DÖNEMİN VE BÖLGENİN ÖZELLİKLERİ
Mehmet Akif
İnan’ın yaşamını ve edebiyatçı kimliğini irdelemek için önce hayatının
safahatının ele almak ve hangi zaman diliminde nerede bulunduğuna bakmak ve
hangi çevrenin etkilerine maruz kaldığını tespit etmek gerekir.
Mehmet Akif İnan,
1940 yılında Urfa’da dünyaya gelmiştir. 1939 – 1945 yılları arası 2. Dünya
Savaşı’nın yaşandığı, savaşın olumsuz etkilerinin bütün dünyayı kasıp kavurduğu
yıllardır. 2. Dünya Savaşı’nın ardından Batı’yla uyumlu bir politika izlemeyi
tercih eden ya da paylaşımda Batının hissesine düşen Türkiye’de, 1946’da çok
partili yaşama geçilmiş, 1950 yılında seçimle Demokrat Parti’nin millet eksenli
iktidarı başlamıştır.
Türkiye
Cumhuriyetinin ilanının ardından devletin yeni rejimine göre bir millet meydana
getirme ameliyesi 1946 yılında çok partili yaşama geçinceye kadar yaklaşık 25
yıl devam etmiştir. Milleti biçimlendirme merkezden taşraya doğru
gerçekleştirildiği ve radyo gibi kitle iletişim araçları çok yaygın olmadığı
için Urfa geleneksel yapısını koruyabilmiştir.
Urfa’nın
masuniyeti ve içine kapanık bir şehir olması dolayısıyla geleneksel kültür
örselenmemiş, toplumsal değişim çok yavaş gerçekleştiği için yüzyılların
birikimi yeni kuşaklara rahatlıkla aktarılabilmiştir.
Urfa’ya hakim
olan kültü, sokakta, çarşıda, pazarda teneffüs edilen kültür, İslam kültüründen
neş’et eden geleneksel kültürdür.
1.
Şair, yazar,
gazeteci, eğitimci, sanat, fikir ve eylem adamı Mehmet Akif inan… Hicret Şairi
Mehmet Akif İnan, Kudüs Şairi Mehmet Akif İnan, Ağabey Mehmet Akif inan, Derviş
Mehmet Akif İnan, Teşkilatçı Mehmet Akif İnan, Sendikacı Mehmet Akif İnan… O,
şüphesiz Urfa’nın son yüzyılda yetiştirdiği en önemli isimlerden biri. Altmış
yıllık hayatına büyük işler sığdırmış. Az ama öz yazmış. Yazıları, konferansları
ve teşkilatçı yapısı ile bir neslin yetişmesinde büyük roller üstlenmiş ki o
nesil 200’li yıllarda ülkemize yön vermekte.
Kurduğu sendika
ve konfederasyon bugün bir milyonu aşan üyesi ile ülkemizin en büyük en güçlü
sivil toplum örgütü.
Hayatı boyunca inandığı
davanın mücadelesini vermiş ve fakat sadece düşünce planında kalmamış, inancını
hayata aktarmada da örneklik teşkil etmiş. Bir aşk ve gönül adamı, bir güzel
insan. Adamlığın ne demek olduğunu yaşayarak gösteren dört dörtlük bir adam.
Bu dünyaya şekil
vermeye çalışmış ama dünyevileşmemiş, gönlü hep ötelere sevdalı olarak yaşamış.
Dikleşmeden dik
durmasını bilen, haksızlık karşısında asla susmayan, sadece içinde bulunduğu
çevrenin değil, her düşüncedeki insanın hakkını, hukukunu korumaya çalışan ve
bunu bir vasiyet gibi takipçilerine bırakan büyük bir insan…
Türkiye’de İslami
gelişimin ana dinamiklerinden birinin Necip Fazıl’ın öncülüğünü yaptığı Büyük
Doğu Mektebi olduğunu ve bu mektebin en has üyelerinden birinin de Mehmet Akif
İnan olduğunu ifade eden Yazar Mehmet Şarmış, “Daha ilk gençlik yıllarından
itibaren inandığı davaya hizmet etmeyi şiar edinmiş ve ömür boyu hiç zikzak
çizmeden davasının mücadelesini vermiştir. İnan, şiir, dergi ve gazetelerde
yazar, öğretmenlik ve son olarak sendikacılık yapmıştır. Nerede bir hizmet var,
nerede bir davet var hiç yüksünmemiş, hiçbir dünyevi çıkar beklemeden oraya
koşturmuş, yapılması gerekenin en iyisini yapmaya çalışmıştır. Şiirde klasik
edebiyatımıza yeni bir soluk kazandırmış, yazıları ile topluma yön vermiş,
öğretmen olarak binlerce idealist öğrenci yetiştirmiştir. En zor zamanlarda
ülkenin hemen hemen her tarafını dolaşmış, binlerce kişiye konferanslar vermiş,
en cesur söylemlerde bulunmuş, özellikle gençlerin yetişmesi ve ülkenin
geleceğine el koyması için çırpınıp durmuştur. Aktif siyasete girmese de
siyasetten de geri durmamıştır. Hiçbir şahsi beklenti içine girmeden o alanda
da emeğini esirgememiştir.
Hayatta
iken Hicret ve Tenha Sözler adıyla iki şiir; Edebiyat ve Medeniyet Üzerine ve
Din ve Uygarlık adlarında iki deneme kitabı yayınlamış, vefatından sonra
kurucusu olduğu Memur-Sen dergi ve gazete yazılarından oluşan yedi kitap daha
yayınlamıştır. (Söyleşiler, Edebiyat Kültür ve Sanata Dair, Mirası Kuşanmak,
Siyaset Kokan Yazılar, Aydınlar Batı ve Biz, İslam Dünyası ve Ortadoğu,
Cumhuriyetten Sonra Türk Şiiri)” dedi.
2.
Yakın tarih
hakkında cesur değerlendirmeler yapıyordu.
Sendikal
çalışmalar yapmak için zor günlerdi o günler. Maddi sıkıntıların ötesinde
‘bizim’ dediğimiz kesimin ilgisizliğine canımız çok sıkılıyordu. Bir keresinde
40-50 kişiyi tek tek telefon ederek davet etmiştim. Yiyecek, içecek ikramlar
hazırlamıştık. Güzel bir başlangıç yapacaktık. Ancak tek bir kişi bile
gelmemişti. Üzüldüğümü görünce ‘aldırma’ dedi, ‘bozma moralini, geçecek bu günler,
alışacağız.’ Bazen kendisi de, bu işi yapacak birilerine devredip kendi işine
dönmek istiyordu. Ama kendisinden daha ehil birileri çıkmadığı için işi
bırakamıyordu. Direniyordu, umutluydu, umutlarını yakın çevresine aşılamaya
çalışıyordu. Sendikaya gelenlerin çoğu edebiyat çevresinden dostlarıydı.
Sohbetin merkezinde hep o olurdu.
3.
Her insanın
hayatında, ailesinin ve çocukluğunun, doğduğu yerin ve içinde yetiştiği
çevrenin önemli bir yeri vardır. Yaratılıştan gelen özellikler, içine doğulan
bu çevreden aldığı etkilerle birleşerek kişiliğini oluşturur ve büyük ölçüde
hayatına yön verir.
Mehmet Akif
İnan’ın kişiliğinin oluşmasında, ailesinin ve hatıralarını dinleyerek büyüdüğü
atalarının etkisi tabiidir.
Evce okumayı
severdik. Babam her çeşitten kitap okurdu. Doğu ve Batı klasiklerinin önemli
eserlerini bitirmiş biriydi. Ayrıca çağdaş yazarları da tanırdı. Şeyh
Sadi’den
Shakespear’e, Geothe’den, Hamid’e, Akif’e, Necip Fazıl’a, Nur Risalelerine
varıncaya kadar zengin bir okuma alanına sahipti babam. Sebilürreşat’tan Büyük
Doğu’ya, oradan magazin dergilerine kadar eve birçok dergi taşırdı. Evimize
gazete gelmedik gün olmazdı. Yurt ve dünya olayları yakında izlenirdi.
Ailesi ve
atalarıyla ilgilli bilgilerden Akif İnan ile ilgili birçok ipuçları bulmak mümkündür.
İnanca bağlılığı, Batı ve Sol karşıtlığı, kitap okumaya düşkünlüğü, cçmertliği,
mala ve makama tamah etmemesi gibi.
4.
Çocukluk ve
gençlik yıllarını yaşadığı Urfa, Akif İnan’ın duygu ve düşüncelerini derinden
etkilemiş ve ileride olgunlaşacak sanatının alt yapısını oluşturmuştur.
Urfa’nın Akif üzerindeki etkisi, hem dostları hem kendisi tarafından her
fırsatta vurgulanmıştır.
Urfalı dışarıyı
bilmezdi. Gördüğü Antep, yediği pekmez. Urfa’ya ilk lise 1946 yılında
açılmıştır.
Türkiye çok
partili siyasi hayata1946’da geçmiştir. 1950’ye kadar tek parti egemenliği
vardı. Koyu bir devletçilik izleniyordu her alanda. Siyasi, ekonomi ve insan
hakları konusunda serbestliğe çok kapalı bir toplum. Adı cumhuriyet fakat özü
şeflik olan bir yönetim.
……
Bu sosyal siyasal
ortam, Akif İnan’ın hayatında çok belirleyicidir. Daha ilk gençlik yıllarından itibaren ülkeyi
bu duruma getirenlere karşı cephede yer almış; ömrü boyunca bunun mücadelesini
vermiştir. Batı’dan ithal bu ideoloji, özellikle de onun ülkemizde zorla
uygulanan çok kötü kopyası ve onunla mücadele oluşturur. Şiirinin zeminini de
bu mücadele şekillendirmiştir. ‘Anamı sorarsan Büyük Doğu’dur / Batı ki
sırtımda paslı bıçaktır.’
5.
Akif İnan’ın
çocukluğu ve ilk gençlik yılları, kiracı oldukları için farklı evlerde
geçmiştir. Doğduğu evden sonra Zincirli Kapı Mahallesine, kıs bir süre sonrada Su Meydanı Mahallesine
taşınırlar. Bu mahallede üç farklı evde yaşamışlar. Hepsi, Akif İnan’ın ömür
boyu özlemini duyduğu avlulu ve bahçeli evler.
Dönüştür ey kalbim
bahçeli eve
Anlamı ezen o
makinaları
6.
Urfa Lisesi
bünyesinde bulunan ortaokula kaydoldu. Üçüncü sınıfta bir yıl kaldı. Ertesi yıl
geçip liseye devam etti.
Yaz tatillerinde
genellikle babasının bir arkadaşının kitapçı dükkânında (Hulusi Kitapevi)
çalışmıştır. Bir tatilde ise Çiftçi Mallarını Koruma Derneğinde çalışmıştır.
7.
Çocukluğunda
birkaç hastalık ve kaza geçiriyor. Bundan dolayı biraz cılızlaşıyor.
Kendinden 2 yaş
küçük kardeşi Ali ile aynı sınıfa gidiyor. O benden daha çalışkandı. Zaten ben
hiçbir zaman öyle hım şahım bir öğrenci olamadım. Eh düşe kalka idare ederdik.
Çocukluğumda hatta delikanlılığımda oldukça duygusal, içe dönük ve romantik
biriydim. Biraz da inatçılığım vardı. Bir hayli de kavgacıydım. O yaşlarda çok
döğüşlere girmişliğim vardır. Bu dövüşçülük, lise döneminde spora, özellikle
güreşe bulaştırdı. Lisede güreş takımının kaptanıydım.
8.
1950’den itibaren
Türkiye’nin girmiş bulunduğu değişme süreci, herkesin üzerinde etkili oluyordu.
Yavaş yavaş siyasi ve fikri bir uyanma başlamıştı. Aydın ve halka giderek
üzerindeki korkuyu atıyordu. Çok partili hayat, insanlarımızı değişik fikirler
savunmaya, inançlarını konuşmaya biraz fırsat vermişti. Farklı gazeteler ve
dergiler çıkıyordu. Ben okuma seven bir aileden geldiğim için bu yayınları takip
ediyordum. Çevremin ve ailemin muhafazakâr oluşu kişiliğimde de yerini
bulmuştu. Bu kişiliğin üzerine yayınlar da eklemeye başlayınca daha sosyal bir
alana doğru yol alıyordum. Benim gibi olan sınıf arkadaşlarım vardı.
Birbirimizi etkiliyorduk. Hepimizde okuma tutkusu vardı. Doğu’nun ve Batı’nın
Türkçeye çevrilmiş klasiklerinin belli başlılarını hızla deviriyordum. En
sıkışık günlerimde bile 6 -7 saat verebiliyordum okumaya. Tatil günlerinde bu
bazen 10 saati buluyordu.
Kurre Muhammed
Hafızdan Arapça, farsça ve aruz dersleri almıştır. Amacı babasının kitaplığında
bulunan Arapça ve Osmanlıca kitapları okumaktır. Sebilürreşat ve Sırat_ı
Müstakim okumak için de Osmanlıca dersleri almıştır.
Okul, hem ortam
olarak, hem zaman olarak, konuşmaya, tartışmaya, yeterince uygun değildir. Bu
yüzden arkadaşlar kendi aralarında Urfa usulü gezmeye karar verirler. İlk sıra
gecesi (gezmesi) Akif İnan’ların evinde gerçekleşir. O dönemde yayın az, kitap
az ve kendilerine öncülük edecek, yol gösterecek kimseleri yok. Bu yüzden kendi
kendilerini yetiştirmek üzere bir program yaparlar. O gruptan olup ömür boyu
Akif İnan’la yol arkadaşlığını sürdüren Zübeyir Yitik, yaptıkları programla
ilgili şu bilgileri vermektedir. ‘Gecenin ilk yarım saati günlük konuları
konuşacağız. Ardından bir sat hafta içinde okuduğumuz yazı ya da kitapları
birbirimize aktaracağız. Sonraki bir buçuk saate iki gruba ayrılıp kendi
aramızda münazara yapacağız. Bu programı gerçekten uyguladık.’
Bir yandan da
yazma hevesim başlamıştı. Mahalli gazetelerde bir uçtan yazıları çıkardı.
Özellikle Demokrat Urfa Gazetesinde yazıyordum. Benim gibi yazıya meraklı
arkadaşlarımdan Abdülkadir Billurcu, Zübeyir Yetik ve Nihat Armağan’la birlikte
Derya adlı bir gazete de çıkarmaya başladık. Hepimiz lise son sınıf öğrencileriydik.
Çevremizde rahmetli Mehmet emin Balyan, Sabri Arslan ve İbrahim Kızılgöl
arkadaşlarımız da vardı. Okul dışından Nabi Kılıçoğlu, Cemal Kayar, Ahmet
Rüzgar gibi destekçi ya da yazar arkadaşlar da bizimleydi.
9.
Demokrat Urfa
Gazetesinde Hakiki Köşem üst başlığıyla Rahavi mahlası ile şiir ve yazılar
yazar. Derya Dergisinde Cemal Kayar adını kullanmaktadır. (bana da söz et
haberim olsun)
10.
Derya Dergisinin
ülkenin dört bir yanına değişik düşünce ve aksiyon adamlarına gönderdikleri
gibi Barla Kasabasında sürgünde bulunan Said-i Nursi’ye de gönderirler.
Bediüzzaman’ın kardeşim Akif diye başlayan bir mektup ile cevap verir. Babası
bu mektubu saklı tutar, zarar görmesinler diye.
11.
URFA’DAN MARAŞA
Lise son sınıfta
iken meydana bir olaydan dolayı okuldan ayrılmak zorunda kalmıştır. Tarih
öğretmeni Hamido…..
MARAŞ DÖNEMİ
1959 yılının
Şubat ayında Maraş’a gider. Maraş, Akif İnan’nın anne tarafından birçok
akrabasının bulunduğu, daha önce de ailecek zaman zaman gidip geldikleri bir
yerdir. Burada dayılarının evinde kalmıştır. Anne tarafından akrabalarına ait
olan ve bugün Dedeoğlu Konakları diye bilinen birbirine bitişik ve üç ahşap
konak, sonraki yıllarda belediyeye devredilmiş ve belediyece restore edilerek
sosyal ve kültürel hizmetlere tahsis edilmiştir. Mehmet Akif İnan’ın kaldığı
oda da onun fotoğraf ve eşyalarının sergilendiği mini bir müze olarak tanzim
edilmiştir.
Maraş Akif
İnan’ın hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. Ömür boyu beraber olacağı arkadaşlarıyla
burada tanışmıştır.
Alaeddin
Özdenören (sınıf arkadaşı ve diğeriyle tanıştıran kişi)
Rasim Özdenören
Erdem Beyazıt
Cahit Zarifoğlu
Hepsi Urfa’dan
gelen, aruzla şiir yazan bu yeni arkadaşı hayretle karşılar, merak eder ve
tanışmak isterler. Akif İnan’da aynı istek olunca kısa zamanda tanışırlar ve
kaynaşırlar.
Bu arkadaş grubu,
bizim edebiyat tarihimizde örneği pek görülmeyen bir birliktelik
sergilemişlerdir. Bundan böyle adları hep birlikte anılacaktır. Farklı
üniversitelerde okusalar, farklı türde eser verseler, farklı meslekleri
sürdürseler, zaman zaman farklı şehirlerde yaşasalar, farklı türlerde eserler
verseler, farklı şiir ve edebiyat anlayışlarına sahip olsalar bile birbirine
bağlayan çok önemli bir bağ vardır. İnanç, İslami hassasiyet… ve bu inancın
etrafında oluşturdukları muhabbet, dostluk ve kardeşlik… Bu Birliktelik,
ileride edebiyat dünyamızda derin izler bırakacaktır.
Ekipteki
arkadaşlar, şair ve yazar Şeref Turhan’ın kitapçı dükkânında, çay bahçelerinde
bir araya gelip sohbetler yaparlar. Aralarına Ahmet Beyazıt, Sait Zarifoğlu,
Hasan Seyithanoğlu gibi sanat ve edebiyat meraklısı arkadaşlar da katılırlar.
Bu buluşmalarda
sık sık Nuri Pakdil’den söz ederler. Nuri Pakdil Maraş lisesinde öğrenci iken
çıkarmış olduğu Hamle Dergisini dillerinden düşürmezler.
Nuri Pakdil
Maraş’a geldiğinde Mehmet Akif ile tanışırlar. Aralarında büyük bir dostluk
başlar. Nuri Pakdil’in Akif İnan üzerinde çok büyük etkisi vardır. Edebiyat
dergisini çıkarmaya başladıklarında bu dostluk daha da pekişerek devam eder.
TAKİP EDİLEN YAYINLAR
Büyük Doğu,
Serdengeçti, Varlık, Yedi Tepe, Türk Düşüncesi, Dost,
Yenilik, Türk
Dili, Salkım vb.
NECİP FAZIL KISAKÜREK İLE TANIŞMA
Mehmet Akif
İnan’ın hayatında önemli bir yere sahip olan Necip Fazıl Kısakürek ile
tanışması da ilk olarak Maraş’ta, Üstat bir konferans için geldiği sırada
gerçekleşmiştir. Ama esas tanışma ve yakınlaşma Ankara’da olacaktır.
Akif İnan
zamanının çoğunu okumayla ve bu tür faaliyetlerle geçirdiği için dersleriyle
yeterince ilgilenmemiş ve bir kez daha sınıfta kalmıştır. O sıralarda
yürürlükte olan yönetmelik gereği bir yıl bekleyecektir. (1959-1960) bundan
dolayı bir yıl Urfa Yavuz Selim ilkokulunda ücretli öğretmenlik yapmış ve ilk
öğretmenlik deneyimini burada yaşamıştır.
27 MAYIS DARBESİ
Yazmış olduğu
yazılar, çevresi ve ailesinin Demokrat Partiye destekliyor olmasından dolayı 40
gün kadar askerler tarafından takip edilmiştir.
1961 yılında
liseden mezun olmaya hak kazanır.
YEDİ GÜZEL ADAM
Akif İnan ve
Maraş’ta tanıştığı arkadaşlarıyla ileride ‘Yedi Güzel Adam’ olarak anılacaktır.
Aslında bu ifade Cahit Zarifoğlu’nun bir şiirinin ve bu şiirin geçtiği
kitabının adıdır. Şair ‘Bu insanlar dev midir / Yatak görmemiş gövde midir’
dizeleriyle başlayan bu uzun şiirinde, yedi bölüm halinde yedi güzel adamdan
bahseder. Kimdir bu güzel adamlar? Cahit Zarifoğlu’nun bütün şiirleri gibi çok
soyut olan şiirlerinden kimlerin kastedildiği açıkça belli değildir. Bazıları
Kur’an-ı Kerim’de sözü geçen ve makamları Maraşta bulunan Yedi Uyurlar/ Ashab-ı
Kehf olduğunu, bazıları şiirde Peygamber Efendimizden, Hz. Musa’ya, hatta
Sultan Abdülhamit’e kadar göndermeler olduğunu iddia etse de, Edebiyat Dünyası
Yedi Güzel Adamın birbiriyle yakın dost olan yedi edebiyatçı olduğunu kabul
etmiş ve bu şekilde meşhur olmuştur.
Ama yedi kişinin
kimler olduğu da tartışmalıdır. Beşi herkes tarafından kabul edilir.
Cahit Zarifoğlu
Erdem Beyazıt
Rasim Özdenören
Alaeddin
Özdenören
Mehmet Akif İnan
………
Nuri Pakdil ve
Sezai Karakoç öne çıkar.
Mavera Dergisinin
kurucuları olan yedi kişidir deyip Ersin Nazif Gündoğan ve Bahri Zengin
olduğunu söyleyenler de, Hasan Seyithanoğlu, Sait Zarifoğlu, Ali Kutlay başka
isimleri de öne sürenler olmuştur.
Nuri Pakdil,
verdiği bir röportajda ‘Tarih bir daha Yedi Güzel Adamların dostluğunu,
arkadaşlığını, kardeşliğini kolay kolay göremeyecektir’ diyerek onları şu
şekilde tanıtır.
Yedi Güzel Adam
olarak nitelenen bizler, gerçekten, övünmek gibi olmasın, olağanüstü bir
arkadaş topluluğuyduk.
Nuri Pakdil:
Devrimciliği, yenilikçiliği, çok modern bir anlatıcılığın vuruculuğunu;
Mehmet Akif İnan:
Eski edebiyatımıza vukufiyeti;
Rasim Özdenören:
İtidali
Erdem Beyazıt:
Beyazıtoğullarının bey tavrını.
Alaeddin
Özdenören: Şiirde ve tavırda deli fişekliği
Cahit Zarifoğlu: içimizde
en artist kişiliği
Hasan
Seyithanoğlu: Arkadaşlarını kanatları
altına alan baba tavrını temsil ediyordu.
Aslında, Akif
İnan dahil, ‘bu güzel adamlar’ bu isimlendirmeyi reddetmemekle beraber, hiçbir
zaman çok da sahiplenmemişler ve sorulmadığı zaman kendileri dile
getirmemişlerdir. Ama bu ifade edebiyat çevrelerinde ilginç bulunmuş ve çokça
dillendirilmiştir.
Bu arkadaş
grubunun yazma merakı ve birbirleri ile olan ilişkileri bir dizi film halinde
Nisan 2014 TRT1’de ‘Yedi Güzel Adam’ adıyla yayınlanmaya başlamıştır.
Akif İnan, hep bu
Yedi Güzel Adam’dan biri olarak anılacaktır.
ANKARA YILLARI
O yıllarda her
üniversite, giriş sınavını ön kayıt yoluyla kendisi yapmaktadır. Akif İnan da
birçok arkadaşı gibi önce İstanbul’a gitmiş ve orada okumanın yolarını
aramıştır. Burada kaldığı birkaç ay boyunca Nuri Pakdil, Erdem Beyazıt, Rasim
Özdenören, gibi arkadaşlarıyla birlikte olmuş, fırsat buldukça da sosyal
faaliyetleri izlemeye çalışmıştır.
Bir ara Rasim
özdenören ile gezinerek Yenikapı’ya kadar gidip bir çay bahçesinde otururlar.
Sohbet sırasında Akif inan, ‘Rasimciğim, Sana Haşim’den okuyayım mı? Haşim’i
sever misin? Diye sorar. O da bundan memnun olup ‘Oku Akifciğim’ der. Ve Akif
İnan başlar okumaya. Bir, iki, üç, beş, onbeş, derken akşam olur Haşim’in seksen
şiirini ezbere okur.
Akif İnan daha
sonra Ankara’ya gelir. Niyeti Hukuk veya İlahiyat okumaktır. Ancak eskiden beri
tanıdığı hemşerisi Salih Özcan’ın ısrarlı tavsiyeleri üzerine Dil ve Tarih –
Coğrafya Fakültesine kayıt olur. Ancak okul derslerine gösterdiği ilgisizlik
burada da devam eder.
Bu ilgisizlik
bilgi noksanlığından kaynaklanan bir sorun değil. Fakültede öğretilen
bilgilerin hepsine vukufiyeti olduğundan kaynaklanıyor.
Prof. Dr. Celal
Tarakçı, fakülteyi bu kadar uzun sürede bitirmesi ile ilgili olarak ilgi
alanının fakülte dışında oluşundandır der. Sanıyorum, o millete hizmet
edebilmek için diplomanın, belki gerekli ama yeterli olmadığına inanıyordu.
(1964-1971)
HİLAL DERGİSİ HİLAL DERGİSİ
Akif İnan yazı ve
şiirleri birçok dergide yayınlanmıştır ama hayatında dört derginin özel bir
yeri vardır: Büyük Doğu, Hilal, Edebiyat ve Mavera… Ankarada üniversiteye
başladığı zaman Hilal Dergisinde bulur kendisini. Hemşerisi Salih Özcan’ın
1985’ten beri çıkardığı Hilal, devrinin önemli İslam Dergilerinden biridir.
Mehmet Akif İnan, 1962 yılında daha çok genç yaşta bu derginin müessese
müdürlüğüne getirilir ve bu görevi 1964’e kadar sürdürür. Dergiciliğin yanında
kitap yayını da yapmaktadır.
Dergide bazen
kendi adıyla, bazen adının ve soyadının baş harfleriyle , bazen de Müslümoğlu,
Mehmet Hulusi gibi takma isimlerle yazılar ve şiirler yayınlar.
TÜRK OCAĞI DÖNEMİ
Türk ocağı o
dönemde milliyetçi çizgide faaliyet gösteren çok önemli bir kurumdur. Hasan
Aksay Akif İnan’ı yanına alır. (1964-1969) Türk Ocaklarında önce müze ve
kütüphane, sonra merkez müdürlüğü yapar.
EVLİLİĞİ
Akif İnan,
dergilerde yayınlanan şiirleri dolayısıyla kendisi ile mektupla bağlantı kuran
edebiyat meraklısı Sevim Hanımla 1962’de tanışmış, 1964’te nişanlanmış,
23.07.1965tarihinde de Uşak’ta sade bir törenle evlenmiştir. Uşaklı olan Sevim
Hanım kendisi gibi edebiyat öğretmenidir. 1967 yılında tek evladı olan kızı
Şakire Banu dünyaya gelir. Akif İnan, çok sevdiği kızı ile yakından ilgilenmiş,
iyi yetişmesi için elinden geleni yapmıştır.
İLK SENDİKA GÖREVİ
Mehmet Akif İnan,
geçimini sağlamak üzere 1969-1972 yılları arasında Ankara’da Türk Taşıt
İşverenleri Sendikasında uzman olarak çalışmıştır.
EDEBİYAT DERGİSİ
Edebiyat
Dergisinin, Akif İnan’ın özellikle şiir hayatında çok önemli bir yeri vardır.
1969’da Nuri
Pakdil öncülüğünde çıkan derginin kurucuları, Akif İnan, Erdem Beyazıt ve Rasim
Özdenören olup, başta Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Bahri Zengin ve
İsmail Kıllıoğlu olmak üzere çok sayıda ismin katılması ile yayını
sürdürmüştür. Derginin babası Mehmet Akif İnan’dır.
Dergide özellikle
edebiyatın önemi üzerinde durulmuş ve edebiyat – medeniyet ayrılmazlığı
vurgulanmış, sanat ve edebiyat, islami bir anlayışla ele alınmıştır. İslam
medeniyetiyle yoğrulmuş olan toplumumuza dayatılan Batıcılığa ve
yabancılaştırmaya şiddetle karşı çıkılmış, kurtuluşun ancak yeniden kendi
medeniyetimize ve yerli üşünceye dönmekle mümkün olacağı ileri sürülmüştür.
Çıkış amacı sanatla başladı yurdumuzda yabancılaşmaya gene sanatla kalkacağız
ayağa şeklinde özetlenmiştir. Bundan dolayı Edebiyat Dergisi, bazı çevrelerce yeni
İslamcı akımın kümelendiği bir dergi olarak nitelendirilmiştir.
Mehmet Akif İnan,
bir söyleşide Edebiyat Dergisinin İslami Edebiyat içindeki yeri şu ifadeleri
kullanmaktadır: Edebiyat Dergisi ile bizim kesim ilk defa bir kora hareketine
kavuşmuş oldu. Daha önce İslamcı çizginin sanatçıları Türk Edebiyatında solo
yapıyorlardı.
Derginin yanında
30 kadar kitap da yayınlanmıştır.
Çıktığı zaman
derginin dili büyük bir şaşkınlığa sebep olmuştur. O dönemde solcuların
kullandığı öz Türkçe kullanılıyor diye sağcı ve İslamcı kesimler; muhteva
islamidir diye de sol kesimler dergiden uzak durmayı tercih etmişlerdir.
Nuri Pakdil’e
göre Antiemperyalist, antikapitalist, antimarksist, antifiravunist, sapına
kadar İslam inancıma dayalı, islam düşüncesinden beslenen, yerli düşünceyi öne
çıkaran bir dergidir Edebiyat.
ÖĞRETMENLİK HAYATI
Mehmet Akif İnan,
1972 yılında üniversiteden mezun olunca Uşak İmam Hatip Lisesine Edebiyat
Öğretmeni olarak atanmış ve artık resmen Akif Hoca olmuştur.
1972’de Uşak’ta
başlayan öğretmenlik hayatı, Sırasıyla 1975’te Ankara Üniversitesi Gazi Eğitim
enstitüsü, !978 Demetevler Lisesi, !980’de tekrar Gazi Eğitim Fakültesi ve
1984’te Ankara lisesinde devam etmiştir. Son görev yeri 1986’da atandığı Ankara
Fen Lisesi olup burada göreve devam ederken vefat etmiştir.
Görev yaptığı
bütün okullarda öğrencileriyle yakın bir ilişki kurmuş, öğrencileri tarafından
sevilen bir öğretmen olmuştur.
ASKERLİK DÖNEMİ
Askerlik
görevini, 15 Temmuz – 31 Ekim 1975 tarihleri arasında İzmir Bornova’da yapmıştır.
MAVERA DERGİSİ
Akif İnan’ın
hayatında önemli dergilerden biri de Mavera adlı aylık edebiyat dergisidir.
Derginin isim babası Rasim Özdenören’dir.
İlk sayısı 1976
yılının Aralık ayında çıkan derginin kurucu isimleri, Akif İnan, Rasim
Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Bahri Zengin, Alaeddin Özdenören ve
Ersin Nazif Gündoğan’dır. Tüm kurucuların eşit miktarda söz ve hak sahibi
olduğu bir dergidir bu.
Rasim Özdenören
tarafından kaleme alınan ve ilk sayıda kamuoyuna duyurulan bir mektupta
derginin çıkış amacı, ‘son birkaç on
yıldır çok büyük aşamalardan geçerek bugün reddi mümkün olmayan bir düzeye
ulaşan yerli düşüncemizin edebiyatına yeni açılımlar getirmek’ olarak ifade
edilmiştir.
Son sayısı 190’da
olmak üzere toplam 164 sayı(14 cilt olarak) yayınlanarak kendi sahasında en
uzun ömürlü bir sanat ve edebiyat dergisi olarak tarih tarihindeki yerini
almıştır.
GAZETE YAZILARI
Mehmet Akif
İnan’ın yazı ve fikir hayatında gazetecilik de önemli bir yer tutar.
İlk olarak Yeni
Devir Gazetesinde yazmaya başlamıştır. Onu ve arkadaşlarını bizzat Ankara’ya
gelerek Abdurrahman Dilipak ikna etmiştir. 1977 yılında yayın hayatına
başlayan, İslami kesime, özellikle gençlik kesimine hitap eden, siyasi olmaktan
çok kültürel bir nitelik taşıyan bu gazetenin, islami yayıncılık alanında çok
önemli bir yeri vardır. Büyük Doğu, Edebiyat, Diriliş, Mavera gibi dergilerin
gazete yansıması gibidir.
Akif İnan’nın
gazete yazıları, onun mütefekkir ve aydın kimliğini açıkça ortaya ortaya
koymaktadır. Her yazıda, dava sahibi bir Müslüman duruşu vardır. Dünyaya,
insana, olaylara hep inancı ve davası açısından bakar. Günlük olayları
değerlendirirken bile derin tarihi bir bakış söz konusudur. Yine her yazıda,
klasik bir köşe yazarının ötesinde bir sanat adamı duyarlığı hissedilir. İslam
dünyasının durumu, Müslümanların hali, sorunları ve çözüm yolları üzerine
sağlam düşünceler ortaya koyar. Günlük siyasi olayları konu alan yazıları bile
polemikten uzaktır. Sık sık edebiyat, şiir ve sanat konularında da yazılar
yazmış, bu alanın ihmalinin diğer sorunlara sebebiyet verdiğini ifade
etmiştir.
Yazılarında hep,
olaylara tepeden bakan bir bilge adam edası vardır. Gidişattan memnun olmayan,
sorunları ve çözümlerini bilen, zaman zaman dertlense de hep umutlu bir bilge
adam.
MÜRŞİDİNİ BULMASI
Akif İnan’ın,
oldum olası derviş meşrep bir yanı vardır.1980 yılı başında Siirt’in Baykan
ilçesi Arınç Köyünde irşad görevini sürdüren Şeyh Ali Arınci Efendiye intisap
etmiş, ondan vekillik görevi almış, böylece tamamen tasavvufi bir hayata
yönelmiştir. Ancak bu yöneliş, kendisini hayattan koparmak bir yana davasını
hayata hakim kılma azmini daha da bilemiştir.
HAC GÖREVİ
1980 yılında
şeyhinin iki oğlu ile beraber Siirt’ten karayoluyla 20-25 gün kadar süren Hac
yolculuğuna çıkmış ve İslam’ın en önemli vazifelerinden birini yerine
getirmiştir.
KONFERANSLARI
Mehmet Akif İnan,
konferans vermeye daha Maraş’ta öğrenci iken vermeye başlamış ve hayatı boyunca
devam etmiştir. 70’li yılları sonları 80’li yılların başlarında bu konferanslar
çok yoğunlaşmıştır. Davet üzerine yurdun hemen hemen her tarafını gitmiştir.
1 Nisan !979
yılında Adapazarı’nda düzenlenen bir mitingde yaptığı konuşma ve 1980’lerin
ortalarında da Şanlıurfa’da verdiği bir
konferansta dolayı gözaltına alınmış ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinde
yargılanıp serbest bırakılmıştır.
TELEVİZYON PROGRAMCILIĞI
Kanal7
televizyonunda kültür ve sanat üzerine haftalık sohbet programları hazırlayıp
sunmuştur.
HAKK’A YÜRÜYÜŞÜ
Mehmet Akif
İnan’ın sendikal faaliyetleri gittikçe genişliyor, kendisi de bu tempoya uymaya
çalışıyor ve çok yoruluyordu. 1999 yılının Haziran ayında sendikanın Ankara’da
bir miting sonrasında rahatsızlandı. Soğuk algınlığı ve zatürre teşhisi ile
Gazi Üniversitesi Araştırma hastanesine yatırıldı. Sonraki günlerde akciğer
kanserine yakalandığı ortaya çıktı. Uzun yıllar içtiği sigaranın etkisi ortaya
çıkmıştı.
Bu arada hastalık
hızlı ilerlemektedir. Tümör beyne sıçramıştır. O koca beyin giderek zayıflıyor,
çöküyor. Son günlere doğru bilinci de kayboluyor ve artık kimseyi tanımamaya
başlıyor.
Yanında bulunan
Mehmet Sait Uluçay son anlarını şöyle anlatıyor: haber alır almaz hemen yanına
gidildi. Başına hatimler defalarca Yasin’ler okundu. Okunan sureleri ayet ayet
yaralı ciğerlerine çekiyor gibiydi. O ana kadar anlamsızca bir noktaya
çakılmış, donuk, zayıf ve yorgun bakışları birden canlandı. Biriyle bakışıyordu
sanki. Ve aniden gözlerinde beliren parlak bakışları ile kim bilir kimlere kur
yapıyordu… Bu minval üzerine saat tam 01.55’te, son Yasin’in son sayfasını
okuyordum ki, O, Kur’an’la girdiği seferini bitirmiş, yârine ulaşmış ve
Leyla’sı ile hemhal olmuştu bile… O an gözüme ilişen takvim 06 Ocak 2000 Perşembe
gününü gösteriyordu
Böylece, gönül
ehli, Hak dostu, aşkın ve sevdanın şairi, Kadir Gecesinin arandığı Ramazan’ın
bir sahur vakti hicret ederek, vuslata erdi.
Ertesi gün Cuma,
bayramdan önceki gün. Yer Hasan Paşa Camii. Türkiye’nin dört bucağından gelmiş
Akif İnan’ın dostları ve hemşerileri caminin içini dışını tıklım tıklım
doldurmuş. Gelenler arasında Rasim Özdenören, Hasan Seyithanoğlu, Ramazan
Kaplan, Erdem Beyazıt, Beşir Atalay, Fehmi Koru, Ahmet Hakan, Arif Altunbaş,
Ahmet Bahçıvan, Bahri Zengin, Attila Maraş, Yasin Hatipoğlu, Mehmet Sait Uluçay, nice
milletvekilleri, sendikada dava arkadaşları ve halk…
YANKI
Toprak kuşatınca
ten kafesini
Yeni bir günedir
göçümüz bizim
Kalkarız rüyadan
uyanır gibi
…….
KİŞİLİĞİ
Adımlarından
karşısındakine güven telaki eden insanlardandı o. Yola beraber çıkılsa
tehlikeleri ilk fark eden ve ilk göğüsleyen yiğit karakterli bir adamdı ve hal
yaşam biçimine, denemelerine, konferanslarına ve şiirlerine sinmişti. Bir gönül
adamı, 1000 yıllık medeniyet mirasının kalem işçisi, eğitimci, yayımcı ve
sendikacı bütün bunlarla birlikte özüyle, sözüyle örnek bir insan…
Mehmet Akif
İnan’ın en güçlü yanı kişiliğidir. Bir Şahsiyet / kişilik abidesidir.
Yakın arkadaşı
Rasim Özdenören, bunu şu şekilde ifade eder: Hani öteden beri söylediğimiz bir
söz var. Bazı insanlar yazılarını aşarlar, bazı insanlar yazılarının gerisinde
kalırlar. Akif, yazısını aşanlardan biriydi. Yazılarında görünen Akif olduğundan
çok azıdır.
Şükrü Karatepe de
güçlü kişiliğe vurgu yapar: Toplumlarda her zaman bazı üstün nitelikleriyle
diğerlerinden farklı olan ve öne çıkan insanlar bulunur. Bu insanlar ya
eserleriyle ya da kişilikleriyle daha etkili olur ve kitleleri yönlendirirler.
Akif İnan, eserlerinden çok kişiliğiyle etkili oldu ve örnek alındı.
Erdem Beyazıt: O,
Maraş’a geldiği zaman yolunu bulmuş, oturmuş, kendine göre tasnif yapmış, bir
dava sahibiydi.
Eskilerin
heybetli dedikleri bir yapısı vardı.
Rasim Özdenören:
Akif İnan yaradılıştan soylu bir insandı. Sevinçlerini etrafıyla paylaşır,
derdini kimseye söylemezdi.
Ø Güçlü
bir kişilik
Ø Şahsiyet
abidesi
Ø Arkadaşları
arasından öne çıkan
Ø Heybetli
bir yapı
Ø Geçmiş
devirlerden kalan miras sahibi
Ø Doğru
bildiğini sonuna kadar savunan; o doğrudan ödün vermezdi
Ø Kadirşinas,
istikamet sahibi
Ø Hakk’ın
hatırını tutmak için gerekeni yapan
Ø Gerekmedikçe
kavga etmeyen, uzlaştırmacı
Ø Davası
ve arkadaşları için ön atılan, kendisi söz konusu olunca hep geride duran
Ø Arkadaşlarını
nefsine tercih eden
Ø Sevinçlerini
paylaşan, sıkıntılarını gizleyen
Ø