ESERİN KİMLİĞİ
ESERİN
ADI: Sıradışı Bir Ödül Töreni
YAZARI:
Mustafa KUTLU
YAYIN
EVİ: Dergâh
BASKI
SAYISI: 3. Baskı Eylül 2013
SAYFA
SAYISI: 153
İÇERİK
(MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:
HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:
Tufan Öğretmen: Atanmış değil, adanmış bir öğretmen.
Kasabanın ve öğrencilerin geleceği için durmadan üreten bir karakter. Yazarımızın
hikayenin belli bir bölümden sonra Tufan Öğretmeni hikayeden çıkarmasının
nedeninin sorgulanması lazım. Nezaket’in hikayenin ana karakteri olması için mi
acaba?
Nezaket: Babasız büyümüş. Kız meslek lisesi öğrencisi. Okumayı kafaya koymuş bir
kere. Ankara’da üniversiteyi bitirir ve memleketindeki kız lisesine meslek
öğretmeni olarak döner. Hayatı idealize edilmiş biçimde yaşar. Asla boş vakti, hovarda
zamanı yoktur. Zaten Nezaket ahlaklı Anadolu çocuğudur.
Aziz Bey:
Emekli Maliyeci. Hikayenin başlarında ve ödül töreninde görülür.
Saadet Hanım: Kasabanın kurs öğretmeni. Kasabanın bütün
insan ilişkileri ondan sorulur.
Kaymakam Bey: Kasabanın mülki amiri. Nezaket’i karşılıksız
seviyor. Makamını kullanarak mutlu sona erişmek istiyor. Ama nafile.
Zeynel Abidin Ağa: Kasabanın belediye başkanı. Yardımsever.
Yeniliğe ve projelere açık bir siyasetçi.
Denizci Subay: Bütün hikayede bir sahnede görünüyor. Bu
görünüşte yetiyor zaten. Nezaket’in kalbini çalarak gidiyor. Nezaket çok uzun
süre sahilde kendisini bekler – durur halde görüyoruz.
Avukat Selami Bey: Derneğin kurucu başkanı
ESERDE İŞLENEN KONU:
Mustafa Kutlu’nun birinci konusu, hiç değişmeyen konusu
yoksulluktur. Sıradışı Bir Ödül Töreni’nde de Nezaket üzerinden yoksulluğu ve
ondan kurtuluş çarelerini anlatır. Bir başka konu da dernek. Kitapta anlatılan
kasabada –ki kasaba deniz kenarında bir Akdeniz kasabasıdır- Kafadanbacaklılar
Derneği kurulur. Bunu da çalışkan bir öğretmen olan Tufan kurar. Okula
kütüphane kurduktan sonra derneği kurar. Dernek vasıtasıyla kasabanın adı
duyulacak, esnaf turistlere daha fazla satış yapacaktır. “Kafadanbacaklılar ne
ola ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Ahtapotlar tabi ki. Kasaba ahtapotlarıyla
ünlü. Bodrum civarında bir kasaba. Halikarnas’tan söz etmesinden anlıyoruz bunu
da. Ahtapottan hareketle Tufan Hoca’nın teklifiyle derneğe Kafadanbacaklılar
adı veriliyor. Kitabı değerlendiren birçok yazıda kitabın konusu yukarıda
belirttiğim gibi yoksulluk ve kasaba hayatı olarak belirtilse de bence üstat
Kutlu, bu kitabında unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarına dikkat çekiyor
YAZARIN ÜSLUBU:
Kitapta baştan sona gerçek olaylar anlatılıyor. Süslü
anlatım yok denecek kadar az. Yaşanmamış hissi veren bir hadise yok. Gerçek
olaylar sözün büyüsü ile sihirleniyor. Kutlu, atasözleri, deyimler ve özlü
sözlerle anlatımını şiirselleştiriyor, akıcı hale getiriyor ve kuru olay
aktarımından kurtuluyor. Kitabı okuduktan sonra okurun öğrendiği yeni
kelimeler, deyimler, terimler de cabası. Biraz da bunun için Mustafa Kutlu
toplumcu bir yazardır. Bireyci değildir. Toplumun kurtuluşunu dert etmiş bir
ustadır. Kaymakam tiplemesi Mustafa Kutlu’nun çok başarılı olduğu tiplemelerden
biridir. Sebebi mi? Kutlu’nun babası zamanında nahiye müdürüdür. Böylelikle
kaymakamın nasıl olacağını çok iyi gözlemlemiştir. İkincisi ise, bunca yazarlık
hayatında kasabayı anlatmış bir yazarın kasaba unsurlarını kusurlu anlatması
beklenmez. Zaten Mustafa Kutlu edebiyatımızın yaşayan en büyük ustalarından
biridir. Mustafa Kutlu, Müslüman bir yazar ve eserlerini bu hassasiyetle yazar.
Kasabayı Müslüman bakış açısıyla anlatır. Anlatır ama realiteden de uzaklaşmaz.
Alemcileri, şarapçıları, ayyaşları da anlatır. Kaymakam ve kasaba doktorunun
kafayı bulmasını, hele de doktorun sürekli şişeyle dolaşmasını anlatırken kendi
zihin dünyasına uymayanları gizlemez, görmezden gelmez. Buna “Yusuf sınırı”
diyoruz. Aşkı anlatacağız ama gömlek yırtılana kadar. Sonrasını okur
hissedecek. “Ebubekir ölçüsü” diyor Rasim Özdenören. Sokakta cima yapanları
görüyor Hz. Ebubekir. Onların üzerine hırkasını örtüyor ve “Zavallılar
sığınacak bir yer bulamamışlar.” diyor ve yoluna devam ediyor. Onları
aşağılamıyor. Onlara hakaret etmiyor. Onları yok saymıyor. Lanetlemiyor.
Üstlerini örtüyor. Müslüman sanat adamının yaklaşımına bunu örnek veriyor
Özdenören. Kutlu’nun kitaplarında bu ölçüye baştan itibaren uyulduğunu
görürsünüz.
ESERİN ANA FİKRİ:
Bir
kişi yeri geldiğinde bir toplumu harekete geçirebilir.
ESERİN TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Anlatılar
geçmişten günümüze kadar gelen, değişme ve yenilenme özelliklerine sahip
formlardır. Özellikle hikâye formu, anlatma esasına dayanan ancak gösterme
esasına doğru eğilimler gösteren, günümüzde ise anlatma-gösterme esasını
birlikte himaye eden yapısıyla belli reformları içerir. Bu bağlamda Mustafa
Kutlu’nun “Sıradışı Bir Ödül Töreni” isimli hikâyesine bakıldığında anlatma ve
gösterme esasına uygun bir yapılanma olduğu bununla birlikte karakterin ön
plana çıkarıldığı görülür. Roman formuna uygun olan karakter öncelemesinin
hikâye formunda da başarılı bir şekilde yapılandırılmasının yanı sıra hikâyenin
karakter analizi yapılarak olay örgüsü yerine karakterin öne çıkarılması
önemlidir.
ÖZET:
Bir berber dükkanında Aziz Beyin
gelişi ile başlayan hikayede gazetedeki ödül haberi berber dükkanında
bulunanların dikkatini çekiyor. O sırada
içeri giren kişi (Hovarda Hamdi) berber sıra dışı bir tavır sergileyerek parfüm
şişesini adeta üstüne boşaltıyor. Berber traşa ara vererek kendisini uyarıyor. Daha
sonra berber koltuğunda oturan emekli komiser dahil olmak üzere gazetedeki
haberi tartışıyorlar. . Hovarda Hamdi
gazetede geçen kasabayı bildiğini söylüyor, isterlerse oraya götürebileceğini
belirtiyor. Berber Nuh komiseri traşa devam ediyor.
Yukarıdaki girişle başlayan hikayede daha sonra kasaba
ve öğretmen Tufan çıkıyor karşımıza Tufan Öğretmen, okulu - öğrencileri için bir şeyler yapmanın derdinde
bir öğretmen profili çiziyor. Öncelikle bir okul takımı kuruyor başlıyor civar
köylerin takımlarıyla maç yapmaya. Daha sonra belediye başkanının yardımıyla
okul bahçesine basketbol sahası yapıyor. Öğrencilerine basketbol oynamayı
öğretiyor. Başta ağır aksak giden basketbol maçları kasabaya dersleri zayıf
olan ve sınıfını geçmek isteyen bir delikanlının gelmesiyle birlikte yükselişe
geçiyor. Bu genç sayesinde kasabanın okulu başlıyor maçları kazanmaya. Tufan Öğretmen
kasaba için yapılan çalışmaları bir çatı altında toplamak ve kasabayı tanıtmak
amacıyla bir dernek kurmaya karar veriyor. Kasabanın tanıtımı için dernek
çalışmaları başlıyor. Nihayetinde Kafadanbacaklılar adında simgesi ahtapot bir
dernek kuruluyor. Dernek kuruluşunda avukat beyin katkıları önemli.
Hikayenin bu bölümünden itibaren neden - niçin darıldığı belli olmadan Tufan Öğretmen
kasabadan ayrılıyor.
Kasaba kıyısına yanaşan bir gezinti yatından inen
tatilciler kasabanın pazarını geziyorlar. Kasabanın pazarında kumaş satan iki
yaşlı kadının tezgahındaki kumaşlar modacı hanımın dikkatini çekiyor. Kumaşların
yapımını ve kokusunu çok merak eden modacı hanımla iki yaşlı kadının diyalogları
önemli çünkü bu diyaloglar sanki Hz. Musa (as) ile çobanlık yaptığı muhterem
insan arasındaki diyalogun bir benzeri gibi. Modacı hanım yaşlı kadınların
elindeki kalan iki top kumaşı alarak gitmek üzereyken Nezaket ile kasaba
pazarını gezmeye başlıyor. Bundan itibaren Tufan Öğretmenin yeri Nezaket almaya
başlıyor.
Burada el sanatlarının devam etmesi gerektiğine dair
çok güçlü duygu var.
Nezaket başarısıyla dikkatleri üzerine topluyor. Kasabanın
gözdesi haline geliyor. O kadar ki kasabanın kaymakamı kendisine aşık oluyor. Onu
görmek için Saadet Hanım aracılığıyla çeşitli bahaneler buluyor. Nezaket okuyup
kasabaya bir şeyler yapmanın derdinde olduğu için kaymakam beyi düşünmüyor
bile. Nezaket okulunu bitirip kasabaya el sanatları öğretmeni olarak geliyor. Birçok
alanda çalışmalar yapıyor. Kasabayı ziyaret eden bakan beyden bazı sözler
alıyor. Kasabada tertiplenen bir programa gelen kaymakamın denizci subayı
arkadaşına aşık oluyor. Belli bir süre sahillerde tekrar kasabaya döner mi diye
bekliyor. Dönmeyince kendini çalışmalara başlıyor.
Dernek faaliyeti için modacı hanımın yardımıyla ünlü
sanatçının ve televiyoncularının katılımıyla bir ödül töreni düzenlemeye karar
veriyorlar. Bakan Beyde davet ediliyor. Kendi alanında ün yapmış birçok kişiye
ödüller veriliyor.
Ödül gecesinde birçok olay yaşanıyor. Nezaket olay yerini
incelerken ezan sesiyle yürümeye başlıyor. Her yazısında sevgi medeniyetinden
örnekler veren yazarımız pompei örneğini vermesi manidar. Hz. Lut (as) un
kavmini örnek vermemesi dikkat çekici.
Günümüz edebiyatının en saygın isimlerinden biri olan Mustafa
Kutlu Sıradışı Bir Ödül Bir Töreni Kitabıyla ironik üslubunu canlı bir biçimde
yansıtıyor. Bir kıyı kasabasında bulunan Türkiye Kafadanbacaklılar Derneği,
kasabalarının adını duyurmak için şenlik yapacak ve bir ödül töreni
düzenleyeceklerdir. Törende, sinemadan edebiyata, tiyatrodan arkeolojiye kadar
pek çok alanda ödüller verilecektir. Hiç evlenmeyen, bakanlıkta müsteşarlığa
kadar yükselen Aziz Bey. Ödül törenine giden süre içerisinde turizm
potansiyelinden faydalanmak isteği, İstanbul moda sektörünün otantik ürünleri
dünyaya pazarlama telaşı, marka olmak hırsı, "sihirli sözcük" medya,
bürokrasi, göz önünde olmanın anlamından ve zirve yapan alışverişten söz
açılırken bir taraftan da sakin bir kasabadan dünyaya seslenen bir kent
çıkaran, çalışkan, girişimci Nezaket'in sessizce kendine dönmesi anlatılıyor. Modern
zamanların dönüştürdüğü insan ve coğrafya ilişkisini bu sefer bir ödül töreni
etrafında anlatan Mustafa Kutlu, yüz yaşına da gelse insanı bırakmayan bir
dünyanın varlığını, kahramanlarını tek tek ödül almaları için sahneye
çıkardığındaki hâlleriyle, ironik bir dille anlatıyor. Sıradışı Bir Ödül Töreni
insanın dünyayla olan irtibatını benlik ve nefis üzerinden yeniden okumaya
değer.
SON
BAKIŞ:
Mustafa
Kutlu, Sıradışı Bir Ödül Töreni hikayesi ile daha
önceki kitaplarına benzer bir üslupla çıkıyor okurlarının karşısına. Anlatım biçimi, mesajı,
kahramanların ruh dünyası, karakterlerin fizikî özellikleri önceki
hikayelerdekinden çok uzak değil. Bu özellikler bir yazar için bir tutarlılık
ifadesi. Aynı şeyi anlattığı değil, aynı izlek üzerinde ilerlediği anlamına
gelir.
Mustafa Kutlu, Chef (şef) hikayesindeki Arzu’dan sonra
tekrar bir Bodrum kasabasına götürüyor okurlarını. Bu Böyledir hikayesine
benzer olarak peygamber kıssalarına değiniyor. Yoksulluk İçimizde hikayesinin
ana karakteri Süheyla ile Nezaket arasında bir bağ kuruyor.
Bu hikayeyi okumaya başlayınca işlerin yoğunluğundan
dolayı biraz gecikmeyle okudum. Öyle ki bazen arabayla giderken yanımda oturan
Enes kardeşim okudu ben dinledim, bazen beraber hikaye tahlili yaptık. Nihayetinde
bir cumartesi günü sınavda görevliyken okuyup bitirdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder