25 Nisan 2016 Pazartesi

Sıradışı Bir Ödül Töreni

ESERİN KİMLİĞİ
ESERİN ADI: Sıradışı Bir Ödül Töreni
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 3. Baskı Eylül 2013
SAYFA SAYISI: 153
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:
HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:
Tufan Öğretmen: Atanmış değil, adanmış bir öğretmen. Kasabanın ve öğrencilerin geleceği için durmadan üreten bir karakter. Yazarımızın hikayenin belli bir bölümden sonra Tufan Öğretmeni hikayeden çıkarmasının nedeninin sorgulanması lazım. Nezaket’in hikayenin ana karakteri olması için mi acaba?
Nezaket: Babasız büyümüş. Kız meslek lisesi öğrencisi. Okumayı kafaya koymuş bir kere. Ankara’da üniversiteyi bitirir ve memleketindeki kız lisesine meslek öğretmeni olarak döner. Hayatı idealize edilmiş biçimde yaşar. Asla boş vakti, hovarda zamanı yoktur. Zaten Nezaket ahlaklı Anadolu çocuğudur.
Aziz Bey: Emekli Maliyeci. Hikayenin başlarında ve ödül töreninde görülür.
Saadet Hanım: Kasabanın kurs öğretmeni. Kasabanın bütün insan ilişkileri ondan sorulur.
Kaymakam Bey: Kasabanın mülki amiri. Nezaket’i karşılıksız seviyor. Makamını kullanarak mutlu sona erişmek istiyor. Ama nafile.
Zeynel Abidin Ağa: Kasabanın belediye başkanı. Yardımsever. Yeniliğe ve projelere açık bir siyasetçi.
Denizci Subay: Bütün hikayede bir sahnede görünüyor. Bu görünüşte yetiyor zaten. Nezaket’in kalbini çalarak gidiyor. Nezaket çok uzun süre sahilde kendisini bekler – durur halde görüyoruz.
Avukat Selami Bey: Derneğin kurucu başkanı
ESERDE İŞLENEN KONU: 
Mustafa Kutlu’nun birinci konusu, hiç değişmeyen konusu yoksulluktur.  Sıradışı Bir Ödül Töreni’nde de Nezaket üzerinden yoksulluğu ve ondan kurtuluş çarelerini anlatır. Bir başka konu da dernek. Kitapta anlatılan kasabada –ki kasaba deniz kenarında bir Akdeniz kasabasıdır- Kafadanbacaklılar Derneği kurulur. Bunu da çalışkan bir öğretmen olan Tufan kurar. Okula kütüphane kurduktan sonra derneği kurar. Dernek vasıtasıyla kasabanın adı duyulacak, esnaf turistlere daha fazla satış yapacaktır. “Kafadanbacaklılar ne ola ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Ahtapotlar tabi ki. Kasaba ahtapotlarıyla ünlü. Bodrum civarında bir kasaba. Halikarnas’tan söz etmesinden anlıyoruz bunu da. Ahtapottan hareketle Tufan Hoca’nın teklifiyle derneğe Kafadanbacaklılar adı veriliyor. Kitabı değerlendiren birçok yazıda kitabın konusu yukarıda belirttiğim gibi yoksulluk ve kasaba hayatı olarak belirtilse de bence üstat Kutlu, bu kitabında unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarına dikkat çekiyor
YAZARIN ÜSLUBU:
Kitapta baştan sona gerçek olaylar anlatılıyor. Süslü anlatım yok denecek kadar az. Yaşanmamış hissi veren bir hadise yok. Gerçek olaylar sözün büyüsü ile sihirleniyor. Kutlu, atasözleri, deyimler ve özlü sözlerle anlatımını şiirselleştiriyor, akıcı hale getiriyor ve kuru olay aktarımından kurtuluyor. Kitabı okuduktan sonra okurun öğrendiği yeni kelimeler, deyimler, terimler de cabası. Biraz da bunun için Mustafa Kutlu toplumcu bir yazardır. Bireyci değildir. Toplumun kurtuluşunu dert etmiş bir ustadır. Kaymakam tiplemesi Mustafa Kutlu’nun çok başarılı olduğu tiplemelerden biridir. Sebebi mi? Kutlu’nun babası zamanında nahiye müdürüdür. Böylelikle kaymakamın nasıl olacağını çok iyi gözlemlemiştir. İkincisi ise, bunca yazarlık hayatında kasabayı anlatmış bir yazarın kasaba unsurlarını kusurlu anlatması beklenmez. Zaten Mustafa Kutlu edebiyatımızın yaşayan en büyük ustalarından biridir. Mustafa Kutlu, Müslüman bir yazar ve eserlerini bu hassasiyetle yazar. Kasabayı Müslüman bakış açısıyla anlatır. Anlatır ama realiteden de uzaklaşmaz. Alemcileri, şarapçıları, ayyaşları da anlatır. Kaymakam ve kasaba doktorunun kafayı bulmasını, hele de doktorun sürekli şişeyle dolaşmasını anlatırken kendi zihin dünyasına uymayanları gizlemez, görmezden gelmez. Buna “Yusuf sınırı” diyoruz. Aşkı anlatacağız ama gömlek yırtılana kadar. Sonrasını okur hissedecek. “Ebubekir ölçüsü” diyor Rasim Özdenören. Sokakta cima yapanları görüyor Hz. Ebubekir. Onların üzerine hırkasını örtüyor ve “Zavallılar sığınacak bir yer bulamamışlar.” diyor ve yoluna devam ediyor. Onları aşağılamıyor. Onlara hakaret etmiyor. Onları yok saymıyor. Lanetlemiyor. Üstlerini örtüyor. Müslüman sanat adamının yaklaşımına bunu örnek veriyor Özdenören. Kutlu’nun kitaplarında bu ölçüye baştan itibaren uyulduğunu görürsünüz.
ESERİN ANA FİKRİ:
Bir kişi yeri geldiğinde bir toplumu harekete geçirebilir.
ESERİN TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Anlatılar geçmişten günümüze kadar gelen, değişme ve yenilenme özelliklerine sahip formlardır. Özellikle hikâye formu, anlatma esasına dayanan ancak gösterme esasına doğru eğilimler gösteren, günümüzde ise anlatma-gösterme esasını birlikte himaye eden yapısıyla belli reformları içerir. Bu bağlamda Mustafa Kutlu’nun “Sıradışı Bir Ödül Töreni” isimli hikâyesine bakıldığında anlatma ve gösterme esasına uygun bir yapılanma olduğu bununla birlikte karakterin ön plana çıkarıldığı görülür. Roman formuna uygun olan karakter öncelemesinin hikâye formunda da başarılı bir şekilde yapılandırılmasının yanı sıra hikâyenin karakter analizi yapılarak olay örgüsü yerine karakterin öne çıkarılması önemlidir.
ÖZET:
Bir berber dükkanında Aziz Beyin gelişi ile başlayan hikayede gazetedeki ödül haberi berber dükkanında bulunanların dikkatini çekiyor.  O sırada içeri giren kişi (Hovarda Hamdi) berber sıra dışı bir tavır sergileyerek parfüm şişesini adeta üstüne boşaltıyor. Berber traşa ara vererek kendisini uyarıyor. Daha sonra berber koltuğunda oturan emekli komiser dahil olmak üzere gazetedeki haberi tartışıyorlar. . Hovarda Hamdi gazetede geçen kasabayı bildiğini söylüyor, isterlerse oraya götürebileceğini belirtiyor. Berber Nuh komiseri traşa devam ediyor.
Yukarıdaki girişle başlayan hikayede daha sonra kasaba ve öğretmen Tufan çıkıyor karşımıza Tufan Öğretmen, okulu -  öğrencileri için bir şeyler yapmanın derdinde bir öğretmen profili çiziyor. Öncelikle bir okul takımı kuruyor başlıyor civar köylerin takımlarıyla maç yapmaya. Daha sonra belediye başkanının yardımıyla okul bahçesine basketbol sahası yapıyor. Öğrencilerine basketbol oynamayı öğretiyor. Başta ağır aksak giden basketbol maçları kasabaya dersleri zayıf olan ve sınıfını geçmek isteyen bir delikanlının gelmesiyle birlikte yükselişe geçiyor. Bu genç sayesinde kasabanın okulu başlıyor maçları kazanmaya. Tufan Öğretmen kasaba için yapılan çalışmaları bir çatı altında toplamak ve kasabayı tanıtmak amacıyla bir dernek kurmaya karar veriyor. Kasabanın tanıtımı için dernek çalışmaları başlıyor. Nihayetinde Kafadanbacaklılar adında simgesi ahtapot bir dernek kuruluyor. Dernek kuruluşunda avukat beyin katkıları önemli.
Hikayenin bu bölümünden itibaren neden -  niçin darıldığı belli olmadan Tufan Öğretmen kasabadan ayrılıyor.
Kasaba kıyısına yanaşan bir gezinti yatından inen tatilciler kasabanın pazarını geziyorlar. Kasabanın pazarında kumaş satan iki yaşlı kadının tezgahındaki kumaşlar modacı hanımın dikkatini çekiyor. Kumaşların yapımını ve kokusunu çok merak eden modacı hanımla iki yaşlı kadının diyalogları önemli çünkü bu diyaloglar sanki Hz. Musa (as) ile çobanlık yaptığı muhterem insan arasındaki diyalogun bir benzeri gibi. Modacı hanım yaşlı kadınların elindeki kalan iki top kumaşı alarak gitmek üzereyken Nezaket ile kasaba pazarını gezmeye başlıyor. Bundan itibaren Tufan Öğretmenin yeri Nezaket almaya başlıyor.
Burada el sanatlarının devam etmesi gerektiğine dair çok güçlü duygu var.
Nezaket başarısıyla dikkatleri üzerine topluyor. Kasabanın gözdesi haline geliyor. O kadar ki kasabanın kaymakamı kendisine aşık oluyor. Onu görmek için Saadet Hanım aracılığıyla çeşitli bahaneler buluyor. Nezaket okuyup kasabaya bir şeyler yapmanın derdinde olduğu için kaymakam beyi düşünmüyor bile. Nezaket okulunu bitirip kasabaya el sanatları öğretmeni olarak geliyor. Birçok alanda çalışmalar yapıyor. Kasabayı ziyaret eden bakan beyden bazı sözler alıyor. Kasabada tertiplenen bir programa gelen kaymakamın denizci subayı arkadaşına aşık oluyor. Belli bir süre sahillerde tekrar kasabaya döner mi diye bekliyor. Dönmeyince kendini çalışmalara başlıyor.
Dernek faaliyeti için modacı hanımın yardımıyla ünlü sanatçının ve televiyoncularının katılımıyla bir ödül töreni düzenlemeye karar veriyorlar. Bakan Beyde davet ediliyor. Kendi alanında ün yapmış birçok kişiye ödüller veriliyor.
Ödül gecesinde birçok olay yaşanıyor. Nezaket olay yerini incelerken ezan sesiyle yürümeye başlıyor. Her yazısında sevgi medeniyetinden örnekler veren yazarımız pompei örneğini vermesi manidar. Hz. Lut (as) un kavmini örnek vermemesi dikkat çekici.
Günümüz edebiyatının en saygın isimlerinden biri olan Mustafa Kutlu Sıradışı Bir Ödül Bir Töreni  Kitabıyla ironik üslubunu canlı bir biçimde yansıtıyor. Bir kıyı kasabasında bulunan Türkiye Kafadanbacaklılar Derneği, kasabalarının adını duyurmak için şenlik yapacak ve bir ödül töreni düzenleyeceklerdir. Törende, sinemadan edebiyata, tiyatrodan arkeolojiye kadar pek çok alanda ödüller verilecektir. Hiç evlenmeyen, bakanlıkta müsteşarlığa kadar yükselen Aziz Bey. Ödül törenine giden süre içerisinde turizm potansiyelinden faydalanmak isteği, İstanbul moda sektörünün otantik ürünleri dünyaya pazarlama telaşı, marka olmak hırsı, "sihirli sözcük" medya, bürokrasi, göz önünde olmanın anlamından ve zirve yapan alışverişten söz açılırken bir taraftan da sakin bir kasabadan dünyaya seslenen bir kent çıkaran, çalışkan, girişimci Nezaket'in sessizce kendine dönmesi anlatılıyor. Modern zamanların dönüştürdüğü insan ve coğrafya ilişkisini bu sefer bir ödül töreni etrafında anlatan Mustafa Kutlu, yüz yaşına da gelse insanı bırakmayan bir dünyanın varlığını, kahramanlarını tek tek ödül almaları için sahneye çıkardığındaki hâlleriyle, ironik bir dille anlatıyor. Sıradışı Bir Ödül Töreni insanın dünyayla olan irtibatını benlik ve nefis üzerinden yeniden okumaya değer.
  SON BAKIŞ:
 Mustafa Kutlu, Sıradışı Bir Ödül Töreni hikayesi ile daha önceki kitaplarına benzer bir üslupla çıkıyor okurlarının karşısına. Anlatım biçimi, mesajı, kahramanların ruh dünyası, karakterlerin fizikî özellikleri önceki hikayelerdekinden çok uzak değil. Bu özellikler bir yazar için bir tutarlılık ifadesi. Aynı şeyi anlattığı değil, aynı izlek üzerinde ilerlediği anlamına gelir.
Mustafa Kutlu, Chef (şef) hikayesindeki Arzu’dan sonra tekrar bir Bodrum kasabasına götürüyor okurlarını. Bu Böyledir hikayesine benzer olarak peygamber kıssalarına değiniyor. Yoksulluk İçimizde hikayesinin ana karakteri Süheyla ile Nezaket arasında bir bağ kuruyor.
Bu hikayeyi okumaya başlayınca işlerin yoğunluğundan dolayı biraz gecikmeyle okudum. Öyle ki bazen arabayla giderken yanımda oturan Enes kardeşim okudu ben dinledim, bazen beraber hikaye tahlili yaptık. Nihayetinde bir cumartesi günü sınavda görevliyken okuyup bitirdim.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder