17 Mayıs 2016 Salı

Tirende Bir Keman

ESERİN KİMLİĞİ
ESERİN ADI: Tirende Bir Keman
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 7. Baskı Eylül 2015
SAYFA SAYISI: 207
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:
HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:
Kenan:
Sadullah:
Semiramis:
ESERDE İŞLENEN KONU: 
Mustafa Kutlu Tirende Bir Keman kitabı ile bu kez okurlarına müzik dolu bir tren yolculuğu sunuyor.
YAZARIN ÜSLUBU:
Bazen bir kitabı okuyup bitirdiğinizde zihninizden geçebilecek her türden cümlenin yazarı tarafından zaten söylenmiş olduğunu görür ve düğümlenen boğazınızdan geçmeyen kelimelerin gözünüzde yaşlar biriktirdiğini fark edersiniz. Gerisi malum... Her yıl bir hikaye kitabı yayınlamayı adet edinen Türk hikayeciliğinin en önemli isimlerinden Mustafa Kutlu Tirende Bir Keman. Yine bildik Mustafa Kutlu üslubu ve titizliğiyle insanı sarmalayan ve hiç fasılasız okuyup bitireceğiniz bir eser olan Tirende Bir Keman, yazarın deyişiyle "bekâretini kaybetmemiş masumiyet" günlerine göndermeler yanında hikayelerinin ana temasını oluşturan taşra yaşantısına dair zengin ögelerle süslü.
ESERİN ANA FİKRİ:
 Toplumumuzun duygu ve düşüncelerine ayna tutan Kutlu, hayat verdiği karakterlerle bize insanlık hâllerini anlatıyor.
ESERİN TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Kimi zaman güldüren çoğu zaman da hüzünlendiren musikişinas bir baba-oğlun hikâyesi, okuyanların yüreğine dokunacak türden… Hayal kırıklıkları karşısında sonu gelmeyen tiren yolculuklarına çıkan Kenan ve yolculukta onu yalnız bırakmayan oğlu Sadullah... Gerisi ise istasyonları doldurup boşaltan yolcular misali hayatlarına girip çıkmış insanlar… Değişmeyen şeyler de var elbette: Yanlarından ayırmadıkları keman ve dillerinden düşürmedikleri şarkılar. Bir de hasret ve gurbet… Ellili yılların havasını taşıyan bu şarkılarla yürüyen duygusal bir hikâye.
ÖZET:
Kemancı Kenan'ın hikayesi, çalıştığı gazinoda Semiramis'i ilk defa görmesiyle başlar. Semiramis, annesi ile beraber gelmiştir. Annesinin eski bir arkadaşı olan Ali Rıza'ya şarkı söyleyecek, beğenirse gazinoda çalışacaktır. Lakin Ali Rıza dışarıda olduğundan, Kenan önce bir ben dinleyeyim diyerek Semiramis ve annesini buyur eder. Semiramis'in sesi çok güzeldir, nitekim Kenan'la birbirlerine çoktan aşık olmuşlardır birbirlerine. Ali Rıza gelince bir de o dinler Semiramis'in kadife sesini. Bir yıl boyunca Kenan'dan eğitim aldıktan sonra gazinoda assolist olarak işe başlamasına karar verilir. Kenan kendi evinde ağırlar Semiramis ve annesini. Her gün dersin sonunda bir mola verip bir şeyler yiyip içerler ve bu molalar gittikçe uzamaya başlar. Bir gün yine musiki dersinden sonra atlarlar bir sandala, başlarlar kürek çekmeye. O sandalda Kenan Semiramis’e evlenme teklif eder. Kız da sevinçle kabul eder ve kısa süre içinde evlenirler. Kız bir süre sonra hamile kalır. Ali Rıza buna hiç memnun olmaz çünkü doğumdu bebekti derken hayli zaman alacaktır kızın sahneye çıkması. Velhasıl, kız doğum yapar ve nur topu gibi bir oğlan çocuğu dünyaya getirir. Adını Sadullah koyarlar. Semiramis bu ismi çok alaturka bulduğundan Sado der küçük oğluna. Semiramis gazinoda çıkmaya başlar. Hem de öyle bir çıkar ki sahneye, bütün İstanbul'da adını duymayan kalmaz. Afişler bastırılır, röportajlar yapılır. Bu sırada Kenan ise olanları sahne gerisinden sessizce izlemektedir. Ali Rıza gittikçe daha cüretkar davranmaya başlamıştır Semiramis'e karşı. Kenan ise bunun sonunun nereye gittiğini çok iyi bilmesine karşın, sessizce izler olanları.
Semiramis gittikçe oğluna ve kocasına karşı ilgisiz ve kayıtsız davranmaya başlamıştır. Nitekim küçük tartışmalarla başlayan sorunlar büyük kavgalara dönüşür ve evliliklerinin sonu olur. Sado da Kenan'la kalmıştır. Ayrılırlar ayrılmasına ama Semiramis'in arkasında keman çalmak, Kenan'a gittikçe daha ağır gelmeye başlamıştır. Sado'ya Kenan'ın annesi Naime bakmaktadır. Lakin o da bir süre sonra ölünce, Kenan ve Sado'ya yol görünür. Aklına gelen ilk yere, İzmir'e gider kucağındaki oğluyla. Eski arkadaşlarından biri olan Mehtap'ın evinin bir odasında yaşamaya başlar. Bir gazinoda iş bulur kendine fakat yaşadıklarını duymayan kalmadığından, işe başlamasıyla dedikodular da başlar. Bir gün iki adamla fena halde kavga eder ve işten atılır. Bunun üzerine, tekrar yollara düşerler. Şehir şehir gezip, sonunda Adana'ya varırlar. Burada gazino yoktur fakat Cellat Ali adıyla anılan bir adamın işlettiği bir meyhane vardır. Oraya giderek iş ister. İster istemesine ama yöre halkı Türk sanat musikisi bilmeyip, yalnızca türkü söyleyip eğlenmekle yetinmektedirler. Bu sırada Kenan ve Sado yaşlı bir çift olan Sabire Nine ve Halim Baba'nın evleri yanındaki küçük kulübeye yerleşirler. Bir süre işler çok iyi gider. Türk sanat musikisiyle tanışan yöre halkı çok severler Kenan'ı. Lakin bir süre sonra yine eski müşteriler kalır yalnızca. Azla da yetinmeyi bildiklerinden, böylece geçinip giderler.
Sado iyice büyüyüp serpilmiş, ortaokula geçmiştir. Bir yandan okula gidip bir yandan da babasından keman çalmak öğrenen Sado, babası gibi yaman bir kemancı olacaktır anlaşılan. Bir gün babanın oğluna verdiği ders sırasında kemanın bir teli kopar. Kasabada tel taktıracağı bir yer olmadığından, Kenan civar kasabalardan birine doğru yola çıkar bir kara tirenle. Kemanın telini taktırır ve geri dönmek üzere yeniden tirene biner. Tirende kompartımanlardan birinden bir müzik sesi geldiğini duyar ve içeriye kafasını uzattığı anda kendini çilingir sofrasında bulur. Kemanını öttürür, bir iki güzel şarkı söyleyip iki de tek atar. İneceği durağa geldiğinde aralarında topladıkları bahşişi sıkıştırırlar Kenan'ın eline. Epeyi bir parayı gören Kenan, parayı cebine atar ve kasabasına geri döner. Döndüğü gibi de meyhanede yangın çıktığı haberini alır. Meyhane yanıp küle dönmüş, Kenan'ın ekmek ocağı sönmüştür. Bunun üzerine tirende kemancılık yapmaya karar verir.
Bir iki seferde bilet parasını çıkarır. Sonrasında ise işler açılır, epeyi para kazanmaya başlar. Lakin gittikçe yaşlandığından, sesi de bozulmaya başlamıştır. Kendisiyle beraber şarkı söyleyecek birini bulması gerekmektedir. O da o sırada ortaokulda okuyan Sado'yu alır yanına. Sado'nun sesi güzeldir, iyi para kazanırlar. Haydarpaşa-Kars arasında gider gelirler defalarca. Bir gece, bir çilingir sofrasına davet edilirler. Davete icabet ederler ama Kenan'ın gözü hiç tutmamıştır adamları. Türkü çalmalarını isterler. Kenan ise bilmediğini söyler. Onlar türkü ismi sayarlar, Kenan hep bilmiyorum der. Bu inatlaşma bir kavgaya dönüşür ve içlerinden biri Kenan'ı itip yere düşürür. Kafasını çarpan Kenan, oracıkta can verir. Sado çok korkmuştur. Ağlamaya başlar. Adamlar önce Kenan'ı sonra da Sado'yu ve ardından keman kutusunu tirenden aşağı karların üzerine atarlar. Çok korkan Sado, ileri yürür ve babasını bulur. Bedeni soğuk, gözleri kapalıdır. Sado umutsuzca bir tirenin gelmesini bekler babasının başında. Uzaktan bir tirenin ışıklarını görür görmez ayağa kalkıp deli gibi elini kolunu sallayarak kendini fark ettirmeye çalışır. Nitekim Sado'yu fark eden makinist belli ki bir derdi var diye düşünerek tireni durdurup Sado ve Kenan'ın ölü bedenini içeri alır. Sado babasının başında, kasabalarına varana kadar ağlar.
Kasabaya vardığında, Sabire Ninesiyle beraber ağlaşırlar. Babasının cenazesini kaldırdıktan sonra da ninesiyle yaşamaya devam eder. Ortaokula tekrar yazılır ve zar zor da olsa okulu bitirir. Sabire Nine'nin kocası Halim Baba'dan kalma küçük bir dükkan vardır ve Sado dükkanı tekrar işletmeye karar verir. Dükkan kısa süre içinde çiçek gibi olur ve içi tıka basa dolar. Satışlar da iyi gitmektedir.
Sado askere gidip geldikten sonra bir yandan dükkanı işletirken bir yandan da düğünlerde keman çalmaya başlar. İşte böyle düğünlerden birinde görür Şefika'yı. Görür görmez de abayı yakar genç kıza. Şefika annesiyle beraber yaşamakta ve evlerinin önünde küçük bir tezgahta meyve ve sebze satmaktadır. Bir gün Sado bu tezgaha gelir ve armut ısmarlar. Şefika'ya onu düğünde gördüğünü ve evlenmek istediğini söyler. Şefika da onu görmüştür ve evlenme teklifini hemen kabul eder. Kısa bir süre sonra da evlenirler. Şefika ve Sabire Nine reçelle turşu yapıp satmakta, Sado ise dükkanı işletmektedir ve gül gibi geçinip gitmektedirler. Lakin Şefika'nın bir eşkıya tarafından kandırılıp kaçırılmasıyla mutluluklarına gölge düşer. Sado hemen karakola gider fakat olan olmuş, giden gitmiştir artık. Sado bir tirene biner, şehir şehir dolaşarak Şefika'yı aramaya başlar. Ama her şehirde umudu da gittikçe azalarak yok olmaktadır. Bu sırada, yolu derme çatma bir meyhaneye düşer. Bu arada Alev adında bir şarkıcı sahneye çıkmaktadır ve Sado da keman çalmak üzere işe girer. Alev'le karşılaştıkları an, Sado'nun Kenan'a ne kadar benzediğini görür. Sahne arkasında Sado'ya bazı sorular sorar ve Sado'nun kendi oğlu olduğunu anlar. Sado her şeyden habersiz, Alev'le aralarındaki ilişkiye ve bağa bir anlam verememektedir. Annesinden habersiz, işten ayrılır ve tekrar bir tirene binerek karısını aramak üzere yollara düşer.
Bindiği bir tirende bir şarkı sesi duyan Sado, sesi Şefika'ya çok benzetir ve kompartımana doğru gider. Kapıyı araladığında, Şefika'yla birbirlerini görüp heyecan ve sevinç karışımı bir duyguyla birbirlerine sarılırlar. Fakat Şefika'yı kaçıran eşkıya, kendi masasından kimsenin kadın alamayacağını söyleyerek silahını doğrultur ve Sado'nun önüne geçen karısını tek kurşunda öldürür. Şefika'yı ve ardından da Sado'yla keman kutusunu tirenden dışarı atarlar. Kahrolan Sado, karısının yanı başında ağlamaya başlar. Biraz ileride, yağan kar keman kutusunun üzerini ağır ağır kapatmaktadır.
  SON BAKIŞ:
Mustafa Kutlu'nun kaleminden dökülen bu hikaye, hepimizden birer parça taşıyor. Aslında kitapta hepimizin kaderi anlatılıyor. Kitap, bittiğinde buruk bir gülümseme bırakıyor gerisinde.
2015 – 2016 eğitim – öğretim yılı başlarken bu sene okuma yılımın adı ararken neden Mustafa Kutlu olmasın diye zihnimin bir köşesinde sürekli dururdu bu düşünce. Daha önceki değerlendirme yazılarında bu düşünce serüveninden söz etmiştim. Yılsonu yaklaşırken değerli üstadımın eserlerini bitirmek üzereyim. Okuduğum her eser için okur –yazar çevrelerde eserle ilgili bütün değerlendirmeleri de okudum.
Eğitim camiasına Üstadım ismini bir kez daha hatırlattım, hatta ezberlettim. Birçok öğretmenimiz ve öğrencimiz Mustafa Kutlu’nun eserlerini okumaya başladılar. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerimiz öğrencilerimize performans görevi olarak Mustafa Kutlu’nun eserlerini inceleme görevi verdiler. Avrupa’da doğmuş, büyümüş ve eğitimini orada tamamlamış olan can dostum üstadımın sayesinde Türk toplumunu daha iyi tanımaya başladığını söyledi.
Tirende Bir Keman hikayesini okuduğumu zaman diliminde ülkemizde ve dünyamızda yüreğimizin kabullenemediği ama maalesef gözlerimizin istemeye istemeye aşina olmaya başladığı olaylar cereyan etmeye devam ediyor. Terör olayları akıllara zarar bir şekil aldı. Siyasi irade kongre kararı aldı. Yazılı medyada Hayrettin Karaman Bey ile Yusuf Kaplan Beyin karşılıklı yazışmaları devam ediyor. Bu yıl rahle- i tedrisatımızdan geçip sendikamızın yönetiminde söz sahibi olmasını arzuladığımız bazı arkadaşlarımızdan gereken verimi alamadık.
Şuna kanaat getirdim ‘yoldan önce yol arkadaşı’.
Yarına dair ümitlerimizi yitirmeden çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Ümitlerimi hayallerimle besleyip omuzlarımdaki yükü bırakıp bir yere yanıma bir kuran, bir seccade, bir çuval kitap alıp çıksam bir dağ başına. Yaslansam bir çınar ağacına okusam da okusam… Yüreğimin ateşi sönene dek…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder