3 Aralık 2015 Perşembe

YOKUŞA AKAN SULAR



ESERİN KİMLİĞİ

ESERİN ADI: Yokuşa Akan Sular
YAZARI: Mustafa KUTLU
YAYIN EVİ: Dergâh
BASKI SAYISI: 12. Baskı Şubat 2014
SAYFA SAYISI: 87
İÇERİK (MUHTEVA) ÖZELLİKLERİ:

ESERDE İŞLENEN KONU: 

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte yaşanan maddî-mânevî toplumsal sorunları Karslı bir işçi olan Cevher Bican ve çevresindekilerin başından geçen olaylarla irdelendiği Yokuşa Akan Sular sanayileşmeye olduğu kadar peşinden gelecek modernleşmeye de neredeyse bir dervişin gözüyle yapılan bir eleştiri.

ESERİN ANA FİKRİ

Modernleşmek çağdaşlaşmak adına kaybettiğimiz değerler.

ESERİN TÜRÜ:

Hikâye

ESERDE İŞLENEN TEMEL DEĞERLER:

 Köyden şehre göçen bir insanın şehirde yaşadığı olaylara farklı ve derinlemesine bakarak olayların derinlemesine analizini resimleştirerek gösteren Yokuşa Akan Sular Bican karakterinin bir grev esnasında vurularak öldürülmesiyle son buluyor .

YAZARIN ÜSLUBU:

Karanlık bir dönemin karanlık işleri karanlık bir üslupla anlatılmış.

ÖZET:

Küçük mavi, pembe çiçekler serpilidir. Yeşilin saydam uçları çimenlerde. Su domur domurdur. Çakıllarda eleğimsemalar. Görülmemiş, tutulmamış bir güzellik. Kirletilmemiş bir su.
Dağlardan ceylanlar iner. Göğün tüllenen kızıllığı laciverde koşarken, kenarında saygıyla dururlar. Tek dal, tek yaprak kıpırdamaz. Bir ân-ı vahitte kalırlar. Sonra eğilip içerler.
Sen bir musluğa eğiliyorsun. Topraktan kopmuşsuya. Klor kokuyor elin ayağın.
O canım fayanslardan döşüyorsun. Sonra pırıl pırıl ”sıhhî tesisat armatürleri”.Yollar tarlalar dağlar aşıyor, içine insan sığan borular, dozerler çalışıyor türlü kanallar açıyor. Sonra yeni buluşlar; filtreler. Lağım sularından deniz suyundan yahut o içinde it leşleri yüzen, şişmiş yumuşamış, tüyleri dökülüp pelteleşmiş, karnı deşilip barsakları parlamış it leşleri yüzen, beton labirentlerin çöplüklerinden süzülüp gelen su birikintilerinin toplandığı gölcüklerden. Ağır, yağlı , üzerinde iri yeşil sineklerin uçuştuğu mülevves gölcüklerden pompalarla basılıp, zorla itilen bir türlü akmayı beceremeyen ”git ak musluklardan” diye kırbaçlanan o maviyi.
O maviyi poliüretanlı mono blok gövdeli yerlerde saklamaya mecbursun. Bohemya kristallerinde sunmak için.
Bastığın yeri toprak diyerek geçme tanı artık.
O betondur, senin yeni vatanın. Asfalttır, parkedir, halıflex’dir.
Koşuyorsun, ciğerlerinde eksoz gümbürtüleri. Ayaklarında lastik. Üç öğün naylon yemektesin. Ara toprağı. Toprak bizim canımız petrol olsun kanımız.
Göz alabildiğine uzanıp giden bozkır. Parlayan gün, esen yel. Kekik kokulu rüzgâr. Kulpuna yapıştırdığın sabandır. Demirini sen dövdün. Boyunduruk kayışını yağlayıp, ağacı sen kestin.Senin o asırlık ellerinde yoğruldu bu alet.Bu tosunlar senin ellerinde doğdu.Bastığın o toprak,güneşe kavuşup şehvetle gerilen anaç tarla, şu kesik kesik öten boz sakallı tarla kuşu,uzaklarda yayılan sürü senin.Terleyip terleyip de ağzına diktiğin toprak testiyi sen yaptın.Terin boğazına karıştı,toprak sana…
Birazdan ziller çalacak.
Gece vardiyası boşanacak. Sil gözlerini. Karşıda bütün farlarını yakıp uluyan, düğmeleri, levyeleri ve olanca dişlileri ile bilenip seni bekleyen fabrikaya koş.Kaderini kucakla.Tüylerin diken diken olurken sarıl o demirden yabancı kadınlara. Motor sesleri ile sarhoş çarklardan kayışlardan nağmelere kapıl. Metal parıltısı karışsın gözbebeklerine, kanlı kanlı bak. Elindeki anahtarın ismi gâvurcadır ezberle. Bu efsunkar gece uzar gider yıldızlara kadar. Düş içine, düş içinde.
Sakın altı otuz beş trenini unutma. Koşacaksın. Nefes nefese kalacaksın. Siren sesleri ile ürpereceksin. Vinçlerin boşlukta sallanan pençelerinden kan damlayacak. Saçlarında demir tozları. Artık başakları istesen de düşünemezsin. O rüzgârda sallanan türküleri. Sıcak tandır ekmeğinin üzerine cızırdayan tereyağını, yayıktan boşalan ayranı, kınalı elleri.
Unut sabah namazında safta durmayı. Nöbettesin. Unut amcaoğlunun cenazesini, fazla mesai. Boynundaki hamaylı çöz at, güldürme kimseyi yavuklunun verdiği çevreyi göstererek. Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyayı. Yarınlar senin.
Çoçuğunu başkaları büyütecek, hafta sonları görürsün. Aşını başkaları pişirecek. Karını akşamdan akşama bulursun. yorgunluktan kemiklerin sızlayacak aldırma. Taksitle al evini, taksitle döşe,taksitle yaşa. Seni de başkaları inan buna. Ziller düğmeler levyeler planlar çok uluslu şirketler. Evet anladık bostana su sabah serininde girermiş ayrılık olur deyi, gözden öpmek iyi değilmiş, tohum ekmeden önce iki rekat namaz kılıp “kurdunan kuşunan, eşine, dostunan yemek nasip eyle ” demek gerekmiş.
Bırak şimdi bunları bak çalıştığın inşaat elli sekiz haneli bir köy artık. Bu yeni köyde bir yer kapmaya bak. Greve git ”sınıf bilinci”ne ulaş. Evet, yamuk tarlanın başına diktiğin zerdaliler kurumuştur, tarlayı ot basmıştır. Merek yıkılacak yaz gecelerinde halaya durup harman makinesinde savrulan saman tozları na bulaşıp derin derelerden aşağılara doğru süzülen türküler unutulacaktır. Demirdöküm’ün önünde davul zurna kurup horon oynayan beyaz önlüklü grev gözcülerine şaşma. Onların çocukları artık horon oynayamayacaklar. Bir dünyanın eşiğindesin. Eğilip eğilip bakıyorsun. Özlemlerin, hasletlerin hâsılı her şeyin arkada kaldı. Kalacak, unutulacak. Güçlenen, süren önündeki dünya…
Sen de bu dünyanın saliki olacak mısın?
Adına ayrılmış proleter bir koltuğa gömülecek misin?
Dişlerin dökülecek, böbreklerinde kum, kalbinde ufak bir spazm olacak diyorlar. Bütün bunları ve daha başka şeyleri söylüyorlar. Jelatinden salatalar, orlondan kremalar neler.
Korkulusun, şaşkınsın, yabancısın diyor Mustafa Kutlu hikayesinin mukaddimesinde.
Köyden şehre gelmiş bir genç var; adı Bican. Şehir hayatına uyum sağlamaya çalışan, memleketinden kilometrelerce uzak bu beton çerçeveli manzara resmine tutunmaya çalışan bir genç bu.
Çevresinde kendisine benzeyen birçok kişi var aslında. Memleketleri farklı dertleri aynı bu insanların, tek çabaları yabancı oldukları bu garip şehirde yaşama tutunmak. İşte ”Yokuşa Akan Sular” da onların hikayesini anlatıyor.
Dramatik bir sonla bitiyor.

  SON BAKIŞ:

Mustafa Kutlu Türk hikayeceliğin kilometre taşlarından biridir. Yazdığı hikayeler Türk Edebiyatında bir eksikliği kapatır nitelikte. Doğunun rüzgarlarını bağrında taşıyan, doğunun sularını içip bedeninde özümseyerek yüreğinde biriktiği resimleri yazıyor o. Bu yüzden de onun yazdığı eserler en çok doğuludur özde genelde ise evrensel konulardan biri olan insandır.

İnsanların geçirdiği evreleri, yaşadığı olayları, değişimleri hikayelerinde mükemmel bir şekilde dile getirir. Eserlerinin temel çıkış noktası işte bu elde var insandır. İnsan son tahlilde biziz. Biz bir toplamanın toplamında hayatı kendimizde toparlayan unsurlarız. Hamurumuzdaki 70 civarı madde bizim için dünya üzerindeki tüm insanlarla eşit hale getiriyor. Üstün olan neyse ona göre şekilleniyor kişiliğimiz. Ateş, su, toprak...

Mustafa Kutlu hikayeceliğinde evrensel unsur olarak insan bulunur devamlı. O insanı ele alırken geçirdiği değişikleri yansıtarak aktarır ki bu da toplumdaki insan şekline bir örnek olarak gösterilebilir. Yokuşta akan sular kitabında olduğu gibi. Olayın sosyolojik yanına baktığımız zaman genel olarak şöyle bir durum ortaya çıkar: köyden kente göçün sonuçları karşısında insanın durumu, karşılaştığı sorunları, geçirdiği değişimleri görebiliriz.

İnsanı hangi yönden ele alırsak alalım. Son tahlilde kendi benliğiyle bir insan ortaya çıkar. İnsan yaşadıkları ile insandır. Hikaye karekteri olan Bican da öyle. Bican Kars'ın Göle kazasından yüzünü ter basmış haliyle dayısının yanına İstanbul'a gelir. Olayların şekillenmesi ve köyden kente geçiş sürecinin bir insan üzerinden anlatıldığı hikayede ruh halinin yansıması olarak şaşkın bir insan portresi sunuyor karşımıza.

Tarım toplumundan sanayinin çarkları arasında dönen zamana geçiş evresi geçiren bir Türkiye portresi çizen kitap o dönemin siyasi halinden de parçalar aktararak olayların insanlar üzerindeki etkisine vurgular yapılıyor.

Sendikaların kurulması ve bunların ne olduğu, grevler ve iş-işçi hakları üzerine anlatılan olaylar Bican karekterinin gözlerinden yansıyarak ve ruh halini resmeyleyerek anlatılıyor. Bu da olayların bir insan gözünde nasıl canlandırılmasına örnek gösterilebilir Kutlu işte bunu çok iyi yapıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder