3 Mayıs 2016 Salı

Nur

ESERİN KİMLİĞİ
ESERİN ADI: Nur
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 7. Baskı Eylül 2015
SAYFA SAYISI: 207
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:
HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:
Nur: Bizi biz yapan hikâye kahramanları vardır mesela, kalp atışlarını avuçlarımızda, hüzünlerini gönlümüzde hissettiğimiz. Nur işte böyle karakter.
Sinan: Orta halli, bol çocuklu, babasız bir ailenin çocuğu. Kadırga’da izbe bir yerde oturuyorlar. Baba erken yaşta göçüp gitmiş ahirete... Sinan, küçük bir mimarlık ofisinde çalışıyor.
Kadırgalı Hamal Ali:  Sinan’ın babası. Onun şahsında Anadolu insanını anlatır Mustafa Kutlu.
Demirci Cemil: Sinan’ın ağabeyi. Cezaevinde hakikatı bulmuş ve bir erenin dizinin dibine oturmuş bir hak yolu yolcusu.
Çiçek: Sinan’ın kız kardeşi.
Dr. Cüneyt: Çiçek’in tedavisiyle ilgilenen ve aşık olan genç doktor.
Raci Bey: Nur’un babası
ESERDE İŞLENEN KONU: 
Bir hakikat yolculuğu olarak tanımlanabilecek olan hikâyede, Genç bir mimar olan Nur'un iç sıkıntılarına çare bulmak için çaldığı kapılar ve yol üstünde tanıştığı insanlar anlatılıyor. Ana karakterin etrafında şekillenen resimde yerlerini alan her bir kişiyi, Mustafa Kutlu bir ressam edasıyla tek tek gözümüzün önünde canlandırıyor: Genç ve heyecanlı bir mimar olan Sinan, babası Kadırgalı hamal Ali, ağabeyi delikanlı Demirci Cemil, hasta kardeş Çiçek, onun yavuklusu Cüneyt, Nur'un babası Raci bey… ve daha birçok kişi bu küçük hikayede yerlerini alıp bize bir insanlık durumunu anlatıyorlar. 
ESERİN ANA FİKRİ:
Mimari ile ilgili tartışmalarda 'ruh ve imanın maddeye geçmesi' şeklindeki metafizik düşüncenin olumlandığı da göz önüne alınırsa metnin esas konusunun 'Rabbini bilen kendini bilir' söyleyişi üzerine bina edilen tasavvuf ve dolayısıyla hal ilmi olduğu söylenebilir
ESERİN TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Günümüz insanının değişmeyen "boşluk" probleminin bir kişiyi merkeze alarak anlatımı olan bu kitap, Mustafa Kutlu okurları için hem tanıdık bir hikâye özelliği taşıyor hem de uzak diyarların bir masalını anlatıyormuş gibi bizi başka insanların dünyasına götürüyor.
ÖZET:
“Aman Allah’ım! Yahu arkadaş dünyada bu kadar güzel bir göz, güzel bir yüz olabilir mi? İri hareli, uzun kirpikli ela gözler, hilal kaşlar; kaş dedikse hiçbir yanı alınmamış hilkatten böyle. Minik kalkık bir burun, zarif ağız ve çene. Koyu kestane gür saçlar parıl parıl o kuğu boyun üzerine dökülmüş. Ne desem boş, bu güzelliği tarife dil yetmez. Bir de beyaz dişlerini, gamzelerini göstererek gülümsemez mi. Toprak ayağımın altından kaydı, bayağı bir sallandım. Gel de düşme. Buğulu, esrarlı bir sesle konuştu. Ya Rabbi bu bir insan mı, yoksa melek mi?” Mustafa Kutlu böyle başlıyor  hikayesine. Cami çıkışında ayakkabılarını bağlayan bir genç ve usulca onun yanına yaklaşan güzel mi güzel bir kız...
Kızın adı Nur, cami çıkışında Sinan’ın yanına yaklaşıp birkaç soru soruyor, tasavvufi meseleler. Sinan da temiz, iyi kalpli bir genç, yanıtsız bırakmıyor Nur’un sorularını. Bir bir olabildiğince yanıtlıyor. Tanışıyorlar ayaküstü, ikisi de mimar. Hani ilk görüşte aşk derler ya… “Nur’un bir kalbi var. Ama kanıyor”.  Nur, annesi ve babası hayatta olmasına rağmen, bir boşluğun içinde büyür. Ninesi büyütür kızcağızı. Gün gelip de nine de öbür tarafa göçünce Nur çıkmaza düşer… Hakikat arayışı... Yoluna Sinan çıkar, birlikte sorulara cevaplar ararlar.
Sinan tertemiz, sadakatli bir genç, namazında niyazında… Kendini çoktan Hakka adamış. Nur ise çıkmazda, gönlü boşluklarla dolu... Bir zaman sonra hakikati bulup bir şeyhin dizinin dibine yerleşiyor. Kutlu modern-tasavvufi bir aşk ile karşılıyor okurunu. Zamanlaması harika. Öyle ya, bu devirde herkese bir Nur gerek… Hikayede Yeşilçam havası hissediliyor... Sinan orta halli, bol çocuklu, babasız bir ailenin çocuğu. Kadırga’da izbe bir yerde oturuyorlar. Baba erken yaşta göçüp gitmiş ahirete... Sinan, küçük bir mimarlık ofisinde çalışıyor.
Nur ise tabi ki tam tersi, varlıklı bir ailenin tek evladı. En kaliteli okullarda eğitim görmüş, mimar olmuş, her şeyi yerli yerinde. Ancak anne ve babası  küçükken ayrılmışlar, ninesi göz kulak olmuş, büyütmüş. Klasik bir hikaye gibi görülüyor Nur. Ama verilmek istenilen mesajlar dikkate değer. Hikaye kahramanları Nur’un ve Sinan’ın mimar olmaları bir rastlantı değil. Okuruna her daim toplumsal mesajlar vermeyi yeğleyen yazarımız hikayede de bu düşüncelerine yer veriyor. “Kurtulmak için kurtarmak lazım” diyerek sona eriyor hikayemiz. Nur mutlu bir sonla bitmeyen, hüzünlü bir hikaye...
  SON BAKIŞ:
Hikayeciliğimizin usta ismi ilk kez bir kadın kahramanı merkeze alıyor. Kutlu, Nur'da mistik problemleri olan kolejli bir mimarın fani aşka gönül indirmeyip hakiki aşkın peşine düşmesini ve varlıktan hiçliğe uzanan yolculuğunu anlatıyor.
Eşyanın hakikatine Nur'lu yolculuk

Daha okuduğum deneme kitaplarında sıklıkla bahsettiği, itirazını dillendirdiği şehirleşme ve betonlaşmanın nasıl bir maraz olduğuna, neleri yıkıp, yok ettiğine dair uzun bir cevap niteliği taşıyor. Bir yandan maddiyata bağlanmanın arazlarına işaret ederken öte yandan manevi hastalıklardan kurtuluşun reçetesini veriyor.
İlk kez bir kadın kahramanı merkeze alıp anlatıyor hikâyesini. Belli ki "Kutlu'nun hikâyelerinde neden hiç kadın kahraman yok? Kadınlar neden bu kadar görünmez halde?' sorusu kulağına gitmiş. Bu soruya cevap bekleyenlerin beklediğine fazlasıyla değiyor. 
Öyle ki kitaba da adını veriyor bu kadın. Nur, bir ahir zaman dervişesi. Zengin bir ailenin kolejli kızı, bir mimar. Ama mistik problemleri var. Çok tekke gezmiş, çok şeyh görmüş, nasibini bulamamış.' Önceleri ne aradığını bilmiyor, kendisi gibi mimar olan Sinan'a rastlıyor bir gün. Ve sorularına Onunla birlikte cevap aramaya koyuluyor. Ruh diyor ısrarla. Kalbi merak ediyor. ‘Bana eşyanın hakikatini göster' diye yakarıyor Allah'a.
Varlıktan hiçliğe yol bulmak
Sinan, Kutlu'nun tabiriyle tevekkül sahibi, Hakk'a teslim olmuş. Nur ise daha fazlasına talip. Bunun için Sinan'ın verdiği cevapların yetmediği noktada bir mürşid-i kamil aramaya koyuluyor. Uzun arayışlar sonunda buluyor da. Hakikati arayan, varlıktan hiçliğe uzanan, fani aşka gönül indirmeyip hakiki aşkın peşine düşen bir yangın yeri Nur'un gönlü. O ateşi söndürmek için durmadan okuyor, soruyor. Kâh Yunus'a açıyor derdini kâh İbni Arabi'den medet umuyor.
Bir vazgeçişi anlatıyor Kutlu. Kapitalizmin dişlileri arasında yalan vaatlerle ‘mutluluk' pazarlanan insanların kalbindeki sancının fani olanın bütün ayak bağlarından yüz çevirmek, hakikate talip olmakla dindirilebileceğini hikâye ediyor. Bu arayışta en sağlam yol arkadaşı olan tasavvuf ve hal ehlinden istifadenin nasıl zorlaştığını anlıyoruz bir kez daha Nur'un yolculuğuna eşlik ederken. Tekkelerin kapatılması ile hayatımızdaki bu damarın nasıl koparıldığını, işaret taşlarımızın nasıl sökülüp atıldığını ama buna rağmen her devirde Hak dostlarının himmetlerinin üzerimizden eksilmediğini okuyoruz satır aralarında.
Göz kamaştıran mutlu son
Kutlu'nun kahramanlarının iki mimar oluşu da boşuna değil elbette. Birbirlerine gizliden aşık olan Sinan ve Nur'un mesleki kaygıları da ortak zira. Sinan, düşüncelerine tercüman olan bir röportajı Nur'a okurken biz de yazarın uyarılarına kulak vermiş oluyoruz: "Müslüman ülkeler meselenin farkında bile değil ne yazık ki. Onlar için beton kutsal bir malzeme haline gelmiştir. Çünkü beton demek para demek, ne kadar çok beton dökülürse o kadar çok para kazanıyorlar. Modern mimâri insanın yerine eşyayı ölçü alan bir bakış açısına sahip olmuştur. Bu mimari anlayış ne yazık ki insana değil tüketim toplumu yaratan kapitalist sisteme hizmet etmektedir. Bu düzende mimari sanayiye, mimarlar da sermayeye teslim olmuştur artık" Nur'un mürşidini ararken gittiği yerlerde yaptığı tespitler de yine benzer kaygıların söze dökülmüş hâli: "Eski şehirlerimizin icabına kısa zamanda baktık. ‘Eskiyi unut, yeni yolu tut' denilmişti. Şehirlerimiz kimliğini kaybedince insanların tutunacak dalı kesilmişti. Nesiller arasında irtibat kalmadı. Artık ne bir mimarimiz var, ne bir musikimiz. Sinan demişti bir kere, Tanpınar'ın sözüdür diye: Cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı." Nur'un arayışı nasıl mı nihayet buluyor? Elbette mutlu son... Ama öyle böyle değil. 
Nur hikayesini okurken ilk başlarda aşk kitabı gibi görülür. Belli bir bölümden sonra muhteşem bir aşk (ilahi) hikayesi olduğu anlaşılır.
Nur hikayesini okurken Bosna Hersekli yetim kardeşlerimiz geldi kardeşlerimizle güzel vakit geçirdik. İlk önce 60. Yıl ilkokuluna, İlçe milli eğitime, İmam Hatip Lisesine, Aybars Ak Orta Okuluna götürdük. Kardeşlerimizle çok güzel vakit geçirdik.
Kardeşlerimizle aramızda gönülden gönüle giden bir yol, gönül dili ile anlaşma vardı.
Bize lisan rehberliğinde yardımcı olan kardeşimiz tasavvufla alakadar olduğu için yolda kendisine Nur’dan söz ettim.
Benden yeni özet bekleyen Can Dostumla telefon görüşme imkanımız oldu. Nur’un hikayesini sabırsızlıkla beklediğini söyledi.
Bu sabah görüştüğümüzde yazının bitmek üzere olduğunu kendisine söyledim.
Hakikatı arayanlar, hakikatı bulanlar ve hakikatı yaşayanların hikayesidir Nur. Fedakarlığın aşikar özetidir Nur. Sevgiliye ulaşmak için bedenen infakta bulunandır Nur. Bir cami avlusunda başlayan ve bir hastane koridorunda sevilenin elinden tutarak sevgiliye hicret etmenin hikayesidir Nur.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder