ÖĞRETMENİN DİJİTAL ÇAĞDA VARLIK MÜCADELESİ
21. yüzyılın
küresel eğitim sistemleri, öğretmeni her zamankinden daha yalnız, daha kırılgan
ve daha görünmez kılan bir dönüşüm sürecinin içinden geçmektedir.
Dijitalleşmenin baş döndürücü hızına, sanallaşan hayatlarımızda sürekli göz
önünde olmanın getirdiği görünürlük saplantısına ve mahremiyetin erozyonuna
tanıklık ediyoruz. Modern çağ, eğitimi yalnızca bilgi aktarımına indirgerken, öğretmeni
de algoritmaların gölgesinde edilgen bir figüre dönüştürmeye çalışıyor.
Prof. Dr. Mehmet Görmez’in çarpıcı şekilde işaret
ettiği gibi, bugün insanın kalbi bir idrak ölümüne maruz kalıyor. Gözün
sultanın tahtına oturduğu, kalbin ve aklın yetim bırakıldığı bir çağdayız. Göz,
insanoğluna “Benim görmediğime inanmayacaksın” diyor; tecessüs, tekeşşüf ve
teferrüç hastalıkları, yalnız bireylerin değil, toplumların varoluşsal
hafızasını felç ediyor. Görselliğin mutlak egemenliği, insanın anlam dünyasını
sığlaştırıyor, çocuklarımızın ruhsal bağışıklık sistemini çökertiyor. Bu
kuşatma, sadece ekran başında tüketilen saatlerle ölçülemez. Aynı zamanda
öğretmenin hikmet yükünü görünmez kılan, onun itibarını zayıflatan, sınıfın
estetik ve ahlaki derinliğini yok sayan bir medeniyet krizidir.
Oysa Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli,
öğretmeni bu dijital karanlıkta bir ışık taşıyıcısı olarak konumlandırır.
Öğretmen, insanın sadece aklına değil, kalbine ve vicdanına seslenen bir
bilgelik mimarıdır. Bu model, öğretmeni nesilleri ekran esaretinden kurtaracak
bir diriliş çağrısının öncüsü olarak görür. Çünkü eğitim, temelde insanın
kendisiyle, hakikatle ve yaratıcısıyla kurduğu en mahrem ilişkidir. Bu ilişkiyi
diri tutacak yegâne ahlaki derinlik, haya ahlakıdır.
Haya, sıradan bir utanma duygusu değildir; insanın
iç dünyasında diri olduğunun en büyük emaresidir. Bir öğretmenin haya bilinci,
öğrencinin kalbine nüfuz eden merhamet, ölçü ve incelik demektir. Haya,
öğretmenin sınıfındaki her bakışın, her sözün, her örnek davranışın taşıdığı
manevi sorumluluğu hatırlamasıdır. Haya, öğretmenin gözünü secdeye indiren,
kalbini hakikate açan, zihnini anlamın enginliğine davet eden bir ruhi
eylemdir.
Bugün öğretmenler, toplumda sık sık yalnız
bırakılan, değeri çoğu zaman yalnızca müfredat başarısıyla ölçülen, ideallerini
korumak için sessizce mücadele eden bir öncü kuşaktır. Dijital kuşatma çağında
öğretmenin görevi, çocukları salt birer tüketici olmaktan çıkarmak, onları
insanlığın irfan ve medeniyet yürüyüşüne davet etmektir. Öğretmen, ekranın
dayattığı sığ gösterinin ötesinde hakikatin katmanlı anlamlarını duyuracak bir
“sessiz kahramandır.” Yalnızca bilgi veren değil, o bilgiyi insan onuruna
yakışır bir yaşam bilincine dönüştüren şahsiyettir.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli tam da bu yüzden,
öğretmenin rolünü bir meslek olarak değil, bir medeniyet tasavvuru
olarak tanımlar. Bu modelin öğretmenden beklentisi, sabırla icra edilen bir
yüksek irade, çelik gibi bir karakter, insani münasebetleri kuşatan bir haya
estetiği ve ruhu besleyen hikmetli bir söylemdir. Çünkü nesiller, sadece
bildiklerini değil, nasıl bildiklerini, kiminle bildiklerini, o bilgiyi hangi
vicdanla taşıdıklarını da miras alırlar.
Bugün bir öğretmenin akordu, bir milletin
istikbalini tayin eder. O akort bozulursa kalpler susar, idrak ölür, irade
zayıflar. O yüzden, dijital çağın idrak felcini aşmak, önce öğretmeni hak
ettiği yere yeniden davet etmeyi gerektirir. Onun onurunu, vakarını, manevi
gücünü, toplumsal liderliğini tanımadan hiçbir eğitim reformu sahici
olmayacaktır.
Ve unutmamalıyız ki: Her dinin bir ahlakı olduğu
gibi, eğitim mesleğinin de temel bir ahlakı vardır. O da hayadır. Haya,
öğretmenin sınıfını bir ekrana değil, bir kalbe, bir medeniyete, bir anlam
ufkuna dönüştürme kudretidir. Haya, bir milletin çocuklarını insan kılacak en
büyük emanettir.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin çağrısı,
öğretmeni dijital kuşatmanın karşısında bir bilinç direnişine davet etmektir.
Bu davet, sessiz kalmış kalpleri diriltme, ekranların sığlığını aşarak
hakikatle buluşturma, çocukların gözlerine hayanın zarafetini armağan etme
davetidir.
O yüzden bugünün öğretmeni, yalnızca sınıfın değil,
bütün bir milletin ruh mimarıdır. Ve ancak onun haya dolu iradesiyle bu
kuşatmayı aşmak mümkün olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder