İSTİKLÂL VE HİLÂLİN HİKÂYESİ
Gökyüzü karanlıktı. Ufuk çizgisinde beliren kızıllık, yeni bir günün
habercisiydi ama bu sabah diğerlerinden farklıydı. Çünkü o gün, bir milletin
kaderi yeniden yazılacaktı. Düşman, vatanın dört bir yanını sarmış, umutları
söndürmeye çalışıyordu. Ancak bu milletin yüreğinde sönmeyen bir ateş vardı.
Küçük bir kasabada, Mehmet adında bir genç yaşıyordu. O, çocukluğundan beri
dedesinin anlattığı kahramanlık hikâyeleriyle büyümüştü. Dedesi ona her zaman,
"Evlat, bu topraklar kolay kazanılmadı. Her karışında şehitlerin kanı var.
Unutma, vatanı için ölenler ölmez!" derdi. Mehmet, bu sözleri zihnine
kazımıştı.
Günler geçti, savaş iyice yaklaştı. Mehmet’in köyüne haber ulaştığında
herkes ayağa kalktı. "Vatan elden gidiyor!" diye haykırdı yaşlı bir
adam. Mehmet’in yüreği sıkıştı. Artık zamanı gelmişti. O ve arkadaşları, vatanı
savunmak için yola koyuldular. Annesi gözyaşlarını saklamaya çalışarak oğluna
sarıldı. "Oğlum, bayrağımıza sahip çık!" dedi titrek bir sesle.
Mehmet başını dik tuttu. "Merak etme anne, bayrağımız asla yere
düşmeyecek!"
Cephede zaman farklı akıyordu. Mehmet ve arkadaşları, topraklarını korumak
için büyük bir mücadele içindeydi. Geceleri gökyüzüne bakarak dua ediyor,
gündüzleri ise düşmana karşı savaşıyorlardı. Bir akşam, Mehmet tüfeğini omzuna
asıp gökyüzüne baktı. Ay ve yıldızlar ona sanki bir şey anlatıyordu. Hilal, ona
göz kırpıyor gibiydi. "Biz buradayız, dimdik ayaktayız," dedi
içinden.
Çarpışmalar şiddetleniyordu. Mehmet’in en yakın arkadaşı Ali, bir sabah
yanına gelip, "Dostum, bu savaş bizim sınavımız. Ya zafer kazanacağız ya
da bu toprağa şehit olarak düşeceğiz," dedi. Mehmet başını salladı.
"Bu vatan bizimdir, Ali. Bayrağımız göklerde dalgalanmaya devam
edecek!"
Bir gün büyük bir saldırı başladı. Düşman güçlüydü, ama Mehmet ve
arkadaşları daha güçlüydü. Mehmet, siperde en ön safta yer aldı. Mermiler
yağmur gibi yağıyordu ama o yılmadı. O an, gökyüzünde dalgalanan bayrağa baktı.
İçindeki inançla haykırdı: "Biz hür doğduk, hür yaşayacağız!"
Saatler süren çarpışmanın ardından zaferin ayak sesleri duyuldu. Düşman
geri çekilmiş, vatan toprağı bir kez daha korunmuştu. Mehmet, yaralı bedenine
rağmen gülümsedi. "Bu bayrak bizimdir, bu toprak bizimdir!" diye
fısıldadı.
O gün, millet yeniden doğdu. Göklerde dalgalanan al sancak, sonsuza dek var
olacağına söz verdi. Ve millet, bu bağımsızlık marşını yüreğine kazıdı:
"Hakkıdır,
hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder