Son yıllarda bilim ve teknolojide yaşanan akıl
almaz gelişmeler ile günümüz insanı eskiye göre çok daha iyi şartlarda
yaşamakta ve istediği her şeye kolayca ulaşabilmektedir. Ne yazık ki bu durum
beraberinde insanların pek çok konuda duyarlılıklarını kaybetmelerine de neden
olmaktadır. Böylece yalnızca kendini düşünen, diğer insanlara ve çevresine
karşı duyarsız kimlikler ortaya çıkmıştır. Özellikle maddî kaygıları öne
çıkaran anlayış; insanı, insanî değerlerden koparmaktadır.
Gazeteler, TV kanalları açlık ve yoksullukla
savaşan milyonların ve denizlerde boğulan Suriyeli mazlum mültecilerin haberleriyle
dolu. Bu haberler açlıktan ölen ve yeni bir yaşam umuduyla ölüm yolculuklarında,
denizlerde boğulan insanların sayısının her geçen gün insanı dehşeti düşürecek
boyutlara çıktığını, çıkacağını hatırlatıyor. Bir yanda açlıktan ve
çaresizlikten ölenler, diğer yanda onların bu açlığına ve çaresizliğine karşı
duyarsız milyonlar, milyarlar! Doyumsuz bir ihtirasla, çılgınca, maddî
güçlerini, servetlerini artırmak isteyenler! Diğer insanların “açız!”
feryatlarına kulaklarını tıkayanlar…
Yoksulluk içimizde büyüyor. İçimiz yoksul,
içimiz aç… İçimizdeki yoksulluğu, insanî değerlerle, sevgiyle doldurmak
zorundayız. İnsan olmanın anlamını o zaman idrak edebiliriz. Elbette herkes
daha iyi şartlarda yaşamak ister. Ne var ki bu isteğin aşırı boyutlara
yükselmesi, insanı dünyevi ihtiraslarla adeta canavarlaştırır, bütün ahlakî
değerleri görmezden gelerek, yalnızca kendini düşünen mekanik bir aygıt haline
getirir. Bu olumsuz gidişin farkına bile varamaz. Çünkü onun gözü artık kör,
kulakları sağır, yüreği kararmıştır.
Yalnızca kendisini düşünen, bencilliği
kendisine ilke edinen değil, açlık ve sefaletle kıvranan insanları da gören,
onların acısını duyan ve yürekleri titreyen, bu anlamda kendisine düşen
sorumlulukla bir şeyler yapmaya çalışan insan… Çağımız işte böylesi insanlara
muhtaçtır.
Çocuklarını iyi yetiştirmek adına farkında
olmadan her şeye ulaşabilir hale getiren anne babalar! Bin bir türlü imkân
içinde yine de doymayan, bir şeyler üretmek, başta ailesi olmak üzere, diğer
insanlara yararlı olmak yerine “hep isteyen” bir alışkanlıkla mutluluğu
ellerinden kaçıran gençler! Yalnızca ekonomik kaygılarla; sosyal, kültürel,
ahlakî değerleri gözden kaçıran bilim adamları… Hayata kendi “at gözlükleri”
ile değil, “insanî” bir pencereden bakmayı bir öğrenebilsek/öğretebilsek…
İnsanlar, yaşadıkları dönemlerin olumsuz
koşullarına karşı durmak için her zaman bir arayış içinde olmuşlardır. Bu
arayışın adresi, kimi zaman Hilful Fudul, kimi zaman Ahilik Teşkilatı, kimi
zaman dernek- vakıf, kimi zaman da sendika olmuştur. Her dönemde bu sivil
Toplum Kuruluşları yolu ile insanlığa hizmet etmişler ve inandıkları değerlerin
mücadelesini vermişlerdir.
İşte bizde bir çağın vicdanı olmak istiyoruz,
bir çağın! Daha doğrusu, insanlığın idrakine vurulan
zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, yüreklere dokunmak, insanları
insanlığından ayıran bütün duvarları yıkmak istiyoruz! Muhteşem bir maziyi,
daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak vazifesi görmek istiyoruz; kelimeden,
vicdandan, sevgiden bir köprü..."
İnsanlar zamanın ya içinde yaşarlar ya da dışında.
Zamanın içinde yaşayanlar, ki bunlara vukuf-ı zamanî veya ibnü’l-vakt denir,
yaşadıkları zamanın farkındadırlar, vakti idrak ve eda ederler; içinde
bulundukları zamanın yükümlülüklerini üstlenirler ve en mühimi, niçin yaşadıklarının
bilincindedirler. Biz de, yaşadığı zamanın farkında olan insanlarız.
Sendikacılığımız da bu çerçevededir.
Bugün elde ettiğimiz birçok kazanım, zor
günlerde yapılan çalışmaların, verilen büyük mücadelelerin eseridir. Bu
çerçevede; öncelikle eğitim sistemimizin kanayan yaralarından başörtüsü zulmü
ve katsayı adaletsizliğine son verilmiştir. Kapatılan imam hatip orta
kısımlarının tekrar açılması, okullarda ibadet hakkının kullanılabilmesi için
mescitlerin açılması, siyer ve temel dini bilgiler derslerinin okullarda
okutulması ve milli güvenlik derslerinin mevzuattan çıkarılması gibi temel
meseleler çözüme kavuşturulmuştur. Bunlarla beraber 4+4+4 eğitim modelinin
uygulanması ile toplum nezdinde kangren haline gelmiş birçok sorun çözülmüştür.
Eğitime kendini adamış eğitimcilerimizin özlük hakları ile ilgili yoğun
çalışmalarımız neticesinde toplu sözleşme hakkı elde edilmiş ve beraberinde
nöbet ücreti gibi teknik hususlarda kazanımlar sağlanmıştır. Öğretmene saygı
yürüyüşü ve ortak akıl mitingleri ile birlik ve beraberliğimiz, katılımcı yaklaşımımız
ve demokratik bir baskı unsuru olarak sivil toplum örgütü işlevimizi nasıl
etkin bir şekilde kullandığımız gözler önüne serilmiştir. Fakat derdimiz sadece
eğitim değildir. Şüphesiz bu, bizim asli mücadelemizi eksik bırakır! Her
sınıfın bir yetim kardeşi var projesi ile yetim çocuklarımızın önlerindeki
engelleri ortadan kaldırmaya ve yanlarında olduğumuzu göstermeye çalıştık.
Dünya mazlumlarına yardım kampanyaları yolu ile bir nebzede olsa elimizden
gelen desteği vermek istedik. Ve bu bahsedilenlerin ötesinde birçok çalışmaya
imza attık ve atmaya devam edeceğiz.
Boynumuzdaki yükü Cenab-ı Allah izin verdikçe
inançla ve özveriyle taşımaya devam edeceğiz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder