlarıyla okuruyla paylaşıyor. Ölümün getirdiği acı bir ayrılıkla biten tertemiz bir aşktan kalanlar -bir keçe yelek ve bir ihram- Sarıkamış trajedisini yaşayan bir askerin vücudunu ölümden koruyor. Ama aynı askerin kaderini Sibiryadaki maden ocaklarında esir olarak çalışmaktan kurtaramıyor. Aşk, ölüm, savaş ve esareti yan yana getiren yazar, sade ve akıcı üslubuyla olağanüstü bir tablo çiziyor. Bize kalansa bu tablonun karşısına geçip eylül ayının habercisi Kutlu’nun kaleminin tadına varmak.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder