6 Eylül 2018 Perşembe

TEDMEM ULUSAL EĞİTİM PROGRAMI

  
ULUSAL EĞİTİM PROGRAMI
2015- 2022


Ulusal Eğitim Program, bazı nicel ilerlemelere rağmen çok ciddi ve kronik sorunları her geçen gün artan eğitim sistemimizi, ortak bir felsefe, strateji ve model üzerine oturtmayı hedefleyen bir sivil sorumluluk projesidir.
Okullarımızda ve toplumumuzda eğitim sistemimize yönelik güven bunalımı, çok üzücüdür ki ciddi bir toplumsal travmaya dönüşmüş durumdadır. Milyonlarca öğrencimiz, gerçek yaşamda karşılığı olmayan bir süreç için en güzel yıllarını test çözerek geçirmektedir. “İz bırakma sendromunun” bir sonucu olarak, her iktidar veya bakan döneminde yapılan onlarca değişikliğin yarattığı olumsuz tabloyu, sendikaların, siyasi partilerin il ve ilçe örgütlerinin, parti yöneticilerinin, milletvekillerinin, vakıfların, derneklerin, hemşeri gruplarının müdahaleleri daha da kötüleştirmektedir. Ayrıca eğitimin ırk, din, mezhep, ideoloji gibi odaklara dayalı biçimde yapılandırılmaya çalışılması, toplumsal birleşmeye değil ayrışmaya yol açacaktır

UEP eğitim sisteminin ortak bir dile, bir insan ve toplum ülküsüne dayanmadan dönüşemeyeceği mesajını içermektedir. Bu dönüşümün uzun soluklu bir devlet politikasıyla gerçekleşebileceği fikri, bu mesajın bir başka boyutudur.

Çünkü sadece ve sadece ortak değerler üzerinde anlam birliği oluşturabilmiş topluluklar gerçekten ideali ve yaşama sevinci olan bir millete dönüşebilir.

Eğitim sisteminin hemen hemen  bütün parametrelerini içeren bu program altı yıl içerisinde hayata geçirilmesi öngörülen bir yol haritası sunmaktadır

Programın stratejisi kurulurken Değer ve Etik Odaklılık, Erişim/Eşitlik/Adalet, Kalite, Sürdürülebilirlik, Hesap Verebilirlik ve İzleme/Değerlendirme ilkeleri esas alınmıştır.

Evrensel ahlaki değerlere sahip, doğuştan getirdiği potansiyelini gerçekleştirebilen, vatana/millete hayırlı çocukların yetişmesi, UEP stratejisinin olağan bir parçasıdır. Veriye dayalı politikalar oluşturmak, pilot çalışma yapmadan ülke ölçekli uygulamalara geçmemek, bütün alt sistemleri birbiriyle bağlantılı ve tek bir organizma gibi dönüştürmek, stratejinin teknik boyutlarını oluşturmaktadır.

Hedeflenen eğitim sistemin hayata geçebilmesi için, sistemde merkezi-yerinden yönetim anlayışının benimsenmesi ve okulların kendilerine ilişkin karar alım süreçlerine katılabilmesi anlamına gelen, daha özerk okulların temin edilmesi hedeflenmektedir. Böylece merkezi yönetimin ve yerinden yönetimin avantajları bir arada kullanılabilmekte, sistemin en küçük birimi olan okul güçlendirilebilmekte, verimli ve etkili bir sistem tasarlanabilmektedir

UEP’de üç ana yönetim birimi bulunmaktadır. Bunlar; Milli Eğitim Bakanlığı, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Etkileşimli Eğitim Bölgesi Direktörlüğüdür (EEBD). Milli Eğitim Bakanlığı ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri okullara idari açıdan destek sağlarken, EEBD’lerin ana görevi okullara eğitsel liderlik yapmaktır. EEBD’lerin bünyesinde öğrencilerin, eğitim personelinin ve okulun gelişiminden, öğrenmesinden ve ilerlemesinden sorumlu birimler bulunmaktadır. Böylece her öğrencinin, eğitim personelinin ve okulun bütünsel gelişimi uzmanlarca doğrudan desteklenebilmektedir

UEP’de, okulun eğitsel ve yönetsel gelişiminde en kritik rol eğitim liderlerine düşmektedir. Eğitim yöneticilerinin, sadece bir yöneticiye indirgenmesini önlemek amacıyla, kavramsal bir farklılaşmaya gidilmiştir. Bu doğrultuda “okul müdürü” kavramı terk edilerek, beklenen eğitsel görev ve sorumlulukların doğasını ortaya koyan “eğitim lideri” kavramı tercih edilmiştir  

Eğitim liderlerinden beklenen, okullarda kurulacak olan, Okul Danışma Kurulu ve Okul Yönetim Kurulu ile işbirliği içinde çalışarak, EEBD’lerdeki Okul Geliştirme Merkezleri uzmanlarının rehberliğinde okullarının eğitim kalitesini verimlilik ve etkililik esasına dayalı olarak geliştirmeleridir.


Türkiye’deki öğrencilerin %68,7’si alt sosyo-ekonomik ve kültürel grupta yer almaktadır.

4. sınıf düzeyinde temel beslenme eksikliği nedeniyle Türkiye’de öğretimi aksayan öğrenci
oranını %78 olarak ifade etmektedir; bu oran uluslararası ortalamada %29’dur.

Dr. Murat Güvenç, Türkiye’de ağırlıklı olarak doğu batı ekseninde gerçekleşen bu hareketliliğin olumsuz gibi görünmesine karşın olumlu sonuçlarının da olduğunu vurgulamaktadır. Güvenç, “Türkiye’de doğurganlık inanılmaz derecede düşmüş durumdadır. Bu oran kadın başına 1,8’dir ve Fransa ile aynı düzeydedir. Eğer batı illerine göç olmasa nüfus hızlı bir şekilde düşecek ve yaşlanacak. Bu yüzden göç meselesinde aceleci yargılarda bulunmamak gerekir. Çünkü batı bölgeleri göç sayesinde rekabet gücünü artırıyor.” demektedir.

İç göçün en fazla olumsuz etkilediği alanlardan biri eğitimdir. Nüfus artışı azalmakla beraber bazı şehirlerde okul çağı nüfusu doğal artıştan daha çok iç göç nedeniyle yükselmektedir. Buna paralel olarak, kırsal kesimde okul çağı nüfusunda önemli bir düşüş gözlenmektedir. Bu
nedenle, eğitim hizmetlerinin planlanmasında nüfus ve göç temelli yeni bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Eğitim kavramına ilişkin klasik, modern ve post-modern açıklamalar birbirine karışmış durumdadır. Sanayi çağındaki eğitim aslında modern çağın eğitimi olmasına rağmen yanlış yorumlanarak geleneksel eğitim olarak adlandırılmaktadır. Oysa geleneksel olan modernizm öncesindeki eğitim anlayışı ve uygulamalarıdır. Bilgi çağının eğitim dönüşümüne ise post modern eğitim demek daha mümkündür. Geleneksel dönemde bire-bir veya küçük gruplara yönelik olarak yapılan eğitim, sanayi devrimiyle birlikte kitleselleşmiştir. Ancak yeni çağda dijital teknolojiler yardımıyla tekrar bireyselleştirilmeye çalışılan bir eğitimden söz edilmektedir. Buradaki bireyselleştirme daha çok insanların beğenileri, ilgileri ve öğrenme stilleri üzerinden yürütülmeye çalışılmaktadır.

UEP, ana dili Türkçe olmayan öğrencilerin de kendi ana dillerini öğrenme ve kullanma hakkına sahip olduğu gerçeğinin önemine dikkat çekmektedir. Bu nedenle UEP, “eğitim hakkı ve özgürlüğü” çerçevesinde herkesin ana dilini öğrenme ve kullanma hakkının teslim edilmesinin sosyal devlet sorumluluğunun bir parçası olduğunu değerlendirmektedir

Türkiye’de demokrasi, ekonomi, iletişim, kentleşme ve sosyal yapı hızla değişirken, eğitim sistemi bu değişime nasıl adapte olacağı, adaptasyonu nasıl yönlendireceği konularında dikkate değer bir gelişim kaydedememiştir. Halkın eğitimle ilgili talepleri çok yüksek olmasına rağmen bir atılım gerçekleşememiştir.

Avrupa ve Orta Asya ülkeleri hükümet harcamalarının sağlık sektörüne odaklanmasını isterken (% 36), Türkiye örnekleminin yarısına yakını (% 47) hükümetin harcama önceliğinin eğitim olması gerektiğini belirtmiştir. Bu veri aslında politika öncelikleri için oldukça yol göstericidir.

“Bu ülkenin ve evlatlarının hatırı için okula bilimin dışında bir ölçütü sokmayacağız” ilkesinde mutabık kalınması çözüm için yeterlidir. Çünkü bir ülkenin eğitiminin kalitesi, eğitimi hangi kişi ve kuruluşların nasıl yönlendirdiğine bağlıdır. Eğitimde çığır açmış ülkelerin eğitim sistemlerinde nesnel ölçütler dikkat çekmektedir. Almanya’da, İngiltere’de ve benzeri ülkelerde partilerin il ve ilçe başkanlarının, hemşeri gruplarının, sendikaların müdür ya da öğretmen atamasını yönlendirmesi hayal dahi edilemez.

Merkeziyetçi yönetimin okulu zayıflatıcı birçok yönü bulunmaktadır. Öncelikle okulların kendi başına karar alması gereken hiçbir konuda yetki kullanamamaları sistemin işlemesini engellemektedir. Basit konularda bile okul yönetimleri “Ne olur ne olmaz merkeze soralım.” diyerek bürokrasinin eğitimi esir almasına yol açabilmektedir. Bu nedenle, öğrencide, velide ve öğretmende katılımcılık kültürü, dolayısıyla demokrasi kültürü gelişmemektedir. Yapılan iş ve işlemlerde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesinin kullanılmaması, durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Her bir okul parmak izi kadar farklı olduğu halde, tek tip bir karar stratejisi izlenmektedir.

Merkeziyetçi yapıdan yerel yönetime geçmek bir evrim meselesidir. Temel çatışmalarını büyük ölçüde hal yoluna koymanın yanı sıra, hukuk, ahlak ve siyaseti bütünleştirmiş bir Türkiye, bu meselenin altından kolaylıkla kalkabilir. Devletin rejimi koruma kaygısıyla tercih ettiği aşırı merkeziyetçi eğitim sistemi, bunun bedelini çok ağır ödemektedir. Gerçek yaşamda karşılığı olmayan, dünyayla rekabet edemeyen bir eğitim sistemi gereksiz amaçlar için tüm toplumun enerjisini emmektedir. Kamu yönetiminde genel bir dönüşüm gerçekleştirilmeden, ahlak anlayışı eğitim sisteminin merkezine yerleştirilmeden, toplumsal katılım bir yaşam kültürüne dönüştürülmeden yapılacak bir yerelleştirme sadece sorunlarımızın adet ve çeşidini değiştirir. Bu nedenle ne merkeziyetçi yönetim anlayışının, ne de salt yerel yönetim anlayışının Türkiye’de başarılı olamayacağı ifade edilebilir. UEP’de, 2022 yılına kadar her iki yönetim anlayışının karması olan merkezi-yerinden yönetim anlayışına geçişin planlanması hedeflenmektedir.
Pilot çalışmalarla başlayarak, kısmen özerklik verilebilecek bir okul örgüt modelinin bunu destekleyeceği düşünülmektedir. Pilot çalışmalarla başlayarak, kısmen özerklik verilebilecek bir okul örgüt modelinin bunu destekleyeceği düşünülmektedir.

Eğitimde özelleştirme arttıkça eğitimin doğasına aykırı olan öldürücü rekabet, kıyasıya piyasalaşma ve rant beklentisi artmaktadır. Diğer yandan, mevcut durum da iç açıcı bir görüntü vermemektedir. Kamunun merkeziyetçi, tek tipçi finansman modeli bakış açısı donuklaşmış, sahici olmayan bir eğitim sistemi ortaya çıkarmaktadır.

“Bir eğitim sisteminin kalitesi, öğretmenlerinin kalitesini aşamaz”

Günümüzün yarar odaklı olan Pragmatizm-İlerlemecilik temelli eğitim sistemlerine bakıldığında, insan yetiştirmekten ziyade küresel ekonominin gereksinim duyduğu becerilere sahip “birey” yetiştirmek öne çıkmaktadır.

Türkiye’ye ait olgunlaşmış bir felsefe ve kavramsal çerçeve olmadığı ve gerçekleştirilmesi zaman alacağı için programın ilk yıllarında mevcut durumun iyileştirilmesi hedeflenmektedir. Uzun vadede ise, eş zamanlı olarak özgün bir kavramsal çerçevenin geliştirilmesi öngörülmektedir. Çağdaş dünyanın eğitim felsefesini, kavram ve uygulamalarını benimsemek cazip bir seçenekmiş gibi görünse de özgün bir tasarım yapma olanağı sunamamaktadır. Çünkü ülkeler kendi koşullarında, kendi anlam ve değer sistemi içinde özgün bir eğitim modeli üretmeden yaratıcı bir karaktere kavuşamaz. “Gelişmiş” ülkelerdeki mevcut eğitim sistemlerinin insan yetiştirme yerine ekonomiye uygun becerilere sahip bireyler yetiştirmeyi hedeflemesi, çözümü baştan sınırlamaktadır

Öğretmen-öğrenci ilişkisinde her zaman demokratik bir usta-çırak ilişkisi bulunmalıdır. Sanılanın aksine öğretmen pasif bir yol gösterici değil, olumlu anlamda rehberlik yapan bir otorite olmalıdır. Buradaki otorite öğretmenin merkeze alınması değil, öğrencinin aktif bir şekilde yönlendirilmesidir. Öğrenci öğretmeni bilgi otoritesi görmüyorsa zaten iletişimin kalitesi düşecektir. Bu nedenle artık kaybettiğimiz bir üst akıl olarak öğretmen otoritesini yeniden sağlam bir temele oturtmak zorunluluktur.

UEP, öğrenme-öğretme süreçleri açısından yukarıda ifade edilen kısıtlar çerçevesinde ilerlemeci felsefeyi dikkate almaktadır. UEP’in bir diğer felsefi boyutu aksiyoloji, yani değerler, etik ve estetikle ilgilidir. Erdemli, evrensel ahlaki değerleri içselleştirmiş, dürüst, sanatın ince ayarından geçmiş duyarlı insanlar yetiştirmek, UEP’in bir diğer felsefi beklentisidir. Tasada, kıvançta birleşebilen bir toplum olmanın yolu bu tür değer, etik ve estetik ön koşullara dayalıdır.


Özetle, Ulusal Eğitim Programının felsefesi; toplumun ortak değerlerini önemseyen, evrensel etik değerleri özümsemiş, estetik kaygısı ve duyarlılığı olan, evrendeki tüm canlı/cansız varlıklarla bütünleşmiş, bilgiyle ilişkisini tutkuya dönüştürmüş, insanın yararını gözetmeyi ve potansiyelini açığa çıkarmasına olanak sağlamayı erek edinen bir anlayışa dayalıdır

Bireysel katmanda her bir öğrencinin doğuştan getirdiği potansiyelini, adalet temelli bir yaklaşım içinde hayata geçirmesi için fırsat sunmak amaçlanmaktadır.

“Öğrenmenin Doğası” (2010) kitabında, eğitim ve öğrenimin en üst hedefi olarak konu alanlarında “esnek yetkinlik” kazanma vurgusu yapılmaktadır. Esnek yetkinlik, anlayarak
öğrenilmiş bilgi ve becerileri esnek ve yaratıcı biçimde farklı durumlarda kullanabilmek olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir yetkinliğe sahip olabilmeleri için öğrencilere verilen görevlerin, hızlı, net, anlayarak yapılabilecek nitelikte, ucu açık, performansa dayalı ve aktif katılımcılık gerektiren etkinlikler olması gerekmektedir. Gelecekte lüzumlu olacak becerilerin şimdide yaşatılması, eğitimin en zorlayıcı görevleri arasındadır.

Bilindiği gibi, doğada belirli bir alanda bulunan canlılar ve bunları saran çevrenin karşılıklı
ilişkileri ile meydana gelen ve süreklilik gösteren bütüne “ekosistem” denilmektedir

Okul özerkliğinin kapsamı, okulun kendi öğretmenini seçebilmesinden kendi programını oluşturabilmesine, bütçesini yapabilmesinden kendi harcamalarını gerçekleştirebilmesine kadar uzanan kapsamlı bir süreçtir.

Mevcut MEB merkezi örgüt modelinin büyük ölçüde değiştirilmesi gerekli görülmemektedir. Merkez örgütünün bazı yetkilerini illere, illerin bazı yetkilerini Etkileşimli Eğitim Bölgesi Direktörlüklerine ve okullara aktarması yeterli olmaktadır.

Okul kurumu güçlendikçe ailenin etkisi zayıflamaktadır. Oysa terbiye denilen unsur, daha çok ailenin gözetiminde edinilmesi gereken boyutları içermektedir. Çocuğun eğitiminin sadece okul odaklı düşünülmesi, ailedeki ve okul dışındaki alanda “eğitim” kısmını zayıflatmıştır. Çünkü okul, “öğretim”sel içerikleri öncelikle ele almaktadır. Bu nedenle dini ve kültürel bazı hususların öncelikle aile terbiyesi içinde değerlendirilmesi, ayrı bir önem taşımaktadır. İnançları saygıyla karşılayan gerçekçi bir laiklik anlayışı bunun teminatı olabilir.

Eğitim sisteminin etik kodlar üzerine oturtulması, hem toplumun sahip olduğu ahlaki değer
ve inançların aktarılmasına hem de eğitimin doğrudan veya dolaylı olarak etki alanlarının
“iyi bir birey, iyi bir toplum, iyi bir sistem” anlayışıyla yeniden organize edilmesine yol açacaktır. Bir toplumu bir arada tutan etmen, anlam birliği ve paylaşılan ortak değerlerdir.

Örneğin, Avusturalya’nın Victoria eyaletinde eğitsel hedefler tüm okul müdürlerinin katıldığı geniş toplantılarda belirlenmiş ve bundan sonra okul bazında sorumluluk almaları mümkün olmuştur

MERKEZİ-YERİNDEN YÖNETİME GEÇİŞ VE ÖZERK OKULA DOĞRU

Mevcut eğitim sistemi merkezi yönetim anlayışı nedeniyle birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu bölümde, UEP tarafından merkezi yönetimin ve yerinden yönetimin avantajlarını bir araya getiren ve sistem için yeni bir formül olarak değerlendirilebilecek merkezi-yerinden yönetim anlayışı tanıtılmaktadır

UEP’de üç ana yönetim birimi bulunmaktadır. Bunlar; Milli Eğitim Bakanlığı, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Etkileşimli Eğitim Bölgesi Direktörlüğüdür.

Etkileşimli Eğitim Bölgesi (EEB); bir yerleşim yerinde tüm öğretim kademelerinde eğitim
hizmetlerini ve program ihtiyaçlarını karşılayan bölgedir ve bu bölgeler Etkileşimli Eğitim
Bölgesi Direktörlükleri (EEBD) tarafından yönetilmektedir. EEBD’ye bağlı yeteri kadar okul öncesi kurumu, ilkokul, ortaokul ve lise bulunmalı, yerleşim yerindeki tüm öğrencilerin program ihtiyaçlarını karşılayacak büyüklükte bir coğrafi bölge oluşturulmalıdır.  EEB, bölgede yaşayanların eğitim ihtiyaçlarının büyük ölçüde o bölge içerisinde karşılanmasını sağlamakla yükümlüdür. Bütün yönetsel ve eğitsel planlamaların bu doğrultuda gerçekleştirilmesi esastır. Bu yapılanma EEB Direktörü tarafından yönetilmektedir.Her okul kendine özgü bir amaç, yapı ve süreç özelliği gösterebilmektedir. Bu nedenle, her okul için asgariden başlayarak çeşitli düzeylerde standartların tanımlanması ve okullara sistemdeki yerlerini gösterme görevi üstlenen bir mekanizmanın kurulması gerekmektedir. Bu standartlar nicelik ve niteliği bir arada ele alarak eğitim öğretim sürecinin tam kapasite işleyebilmesi için gereken insan kaynağı, alt yapı vb. açılardan kapsayıcı bir çerçeve sunmaktadır. Böylece okullar ortak bir çerçeveye dayalı olarak kendisi için hedef belirleme olanağına sahip olacaktır. Yönetim, insan kaynakları, eğitim hizmetleri, fiziksel yapı ve donanım konusunda belirlenmiş ölçülebilir standartlar temel alınarak, okulların kalitelerini artırmaları mümkün olabilecektir. Okulların bu standartları sağlamadaki yeterlilikleri, Dijital Okul Portfolyolarına yansımakta ve okulların derecelendirilmesinde rol oynamaktadır. Okullarla ilgili asgari standartlar merkezi olarak sağlandıktan sonra, her bir okul derecelendirilmiş standartlara göre sıralanmaktadır.

Okullarda elde edilen gelirlerin EEBD’lerde toplanması esas teşkil etmektedir ve bu gelirler
Okul Gelişim Planları doğrultusunda okullar adına kullanılacaktır. EEBD bünyesindeki okullar konumları, çevreleri ve kapasiteleri açısından birbirinden farklılaşacağından, her okulun kendi bünyesinde oluşan kaynağı kullanması okullar arası farklılıkların açılmasına sebep olabilecektir. Bu durumda dengeyi sağlamak  EEBD’lerin görevi ve sorumluluğudur. Ancak okulların kendi eğitim programları kapsamında oluşturdukları kaynaklar, örneğin üretime dayalı mesleki programlar vasıtasıyla oluşan gelirler, o okuldaki öğrenci, öğretmen ve eğitim lideri ile diğer personelin yarattığı değer olacağından, bu tür gelirler, EEBD ve okul işbirliği ile okulun gelişim planları doğrultusunda o okul için harcanır.

UEP özel okullara uygulanan mevcut teşviklere son verilerek tüm özel öğretim kurumlarına KDV’de tam muafiyet sağlanmasını ve zorunlu eğitim hizmetlerinden vergi alınmamasını önermektedir.

ETKİLİ EĞİTİM LİDERLERİ YETİŞTİRMEK

Öğrencilerin kendi potansiyellerini ortaya çıkarmasında öğretmenler doğrudan bir etkiye sahip olsalar da, sadece öğretmen ve öğrenci arasındaki verimli ilişki; bir okulu başarılı, okul iklimini eğitim odaklı, olumlu ve sürekli gelişime açık tutmaya yeterli değildir. Eğitim ve öğretim sürecinin nitelik ve verimliliğinin sağlanması, olumlu ilişkiler kurulması, okul kültürünün zenginleştirilmesi ve okul atmosferinin iyileştirilmesinde ana aktör eğitim lideridir. Bu nedenle, Ulusal Eğitim Programı kapsamında eğitim liderlerinin idari rolleri azaltılıp eğitimsel liderlik rolleri artırılmakta ve eğitim liderleri değişim yönetiminin itici gücü konumuna yükseltilmektedir.

Kendisinin ve okulunun değişime ayak uydurmasını sağlamakla yükümlü olan liderler, tüm bu süreçlerde okula sürekli gelişim imkânı sunacaktır. Öğretmenler arasında motivasyon, katılım ve koordinasyon sağlayarak, başarıyı ve kaliteyi artırmak için okullarını öğrenen bir okula dönüştürür. Etkili liderler, öğretmen ve öğrenciler dâhil olmak üzere tüm paydaşların performanslarını iyileştirmek için okulun öğrenen bir toplum olmasında yardımcı ve yol
göstericidir.

Böyle bir sistemin; bürokrasiye dayalı yönetici atamalarından ziyade uzmanlığa,
eğitime, veriye, performans ölçütlerine dayalı olması öngörülmektedir. Bu nedenle UEP, eğitim liderlerinin eğitimi ve mesleğe seçimi ile ilgili temel ölçütleri belirlemektedir. İyi bir öğretmen olmak, kişinin iyi bir eğitim lideri olacağı anlamına gelmemektedir. Fakat eğitim lideri olabilmek için başvuran kişilerin mesleki deneyim sahibi olmaları bir ön koşuldur. Eğitim liderliği öğretmenlik becerilerinden farklı beceriler gerektiren bir uzmanlık alanıdır. Bu nedenle eğitim lideri olarak görev yapacak kişilerin, üniversitelerle kurulacak olan işbirliği ile geliştirilecek, UEP’le uyumlu Eğitim Liderliği Yüksek Lisans programını başarıyla tamamlamaları beklenmektedir. Bu çerçevede düzenlenecek lisansüstü programların içerikleri kuram ağırlıklı içerikten kurtarılarak, okul içindeki yaşamı ön plana alacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır.

Seçim süreçlerinde işleyecek mekanizmada, eğitim liderliği kadrosu boşalan okullar EEBD tarafından ilan edilir. İlgili okulda eğitim lideri olarak görev yapmak isteyen adaylar dosyalarını hazırlayarak Okul Yönetim Kurullarına başvurur ve dosyalarını sunar. Değerlendirmede asgari ölçüt Eğitim Liderliği Yüksek Lisans Diplomasına ve en az beş yıllık öğretmenlik tecrübesine sahip olmaktır. Asgari ölçütleri sağlayan adaylar, Okul Yönetim Kurulu tarafından aşağıda sunulan ölçütler çerçevesinde çoklu değerlendirmeye tabi tutulur. Somut ve ölçülebilir göstergelere göre puanlanacak olan ölçütler;

Ülkemizde, terfi sistemi ve kariyer gelişimi sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Terfi sistemi meslekte ilerlemeye referans verirken, kariyer gelişim modeli bir uzmanlaşmaya işaret etmektedir. Bu çerçevede ele alındığında, UEP kapsamında bir eğitim liderinin öğretmen kökenli olması zorunluluk olduğundan, eğitim liderliği kariyer gelişimi sürecinde elde edilmiş
bir uzmanlık alanıdır. Bu çerçeveden hareketle, eğitim liderlerinin terfi modelinin oluşturulması hem bireylerin mesleki gelişimi hem de eğitim sisteminin verimlilik ve nitelik kazanması açısından önemli görülmektedir.

Seçim süreçlerinde işleyecek mekanizmada, eğitim liderliği kadrosu boşalan okullar EEBD tarafından ilan edilir. İlgili okulda eğitim lideri olarak görev yapmak isteyen adaylar dosyalarını hazırlayarak Okul Yönetim Kurullarına başvurur ve dosyalarını sunar. Değerlendirmede asgari ölçüt Eğitim Liderliği Yüksek Lisans Diplomasına ve en az beş yıllık öğretmenlik tecrübesine sahip olmaktır. Asgari ölçütleri sağlayan adaylar, Okul Yönetim Kurulu tarafından aşağıda sunulan ölçütler çerçevesinde çoklu değerlendirmeye tabi tutulur. Somut ve ölçülebilir göstergelere göre puanlanacak olan ölçütler;
Başvuruda bulunulan okulun gelişimine yönelik öneri niteliğinde taslak gelişim planının Okul Yönetim Kuruluna sunumu (%10)
Adayın portfolyosu (%90)  Eğitim arka planı (çift ana dal eğitimi, lisansüstü eğitim, ek eğitim ve akredite sertifikalar, alınan ödüller vb.)
ŸYardımcı eğitim liderliği uygulamaları,
ŸÖğrenci-veli- eğitim lideri değerlendirmeleri,
ŸYabancı dil bilgisi,
ŸFarklı iş deneyimleri ve sosyal beceriler,
   Teknoloji yetkinliği.


Sonuç olarak hala ana fikir daha çok öğretme ve bilişsel gelişim sağlamak olarak görülmektedir. İyileştirmeler; öğrenci gelişimini bütünsel olarak ele almadığı için, eski mekaniklerle çalışan ana yapı üzerine dünyada popüler olan bazı uygulamaların parça parça ilave edildiği bir görüntü vermektedir. Öğrenme ve öğretim uygulamalarında kazanımlara odaklanmak önemli bulunmakla birlikte, yeterli değildir. Zaten özünde aşırı vurgulanan kazanımlar öğrencinin bilgiyi yapılandırma sürecinde bireysel farklılıkları yeterince dikkate alamamaktadır. Sistemin beceri kazandırabilme yetkinliğini ön planda tutması gerekmektedir. Ne var ki, öğrencinin özellik ve yeterliklerinin bireysel bağlamda profesyonelce tanımlanmadığı ve temel amaçların öngörülen “insan modeli” etrafında buluşmadığı program merkezli uygulamalarda beceri geliştirme çabaları sınırlı kalmaktadır.

Hem eğitim fakültelerinde hem de MEB’deki hizmet-içi eğitim etkinliklerinde yapılandırmacı bakış açısı sıklıkla gündeme gelmektedir. Öğretim programları, ders kitapları gibi kaynaklarda okul bilgisi ile yaşam bilgisinin birbiriyle olan ilişkisi özellikle vurgulanmaktadır. Buna karşın, öğrenciler, aileler, öğretmenler daha etkili ve kalıcı bir öğrenme-öğretme yerine hızlı soru çözmeyi sağlayan tekniklere yönelmektedirler. Böylece olması gerekenle olan durum arasındaki fark giderek artmaktadır. Sonuçta gerek öğretim programları, gerekse öğrenme öğretme modeli başarısız gibi algılanabilmektedir. Dolayısıyla eğitim sisteminin alt unsurları birbiriyle çelişen uygulamalar nedeniyle bir amaç kaymasına maruz kalmaktadır.

Benzer bir şekilde, UNESCO-Uluslararası EğitimBirimi (IBE, 1998), 21. yüzyılda eğitimsel içeriğin yeniden düzenlenmesi ve güncellenmesine yönelik dört ana boyut önermiştir:
1. Bilgi için öğrenme
2. Yapmak için öğrenme; sadece bir mesleki beceriyi değil, birçok durumla başa çıkma ve
takımlarla çalışma yeterliliğini elde etmek için öğrenme
3. Var olmak için öğrenme; kişiliğini daha iyi geliştirmek ve daha bağımsız davranabilmek için öğrenme
4. Birlikte yaşamayı öğrenme

Ulusal Eğitim Programı birinci bölümde belirtildiği gibi, bir felsefe üzerine oturmaktadır. Buna göre, toplumun ortak değerlerini önemseyen, evrensel etik değerleri özümsemiş, estetik kaygısı ve duyarlığı olan, evrendeki tüm canlı/cansız varlıklarla bütünleşmiş, bilgiyle ilişkisini tutkuya dönüştürmüş ve potansiyelini açığa çıkarmasını amaç edinen bir anlayış söz konusudur. Bu felsefeye uygun bir birey profilini dikkate almak ve gerekli mekanizmaları oluşturmak, UEP’in hedefleri arasındadır. Bu hedefler yetişecek insan profilinin hem yerel hem de evrensel norm ve uygulamalara daha fazla odaklanmasını gerektirmektedir.

Enerjinin nasıl üretileceğini anlatmak ve bunu fiziğin konusu olarak görmek yerine; öğrenciye, sağlıklı bir çevrede insanların geri dönüşüm ve enerji ihtiyacı ikilemini de içerecek şekilde bu taleplerin nasıl karşılanacağını ilişkin bir problem/ durum sunmak daha önemli bulunmalıdır. Bu amaçla, düzenlenen “yarı hümanist” program uygulamalarına odaklanmak yerine, insani yeterlik ve becerileri geliştirmeye yönelik çalışmalarda bulunmak daha proaktif
görünmektedir

Öğretmenler bilginin kaynağı olarak değil, bilgiyi öğrenciyle birlikte oluşturan öğrenmeyi kolaylaştırıcı “ustalar” olarak görülmelidir.

Öğretim tasarımı öğretmen için daha çok “anlatmak” değil, öğrenciyi “dinlemek” ve öğrencinin bireysel özellikleri üzerinden “öğrenmeyi” kurgulamaktır

Gerçek yaşam problemlerine vurgu yapan, çocukların araştırma ve keşfetmesine fırsat veren ve öğrencilerin bildiklerini anlamlı yollarla pratiğe dökmelerini sağlayacak nitelikteki öğretim programları önemsenmelidir.
UEP; bilgi toplumu paradigmasını, “yaşam becerileri” ile “başarı kimliği” arasındaki ilişkiyi sağlayacak içerik, yöntem ve kaynak düzenlemelerini içeren bir ekosistem olarak ele alır.

Yaygın öğretim modelleri arasında davranışsal, bilgi-işleme, sosyal etkileşim ve bireysel modeller sıralanmaktadır. UEP daha ziyade bireyin çevreyle etkileşimi sonucunda ortaya çıkan sosyal etkileşim modeline yakın bir duruş sergilemektedir. Böyle bir ortamda, bireylerin demokratik süreçler içerisinde üretken bir toplumsallaşma ve bireyselleşme yaşaması beklenmektedir

Öğretim stratejileridir. Bu stratejiler, konu seçimi, konu çözümlemesi, öğretimin psikolojik esasları, uygulanacak öğretim yönteminin seçimi gibi bir dizi eylemle ilgilidir. Stratejiler ders süresince öğrenci, öğretmen ve öğretim kaynakları arasındaki etkileşimin yönlendirilmesinde katkı sağlar. Öğretim modelleri bir ya da daha fazla stratejiyle birlikte işe koşulabilir. Stratejiler doğrudan, dolaylı, etkileşimli, deneysel ve bağımsız çalışma olarak sınıflandırılabilir. Aslında kültürel kodlar açısından mevcut sistemdeki öğretmenler, öğretmen merkezli olan doğrudan öğretim stratejilerine daha yatkındır. Bu strateji, anlatım, gösteri, tekrar, didaktik soru sorma gibi yöntemleri içermektedir. Tümdengelimci bir anlayışa sahip olan doğrudan öğretim stratejileri, kalıcı ve esnek becerilerden çok bilginin öğrenciye aktarılmasını önemsemektedir

Çin, Japonya, Finlandiya, Avustralya, Malezya, Singapur gibi eğitimde ön plana çıkmaya çalışan ülkeler, yıllar içinde daha az bilgi ancak daha çok bireysel yaşantı yoluyla gelişimi tercih etmektedirler. Artık bilgiyi aktararak yaşama ait sorunların çözülebileceği beklentisi zayıflamıştır. Yeterlikler, beceriler ve özellikler üzerinden şekillenen bilgi, düşünme hızı, problem çözme ve birikim oluşturmayı kolaylaştırmaktadır. Bu bağlamda okul gerçek bir yaşam alanı olarak düzenlenmekte, insanın tüm gelişimini, mutluluğunu ve düşünme becerilerini yaşam becerilerine dönüştürmeyi hedeflemektedir.

Her bir öğrencinin eğitim-öğretim özgeçmişini içeren dijital bir portfolyonun varlığı kalitenin artmasına hizmet edecektir. Öğrencinin eğitim süreçleri boyunca aldığı rehberlik ve yönlendirme çalışmalarının, katıldığı sosyal etkinliklerin, toplumsal sorumluluk projelerinin, kariyer çalışmalarının, başarılı olduğu programların ve öğrenme özgeçmişi kaydının tutulması, e-okul vasıtasıyla bu bilgilerin öğrencinin bir üst kademeye geçişinde başvurulacak bir kaynak olması sağlanmaktadır

Nitelikli eğitimin öğrencilere ulaşmasında en önemli rol öğretmenlere düşmektedir. Yakın gelecekte öğretmen açığını kapatacak olan Türkiye’nin eğitim sisteminde elde edeceği başarı, nitelikli öğretmen sorununun çözülmesi ve mevcut öğretmenlerin niteliğinin artırılmasına bağlıdır. Ancak, her sınıfa nitelikli ve adanmış öğretmenlerin ulaşması, tek bir kurumun çabalarının değil, tüm toplumun dâhil olduğu ekosistem yaklaşımıyla mümkün olacaktır

UEP’de öngörülen sistem öğretmenlerin mesleki gelişimleri desteklemek amacıyla fırsat ve imkânlar yaratmaktadır. Öğretmenlerin bu fırsat ve imkânlardan yararlanarak bir eğitim- öğretim yılı içerisinde 30 kredilik mesleki gelişim eğitimlerine katılımları gerekmektedir. Her bir tam günlük eğitimin maksimum kredisi iki olmak üzere eğitimlerin kredilendirilmesi
EEBD’ler tarafından yapılmaktadır.

UEP kapsamında ele alınan öğretmen görev ve sorumlulukları, mevcut yapıya kıyasla öğretmenlere yoğun bir gündem getirmektedir. Ancak dönüşümle beraber öğretmenlerin sınıf içinde etkin geçirecekleri süreler azalmaktadır. Bununla beraber öğretmenlerin okulda geçirecekleri sürenin tam zamanlı bir yapıya kavuşması, süreçlerde verimlilik sağlayacak, öğretmenlere destek olacak stajyer öğretmen gibi destek eğitim kadrosunun varlığı öğretmenlerin yüklerini azaltacaktır.

Bu nedenle eğitim fakültelerinde öğretim elemanı olabilmek için üç yıllık okul deneyimi şartının getirilmesi ve süreçteki diğer ölçütlerin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

UEP’in uygulamaya koyduğu çözüm, üniversite bünyesinde var olan eğitim fakültelerine ek olarak, üniversiteler bünyesinde yer alan ancak eğitim fakültelerinden bağımsız öğretmen akademilerinin kurulmasıdır. Yeni yapılanma ile öğretmen adayları eğitim fakültelerini ya da öğretmen akademilerini tercih edebilmektedir. Eğitim fakülteleri ve öğretmen akademilerinin eğitim süresi dört yıldır ve son yılı sadece stajyerlik uygulaması kapsamında okulda gerçekleştirilecektir

Öğretmen akademilerindeki eğitim, uygulamadan gelen öğretmen eğitimcileri ile uygulamaya dönük olarak kurgulanan, kuram ve uygulamayı eşgüdümlü ilerleten bir yapıya sahiptir. Öğretmen akademilerinin temel hedefi; öğrencilerini UEP kapsamında belirlenen öğretmen görev, sorumluluk ve standartlarını dikkate alarak mesleğin icrasına hazırlamaktır.
Öğretmen akademilerindeki öğretim elemanlarının %70’inin uygulamadan gelen kişilerden oluşması gerekmekte ve belirli ölçütlere sahip olmaları beklenmektedir.

Öğretmen akademisinin kurulmasındaki ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak; ilk etapta akademik personelin en az yüksek lisans mezunu ve on yıllık öğretmenlik tecrübesi olması beklenmektedir ya da doktora derecesine sahip olarak beş yıllık öğretmenlik tecrübesinin bulunması gerekmektedir. Öğretmen akademisindeki öğretim elemanlarının akademik kariyer ilerlemesinde öncelik öğretmen eğitimine yönelik performans ölçütlerine verilmekte, yapılan akademik çalışmaların yükselmedeki oranları düşük tutulmaktadır. Öğretmen akademilerinin bir üniversite çatısı altında olmaksızın, bağımsız birimler halinde kurulabilmesi de mümkün olabilir; bu suretle üniversitelerin mecburi standartları dışında esnek yapılar oluşturulabilir.



Öğretmen Alımları;
Öğretmenlik uygulamalarını temel alan merkezi sınav: Mevcut KPSS uygulamasının iptal edilerek, adayların genel yeteneklerinin saptanmasında kullanılacak bilimsel testleri içerir.
Dijital Öğretmen Portfolyosu: Öğretmen adaylarının öğretmenlik uygulamalarında aldıkları dersler, sertifikalar vb. etkinliklere yönelik bilgileri içeren portfolyolarıdır.
Ağırlıklı Not Ortalaması: Öğretmen adaylarının lisans öğrenimlerinde edindikleri ders
notlarının ortalamasıdır.
Çift anadal yapmış olmak. Lisans Eğitimi Birikimli Eğitici Karar Puanı:
Lisans öğrenimleri sürecinde öğretim elemanları ve Öğretmenlik Stajı Yaptırmaya Yetkili Öğretmenlerin; ölçülebilir ve ölçütlendirilmiş yapıda sorumluluk düzeyi, kişisel düzen, organizasyon becerisi, bağımsız çalışma ve işbirliğini içeren beş somut değişken üzerinden verdiği puanların ortalamasıdır. Bu sistemde en yüksek ve en dü¬şükpuanların ortalamadan çıkarılması ile güvenirliğin artırılması sağlanır.
Yabancı dil düzeyi.Yapılacak görüntülü mülakat: Ölçütlendirilmiş ve ölçülebilir göstergelere dayalı olması zorunlu olan mülakatlardır.
Öğretmen adayının tercihleri: Türkiye genelindeki EEBD’lerde açılan kontenjanlar dâhilinde
öğretmen adaylarının çalışmak istedikleri okul tercihleridir.
UEP kapsamında belirlenen öğretmen standartları, öğretmen gelişiminin değerlendirilmesi sürecinin bir parçasıdır. Belirlenen standartların uygulamaya nasıl yansıyacağı ve ölçümlerinin nasıl yapılacağı ortaya konulduktan sonra, öğretmenler yıl boyunca hazırlanacak yazılım üzerinden izlenecektir. Süreç içerisinde öğretmene geri bildirim verilecek ve öğretmenin kariyer gelişimi desteklenecektir. Bu konuda hiçbir ilerleme veya katılım göstermeyen öğretmenler üç yıl içinde bir yaptırımla karşılaşabilecektir.

UEP’de öğretmenler için terfi modeli, öğretmenin atanmasıyla başlayan bir süreçtir. Öğretmen görevi boyunca yıllar bazında farklı unvanlara göre terfi almaktadır. Bu kapsamda ilk yıl aday öğretmen olarak sisteme giren öğretmenler, EEBD’den aldığı yoğun uygulama desteği hizmetleri sonrasında ve çoklu değerlendirme sonucunda öğretmen olmaya hak kazanırlar. Sonrasında ise, yıllara göre yükselmelerde kullanılan unvanlar; öğretmen, uzman yardımcısı öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmendir. Öğretmenlerin tabii olduğu terfi modelinde ilerlemeleri iki temel ölçüte bağlıdır. Bunlardan ilki, bu unvanlardan birini kazanabilmek için gereken yılı doldurmaktır. İkinci ölçüt ise, EEBD’nin desteğiyle oluşturulan Dijital Öğretmen Portfolyoları aracılığıyla öğretmen performansının belirli bir puan düzeyinin üstünde olmasıdır. Söz konusu unvanlar bir sınavla kazanılmaz.


Zorunlu hizmetin sistemde yer alması, her sınıfa nitelikli ve adanmış öğretmenin ulaşmasının önemli bir parçasıdır. Ancak bu kapsamda öğretmenliğe yeni başlamış ve tecrübesi az olan herkesin, mesleğe başlar başlamaz zorunlu hizmete tabi olması, nitelik açısından fark yarattığından istenen adalet anlayışı gerçekleştirilememektedir. Bu nedenle, tüm öğretmenler bir yıllık deneyim edindikten sonra, beş yıl içerisinde zorunlu hizmet kapsamındaki bölgelerde, okulun bulunduğu yerin niteliğine göre aralıksız iki yıl görev yapmakla yükümlüdür. Zorunlu hizmet bölgelerinde çalışan öğretmen ve aday öğretmenlere, görev yaptıkları süre boyunca, iki yıllık zorunlu hizmetleri dâhil olmak üzere yüksek maaş politikası uygulanmaktadır. İki yıllık zorunlu hizmetini yapmamış öğretmenlerin, kariyer ilerleme basamaklarından herhangi birine geçişleri mümkün olmamaktadır.

Okulların kapalı olduğu üç haftalık ortak tatil süreci tüm öğretmenlerin yıllık tatil izni süresini oluşturmaktadır. Öğretmenlerin tayin süreçleri de bu üç haftalık ortak tatil döneminde yapılmaktadır. Bu sayede ara dönemde tayinlerinin eğitim öğretim süreçlerine etkisi ile yaşanan sorunların önüne geçilmektedir. Öğretmenlerin adaptasyonlarını sağlamak amacıyla üç haftalık ortak tatilden önce tayinler belirlenerek, atama süreçlerinde yaşanan sorunlar önlenebilecektir. Öğretmenlerin üç haftalık ortak tatillerine ek olarak, üç haftalık izin kullanma hakkı bulunmaktadır. Bu süreler dışında kalan eğitim öğretim günleri ve dönem arası öğrenci tatilleri öğretmenlerin işgünü kapsamındadır. Böylece okulların belirli eğitimler için kullanılması, öğretmenlerin hizmet-içi eğitimleri, öğretim süreçleriyle ilgili planlama ve çalışmalarına yönelik benzeri faaliyetler için gerekli zaman dilimleri oluşturulmuş olacaktır

Türkiye genelinde kurulacak 3.000 civarındaki EEBD’lere, sistemde var olan öğretmen ve diğer uzmanlar personel olarak geçeceği için UEP’in uygulamaya konulduğu ilk yılda yapılacak atamalar bu durum göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.

Örgün eğitim içerisinde yer alan kademeler sırasıyla; okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisedir. Türkiye’deki zorunlu eğitim süresi 2015 itibariyle 12 yıldır ancak okul öncesi eğitim zorunlu eğitim süresinin dışında tutulmaktadır. UEP kapsamında 13 yıllık zorunlu eğitim süresi, 1 yıl okul öncesi, 5 yıl ilkokul, 1 yıl ortaokula bağlı İngilizce hazırlık, 3 yıl ortaokul ve 3+1 yıl lise olarak düzenlenmiştir. Bir yıllıkokul öncesi eğitim, 2018-2019 eğitim öğretim yılı itibariyle zorunlu eğitim süresine dâhil edilecektir. İlkokulun 5 yıl olması oturmuş bir geleneğin devamı, öğretmen kadrosu ihdası, öğretim programlarının 5 yıllık ilkokula göre kökleşmiş olması vb. etkenlerden dolayı tercih edilmektedir. 1 yıllık hazırlık sınıfı ise yine 5+3 uygulamasının olduğu dönemlerde Anadolu Liselerinin ilkokul sonrası hazırlık sınıfı uygulaması düşünülerek konulmuştur. Toplumun hafızasında konuyla ilgili olumlu çağrışımlar bulunmaktadır. Bu uygulamanın aşamalı olarak, olanaklar genişledikçe yaygınlaştırılması ve büyük ölçüde 2022 yılında ülke geneline yaygınlaşması beklenmektedir.

Her öğrencinin bireysel ilerlemesi, akademik gelişimi ve kariyer planlaması birbirinden farklıdır. Bu sebeple, her öğrenci 4 yıllık lise eğitimi almak zorunda bırakılmamaktadır.
Yükseköğretime devam etmeyi düşünmeyen öğrenciler ile 4 yıllık lisans programına devam etmeyi düşünmeyen öğrenciler daha kısa süre içerisinde lise eğitimlerini tamamlayabilecektir. Öğrencilerin iş hayatı içerisine daha hızlı atılma istekleri, bu noktada dikkate alınmaktadır. Anadolu Liselerinde okumakta olan ve 4 yıllık lisans programlarına devam edecek öğrenciler için ise, eğitim süresi 4 yıldır. Yükseköğretime devam etmeyi düşünmeyen öğrenciler ile 4 yıllık lisans programı devam etmeyecek Anadolu Liselerindeki öğrenciler için lise 3 yıldır ve zorunludur. Bilim Liselerinde, eğitim süresi 4 yıldır. Her bir eğitim kademesi farklı yaş gruplarını kapsamaktadır. Okul öncesi eğitim 5 yaş, ilkokul 6-10 yaş, ortaokul 11-14 yaş iken lise 15-17/18 yaş grubunu kapsamaktadır.

Türk Eğitim Sisteminde okulların çalışma takvimleri tarım toplumu ölçütlerine göre düzenlenmiş yapısı ile günümüzde de varlığını korumaktadır. Bilgi toplumunun getirileri doğrultusunda dönüşen okullardaki bu uygulamanın yeniden düzenlenmesi verim ve etkililiğini artıracaktır.

Yıl Boyu Eğitim Sistemi okulların bir yıl boyunca açık olabilecekleri bir akademik takvimdir. UEP kapsamında; en az altı en fazla on haftalık eğitim süresini takiben iki ya da üç haftalık tatil şeklinde toplamda 40 haftalık eğitim ve öğretim faaliyetleri yürütülecektir. Her bir grup tatillerine değişik zaman aralıklarında başlar ve bitirir. Ancak ülke genelinde Ağustos ayının son iki haftası ve Eylül ayının ilk haftası ortak tatildir.

Yıl boyu eğitim sisteminin avantajlarından biri, ikili öğretimin olduğu ve okulların yaklaşık üç ay boş kaldığı uygulama ile ortaya çıkan kaynak israfının önüne geçilebilmesidir. Ayrıca her eğitim bölgesinin kendi özelliğine göre eğitim takvimini belirleyebilmesinin önü açılmış,
böylece eğitim sürelerinin de yerel ihtiyaçlar doğrultusunda belirlenmesi sağlanmıştır. Ayrıca yıl boyu eğitim sistemi öğrencilerin uzun tatillernedeniyle öğrendiklerini unutma oranlarının azalmasını da sağlayacaktır. Araştırmalar, öğrenilenlerin yaz tatilinde kaybedilmesi sorununun özellikle ekonomik olarak dezavantajlı öğrenciler için daha belirgin olduğunu göstermektedir.
Bunların yanı sıra, eğitim kademlerine göre günlük en az ders saati okul öncesi eğitimde altı, ilkokulda altı , ortaokulda yedi, lisede ise sekiz saattir. Öğretim kademeleri için belirlenen süreler ve yaş düzeyleri çocuk gelişimi ve sistemin verimliliği gözetilerek belirlenmiştir.


Eğitim yolakları, öğrencilerin örgün eğitim boyunca hangi kademede, hangi ölçütlere dayanarak hangi dersleri ve/ya öğretim alınlarını tercih ederek ilerleyebileceğini ifade eden aşamalı yol haritası olarak tanımlanmaktadır. Etkili bir yolak uygulaması, öğrencilerin farklı alanlardaki kişisel gelişimlerini sağlayabilmelerine fırsat vermesi açısından değerlendirilmektedir.
Öğrencilere kendileri için bir yol haritası çizme olanağı sunmak, öğrencilerin kariyer bilincini geliştirmekte ve güçlendirmektedir.

UEP öğrencilerin belirli bir yeterlik düzeyine ulaşabilmeleri ve bireysel gelişimlerini bütüncül bir yapıda sürdürebilmeleri için düzenlediği alternatif yolakları iki çeşit lise türü altında uygulamaya sokmaktadır. Bu liseler;Anadolu Liseleri ve Bilim Liseleridir.
Bilim Liseleri 4 yıllık öğrenim süresine sahiptir ve bu liselerden mezun olan öğrenciler Bilim Lisesi Diploması almaktadır.

Anadolu Lisesi: Eski sistemde bulunan tüm lise türleri, Anadolu Liseleri bünyesinde toplanmaktadır. Bunun esas sebebi, ilerleme ve telafiye imkân sağlayan eğitim yolaklarının etkililiğini üst düzeye çıkarmaktır. Mevcut altyapının verimli ve etkili bir biçimde kullanılması için alt yapısı güçlü olan Mesleki ve Teknik Liseler meslek ağırlıklı bir eğitim verirken, diğerler liseler akademik ağırlıklı olacaktır.

Öğrenciler yükseköğretime devam etme tercihlerine göre Anadolu liselerinden 3 veya 4 yılda
mezun olabilmektedir. 4 yıllık üniversite programına devam etmek isteyen öğrenciler dört yıllık lise eğitimini tamamlayarak 12. sınıfın sonunda İleri Lise Diploması almaya hak kazanırlar.

Diğer öğrenciler ise, üç yıllık lise eğitimini tamamlayarak 11. sınıfın sonunda Standart Diploma almaya hak kazanırlar. Standart LiseDiploması alıp mezun olan öğrenciler, ileriki dönemlerde dört yıllık lisans programlarına devam etmek isterlerse, açık öğretime kaydolarak, eksik kredilerini tamamlayabilmekte ve İleri Lise Diploması alabilmektedir.

UEP’in ortaya koyduğu yeni eğitim modeli mesleğe verilen değerin yükseltilmesi hedefiyle
ilerlemektedir. Aynı okul ve aynı öğretim alanı içinde yer alan öğretim alt alanları akademik ve mesleki olarak ayrılmaktadır. Bu bakış açısının pratikte hayata geçmesini sağlamaktadır.
Bir öğretim alanı kapsamında yer alan farklı alt alanlardan bazıları mesleki bazıları ise
akademik ağırlıklıdır. Böylece öğrenciler aynı öğretim alanındaki farklı alt alanlardan ders alsa da, bu dersler benzer içeriklidir. Böylece lise içinde sınıflar arasında öğrenciler birden fazla alt alandan (çift ya da daha fazla ana dal) mezun olabilmekte ya da lise hayatları boyunca seçmiş oldukları alt alanları kişisel beceri ve yeterlikleri bağlamında değiştirebilmektedir. Bu uygulama ile dijital sanayiye uyum sağlamış, mesleki beceriye sahip
bireylerin yetişmesinin önü açılmıştır.


Lise Geçiş Modeli
Mevcut sistemde kademeler arası geçiş sürecindeki en büyük problemlerden biri çoktan seçmeli soruların odakta olduğu sınav sistemidir. UEP kapsamında ortaokuldan liseye geçiş sürecinde çağ nüfusunun yaklaşık %94’ü merkezi sınava girmeksizin lise kademesine geçiş yapabilmektedir. Sınava girecek %6’lık kesim ise ileri düzeyde eğitim veren Bilim Liselerine geçiş yapmak isteyen öğrencilerdir. Bu sistemde tek merkezi sınava bağlı bir yapı yerine çoklu değerlendirme esas alındığından, sınava bağlılık azaltılmıştır.
2. Bilim Liselerine Geçiş: Bu liseler, sistemde %2’lik dilimde yer alan üstün yetenekli ve üstün başarılı öğrencilere yönelik olarak yapılandırılmıştır. Bu liseler sayesinde, toplumdaki üstün yetenekli ve üstün başarılı öğrencilerin ortalamaya çekilmesinin önüne geçilerek, öğrencilere farklı bir pencere açmak mümkün olmaktadır.

Bu sistematik içerisinde yapılacak yerleştirmelerde dikkate alınacak ölçütlerin ağırlıkları sırasıyla; Bilim Lisesine Giriş Sınavı %60;
Ortaokul Ağırlıklı Yıl Sonu Not Ortalaması %10,
Dijital Öğrenci Portfolyo Puanı %20 ve Birikimli
Öğretmen Kararı Puanı %10’dur. Tercih veyerleştirmeler bu oranlar dikkate alınarak yapılmaktadır.

Anadolu Liselerinde Yolak Sistemi ve Sınıflar Arası İlerleme Basamakları
Tanıma, yönlendirme, yerleştirme ve izleme esaslarına dayalı olan ilerleme basamakları, öğrenciye lise eğitiminin her aşamasında tercih değiştirme esnekliği sağlamaktadır. Devam eden başlıklarda her sınıf düzeyinde, öğrencilerin geçebilecekleri olası ilerleme basamakları
tanıtılmaktadır.

Anadolu Liselerinde Yolak Sistemi ve Sınıflar Arası İlerleme Basamakları
Tanıma, yönlendirme, yerleştirme ve izleme esaslarına dayalı olan ilerleme basamakları,
öğ-renciye lise eğitiminin her aşamasında tercih değiştirme esnekliği sağlamaktadır. Devam eden başlıklarda her sınıf düzeyinde, öğrencilerin geçebilecekleri olası ilerleme basamakları
tanıtılmaktadır

9. sınıf itibariyle her öğrenciye aynı zorluk düzeyinde dersler vermek, bazı öğrencileri zorlarken bazıları için kolay olmasından dolayı sıkıcı olabilmektedir. Farklı yetenek düzeylerindeki öğrencilere hitap edebilmek amacıyla, lise yolaklarında öğrencilerin seçebilecekleri farklı zorluk düzeylerine sahip iki ders kümesi bulunmaktadır. 9. sınıfın başında tüm öğrenciler ileri (yeşil) veya standart düzeydeki (sarı) ders kümesinden birine yerleşirler. iki ders kümesinden hangisine yerleşecekleri; öğrencinin lisede devam etmek istediği öğretim alt alanı tercihi, ortaokul ağırlıklı yılsonu puan ortalaması, birikimli öğretmen kararı puanı ve dijital öğrenci portfolyo puanı üzerinden hesaplanan puanlama ile belirlenir.


Öğrenciler 9. sınıfta yapılan yoğun kariyer ve meslek tanıtım çalışmaları sonucunda, 10. Sınıftan itibaren öğretim alanlarına bağlı en az bir öğretim alt alanına yerleşir. Dileyen öğrencilerbirden fazla öğretim alt alanı tercih edebilirler. Bu seçimler farklı öğretim alanında olabileceği gibi, aynı öğretim alanından da yapılabilir. Böylece sistem çift ve daha fazla anadal yapılmasına izin verir. Öğrencilerin hangi alt alana yerleşebilecekleri, 9. sınıfta okudukları ders kümesine göre belirlenmektedir. 9. sınıfta sarı ders kümesini okumuş olan bir öğrenci, öğretim alanları altında yer alan sarı öğretim alt alanını seçebilirken, 9. sınıfta yeşil ders kümesini okumuş olan bir öğrenci yeşil öğretim alt alanını seçebilmektedir.

Anadolu Lisesi ve Bilim Lisesi Öğrencilerinin Bireysel Ders Programlarının Oluşturulması
Lise öğrencileri ders programlarını oluştururken öncelikle bulundukları sınıf düzeyinin zorunlu derslerini almakla yükümlüdür. Bu dersler; matematik, Türkçe, İngilizce, sosyal bilimler, fen, bilgisayar teknolojileri ve güzel sanatlardır. Bütün sınıf düzeylerinde zorunlu ve seçmeli dersler bulunmaktadır. Ancak zorunlu derslerin her koşulda seçmeli derslerden daha az olması tasarlanan sistemin gereğidir.

Yükseköğretime girişte özel bir yasal çerçevenin hazırlanması öngörülmektedir. Bu kapsamda
Bilim Liselerinden mezun olan öğrenciler iki alternatife sahiptir. Bunlardan ilki; Anadolu
Liselerinden mezun öğrencilere uygulanan ölçütlere bağlı kalarak yükseköğretim kurumlarına geçiş yapmalarıdır. İkinci alternatif ise, aşağıda belirtilen ölçütleri sağlayarak sınavsız geçiş hakkı elde edip yükseköğretim kurumlarına geçiş yapmalarıdır. Bu ölçütler;
1. Lisede Ağırlıklı Yılsonu Not Ortalamasının
5.00 üzerinden 4.80 ve üzeri olması,
2. Ulusal ve/ya uluslararası en az bir projede
yer almak,
3. Lisede seçtiği öğretim alt alanına ilişkin en
az bir staj tamamlamak,
4. Akredite kurumlardan en az bir sanatsal,
sportif ve/ya sosyal faaliyete katılım
göstermek,
5. En az iki öğretim alt alanını bitirmek.


Bilim Lisesi ve Anadolu Lisesi mezunları yukarıdaki koşulları sağlayarak Yükseköğretime girebilirler. Yapılan bu düzenlemeler ile 2022’den itibaren süreç içerisinde merkezi sınav tamamen kaldırılabilir. UEP büyük ve eski üniversitelerin kendi sınavlarını yapmasını önermektedir


20 Ağustos 2018 Pazartesi

KURBAN BAYRAMI MESAJI 2018


Bayramların kucaklaşma ve kavuşma günleridir. Evlerimizi, sofralarımızı, rızkımızı paylaşarak insanlığımızı yeşerttiğimiz; dargınlıkları barışa, farklılıkları zenginliğe dönüştürdüğümüz bir mübarek Kurban Bayramına daha kavuşmuş bulunmaktayız.

 İnsanımıza, insanlığa ve dünyaya verebileceğimiz en önemli mesajların başında gelmektedir Bayramlarımız...

Okul olarak milli birlik ve kardeşlik duygusuyla tam bir kararlılıkla geleceğe doğru hızlı adımlarla yürüyoruz.

Öğrencilerimizin masumiyetiyle değer kazanan, onların sevinci ve tebessümüyle güzelleşen okulumuz,  bayramlarda bir başka değer kazanmaktadır.

 İçinde bulunduğumuz asrın gereksinimlerine göre yenilenen okulumuz öğrencilerimizi yarınlara hazırlamak için her daim hazır bulunmaktadır.

  Öğrencilerimiz başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizin, Okul – Aile Birliğimizin, velilerimizin ve eğitim camiamızın mübarek Kurban Bayramı’nı tebrik ediyor; Yüce Allah’tan ülke ve milletçe, birlik ve beraberlik içinde geçireceğimiz nice bayramlar diliyorum.

















17 Mayıs 2018 Perşembe

AHLAK

 Kitabın Adı: Ahlak
Yazar: Nurettin TOPÇU
Yayınevi: Dergâh
Sayfa Sayısı: 222
Baskı Sayısı: 4

KİTAPTAN SEÇMELER…
AHLAKIN KONUSU

İnsanlar, ilk medeniyetlerin kuruluşundan beri, kendi hareketlerinin değerlendirilmesi temeline dayanan ahlak ile uğraştılar. Çin’de Konfüçyüs, Hindistan’da Buda ahlaklı yaşamanın yollarını araştırırken bu yolların mutluluğa götürdüğünü söylediler. Bunlar gibi, ilahi birer ahlak sistemi getiren peygamberler de, ahlakdışı davranışların, sonunda insana pişmanlık getirici olduğunu ya da insanlığı mutlaka felakete götüreceğini anlattılar. Eski Yunan’da ahlakın akla dayalı sistem halinde kurucusu olan Sokrates, ahlak kültürünün ‘’kendini bilmek’’ten başka bir şey olmadığını söyledi. Ondan önceki Yunan düşünürleri hep madde dünyasının yapısını anlamaya çalışıyorlardı. Sokrates, onların yanlış yolda olduklarını, hakikati araştıran gözlerimizi dışımızdaki dünyadan çekip kendi içimize çevirmemiz gerektiğini ileri sürdü; insan düşüncesini ‘’fizikten ahlaka yükseltti’’. Ona göre aklın, sapıklıklara düşmeden dosdoğru ilerleyişi ile ahlakın hakikati elde edilir.
Akıl insanı mutlaka iyiye götürür.
Eflatun ahlakı ‘’iyilik ilmi’’ diye tarif etti.
Kant ahlakı ‘’ ödev ilmi’’ diye tarif etti.
Bize içinizden seslenen, doğru yolda yürümemizi öğreten vicdanın sesidir.
Ancak kendi vicdanlarının sesine kulak tıkayanlardır ki her türlü ahlaksızlığı yapabilirler ve böylelikle akıllarının gösterdiği yoldan uzaklaşmış olurlar.
İyilik yapanların her zaman akıllı insanlar olduğunu görüyoruz. Akılsızların iyilik yapma sevgisine sahip olduklarını söyleyemiyoruz. Büyük ve küçük iyilik yapan bir insanın budala olduğunu düşünemiyoruz. Düşmanlarına bile iyilik yapanları tebrik etmekten zevk duyuyoruz
Bazıları da ahlakın konusunu duygular alanında aradılar.
Bir iyilik yaptığımız zaman içimizde sevinç ve kendimizi tebrik duyguları buluyoruz.
Milletleri uğrunda, sahip oldukları varlıkları ve hatta canlarını bile feda eden kahramanların bu hareketi bir fikir ve hikmet eseri olmaktan çok, içlerinde sürekli olarak yaşattıkları yüksek duyguların zorunlu sonucudur.
Ahlak hakkında daha yeni görüşleri ortaya koyan sosyologlar onu, toplumun emirleriyle yasaklarına uymakta aradılar ve şöyle tarif ettiler: ‘’Belli bir devirde belli bir insan topluluğu tarafından benimsenmiş olan davranış kaidelerin bütünüdür’’ . Bu anlayışa göre ahlaklık denen şey, devirler ve toplumlar arasında değişebilir. Her toplum içinde yaşadığı şartların hazırladığı kendine özel bir ahlak anlayışına sahiptir.
Kendi varlığının zorunlu olarak ortaya koyduğu ahlakın dışında başka ahlak kaideleri ona zorla kabul ettirilemez. Bunun için yapılan zorlamalar, toplum yapısında sakatlıklar doğurur. Toplumun yaşattığı davranış kaidelerinin karşısında ferdin işi, bu emirlere uymaktan ibarettir. Uymayanlar, anormal ve ahlakdışı insanlardır.
Sosyolojinin ahlak görüşünü daha ileri götürenler ahlakı, her toplumda benimsenmiş olan yaşayış tarzının tanınmasından ibaret bir ‘’örf ve adetler ilmi’’ haline getirdiler.
Ahlakın konusu üzerindeki görüşlerin hepsinde ortaklaşa olan, onda ruhsal ve sosyal unsur bulundurduğudur.
Ancak düşünen varlık olan insanın serbest kararının eseri olan hareketler ahlaki sayılıyorlar ve yalnız insan ahlak olayını yaşayabiliyor. Derece derece yüksek ahlak değerini taşıyanlar hareketlerimiz, öbürlerinden daha şuurla yaptıklarımızdır. Aynı zamanda hiçbir ahlak hareketi yoktur ki, değişik görünüşler altında da olsa, gizli veya açık bir sevinç duygusuna bağlanmış olmasın.
İnsan eğer yalnız başına yaşasaydı, ahlak diye bir şey söz konusu olamazdı. Çünkü ahlaklılık ve ahlaksızlık diye, mutlaka bir insanın başka insanlar üzerinde yaptığı istenen veya istenmeyen etkilere denir. İnsanın kendi kendisine karşı ahlaklı veya ahlaksız olabileceği düşünülemez.

AHLAK VE İLİM
Ahlakın Karakterleri

Bir ilimin var olabilmesi için, onun kendine özel, yani başka ilimlerinkinden ayrı bir konusu ve bu konuyu incelemeye elverişli yine kendine özel metotları bulunması lazımdır.
a)     Hâlbuki ahlak, var olandan işe başlayarak, olması lazım geleni yani ideali araştırır.
b)    Ahlakın kaideleri, evrensel oldukları bilinen bir takım ilkelerden çıkarılır.

a)     Ahlak yalnız irade olayları alanında psikoloji ile elele veriyor.
b)    Psikoloji, insan ruhunda hürriyetin var olup olmadığını araştırır.

Özet
Ahlakın kendine özel konusu ve metotları vardır. O da bir ilimdir. Ancak ideali araştırması ve kaideler ortaya koyması bakımından öbür ilimlerden ayrılır. Hürriyetimizin değerlendirilmesi bakımından psikolojiden de ayrılır. Ahlak incelemelerinde sübjektif metot kullanılır. Ahlak, örf ve adetleri tanıtan sosyolojiden de ayrılır.


AHLAK VE SANAT

Ancak ahlaklılık bununla da kalmıyor. Başkalarını sevindirmek, yoksulları varlığa kavuşturmak, mazlumları zulümden kurtarmak için yapılan davranışlarda, belli fertlere ve cemiyetlere uzanan fedakârlıklarda bile sadece vicdanın emrine uymanın kendimizde geçiren sevincini yaşıyoruz. Ahlakta başkalarına faydalı olmak belki bir sonuçtur. Lakin ahlak hareketini yaparken her şeyden önce böyle davranmaya mecbur olduğumuzu içten duyarız. Başka türlü davranmak bizi insanlığımızdan utandırır.
Namık Kemal ile Mehmet Akif’in kendindeki karakter ihtirasını şiirleştirirken insanın ahlaki sefaleti karşısında bazen çok şiddetli olduğunu görüyoruz. Ömer Seyfettin, eski ve yeni Türk Kahramanlarını yaşatan hikâyelerinde, hiçbir kuvvet karşısında alçalmayan Türk ruhunun yüceliğini tanıtmak istemiştir. Faust dramını yazan Alman şairi Goethe, aynı zamanda büyük bir ahlakçı idi.

AHLAK VE DİN

Geçen asrın sonlarında Fransa’nın iki şehrinde yapılan istatistikler, dini inançları zayıflatan öğretimin ilerlemesiyle intiharların da arttığını göstermektedir. Eskimolar arasında yapılan araştırmada, toplu olarak dini merasimlerle geçirilen kış mevsiminde intihar sayısının azaldığı, av yapmakla dağınık geçirilen yazın intiharların çoğaldığı görülür. Bu gözlemler, dini inançların, ruhu kuvvetlendirme yoluyla intiharı önlediğini ortaya koymaktadır. Yalnız intihar değil, bütün ahlak dışı haller, ruhun zayıflamasından doğarlar. Hırsızlık yapan, çok defa yoksulluğa dayanamayan zayıf ruhlu insandır. Kazanç yolunda dostluklara kıyan, başkalarının üstün varlığına tahammül edemeyen haset sahibidir. Zalimin zulmü, ruh kuvveti olmayan kişinin korkusundandır: Ya kendini koruyamamak veyahut da etrafında kendinden başka ve üstün kuvvetlerin bulunması korkusundan.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra bu şehrin Rum halkına çok iyi davrandı. Onlara imtiyazlar verdi. Dileklerini benimsedi ve onları bazı vergilerden affetti. Bu büyüklüğün karşısında Rumlar onu çok sevdiler. Daha fethin ikinci yıllarında Türkleri İstanbul’dan çıkarmak ve Bizans’ı kurtarmak için, Avrupa’da Paris şehri etrafında Hristiyan milletlerin katıldığı bir Haçlı ordusunu hazırlanıyordu. Bundan Türk sultanı telaşlanmadı. Çünkü o, af yolu ile Bizanslıların kalbini kazanmıştı. İstanbul’dan Paris’e koşup giden piskoposlar (papazlar) heyeti, Haçlıları, şu sözlerle şaşırttılar ve emellerinden vaz geçirdiler:
-Sakın bizi kurtarmak için Türklerle harbe gelmeyin. Bizi karşınızda bulursunuz. Biz Türk padişahı ile çok iyi anlaştık. Onunla yaşamak istiyoruz.
Bu olay ruh kuvvetinin kılıç kuvvetine, hiçbir ölçüye vurulamayacak kadar üstünlüğünü göstermektedir.
Başka bir örneği de Haçlı Seferi’nden verelim: XI. Asrın sonunda Haçlılar, Kudüs şehrini Müslümanlardan alınca bu şehrin Müslüman halkından yetmiş bin insanı öldürdüler. Bu olaydan 88 yıl sonra Kudüs’ü Haçlılardan geri alan Türk hükümdarı Salâhaddin-i Eyyubi, şehre girdikten sonra hiçbir insana dokunmadı, intikam almadı, vaktiyle yapılan fenalığı, fenalıkla karşılamadı.
Bu olayların ortaya koyduğu gibi, zulüm yapmayarak kalp kazananların bu hali, ruhlarının kuvvetli oluşundan ileri gelmektedir.
Dünyamız güzel, insanlar sevimli olur. Hayat yaşanmaya değer ve yeryüzünde sonsuz yaşamanın aşkı canlanır. Ruhu kuvvetli insan, ahlaklı insandır. Kin, zulüm, kıskançlık ve düşmanlık duyguları, ruhun kuvvetsizliğinden doğmaktadır.
Ahlaklı insan, ruhundaki kuvveti arttırdıkça, kötülüklerden kurtulur, yalancılık, riyakârlık ve dalkavukluk gibi kirlerden temizlenir. Olgunlaşır ve yükselir.
Ruh kuvvetini bizde arttıran kaynağın dinde olduğunu söyledik. Dinlerde birtakım düzenli hareketler halinde yapılan ibadetlere gelince, bunların gayesi de yine ruh kuvvetini arttırmaktır. Bu gayeden ayrılınca manasız hareketler halinde kalırlar ve kendilerini yapan insanı otomatlaştırırlar.

AHLAK DUYGUSU SAYGI

Hepimiz, insanın bütün yaratıklara üstlüğüne inanıyoruz. Bu inanç her şeyden önce, başka varlıklarda bulunmayan değerlerin kendimizde bulunduğu veya bulunması gerektiği düşüncesinden kaynayıp gelmektedir. Bu inanca sahip olmadan yaşayamıyoruz. Şüphesiz insanda, hayvanların sahip olduğu içgüdüleri şuurla besleyen duygular da vardır. Ancak insan kendi şahsiyetini yuğurmada iken, hayal gücünün dünyasını, kendinde, hiçbir zaman hayvanda benzeri görülmeyen yüksek duyguların bulunduğunu belirten hayallerle doldurur. Başka insanlara da bu gözle bakar.
Saygı öyle bir cevherdir ki biz istesek de istemesek de layık olduğu yerde mutlaka doğacaktır.
Saygı bütün ahlak duygularının kaynağıdır.
Kendilerine karşı saygı duyulanların bu saygıya layık olup olmadıkları ayrı bir konudur. Saygıyı duyan insanın asıl kendi ruhunda bir büyüklük yaşanmaktadır. Saygısı ne kadar çok ise insan o kadar büyüktür.
Saygının hareketler halinde belirtilmesinde, tarihimizden örnekler verelim: Osman Gazi, Anadolu’ya geldiği zaman misafir olduğu Şeyh Edabali’nin evinde yatak konulan Kur’an’ın karşısında ‘’Allah kitabının huzurunda yatılmaz’’ diye bütün geceyi saygı duruşunda geçirmişti.
Fatih Sultan Mehmet, Hükümet adetlerine aykırı olduğu halde hocası Molla Gürani ile karşılaştığı yerde elini öperdi. Kendi deyişi ile zamanın imam-ı azabı olan Molla Hüsrev’e camide bile rastlasa ayağa kalkardı.
Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi’nden dönüşte yolda atının ayağından kendisinin elbisesine çamur sıçratan İbni Kemal’in bu hareketini kızgınlıkla karşılamamış, çamura bulaşan kaftanını çıkarmış ve ‘’Âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur bile bizim için şereftir. Alınız bunu tabutuma örtünüz!’’ demişti. Bu hareketiyle ilme ve âlimlere karşı saygısını gösterirken sonraki nesillere de en büyük örnek olmuştu.
Başkalarını aldatmak, başta gelen bir saygısızlıktır. Aldatılan insanın, karar verici irade sahibi şahsiyetini tanımamaktır, ondaki insan olan varlığı hiçe saymaktır.
Başkasına verdiği sözü tutmayan, başkalarının insanlığına saygısız demektir. Bu bir ahlak düşüklüğüdür. Ahlaklı adam, verdiği sözü mutlaka yapar.
Başkalarının her türlü fikirlerine saygılı olmalıdır.
Hiç kimsenin başkalarının da kendisi gibi düşünmelerini istemeye hakkı yoktur. Her günkü yaşanan olaylar üzerinde olduğu gibi bir toplulukta, bir mecliste herkes kendi görüşünü serbestçe söyleyebilmen ve karşısındakiler onu saygı ile dinleyebilmelidirler. Başkalarının görüşleri bizimkine ne kadar aykırı olursa olsun, insan düşüncesinin eseri olduğu için onu sakin, saygılı ve edepli halde dinlemeliyiz. Olgun ve medeni insanlar böyle yaparlar. İnsana saygı bilmeyen geri ve barbar topluluklar ise, kendi görüşlerine uymayan sözler söylenip tenkitler yapılınca bağırır, saldırır ve yumruklaşırlar.
Olgun ve medeni insanların en değerli zihni karakteri, hoşgörüdür. Hoşgörü, başkalarının görüş ve düşüncelerini, dini, siyasi her türlü inançlarının saygıyla karşılamaktır. Başkaları bizden başka türlü düşünebilirler, bize gülünç görünen örflere bağlanabilirler, bizim küçük gördüğümüz değerleri yaşatabilirler. Bizim insanlık görevimiz, bunların hepsini saygıyla karşılamaktır. Hoşgörüye sahip olmayışın doğurduğu hamlığa taassup adı verilir. Taassup, düşüncenin her alanında hakikatle hürriyetin düşmanıdır, fikirler dünyasında yapılan zulümdür.
Bir okulun veya herhangi bir kurumun kendinde yaşattığı düzeni koruma kuvvetine disiplin denir. Disiplinsiz ne bir okul, ne bir ordu, ne de herhangi bir kurum yaşayamaz. Düzen bozulunca işler aksar. Bu halin ilerlemesi ise mutlaka yıkımdır. Disiplin bir kurumu yaşatan ruhsal bir güçtür. Ona saygı duymalıdır. Her yerde toplum düzenini bozan davranışa anarşi derler. Anarşi ahlakın tam karşısındadır.
İnsan, sözleriyle davranışlarında başkalarına karşı nazik olmalıdır. Nezaket, medeni ve olgun insanın karakteridir. Yapmacık değil de samimi yanı inanılmış olduğu zaman, insan karşısında duyulan saygının eseridir. İnsanın büyüklüğüne inanmaktan doğar. Kaba olanlar, insanı bir bedenden ibaret gören, ruh varlığından bilgisi olmayanlardır. Kabalık insanı adım adım hayvanlığa yaklaştırır.
Hep birbirimize karşı nazik davranmakla sevgimiz artar, ruhumuz kuvvetlenir ve yaşamak güzelleşir.

ALİ FUAD BAŞGİL’DEN OKUMA PARÇASI

-Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
-Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
-Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşman gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Bütün ruhi ve bedeni kuvvetinle kendini işe ver.
-Çok düşün ve iyi bil ki, çalışmak mutlaka hareket etmek veya okumak, yazmak değildir. Düşünen bir insan, maden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyordu.
-Sebat et, genç dostum, sebat et! Damlaya damlaya göl olur. Aynı noktaya düşen damlacıklar, zamanla mermeri bile deler.
-Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma.
-Dikkat et: Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve manalı olsun.
-Kişinin kıymeti dilinin altında ve kalemin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur.
-Çok konuşma, Yerinde ve özlü konuş. Kıymet ve tesir çok sözde değil, yerinde ve özlü sözdedir.
-Dilini tut ve bil ki, dil yarası bıçak yarasından daha vahimdir.
-Bir kimsenin yüzüne karşı söyleyemeyeceğini arkasından söyleme ve bil ki arkadan konuşma korkaklığın en iğrenç şeklidir.
-Yalan söyleme. Yalan söyleyen, tutulmak korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir.
-Herkesçe beğeniler asıl güzellik, ahlak güzelliğidir. Çünkü ahlakı güzel insan her yaşta güzeldir.
-Dostlarına vefalı, düşmanlarına müsamahalı ol ve yere yıktığın düşmanını tekmeleme, alicenaplık göster. Vefa ve alicenaplık yüksek ahlakın iki parlak şiarıdır.
-Büyüklere hürmet et. Ta ki büyüdüğün zaman sende küçüklerden hürmet göresin.
-Kusurlarını kendin gör. Ta ki onları tamir ve ikmal edebilesin.
-İyiliğe karşı iyilik adalettir. İyiliğe karşı kötülük cinayettir. Kötülüğe karşı iyilik ihsan ve atıfettir ve insanlığın en büyük derecesidir.
-Kendinden üsttekilere değil, kendinden alttakilere bak, rahat edersin.

İNSAN HAYATININ GAYESİ ERDEM VE MUTLULUK

İnsan, yalnız fizyolojik fonksiyonlarıyla yaşamayan yaratıktır. Onun bedene ait fonksiyonlarını belki bir vasıta olarak kullanan ruhsal fonksiyonları vardır. Ruhsal yapı, insanı geçmişten gelerek geleceğe çevrilen idealist bir varlık halinde yaşatmaktır. Onun yaşattığı temel ideal, mutlu olmaktır.

SOSYAL YAŞAYIŞ KURALLARI

İnsanın hür oluşu ona, toplum içinde yalnız kendi isteklerine uyarak yaşamaya hak kazandırmaz. Hürriyetimiz sınırsız değildir. Bedenin hürriyeti bir yandan ruhun hürriyeti sınırlandırır.
Hürriyetini seven insan, başkalarının hürriyetine saygılı olmalıdır. Başkalarının hürriyetine saygılı olmak, toplum düzenini kuran ve yaşatan bütün kurallarına uymakla olur.
Medeni hayat ilerledikçe sosyal yaşayışın kuralları çoğalır.
Özet
Fertlerin her zaman uymaları zorunlu olan, toplu yaşayış kuralları vardır. Ferdin hür oluşu, bunları çiğnemesinde değil, belki onlara uymak istemesinde aranır. Medeniyet ilerledikçe bu kurallar çoğalır. Disipline uymak, olgunlukla ahlaklılıktan doğar.

ALIŞKANLIK VE AHLAK TERBİYESİ

İnsanlar doğuştan, düşünme yetisine sahip oldukları gibi ahlak yetisine de sahiptirler. Şuurun gelişmesinde zihnin terbiyesine lüzum olduğu gibi ahlakın gelişmesinde de ahlaki terbiyeye ihtiyaç vardır. Çevrenin iyi şartları kötü bir insanın iyiliğe doğru yönetilmesine yarayabildiği gibi, çevrenin fena şartları bir iyinin kötülüğe sürüklenmesine yarayabilir. Kötülükten uzaklaştırmak ve iyileri daha ileri iyiliklerin hizasına yükseltmek, ahlak terbiyesinin işidir.
Ahlakta öğütlerin faydası vardır ancak kendine hazır olanlar üzerinde öğüt etkili olur. Ona hazırlanmamış olanlar için öğüt ‘kuru nasihat’tir, onlar öğütlerden kuvvet alamazlar, çünkü onu benimseyemezler.
1.Ahlaklılık ve ahlaklı davranış, söz veya fikir halinde ileri sürülmeden önce onu hareket halinde yaşatmak ve ahlak olayını yaşayan insanda iyilik duygusunu yaratmak lazımdır. Düşünmeden önce duymalı, öğrenmeden önce ıstırabını çekmelidir. ‘’Bir şeyin ıstırabını çekmeyen, onu ne tanır, ne de sever’’ deniyor. Musset’in sözüyle ‘’İnsan bir çıraktır, onu yetiştiren ıstıraplar yani çekilen acılardır.’’ Acı çekmek, yaşamakla olur. Bu sebepten insan yaşadıkça ve acılar çoğaldıkça ahlakı yükselir ve değerlenir.
2.Ahlak terbiyesinde, kötülüklerin denenmesinden kaçılmalıdır. Sempati duygusu, hareketler dünyasında ruhları birbirine yaklaştırıcı ve davranışlarda da bulaşma sağlayıcı olduğundan, kötü olmamak için kötülüklerden uzak durmamız gerekiyor. ‘’Ben kötü insanlara yaklaşırım ama kötü olmam’’ sözü psikolojinin gerçeklerine aykırıdır. Üzüm üzüme baka baka kararır. İnsan yaklaştıklarından huy kapar. Bu yüzden her çevrenin kendine özel terbiyesi vardır.
3.Kendimizden örnek vererek iyiliği sevdirmeliyiz. Bir öğretmen öğrencilerine kendindeki çalışma, saygı, ödev, adalet ve millet sevgisi, kanunlara bağlılık gibi halleri davranışlar halinde göstermeli, bütün bu üstün ahlak değerlerine kendi varlığını örnek yapmalıdır.
4.Ahlakı yükseltmede göz önünde tutulacak önemli bir iş de, kişinin şahsiyetine değer vermektir. Bir insanın kötülüklerini yumruk halinde yüzüne vurmakla o insan düzeltilemez.



Özet
Ahlak terbiyesi çok basamaklı bir çalışma ile olur. Ahlaklılık bilgi olmadan önce hareket halinde yaşanmalı ve böylece yaşanmış bir duygu olmalıdır. Kötülüklerin denenmesi çok defa zararlı bir denemedir. İyiliği aşılayanın kendinden örnek vermesi gereklidir. Eğitilen kişinin şahsiyetine değer vermelidir. Ahlak yolunun aydınlatılmasında öğütlere de ihtiyaç vardır. Sonunda ahlaki davranış, alışkanlık haline getirilmelidir. Geleceğimizin sahibi gençlikte kazanılan iyi alışkanlıklardır. Kötü alışkanlıklar, insanı esir eden en tehlikeli kuvvetlerdir.

AHLAKIN PSİKOLOJİK GÖRÜNÜŞÜ

Ahlakın, biri psikolojik öbürü sosyolojik olmak üzere iki türlü görünüşü vardır. Ahlaki davranışlarımıza temel olan değer hükümleri düşüncenin eseridirler, ruh yapımızdan doğarlar. Adalet, merhamet, ödeve bağlılık gibi değerlerin, insan düşüncesinin evrensel hakikatler diye tanıdığı temeller olduğunu biliyoruz.
İyi ile kötüyü ayırt etme yetisi bizde doğuştan vardır.

BENLİK VE ŞAHSİYET

İnsan, düşüncesiyle ilkin kendi varlığını anlıyor. Bu bilgi ile beraber kendi hareketlerini yine kendi idare ettiğini de anlıyor. Bu anlayış benlik fikrini meydana getiriyor. Şu halde benlik veya şahsiyet, insanın kendi kendinin farkında olması ve kendi hareketlerini idare etmesidir.
Özet
Benlik veya şahsiyet, insanın, kendi kendisinin farkında olması ve kendi hareketlerini idare etmesidir. Şahsiyetin temel yapısında akıl ve hürriyeti görüyoruz. Benliği meydana getiren unsurlar, maddi, ruhsal ve sosyal olmak üzere üçe ayrılırlar. Çocuğun benliği vücudundan ibarettir. Olgunlaşma ile ruhsal benlik meydana çıkarak maddi benliğin değerini azaltır. Daha sonra sosyal benlik doğar. Bu, toplumdaki yerimizin bize sunduğu benliktir. Sosyal benlik geliştikçe ruhsal benliği törpüleyici bir kuvvet olabilir. Üst-ben, ana-babadan ve atalardan gelip de, içimize sinerek farkında olmadan davranışlarımızı idare eder.
Şahsiyet, somut ve her zaman hareket hazır bulunması gereken bir bütündür. Bütün hareketlerimizde şahsiyetimizin damgası vardır. İyi bir ahlak terbiyesi, şahsiyetin bütününü değiştirme gayesini gütmek zorundadır.

KARAKTER

İnsan düşüncesinin ölüme kadar hiç kesilmeyen sürekli ve değişmez bileşimine benlik veya şahsiyet demiştik. Onun davranışlar ve tepkiler halinde görülen özelliklerine karakter diyoruz. Karakter, bir ferdi veya fertler zümresini başkalarından ayırt eden, alışkanlık haline gelmiş hareket ve tepki tarzlarının bütünüdür. Hareketlerin ortaya koyduğu karakter, insanın zeka, duygu ve irade yapısının özelliklerini gösterir.

8 Mayıs 2018 Salı

2017 - 2018 ÖĞRETİM YILI MEZUNİYET KONUŞMASI

22. dönem mezuniyet programımıza hoş geldiniz diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada,  ortak bir sevinci paylaşmak için toplanmış bulunuyoruz. Sevincimiz bugün itibariyle okulumuzdan 189 öğrencimizi geleceğe uğurluyoruz.

Bu gururu bize yaşatan öğretmen Kadromuza; ortaya özgüvenleri yüksek, insan ilişkilerinde başarılı,  Milli ve Manevi değerlerimize bağlı, erdemli, kişilikli ahlaklı vatanını ve milletini seven, demokrasiye inanmış ve insan haklarına saygılı gençler yetiştirdikleri için kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Kıymetli velilerimiz, sizler bu törenin, en mutlu ve en onurlu kişilersiniz. Çocuklarınızın dört yıllık  eğitim yaşamı boyunca, onların sevinçlerini ve üzüntülerini paylaştınız. En kötü zamanlarında onların en büyük destekçisi, siz oldunuz. Bundan sonraki öğrenim hayatlarında hem de yaşamlarında onların en büyük destekçileri olmaya devam edeceksiniz. Öğrencilerimizin yetişmelerinde ve okulumuzun gelişmesinde yardım ve çabalarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Sevgili Öğrencilerimiz,  Sizinle son iki yıldır birlikte olabildik. Ancak inanıyorum ki biz sizlerle, bu süre zarfında kalpten kalbe ve asla kopmayacak bir bağ kurduk. Dönem sonu itibariyle mezun olacak ve hayatın basamaklarını tırmanmaya başlayacaksınız. Burada kazandığınız insani değerleri, birlik beraberlik ruhunu, akılcı düşünebilmeyi,  görev ve iyi vatandaşlık bilincini ve medeni çizgiyi mütemadiyen hissedeceksiniz, yaşayacaksınız. Bir düşünür  “ insan gayesi nispetinde büyüktür” der. Sizlere gaye insan olmayı, medeniyet ülküsünü ve yenilikçiliği, değişimciliği, milli ve manevi değerlere saygıyı öğretebilmişsek huzur içinde olduğumuzu bilmelisiniz.

Sevgili öğrenciler, bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir. Bu yüzden bu okulda kazandığınız donanımla tüm yaşantınızda, farklılıklarımızı zenginlik olarak görecek ve hep birlikte geleceğimizi tarihimizde olduğu gibi birlik ve beraberlik anlayışı ile aydınlatacaksınız. Çanakkale’yi  geçilmez yapanları, Çanakkale Şehitliğinde, Dumlupınar'da Kocatepe’ de, Malazgirt’ te, bu Toprakları vatan yapmak için 15 Temmuzda can verip, yan yana yatanları, Ay yıldızlı şanlı bayrağımıza renk verenleri tanımalı ve çok daha önemlisi, anlamalıyız. Onların torunları olarak biz de yan yana, omuz omuza olmalı bu ülkeyi hep beraber geleceğe, aydınlık yarınlara taşımalıyız.

Unutmayınız ki, geçmişten devraldığımız sorumluluklarımız yerine getirilmeyi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma onunda üzerine çıkma hedefimiz, gerçekleştirmeyi beklemektedir. Yani sizleri beklemektedir. Bunun için çok çalışmalıyız ve mutlaka tecrübelerden dersler çıkarmalıyız.

Çünkü dünden ders almamış olanın yarını da dün' dür.  Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün deyişiyle; "çalışmadan, yorulmadan, üretmeden, öğrenmeden yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler; önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonrada istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar. "

İşte sizler tüm bu ilkeler doğrultusunda, nerede olursanız olun hangi görevde bulunursanız bulunun asla unutulmamalı ki farkınız varsa farkedilirsiniz.
 Bu farka sahip olmanız için hayat boyu, ya çevrenize model olun ya da bir modeliniz  olsun. Şanlı tarihimiz yaşam boyu model alacağımız şahsiyetlerle doludur. Bağımsızlık aşkımızın kahramanı Gazi Mustafa Kemal modeliniz olsun. Bizans surlarına diz çöktüren, uygarlık tarihinin taşlarını yerinden oynatan, istikbalin padişahı, Fatih Sultan Mehmet modeliniz olsun. Avrupa kapılarına sözde değil, özde insan haklarını götüren Dünya İmparatoru, Muhteşem Süleyman modeliniz olsun. 8 yıllık iktidarına 80 yılı sığdıran ve adeta dönemin ikindi güneşi kabul edilen Yavuz Sultan Selim modeliniz olsun. Hoşgörü akımının öncüsü Mevlana modeliniz olsun. Gönül coğrafyamızda medeniyetimiz için mücadele eden, hürriyet aşkımızın şairi Mehmet Akif Ersoy modeliniz olsun. İnsanlığın yüz akı fahr-i kâinat efendimiz modeliniz olsun.

Bu duygu ve düşüncelerle sizleri başarılı ve sağlıklı bir yaşama uğurlarken, törenimizi onurlandırılan tüm konuklara şükranlarımı arz eder, Ataköy Atatürk ortaokulu adına saygılar sunarım.