chef sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
chef sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

26 Şubat 2016 Cuma

CHEF



ESERİN KİMLİĞİ

ESERİN ADI: Chef
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 7. Baskı Ocak 2014
SAYFA SAYISI: 214
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:

HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:

Hüseyin Hüsnü Şen: Sarıkamışlıdır. Annesi, onu doğururken ölmüştür. Babası başka bir kadınla evlenmiştir. Küçükken babasının müstahdem olduğu köy okulunun kütüphanesinde birçok kitap okumuştur. Babası, Hüsnü çalışkan olduğu için ve kendisine yapılan telkinler neticesinde onu okula göndermiştir. Hüsnü parasız yatılı okul kazanmıştır. Okuduğu sırada babasını kaybetmiştir. Liseyi bitirip, askerliğini tamamlamıştır. Diplomaya ehemmiyet vermeyen bir adamdır. Kitap, kültür-sanat, panel, konferans vb. her şey arası iyi bir banka şefidir.

Arzu: Hüseyin Hüsnü'nün eşi ve Özgür'ün annesidir. Mutfakta zaman geçirmekten çok hoşlanır. Kendi halinde, ailesine düşkün bir bayandır. Bir süre memurluk yaptıktan sonra emekli olmuştur. Tek idealı bir ev almaktır. Hayatının büyük bir çoğunluğunu bu emel üzerine yaşar. Emekli olduktan sonra uzun süre evde durur. Bu sürede tek meşgalesi mutfak işleri ve üst komşusu Gülşen ile vakit geçirmektir. Bodrum, Marmaris arasında bir lokanta işletmektedir. Burada epey bir para kazanmıştır. Ekonomik açıdan iyi bir noktaya ulaşmıştır.

Özgür: Hayatını ticarete adamış, bir aykırı ruh. Kimseye ey vallahı olmayan, girmediği delik, el atmadığı iş kalmayan biri ve düşük seviyede İngilizce konuşabilen ve tahsilini yarıda bırakmış bir gençtir. Hayatının belli döneminde yurt dışı macerası olmuştur. Bir de sevgilisi vardır. Adı Seda, ciddi bir ilişki içerisinde olsa da beyni bulanıktır...

Diğer karakterler: Gülşen, İris, Refik Bey, İlyas, Avukat, Medyacı, Dadaş Bekçi, Cafer Ağa, Hülya Hanım, Tarcan Bey, Philip, Bolulu Usta Başı, Süleyman, Malatyalı Adam, Seda.

ESERDE İŞLENEN KONU: 

İdealler, hayaller, ümitler ve hayatın gerçekleri arasında sıkışıp kalan, bir çıkış noktası arayan insanların hikayesidir Chef. Tek bir çatı altında, 3 farklı hayatın kurgulandığı, aynı masada 3 farklı hayat görüşünün birleştiği bir hikayedir Chef.
Mustafa Kutlu, üç karakteri, üç farklı görüş çerçevesinde betimler. Bu üç karakter, aynı ortamda farklı kaderleri yaşamaktadır.

ESERİN ANA FİKRİ

Modernizmin ve onun uzantısı olan kapitalizmin Türk toplumuna hâkim olmasının nasıl bir içtimaî tramvaya sebep olduğunu gösterme gayretinin eseridir.

ESERİN TÜRÜ:

Hikâye

ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:

Kendi toplumunun meselelerine duyarlı bir yazar olarak, toplumun yaşadığı siyasî ve sosyal olayları eserlerine konu etmektedir. Öyle ki Türk toplumunun, içtimaî tarihini Kutlu'nun eserlerinden takip etmek mümkündür. Edebiyatın, sokağa tutulan ayna olma özelliği, Mustafa Kutlu'nun eserlerinde açık şekilde görülebilmektedir.

YAZARIN ÜSLUBU:

Az sözle çok şey anlatmayı esas alan Şark hikâye anlayışını, daha da geliştirerek modern hikâyenin bazı tekniklerini de katmak suretiyle kendine mahsus bir üslup inşa etmeyi başarmıştır.

ÖZET:

Chef; bir baba, bir anne ve bir oğuldan oluşan çekirdek bir ailenin hayatlarını konu alır. Üç bölümden oluşan eserin ilk bölümünde bir bankada şef olan Hüseyin Hüsnü Şen’in hikâyesi, ikinci bölümde bu banka şefinin eşi olan Arzu’nun ve üçüncü bölümde de bu iki kahramanın oğulları olan Özgür’ün hayatından kesitler ile karşılaşırız. Chef’te 1980’li yıllarda belirginleşen ve “köşe dönmek” şeklinde nitelendirilebilecek hâkim insan psikolojisi irdelenir. Bir bankada şef olarak çalışan Hüseyin Hüsnü Şen, banka müdürü olmak isteyen fakat bir türlü olamayan, arabalara karşı tutkulu bir kahramandır. Arzu ise, yeni emekli olmuştur ve hayattan beklentisi emekli ikramiyesine birkaç kuruş ekleyip bir ev sahibi olabilmektir. Bu iki kahramanın oğulları olan Özgür ise (Arzu ve
Özgür isimlerinin kahramanların eserdeki konumlarına uygun olarak verildiğini belirtebiliriz) ticarete meraklı, okumayı fuzulî bir şey ve hayallerinin önünde bir engel olarak gören, yukarıda bahsettiğimiz dönemin köşeyi çabuk dönmek arzusunda olan kişilerinden biridir. Eserin dikkat çeken özelliklerinden biri, hikâyelerin neticelendirilmemesidir. Başka bir söyleyişle hikâyelerin sonları, okuyucuların muhayyilelerine sevk edilmiştir. Kutlu’nun diğer uzun hikâyeleri gibi, Chef de bir solukta okunabilecek bir kitap. Çünkü okuyucuda yazılmışlık hissi uyandırmayan hikâyeler Kutlu’nun hikâyeleri. İçimizden biri olan Kutlu’nun sade bir üslûpla kaleme aldığı 214 sayfalık bu uzun hikâyeyi okumak; aile hayatımızdaki değişmeyi(parçalanmayı), arzularının, hırslarının peşinde koşan bir tüketim toplumu hâline geldiğimizi ve dilimizdeki yozlaşmayı fark etmemiz için güzel bir fırsat olacaktır.

  SON BAKIŞ:

Mustafa Kutlu, otuzu aşan eseriyle günümüz Türk Edebiyatının ve Türk hikayeciliğinin zenginliğidir. Yarım asra dayanan yazın hayatının semeresi olan bu eserler okur – yazar çevrelerin ve araştırmacıların dikkatini çekmiştir.
Mustafa Kutlu eserlerine üzerine çok sayıda yüksek lisans tezi ve doktora tezi, çok sayıda makale ve bildiri hazırlanmıştır.
Kutlu’nun eserlerinde:
Ticaret
Siyaset
Tabiat
Anadolu romantizmi
Modernite eleştirisi
Köy gerçeği gibi temalar sıklıkla işlenir. Kutlu, ilk eserlerinden itibaren kendi toplumunun meselelerine duyarlı bir yazar olarak, toplumun yaşadığı siyasî ve sosyal olayları eserlerine konu etmektedir. Öyle ki 1970'lerin sonlarından itibaren Türk toplumunun, içtimaî tarihini Kutlu'nun eserlerinden takip etmek mümkündür. Edebiyatın, sokağa tutulan ayna olma özelliği, Mustafa Kutlu'nun eserlerinde açık şekilde görülebilmektedir.

Mustafa Kutlu, az sözle çok şey anlatmayı esas alan Şark hikâye anlayışını, daha da geliştirerek modern hikâyenin bazı tekniklerini de katmak suretiyle kendine mahsus bir üslup inşa etmeyi başarmıştır. Yine Şark hikâyesinin temel özelliklerinden olan alegorik anlatım da Kutlu'nun hikâyelerinde görülen temel hususiyetlerdendir. Şark hikâye anlayışının, okuyucuya bir kıssa verme kaygısı, Mustafa Kutlu'nun, toplumu, görünen tarafıyla değil, daha derin katmanlarıyla anlatmasına sebep olmuştur. Bu bakımdan onun hikâyelerinde sadece toplumun yaşadığı meseleler aktarılmaz; bu meseleler etrafında yaşanan dram da ortaya konulur.

Hemen her hikâyesinde insanının temel meselesi olarak, varlığını anlamlı kılma çabasına vurgu yapar. Kutlu'nun hikâyeleri üzerine yapılacak bir anlam dünyası tasnifinde görüleceği gibi, Kutlu, en alt anlam dünyasında insanının Yaradanıyla ilişkisini irdeler. Çünkü üst anlam dünyasında, dünyanın meseleleri vardır. Dünyanın meseleleri ortadan kaldırıldığında insanının Yaradanıyla olan ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Mesela, Beyhude Ömrüm'de üst anlam dünyasında köyden şehre göç gibi bazı içtimaî olaylar anlatılsa da alt anlam dünyasında, bahçe metaforu etrafında, insanın hem bu dünyada hem de öte dünyada güzel bir yer edinme çabası dile getirilir. Bu durum, benzer özelliklerle, diğer hikâyelerde devam etmektedir.

Chef, birçok özelliğiyle, yukarıda yazarın edebî şahsiyetine ait ortaya konulan hususiyetlerle örtüşmektedir. Ancak Kutlu burada, daha ziyade, modern hayat tarzının toplum üzerindeki tesirini öne çıkartır. Bu anlamda Chef, modernizmin ve onun uzantısı olan kapitalizmin Türk toplumuna hâkim olmasının nasıl bir içtimaî travmaya sebep olduğunu gösterme gayretinin eseridir.


9 Mart 2016 Çarşamba

MENEKŞELİ MEKTUP



ESERİN KİMLİĞİ

ESERİN ADI: .Menekşeli Mektup
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 12. Baskı Mart 2015
SAYFA SAYISI: 159
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:

HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:
Postacı: Hikayenin asıl kahramanıdır. Kendi halinde, sabırlı, iyi niyetli, yalnız bir insandır.
Kahvehane Sahibi: Postacının yalnızlığına derman olan, kahvede onunla sohbet eden, onu teselli eden karakter. Manevi bir güç olarak hikayede yer almış.
Amcaoğlu: Almanya seyahatinde postacıyı yalnız bırakmayan karakter.
İncila Hanımın Eşi: Sadakatsizliğin sembolü
İncila Hanım: Sabrın ve sadakatin sembolü
Remzi Bey: Koruyucu güç

ESERDE İŞLENEN KONU: 

Eserin temasını oluşturan temel kavram aşktır.  Konu ise postacının eşine duyduğu sevgi ve İncila Hanıma duyduğu derin hayranlıktır. Bu hayranlık duygusu zamanla aşk ile yer değiştirir. Zamanla postacı, İncila Hanımı evden kaçan hanımının yerine koyar ve ona aşık olur.
Eser bir kurmacadır.

ESERİN ANA FİKRİ

İnsan yalnızlığı.

ESERİN TÜRÜ:

Hikâye

ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:

Türk hikâye sanatının kıymetli isimlerinden Mustafa Kutlu, artık bir gelenek haline gelen Eylül kitaplarına bir yenisini daha ekledi: Menekşeli Mektup.
Kutlu, 2000 yılından beri tek hikâyelik kitaplar yayınlıyor. Bu kitapların Türk hikâye sanatına ne denli büyük katkılar sağladığını ve okuyucuyu nasıl sarıp sarmaladığını söylemeye gerek yok.

Uzun Hikâye ile başlayan bu süreç, Menekşeli Mektup’a gelene kadar Beyhude Ömrüm, Mavi Kuş, Tufandan Önce, Rüzgârlı Pazar ve Chef ile devam etmişti.

Menekşeli Mektup’ta üç hikâye var: Menekşeli Mektup, Hacca Gidebilmek ve Kar Üstüne Kar Damlar. Birinci hikâyede bir postacı, ikinci hikâyede hacca giden bir otobüs şoförü, üçüncü hikâyede de Sarıkamış İhata Hareketi sırasında Ruslara esir düşen iki asker anlatılıyor.

Mustafa Kutlu’nun özelliklerinden biri olan şiirsel anlatım, bu kitapta adeta zirve yapıyor. Kelimeler, “birbirini kanaviçe gibi dokuyor”, cümleler “ak mermere duru suyun damlaması” gibi akıyor. Ve kitabı okuyup bitirdiğinizde, “ahir ömrünüzde bir güzellik yapmış olmanın iç ferahlatan ezgisini dinliyorsunuz.” İçiniz yıkanıyor.

Kitapta yer alan üç hikâyenin ortak noktası, insanın yalnızlığı ve trajedisidir. Kutlu, kendisiyle yapılan bir söyleşide, “Allah varsa, trajedi yoktur” demişti. Dolayısıyla, bu hikâyelerin karşısına koymamız gereken şey, çile kelimesidir, çile doldurmak’tır. “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli gram ağır gelmiş ayrılık” gibi.

Kutlu, Menekşeli Mektup’ta birçok yeniliğe de imza atmış. Mesela, hikâye kahramanının yanına öyle birini yerleştiriyor ki, bu kişi, hem kahramanı sürekli taze tutuyor, hem de onun yükünü hafifletiyor. Bir mesaj verecekse eğer, bu mesajı da o kişinin üzerinden veriyor.

Kar Üstüne Kan Damlar hikâyesinde bu kişi Berham Çavuş’tur. O güçlü kuvvetli, boylu poslu adamın ağır şartlara dayanamayarak sendeleyip yıkılması, sonra da vefat etmesi, bir anlamda Osmanlı Devleti’nin sonunu çağrıştırıyor.

Hacca Gidebilmek hikâyesindeki anahtar karakter İhsan Abi’dir. O, konuya uygun olarak; yaşadığı olumsuz hayata rağmen, insanın özünün sağlam kalabileceğini bizlere öğretmektedir.

Menekşeli Mektup’ta ise Postacı’nın yanına konulan karakter, İncilâ Hanım’dır. Bu hanımdan sabır ve tutkuyu öğreniyoruz.

Kitaptaki yeniliklerden biri de, okuyucuyu daha çok hikâyenin içine çekmesi, metne dâhil etmesidir.

Kutlu, Menekşeli Mektup’ta Türkçenin imkânlarını sonuna kadar kullanıyor. Türkçe, bütün görkemi ile ilk cümleden son cümleye kadar kendini gösteriyor. Her sayfada bir ya da birkaç cümlenin altını çizmek zorunda kalıyorsunuz. İşte: “Umudu üzmek...”

Yine, diğer hikâyelerinde az rastlanan bir durum, bu kitabında bir iki adım öne çıkıyor. Kutlu, hayat bilgisini, yani tecrübesini, gerektikçe okuyucu ile paylaşıyor. Misal: “Her coğrafyanın, her iklimin kendi insanına hediye ettiği bir şahsiyet, bir özellik vardır. Dağın adamı adımlarını kaldıra kaldıra atar; her an tetiktedir, hareketli ve çeviktir; ovanın adamı ayaklarını sürüye sürüye gider, ağır ve dalgındır. Biri içe dönük, öteki dışa dönük olur vesaire.” (Sayfa 31)

Kutlu hikâyesinin önemli bir özelliği de okuyana ilham vermesi, ufkunu açmasıdır. Buna ‘etki’ de diyebiliriz. Sözgelimi, “Çocuklar büyüyor, rüzgârın etkisiyle” dizesi, Menekşeli Mektup okunurken yazıldı. Şairleri bile etkileyen bu şiirsel üslup, elbette hikâyecileri de etkileyecektir.


YAZARIN ÜSLUBU:

Bir çırpıda bitiveren bu hikâye kitabında 3 hikaye bulunmaktadır; Menekşeli Mektup, Hacca Gidebilmek, Kar Üstüne Kan Damlar. Menekşeli Mektup’ta ortak kaderler üzerinden gidilmiş bir yapı vardır. Postacının karısı tarafından terk edilmesi, İncila Hanım’ın kocasının Almanya’ya gidip haberlerinin gelmemesi, Alman yaşlı kadının kocasının ölmüş olması birbirlerini iyi anlayan insanların ortak bağlarıdır. Postacı, İncila Hanım’ın evine mektup getire- götüre onlarla ahbap olmuştur. Sonra İncila Hanımın kocasını aramaya Almanya’ya gider. Burada acı gerçeklerle karşılaşır. Kocası Hanımı aldatmıştır ve ona gelen mektupları Yaşlı kadın yazmaktadır. Postacı Almanya’dan döndüğünde gerçekleri İncila Hanım’a anlatamaz. Hikâye, postacının terk eden karısının ona dönmesiyle sonuçlanır. Baktığımızda olay hikâyesi olan bu eser bir durum hikayesi gibi sonuçlanmıştır.
Hacca Gidebilmek adlı hikâye ibretlik olaylar içermektedir. Kadir bir otobüs şoförüdür. Zorluklarla bir 302 alabilmiştir. Hacca hacı taşımak fikri ona hoş gelmiştir. Hem de hacı olmayı çok istemektedir. Hacca gidişi, orada olanlar ve asıl çözüm olan dönüş yolculuğunda başına gelenler onu çok etkilemiştir. Olaylar bağlı bir şekilde birbirini tamamlamaktadır. Hac yolculuğu ona hayatında vefakâr insanların varlığını göstermiştir.
            Son hikâye olan “Kar Üstüne Kan Damlar” hazin bir ölümün sonunda bir askerin hayatının kurtulmasına bağlı olarak birbirine bağlı iki olaydan oluşmaktadır. Genç kız hastalanır, nişanlısı onu kızakla kar üstünde şehre ulaştırmak için çırpınmaktadır. Kızın parmağına oğlanın aldığı gülün dikeni batınca parmağı kanar, bu kanlar o canını verene kadar kar üstünde gittikleri yol boyunca iz yapmaktadır. Sonunda kız can verir. Bir diğer olay ise Sarıkamış’ta bir askere bu kızın babası tarafından verilen, kızın çeyizinde kalan ihram ve yeleğin onun hayatını kurtarmasıdır. Birçok kişi soğuktan donarken, o asker, bu yelek ve ihram sayesinde kurtulmayı başarmıştır. Fakat sonunda Ruslara esir düşerek Sibirya’ya maden kamplarına çalışmak üzere gönderilir. Sonunda da şöyle bir dörtlük söyler;
“Yaşa padişahım yaşa,
Kan bulaşmış çatık kaşa,
Biz urusa esir düştük
Sebep oldu Enver paşa”

ÖZET:

Menekşeli Mektup
Postacı yalnız başına hayatını sürdüren dervişane bir ademdir. Bu devirde böyle antika adamlar da mı varmış dedirten cinstendir. Aşk adamıdır, tevekkül adamıdır, sabır adamıdır. Kahveye gider; yalnız oturur, gazete okur, evine döner; radyo dinler, düşüncelere dalar. Postacı’nın İncila hanıma dağıttığı hercai menekşeli pulu ve beraberinde umudu barındıran mektupları olur. Zamanla aralarındaki muhabbet ilerler. Postacı’nın İncila Hanım’a platonik aşkı başlar. Fakat hikaye tahminleri zorlayacak şekilde biter. Ya Tahammül Ya Sefer’e göndermeler vardır. Postacı seferle tahammül arasında mekikler dokusa da tahammül ağır basar ve sabrının meyvesini hikayenin sonunda alır.
Hacca Gidebilmek
Şoför Kadir ‘e 302 model arabasının sürprizlerle getirdiği Hac yolculuğunun hikayesidir. Gidişten ziyade dönüşün uzun hikayesidir. Mertlik mürüvvet nerede be kardeşim, derken “kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş” sözünün hikmeti ortaya çıkar. Hacı Kadir bu yolculuktan çok şey öğrenmiştir.
Kar Üstüne Kan Damlar
Sarıkamış’ta bir yolculuktur. Allah u Ekber dağlarından aşıp düşmana ve tipiye karşı mücadeledir. Genç bir kızın ölümünün erattan birinin yaşamının kurtulmasına vesilesi olur.


  SON BAKIŞ:

Memleket hikâyecisi Kutlu’nun bu son kitabı, kendi memleketimizden gelen bir mektup sıcaklığında... Bundan önceki Chef kitabında Nerede duruyoruz? sorusuna açıklık getiren yazar, Menekşeli Mektupta yine aramızdan çekip çıkardığı kahramanlarla, bulunduğumuz yerde neye tutunarak durduğumuzun tespitini yapıyor. Çimen-çiçek kokularını içinize çekmişçesine, kitabı kapattığınızda aşk meselesi üzerinde düşünmeye başlıyorsunuz. Kutlu, son kitabında üç hikâye birden sunarak şaşırtıyor okuru. Ancak toplumdaki değişimlerin bireydeki etkisini irdeleme anlayışına dayanan Kutlu hikâyeciliğinin, son kitapta da bu temel tavrı koruduğunu belirtelim. Kitaptaki üç farklı hikâyenin ikisinde aşk konusu yoğun olarak öne çıkarken, Hacca Gidebilmek öyküsünde ilahi aşk bağlantılı ahlak meselesi tahlil ediliyor.
İsimsiz kahramanı postacının ağzından ironik bir aşk macerasını hikâye eden Menekşeli Mektupta yazar, sık sık hikâye ile kahramanı arasına girerek okuruyla hasbıhal etmekten geri durmuyor. Böylece okuyup yazmaktan çok, anlatmaya ayarlı Kutlunun tarzına kendinizi daha rahat kaptırırken, bu muhabbetin içinde kahramanın durumunu yazarla tahlil etmenin hazzını da yaşıyorsunuz. Bir gecekondu mahallesinde küçük bir evde yaşayan postacı, mahallemize uğrayan herhangi bir postacıdan farklı değil. Başından talihsiz bir evlilik geçen kahramanımız kendini TRT 4 radyosundaki türkülere kaptırmış giderken anlamadığımız aşk acısının adresi, menekşeli mektupların üzerinde beliriveriyor. Postacı her hafta şehirdeki bahçeli büyük eve binbir merakla mektuplar götürüyor; hercai menekşeli pullu mektuplar... Mektupları gönderen, evin sahibesi İncilâ Gülfem Hanımın kocası, Ahmet Ferit İlkeli... İlaç fabrikası kapanınca bağlantı kurmak için Almanya’ya giden Ahmet Bey, karısı İncilâ Hanıma her hafta düzenli olarak menekşeli mektup göndermekte ve postacı da bunları gide-gele platonik aşkla bağlandığı İncilâ Hanıma ulaştırmaktadır. Zamanla ilişkileri ilerleterek bir anlamda ailenin mahremiyetine giren postacı, İncilâ Hanımın kısacık yazılan her mektup sonunda yaşadığı psikolojik yıkım karşısında erimektedir. Tam o günlerde Ahmet Feritten adresi-zarfı ve pulu doğru, ancak yazısı farklı bir mektup gelince postacımız durumdan işkillenerek Almanyanın yolunu tutar ve mektuptaki adrese gider. Ancak genç bir Rumen kızıyla kayıplara karışan Ahmet Beyin yerinde yeller esmektedir. Mektupları ise aynı dertten muzdarip, komşusu olan yaşlı bir Alman kadın yazmaktadır. Geriye dönen postacıyı aynı zamanda alınyazısı beklemektedir.
302 otobüsle hac yolculuğu
Kitapta yer alan Hacca Gidebilmek isimli ikinci hikâye, adından da anlaşılacağı üzere bir hac yolculuğu. Kadir isimli bir uzun yol şoförünün 302 otobüsü ile hacca gitme serüvenine tanıklık eden öykü, ahlak çerçevesinden insanımıza bakıyor. Her hikâyesinde belli bir tezi işleyen hikâyeci, hac farizasını oradaki eksiklikleri çözümlemeye yönelik bir dille irdeliyor. Kutlunun birçok hikâyesinde ele aldığı insaniliğin yitirilişindeki para faktörü, bu hikâyede de apaçık bir şekilde ortada. Hacda bulunduğu süre içinde imandan ziyade insana bakan hikâye kahramanının gözünden yaşananları aktaran Kutlu, paranın yerine duayı koyarak kadim bir çerçeveyi hatırlatıyor okura ve kahramanı Hacı Kadirin ağzından şu tespiti yapıyor: Her kişi hacca gidebilir lâkin ancak er kişiler hacı olur. Böyle biline...
Son hikâye Kar Üstüne Kan Damlar, kitabın en kısa ama en vurucu hikâyesi. Kutlu bu hikâyede aşk, savaş, kader, tevekkül kavramlarını gerçek anlamlarıyla okuruyla paylaşıyor. Ölümün getirdiği acı bir ayrılıkla biten tertemiz bir aşktan kalanlar -bir keçe yelek ve bir ihram- Sarıkamış trajedisini yaşayan bir askerin vücudunu ölümden koruyor. Ama aynı askerin kaderini Sibiryadaki maden ocaklarında esir olarak çalışmaktan kurtaramıyor. Aşk, ölüm, savaş ve esareti yan yana getiren yazar, sade ve akıcı üslubuyla olağanüstü bir tablo çiziyor. Bize kalansa bu tablonun karşısına geçip eylül ayının habercisi Kutlu’nun kaleminin tadına varmak.


25 Nisan 2016 Pazartesi

Sıradışı Bir Ödül Töreni

ESERİN KİMLİĞİ
ESERİN ADI: Sıradışı Bir Ödül Töreni
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 3. Baskı Eylül 2013
SAYFA SAYISI: 153
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:
HİKÂYENİN KAHRAMANLARI:
Tufan Öğretmen: Atanmış değil, adanmış bir öğretmen. Kasabanın ve öğrencilerin geleceği için durmadan üreten bir karakter. Yazarımızın hikayenin belli bir bölümden sonra Tufan Öğretmeni hikayeden çıkarmasının nedeninin sorgulanması lazım. Nezaket’in hikayenin ana karakteri olması için mi acaba?
Nezaket: Babasız büyümüş. Kız meslek lisesi öğrencisi. Okumayı kafaya koymuş bir kere. Ankara’da üniversiteyi bitirir ve memleketindeki kız lisesine meslek öğretmeni olarak döner. Hayatı idealize edilmiş biçimde yaşar. Asla boş vakti, hovarda zamanı yoktur. Zaten Nezaket ahlaklı Anadolu çocuğudur.
Aziz Bey: Emekli Maliyeci. Hikayenin başlarında ve ödül töreninde görülür.
Saadet Hanım: Kasabanın kurs öğretmeni. Kasabanın bütün insan ilişkileri ondan sorulur.
Kaymakam Bey: Kasabanın mülki amiri. Nezaket’i karşılıksız seviyor. Makamını kullanarak mutlu sona erişmek istiyor. Ama nafile.
Zeynel Abidin Ağa: Kasabanın belediye başkanı. Yardımsever. Yeniliğe ve projelere açık bir siyasetçi.
Denizci Subay: Bütün hikayede bir sahnede görünüyor. Bu görünüşte yetiyor zaten. Nezaket’in kalbini çalarak gidiyor. Nezaket çok uzun süre sahilde kendisini bekler – durur halde görüyoruz.
Avukat Selami Bey: Derneğin kurucu başkanı
ESERDE İŞLENEN KONU: 
Mustafa Kutlu’nun birinci konusu, hiç değişmeyen konusu yoksulluktur.  Sıradışı Bir Ödül Töreni’nde de Nezaket üzerinden yoksulluğu ve ondan kurtuluş çarelerini anlatır. Bir başka konu da dernek. Kitapta anlatılan kasabada –ki kasaba deniz kenarında bir Akdeniz kasabasıdır- Kafadanbacaklılar Derneği kurulur. Bunu da çalışkan bir öğretmen olan Tufan kurar. Okula kütüphane kurduktan sonra derneği kurar. Dernek vasıtasıyla kasabanın adı duyulacak, esnaf turistlere daha fazla satış yapacaktır. “Kafadanbacaklılar ne ola ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Ahtapotlar tabi ki. Kasaba ahtapotlarıyla ünlü. Bodrum civarında bir kasaba. Halikarnas’tan söz etmesinden anlıyoruz bunu da. Ahtapottan hareketle Tufan Hoca’nın teklifiyle derneğe Kafadanbacaklılar adı veriliyor. Kitabı değerlendiren birçok yazıda kitabın konusu yukarıda belirttiğim gibi yoksulluk ve kasaba hayatı olarak belirtilse de bence üstat Kutlu, bu kitabında unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarına dikkat çekiyor
YAZARIN ÜSLUBU:
Kitapta baştan sona gerçek olaylar anlatılıyor. Süslü anlatım yok denecek kadar az. Yaşanmamış hissi veren bir hadise yok. Gerçek olaylar sözün büyüsü ile sihirleniyor. Kutlu, atasözleri, deyimler ve özlü sözlerle anlatımını şiirselleştiriyor, akıcı hale getiriyor ve kuru olay aktarımından kurtuluyor. Kitabı okuduktan sonra okurun öğrendiği yeni kelimeler, deyimler, terimler de cabası. Biraz da bunun için Mustafa Kutlu toplumcu bir yazardır. Bireyci değildir. Toplumun kurtuluşunu dert etmiş bir ustadır. Kaymakam tiplemesi Mustafa Kutlu’nun çok başarılı olduğu tiplemelerden biridir. Sebebi mi? Kutlu’nun babası zamanında nahiye müdürüdür. Böylelikle kaymakamın nasıl olacağını çok iyi gözlemlemiştir. İkincisi ise, bunca yazarlık hayatında kasabayı anlatmış bir yazarın kasaba unsurlarını kusurlu anlatması beklenmez. Zaten Mustafa Kutlu edebiyatımızın yaşayan en büyük ustalarından biridir. Mustafa Kutlu, Müslüman bir yazar ve eserlerini bu hassasiyetle yazar. Kasabayı Müslüman bakış açısıyla anlatır. Anlatır ama realiteden de uzaklaşmaz. Alemcileri, şarapçıları, ayyaşları da anlatır. Kaymakam ve kasaba doktorunun kafayı bulmasını, hele de doktorun sürekli şişeyle dolaşmasını anlatırken kendi zihin dünyasına uymayanları gizlemez, görmezden gelmez. Buna “Yusuf sınırı” diyoruz. Aşkı anlatacağız ama gömlek yırtılana kadar. Sonrasını okur hissedecek. “Ebubekir ölçüsü” diyor Rasim Özdenören. Sokakta cima yapanları görüyor Hz. Ebubekir. Onların üzerine hırkasını örtüyor ve “Zavallılar sığınacak bir yer bulamamışlar.” diyor ve yoluna devam ediyor. Onları aşağılamıyor. Onlara hakaret etmiyor. Onları yok saymıyor. Lanetlemiyor. Üstlerini örtüyor. Müslüman sanat adamının yaklaşımına bunu örnek veriyor Özdenören. Kutlu’nun kitaplarında bu ölçüye baştan itibaren uyulduğunu görürsünüz.
ESERİN ANA FİKRİ:
Bir kişi yeri geldiğinde bir toplumu harekete geçirebilir.
ESERİN TÜRÜ:
Hikâye
ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:
Anlatılar geçmişten günümüze kadar gelen, değişme ve yenilenme özelliklerine sahip formlardır. Özellikle hikâye formu, anlatma esasına dayanan ancak gösterme esasına doğru eğilimler gösteren, günümüzde ise anlatma-gösterme esasını birlikte himaye eden yapısıyla belli reformları içerir. Bu bağlamda Mustafa Kutlu’nun “Sıradışı Bir Ödül Töreni” isimli hikâyesine bakıldığında anlatma ve gösterme esasına uygun bir yapılanma olduğu bununla birlikte karakterin ön plana çıkarıldığı görülür. Roman formuna uygun olan karakter öncelemesinin hikâye formunda da başarılı bir şekilde yapılandırılmasının yanı sıra hikâyenin karakter analizi yapılarak olay örgüsü yerine karakterin öne çıkarılması önemlidir.
ÖZET:
Bir berber dükkanında Aziz Beyin gelişi ile başlayan hikayede gazetedeki ödül haberi berber dükkanında bulunanların dikkatini çekiyor.  O sırada içeri giren kişi (Hovarda Hamdi) berber sıra dışı bir tavır sergileyerek parfüm şişesini adeta üstüne boşaltıyor. Berber traşa ara vererek kendisini uyarıyor. Daha sonra berber koltuğunda oturan emekli komiser dahil olmak üzere gazetedeki haberi tartışıyorlar. . Hovarda Hamdi gazetede geçen kasabayı bildiğini söylüyor, isterlerse oraya götürebileceğini belirtiyor. Berber Nuh komiseri traşa devam ediyor.
Yukarıdaki girişle başlayan hikayede daha sonra kasaba ve öğretmen Tufan çıkıyor karşımıza Tufan Öğretmen, okulu -  öğrencileri için bir şeyler yapmanın derdinde bir öğretmen profili çiziyor. Öncelikle bir okul takımı kuruyor başlıyor civar köylerin takımlarıyla maç yapmaya. Daha sonra belediye başkanının yardımıyla okul bahçesine basketbol sahası yapıyor. Öğrencilerine basketbol oynamayı öğretiyor. Başta ağır aksak giden basketbol maçları kasabaya dersleri zayıf olan ve sınıfını geçmek isteyen bir delikanlının gelmesiyle birlikte yükselişe geçiyor. Bu genç sayesinde kasabanın okulu başlıyor maçları kazanmaya. Tufan Öğretmen kasaba için yapılan çalışmaları bir çatı altında toplamak ve kasabayı tanıtmak amacıyla bir dernek kurmaya karar veriyor. Kasabanın tanıtımı için dernek çalışmaları başlıyor. Nihayetinde Kafadanbacaklılar adında simgesi ahtapot bir dernek kuruluyor. Dernek kuruluşunda avukat beyin katkıları önemli.
Hikayenin bu bölümünden itibaren neden -  niçin darıldığı belli olmadan Tufan Öğretmen kasabadan ayrılıyor.
Kasaba kıyısına yanaşan bir gezinti yatından inen tatilciler kasabanın pazarını geziyorlar. Kasabanın pazarında kumaş satan iki yaşlı kadının tezgahındaki kumaşlar modacı hanımın dikkatini çekiyor. Kumaşların yapımını ve kokusunu çok merak eden modacı hanımla iki yaşlı kadının diyalogları önemli çünkü bu diyaloglar sanki Hz. Musa (as) ile çobanlık yaptığı muhterem insan arasındaki diyalogun bir benzeri gibi. Modacı hanım yaşlı kadınların elindeki kalan iki top kumaşı alarak gitmek üzereyken Nezaket ile kasaba pazarını gezmeye başlıyor. Bundan itibaren Tufan Öğretmenin yeri Nezaket almaya başlıyor.
Burada el sanatlarının devam etmesi gerektiğine dair çok güçlü duygu var.
Nezaket başarısıyla dikkatleri üzerine topluyor. Kasabanın gözdesi haline geliyor. O kadar ki kasabanın kaymakamı kendisine aşık oluyor. Onu görmek için Saadet Hanım aracılığıyla çeşitli bahaneler buluyor. Nezaket okuyup kasabaya bir şeyler yapmanın derdinde olduğu için kaymakam beyi düşünmüyor bile. Nezaket okulunu bitirip kasabaya el sanatları öğretmeni olarak geliyor. Birçok alanda çalışmalar yapıyor. Kasabayı ziyaret eden bakan beyden bazı sözler alıyor. Kasabada tertiplenen bir programa gelen kaymakamın denizci subayı arkadaşına aşık oluyor. Belli bir süre sahillerde tekrar kasabaya döner mi diye bekliyor. Dönmeyince kendini çalışmalara başlıyor.
Dernek faaliyeti için modacı hanımın yardımıyla ünlü sanatçının ve televiyoncularının katılımıyla bir ödül töreni düzenlemeye karar veriyorlar. Bakan Beyde davet ediliyor. Kendi alanında ün yapmış birçok kişiye ödüller veriliyor.
Ödül gecesinde birçok olay yaşanıyor. Nezaket olay yerini incelerken ezan sesiyle yürümeye başlıyor. Her yazısında sevgi medeniyetinden örnekler veren yazarımız pompei örneğini vermesi manidar. Hz. Lut (as) un kavmini örnek vermemesi dikkat çekici.
Günümüz edebiyatının en saygın isimlerinden biri olan Mustafa Kutlu Sıradışı Bir Ödül Bir Töreni  Kitabıyla ironik üslubunu canlı bir biçimde yansıtıyor. Bir kıyı kasabasında bulunan Türkiye Kafadanbacaklılar Derneği, kasabalarının adını duyurmak için şenlik yapacak ve bir ödül töreni düzenleyeceklerdir. Törende, sinemadan edebiyata, tiyatrodan arkeolojiye kadar pek çok alanda ödüller verilecektir. Hiç evlenmeyen, bakanlıkta müsteşarlığa kadar yükselen Aziz Bey. Ödül törenine giden süre içerisinde turizm potansiyelinden faydalanmak isteği, İstanbul moda sektörünün otantik ürünleri dünyaya pazarlama telaşı, marka olmak hırsı, "sihirli sözcük" medya, bürokrasi, göz önünde olmanın anlamından ve zirve yapan alışverişten söz açılırken bir taraftan da sakin bir kasabadan dünyaya seslenen bir kent çıkaran, çalışkan, girişimci Nezaket'in sessizce kendine dönmesi anlatılıyor. Modern zamanların dönüştürdüğü insan ve coğrafya ilişkisini bu sefer bir ödül töreni etrafında anlatan Mustafa Kutlu, yüz yaşına da gelse insanı bırakmayan bir dünyanın varlığını, kahramanlarını tek tek ödül almaları için sahneye çıkardığındaki hâlleriyle, ironik bir dille anlatıyor. Sıradışı Bir Ödül Töreni insanın dünyayla olan irtibatını benlik ve nefis üzerinden yeniden okumaya değer.
  SON BAKIŞ:
 Mustafa Kutlu, Sıradışı Bir Ödül Töreni hikayesi ile daha önceki kitaplarına benzer bir üslupla çıkıyor okurlarının karşısına. Anlatım biçimi, mesajı, kahramanların ruh dünyası, karakterlerin fizikî özellikleri önceki hikayelerdekinden çok uzak değil. Bu özellikler bir yazar için bir tutarlılık ifadesi. Aynı şeyi anlattığı değil, aynı izlek üzerinde ilerlediği anlamına gelir.
Mustafa Kutlu, Chef (şef) hikayesindeki Arzu’dan sonra tekrar bir Bodrum kasabasına götürüyor okurlarını. Bu Böyledir hikayesine benzer olarak peygamber kıssalarına değiniyor. Yoksulluk İçimizde hikayesinin ana karakteri Süheyla ile Nezaket arasında bir bağ kuruyor.
Bu hikayeyi okumaya başlayınca işlerin yoğunluğundan dolayı biraz gecikmeyle okudum. Öyle ki bazen arabayla giderken yanımda oturan Enes kardeşim okudu ben dinledim, bazen beraber hikaye tahlili yaptık. Nihayetinde bir cumartesi günü sınavda görevliyken okuyup bitirdim.