4 Şubat 2016 Perşembe

BİR ÇAĞIN VİCDANI OLMAK


Son yıllarda bilim ve teknolojide yaşanan akıl almaz gelişmeler ile günümüz insanı eskiye göre çok daha iyi şartlarda yaşamakta ve istediği her şeye kolayca ulaşabilmektedir. Ne yazık ki bu durum beraberinde insanların pek çok konuda duyarlılıklarını kaybetmelerine de neden olmaktadır. Böylece yalnızca kendini düşünen, diğer insanlara ve çevresine karşı duyarsız kimlikler ortaya çıkmıştır. Özellikle maddî kaygıları öne çıkaran anlayış; insanı, insanî değerlerden koparmaktadır.

Gazeteler, TV kanalları açlık ve yoksullukla savaşan milyonların ve denizlerde boğulan Suriyeli mazlum mültecilerin haberleriyle dolu. Bu haberler açlıktan ölen ve yeni bir yaşam umuduyla ölüm yolculuklarında, denizlerde boğulan insanların sayısının her geçen gün insanı dehşeti düşürecek boyutlara çıktığını, çıkacağını hatırlatıyor. Bir yanda açlıktan ve çaresizlikten ölenler, diğer yanda onların bu açlığına ve çaresizliğine karşı duyarsız milyonlar, milyarlar! Doyumsuz bir ihtirasla, çılgınca, maddî güçlerini, servetlerini artırmak isteyenler! Diğer insanların “açız!” feryatlarına kulaklarını tıkayanlar…

Yoksulluk içimizde büyüyor. İçimiz yoksul, içimiz aç… İçimizdeki yoksulluğu, insanî değerlerle, sevgiyle doldurmak zorundayız. İnsan olmanın anlamını o zaman idrak edebiliriz. Elbette herkes daha iyi şartlarda yaşamak ister. Ne var ki bu isteğin aşırı boyutlara yükselmesi, insanı dünyevi ihtiraslarla adeta canavarlaştırır, bütün ahlakî değerleri görmezden gelerek, yalnızca kendini düşünen mekanik bir aygıt haline getirir. Bu olumsuz gidişin farkına bile varamaz. Çünkü onun gözü artık kör, kulakları sağır, yüreği kararmıştır.

 Yalnızca kendisini düşünen, bencilliği kendisine ilke edinen değil, açlık ve sefaletle kıvranan insanları da gören, onların acısını duyan ve yürekleri titreyen, bu anlamda kendisine düşen sorumlulukla bir şeyler yapmaya çalışan insan… Çağımız işte böylesi insanlara muhtaçtır.

 Çocuklarını iyi yetiştirmek adına farkında olmadan her şeye ulaşabilir hale getiren anne babalar! Bin bir türlü imkân içinde yine de doymayan, bir şeyler üretmek, başta ailesi olmak üzere, diğer insanlara yararlı olmak yerine “hep isteyen” bir alışkanlıkla mutluluğu ellerinden kaçıran gençler! Yalnızca ekonomik kaygılarla; sosyal, kültürel, ahlakî değerleri gözden kaçıran bilim adamları… Hayata kendi “at gözlükleri” ile değil, “insanî” bir pencereden bakmayı bir öğrenebilsek/öğretebilsek…
İnsanlar, yaşadıkları dönemlerin olumsuz koşullarına karşı durmak için her zaman bir arayış içinde olmuşlardır. Bu arayışın adresi, kimi zaman Hilful Fudul, kimi zaman Ahilik Teşkilatı, kimi zaman dernek- vakıf, kimi zaman da sendika olmuştur. Her dönemde bu sivil Toplum Kuruluşları yolu ile insanlığa hizmet etmişler ve inandıkları değerlerin mücadelesini vermişlerdir.

İşte bizde bir çağın vicdanı olmak istiyoruz, bir çağın! Daha doğrusu, insanlığın idrakine vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, yüreklere dokunmak, insanları insanlığından ayıran bütün duvarları yıkmak istiyoruz! Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak vazifesi görmek istiyoruz; kelimeden, vicdandan, sevgiden bir köprü..."

İnsanlar zamanın ya içinde yaşarlar ya da dışında. Zamanın içinde yaşayanlar, ki bunlara vukuf-ı zamanî veya ibnü’l-vakt denir, yaşadıkları zamanın farkındadırlar, vakti idrak ve eda ederler; içinde bulundukları zamanın yükümlülüklerini üstlenirler ve en mühimi, niçin yaşadıklarının bilincindedirler. Biz de, yaşadığı zamanın farkında olan insanlarız. Sendikacılığımız da bu çerçevededir.


Bugün elde ettiğimiz birçok kazanım, zor günlerde yapılan çalışmaların, verilen büyük mücadelelerin eseridir. Bu çerçevede; öncelikle eğitim sistemimizin kanayan yaralarından başörtüsü zulmü ve katsayı adaletsizliğine son verilmiştir. Kapatılan imam hatip orta kısımlarının tekrar açılması, okullarda ibadet hakkının kullanılabilmesi için mescitlerin açılması, siyer ve temel dini bilgiler derslerinin okullarda okutulması ve milli güvenlik derslerinin mevzuattan çıkarılması gibi temel meseleler çözüme kavuşturulmuştur. Bunlarla beraber 4+4+4 eğitim modelinin uygulanması ile toplum nezdinde kangren haline gelmiş birçok sorun çözülmüştür. Eğitime kendini adamış eğitimcilerimizin özlük hakları ile ilgili yoğun çalışmalarımız neticesinde toplu sözleşme hakkı elde edilmiş ve beraberinde nöbet ücreti gibi teknik hususlarda kazanımlar sağlanmıştır. Öğretmene saygı yürüyüşü ve ortak akıl mitingleri ile birlik ve beraberliğimiz, katılımcı yaklaşımımız ve demokratik bir baskı unsuru olarak sivil toplum örgütü işlevimizi nasıl etkin bir şekilde kullandığımız gözler önüne serilmiştir. Fakat derdimiz sadece eğitim değildir. Şüphesiz bu, bizim asli mücadelemizi eksik bırakır! Her sınıfın bir yetim kardeşi var projesi ile yetim çocuklarımızın önlerindeki engelleri ortadan kaldırmaya ve yanlarında olduğumuzu göstermeye çalıştık. Dünya mazlumlarına yardım kampanyaları yolu ile bir nebzede olsa elimizden gelen desteği vermek istedik. Ve bu bahsedilenlerin ötesinde birçok çalışmaya imza attık ve atmaya devam edeceğiz. 

Boynumuzdaki yükü Cenab-ı Allah izin verdikçe inançla ve özveriyle taşımaya devam edeceğiz… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder